türk tabipleri birliği insan hakları kolu ve istanbul tabip odası insan hakları komisyonu 12 mayıs 2013, pazar günü (yarın) 10:00-16:00 arasında istanbul tabip odası’nda(*) cezaevi hekimliği yapılanmasını tartışmak, bu alanda var olan sorun alanlarını tanımlamak ve çözüm önerilerini paylaşmak amacıyla “cezaevinde sağlık hizmeti ve hekimlik” başlıklı bir çalıştay düzenliyor.
istanbul’da olmadığım için bu çalıştaya katılarak bildiklerimi paylaşmam ne yazık ki olanaklı değil. ancak beş yıla yakın süre cezaevleri izleme kurulu üyeliği yapan; özellikle açlık grevleri dönemlerinde cezaevlerine girerek, grevcilerin sağlık durumlarının izlenmesinde görev alan bir hekim ve cezaevinde yakını olan bir tutuklu yakını, sağlık hakkı ve hasta hakları aktivisti olarak, bu konuda düşündüklerimi ana hatlarıyla paylaşmanın hem çalıştay katılımcıları hem de bu konuyla ilgilenenler açısından yararlı olacağını düşünüyorum.
ülkemiz cezaevlerinde yaşanan sorunları bilmeyen yoktur. bunların başında da “sağlık hizmetleri”yle ilgili olanların geldiği yine herkesçe bilinmektedir. daha birkaç gün önce cezaevinde yaşamını yitiren bir hükümlünün haberini hep birlikte okuduk. onun ailesi ve yakınları dışında kimseden ciddi bir tepki gelmedi. insan hakları örgütleri, cezaevleriyle örgütlenmeler ve platformlar cezaevlerinde yaşananları ve dolayısıyla da sorunları sürekli dile getiriyorlar. daha önce de sıkça yazdığım gibi hükümet, adalet bakanlığı, bu kurumların yöneticileri yaşananları çok iyi bildikleri halde bu konuda duyarlı davranmıyorlar. çünkü insan hakları konusundaki düşünce ve tutumları yalnız “kendi hakları”yla sınırlı. uluslararası ve üstü belge ve sözleşmeler ne derse desin, dikkâte alınmıyor. daha açık bir deyişle söylersek cezaevlerini “zindan” mantığı ile yönetiyorlar.
cezaevleri yalnızca suçluların bulunduğu yerler değildir; suçu kesinleşmiş ve bir yaptırıma uğramış olan hükümlülerden daha çok tutuklular, yani suçlu olup olmadıkları henüz yargı tarafından kesin olarak ortaya konulmamış hakları olan insanlar var, cezaevlerinin içinde.
diğer yandan suçlu olanların suçlarının karşılığı olan yaptırım ise sadece “hapiste tutulmak”tır. onların duvar ve parmakların arkasında olmaları, temel insan haklarının olmadığı anlamına gelmez. yaptırım amaçlı sınırlamaların hiç birisi bu hakların tümüyle ortadan kaldırılmasına neden olmamalıdır. tam tersine kişilerin temel hakları bağlamında kendi olanaklarıyla sağlayamadıklarını, onları orada tutan devletin, gerekli olanakları sunarak sağlaması gerekir. cezaevlerinde bulunanların “sağlık hakkı”na da böyle yaklaşılmalıdır.
hemen her konuda söz konusu olan “hak temelli yaklaşım” cezaevlerinde bulunanların sağlık hakları için de söz konusu olmalı, şu üç temel unsurun bir arada ve herkes için geçerli olması sağlanmalıdır.
hakların en öncelikli muhatabı ve gereğini yapmakla yükümlü olan devletin, tüm unsur ve ajanlarıyla, cezaevlerinde bulunan herkesin sağlık hakkı olduğunu;
bunlardan herhangi birisinin, herhangi bir yerde yerine getirilmemesi, genel olarak bu hakkın olmadığı anlamına gelecektir.
dahası bu hakların ona en çok gereksinimi olanlar açısından da geçerli olmalıdır: dolayısıyla çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler, kronik ve bulaşıcı hastalıkları olanlar, cinsel yönelim ve kimliği farklı olanlar, diğerlerinden farklı olduğu için herhangi bir dezavantajı bulunanlar, olağan yaşamları için özel bakım ve gereksinimleri olanların gerçek anlamda sağlık hakkına sahip olmaları için gerekli olan tüm koşul ve olanaklar da sunulmalıdır.
sağlığı ve sağlıklılığı sağlayan “sağlığın sosyal belirleyicileri” bakımından da gerekenlerin yapılması yine bu kurumların yönetenlerin sorumluluğu altındadır. ceza ve yaptırım sürecinin gereklilikleri bu sorumluluğu ortadan kaldırmamalıdır.
tüm bunların sağlanması ancak özel olarak düşünülmüş sağlık yapılanmalarıyla mümkün olabilir. bu yapılanmalar asgari olarak şu niteliklere ve özelliklere sahip olmalıdır:
ancak bunların varolduğu bir ortamda “sağlık hakkı”nın gerekleri yerine getirilmiş olacaktır. bunların tümünün yalnızca tutuklu ve hükümlüler, onların yakınları, insan hakları savunucuları ve bu hizmetleri sunan sağlıkçıların talepleriyle sağlanamayacağı açıktır. dolayısıyla toplumun bütününün bu konuda duyarlı olması, bu talepleri dile getirmesi ve talep edenleri desteklemesi çok önemlidir.
“toplumsal barış”ın konuşulduğu ve bunun için uğraşıldığı bir dönemde, cezaevlerinde yaşanan hak ihlâllerinin ortadan kaldırılmasının da “gerçek bir barış”ın önkoşulu olduğu unutulmamalıdır.
(*) toplantının yapılacağı yer: istanbul tabip odası (türkocağı cad. no: 17 cağaloğlu)