Vatandaşlık hakkımızı  kullanıyoruz ve soruyoruz! 

Geçtiğimiz haftalar, devletin ve hükümetin çeşitli kademelerindeki, yasama ve yürütmeyi elinde bulunduran bazı yüksek mevkideki insanların arkadaşımız Hrant Dink’in öldürülmesine ne kadar üzüldüklerini dinleyerek geçti. Bizler, Hrant Dink cinayeti davasının tanıkları, mağdurları ve takipçileri olarak başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere, Hrant’ın katledilmesini “tedbir alınmadığı için maalesef” diye yorumlayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Hrant’ı bir Nazi subayına benzeten savunmasını “oruçtan bile ağır bulan” bu devlet yetkililerinin acısını paylaşıyoruz!  

Ancak, bugün Hrant Dink’in katledilmesine üzülen devletin Ermeni’ye bakışını da biliyoruz, yaşıyoruz. Öncesine gitmeye bile gerek yok, yakın örnekler var: Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiasını haberleştirmeyi milli birlik ve beraberliğe kasıtlı saldırı olarak görenlerin ve Türk vatandaşlarını ve bütün kurumları göreve çağıranların; annesinin Ermeni olduğunu iddia edenlere hakaret davası açanların; Ermenilerin ve Rumların ülkeden gönderilmesine güzelleme yapanların; ölen örgüt üyeleri arasında sünnetsiz cesetler olduğu keşfiyle toplumun en hassas duygularını Ermenileri düşmanlaştırmak için kullananların; toplumun vicdanında hâlâ kapanmayan bir yara olan Maraş Katliamını yine sünnetsiz cesetlere dayanarak Hrant Dink’e ve Ermenilere yüklemeye çalışan devlet televizyonu yayınlarının ve şimdi burada sayamadıklarımızın yarattığı utanç ve acıyı her gün yaşıyoruz.  

Bugün Hrant’ın katledilmesine ne kadar üzüldüklerini anlatanlar yasama ve yürütmeyi elinde bulunduranlardır, ancak bu isimler bugüne kadar cinayet davasıyla ilgili herhangi bir adım atmadı.  

Biz, 3 yılı aşkın süredir devam eden Hrant Dink cinayeti davasının takipçileri, bugüne kadar durmaksızın sorular sorduk, taleplerimizi ilettik. Ne Cumhurbaşkanı, ne de hükümet ya da devletten bugüne kadar olumlu bir yanıt aldık.  

Dolayısıyla, 1 Eylül 2010 Çarşamba günü itibariyle, Hrant’ın arkadaşları olarak Hrant’ın arkadaşlarına çağrımızdır. Hakikat anlatıcımızı 23 Ocak 2007’de Türkiye tarihinin gördüğü en görkemli uğurlamalardan biriyle yolcu eden yüz binlere çağrımızdır. Bu ülkenin vicdanlı insanlarına çağrımızdır.  

Yasadan gelen haklarımızı kullanmaya ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası kapsamında herkesi Hrant için, adalet için soru sormaya çağırıyoruz. 

Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, İçişleri, Dışişleri ve Adalet bakanlarına sorularımız var. Bu sorular, hem Hrant Dink cinayetinin kilit noktalarına dair, hem de sonraki süreçte artık tahammül sınırlarımızı zorlayan devletin yanlış adımlarına dair.   

Yapacağımız şey çok basit: BİMER, e-posta, faks ya da posta yoluyla, sorularımızı soracağız. Yasalar gereği devletin 15 işgünü içinde bizlere, vatandaşlarına yanıt vermesi gerekiyor. 15 işgünü bitip sorularımızın yanıtlarını alınca, siz sevgili basın mensubu dostlarımızı bir kere daha davet edeceğiz; bu kez yanıtları paylaşmak için.  
 

Cumhurbaşkanı’na sorular 

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Hrant Dink’in hayatını kaybetmemesi için alınması gereken tedbirler nelerdi? 

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Bu tedbirleri kimlerin alması gerekiyordu? 

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Bu tedbirleri almayanlar hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı, yapılması için herhangi bir talimat verdiniz mi? 

16 Ağustos 2010 tarihinde “Hrant Dink maalesef gerekli tedbirler alınmadığı için hayatını kaybetti” demiştiniz. Bildiğimiz kadarıyla İstanbul ve Trabzon’daki kamu görevlileri hakkında 4483 sayılı Yasaya göre yürütülen incelemelerde tek bir kamu görevlisinin bile ihmali olmadığı sonucuna ulaşıldı ve yargı önüne çıkarılmaları sağlanmadı. Bu durumda, Hrant Dink’in hayatını kaybetmesinin nedeninin alınmayan tedbirler olduğuna dair bilginizin kaynağı nedir? 

