Bu arada, Emniyet komisyonu, yalnızca polislerin gazeteci Ali Deniz Uslu'nun kolunu kırmaları ve Songül Çiftçi'nin yerdeyken bir polis tarafından tekmelenmesi olaylarının soruşturulmasını istedi.
Oysa yalnızca bianet'in şahit olduğu, barışçıl gösteri yapmak isterken polisin yaraladığı, şiddet gösterdiği onlarca kişi var.
Ama önce Ceza Yasası'nın "kasten yaralama" tanımını bir anımsayalım: "Kasten başkasının vücuduna acı vermek veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmak."
Aynı yasa işkenceyi de bir kamu görevlisinin "bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar" olarak tanımlıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi polisin şiddetinin işkence olduğunu belirterek dün suç duyurusunda bulunmuştu.
Şimdi bildiğimiz bazı olayları sıralayalım.
Başta Erdoğan ve Atalay olmak üzere, Vali Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da dahil, 1 Mayıs'taki polis şiddetini savunanlara, "kanunsuz" da olsa barışçıl gösterilere polisin şiddet kullanarak müdahale etmesini cezalandıran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) "Oya Ataman kararı"nı daha önce anımsatmıştık.
bianet'in görüştüğü Prof. Dr. Osman Doğru hükümetin ve yetkililerin üstünü örttüğü önemli bir ayrımı anımsatıyor: "Dağıtmak, 'dağılın demek' anlamına gelmiyor. Kanunsuz gösteri varsa, idarenin görevi yapanları yakalamak, gözaltına almak ve adliyeye sevk etmek. Yargılama sürecini başlatmak; kafa kırmak değil."
Doğru, hükümetin 1 Mayıs'tan çıkarması gereken dersi de özetliyor: "Teknik olarak talimat verip, 'Yalnızca şiddet içeren toplantıları, gösterileri dağıtma yetkiniz var' demeliler."
Bu arada, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü başkanı Prof. Dr. İbrahim Cerrah'ın da "Görüntülere göre orantılı güç kullanılmıyor" dediğini anımsatalım.
Erdoğan, Atalay, Güler ve Cerrah başından beri ağız birliği etmiş, "Polisin karşısında işçiler yoktu; şiddet gösteren marjinal gruplar vardı" deyip duruyor.
Olayları saydık. DİSK binasının önünde tazyikli suyla bayıltılan, içeride gazdan etkilenen, Mecidiyeköy'den Beyoğlu'na dövülen, üzerlerine gaz atılan onca insan emekçiydi ve 1 Mayıs'ı barış içinde Taksim'de kutlamak istiyorlardı. Saldırıya uğradılar.
Hükümetin yapmak istediği bu gerçeğin üstünü örtmekten, 1 Mayıs'tan "emekçileri eksiltmek"ten başka bir şey değil. (TK/GG)