Bir helikopter kazasında ölen BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu için ve son olarak geçtiğimiz hafta ortaya çıkan KPSS sınav sorularının çalınmasıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulu’nu hemen harekete geçirdiniz. Devlet Denetleme Kurulu’nun görevlendirilmesi için gerekli koşullar nelerdir? Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak bir görevlendirme yapılması için gerekli koşullar oluşmamış mıdır? Devlet Denetleme Kurulu’nu Hrant Dink için harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?  

Dışişleri Bakanı’na sorular 

Hrant Dink’in öldürülmeden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ve “ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı hazırlayan görevli ya da görevliler kimdir?  

Hrant Dink’in öldürülmeden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ve “ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı veren kişiler nasıl, kimler tarafından, ne zaman görevlendirilmiştir? Söz konusu savunma kimler tarafından ne zaman okunup onaylanmıştır?  

Hrant Dink’in öldürülmeden önce yaptığı ve öldürülmesinin ardından ailesi tarafından AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından gönderilen ve “ruhuma birçok krizden ağır geldi, oruçtan bile ağır geldi, içime sindiremedim” dediğiniz savunmayı hazırlayan görevli ile ilgili herhangi bir yasal işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden?  
 
 

Adalet Bakanı’na sorular 

2004 yılında Hrant Dink’in hedef haline getirilme sürecinin başlangıç adımlarından biri olan ve başını Levent Temiz’in çektiği bir grup tarafından Agos gazetesi önünde bir eylem yapılmış ve Levent Temiz “Hrant Dink bundan sonra nefretimizin hedefidir, hedefimizsin” ve “bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde tehditler savurmuştu. Aleni tehdit içeren, halkı ırk ve din farkı gözeterek kin ve düşmanlığa sevk eden ve takibi şikâyete bağlı olmayan bu suç ve failleri hakkında hiçbir yasal işlem yapmayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve savcılar hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı?  

Cumhurbaşkanı’nın dahi Hrant Dink’in yaşamının korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade ettiği bir süreçte, İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında 4483 sayılı yasa uyarınca yürütülen üç ön inceleme sonucunda müfettişler tarafından bu cinayetin işlenmesinde en alt kademeden en üst kademedeki görevlilere kadar sorumluluk bulunduğu ve kamu görevlilerinin yükümlülüklerinin yerine getirilmediği tespit edilmiş ve son incelemede 6 polis memuru hakkında soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirilmişti. Ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, bir muhalif oyla, hiçbir polis memuru hakkında soruşturma izni vermemişti. İçişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından hazırlanan raporlara ve İstanbul Valiliği’nin eksik de olsa soruşturma izni verilmesi gerektiği yönünde karar vermiş olmasına rağmen yasal süreci tıkayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi hakimleri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden? 

Başbakan’a sorular 

Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından yasal süreçler vasıtasıyla elde edilen belge ve bilgilerde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın herhangi bir faaliyetine rastlamamış olmamızın nedeni nedir? 

Ülke genelinde istihbarat toplamaya yetkili bir kurumun bu cinayetle ilgili hiçbir istihbarata ulaşmamış olması mümkün müdür? Ulaşmış ise bu bilgiler nedir? Ulaşmamış ise MİT yetkilileri ile ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptınız ise nedir? Yapmadıysanız neden? 
 

İçişleri Bakanı’na sorular 

Cumhurbaşkanı’nın dahi Hrant Dink’in yaşamının korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade ettiği bir süreçte, İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında 4483 sayılı Yasa uyarınca yürütülen üç ön inceleme sonucunda müfettişler tarafından bu cinayetin işlenmesinde en alt kademeden en üst kademedeki görevlilere kadar sorumluluk bulunduğu ve kamu görevlilerinin yükümlülüklerinin yerine getirilmediği tespit edilmiş ve son incelemede 6 polis memuru hakkında soruşturma açılması gerektiği yönünde görüş bildirilmişti. Ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, bir muhalif oyla, hiçbir polis memuru hakkında soruşturma izni vermemişti. 

Bu durumda, müfettişleriniz, herhangi bir kusuru olmayan kamu görevlilerine haksız suç isnadında bulunmuş ve hatta iftira atmış olmaktadırlar. Bu müfettişlerle ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Yaptıysanız nedir? Yapmadıysanız neden?