BDS Çağrısının 5. Yıldönümü Dolayısıyla Filistin Ulusla Boykot Komitesi’nin (BNC) Yayımladığı Bildiri
Yıldönümü
BDS
Çağrısının 5. Yılı –
Değişim umudunu örmek, İsrail’i hesap vermeye zorlamak, Filistinlilerin
haklarını savunmak
6 yıl önce 9 Temmuz
2004'te Uluslararası Adalet Divanı, işgal altındaki Filistin topraklarından
Batı Şeria'da inşa edilmekte olan duvarı yasadışı ilan ederek
İsrail'in duvarı sökmesine ve mağdur olan Filistinlilere tazminat
ödemesine karar verdi. Uluslararası Adalet Divanı, bu çığır açan
kararında ayrıca şunları belirtti:[i]
“Diğer devletler için hukuki
sonuçlarına ilişkin olarak Divan, tüm devletlerin, duvarın inşasından
doğan bu yasadışı durumu tanımama ve bu inşaatın yarattığı
durumun sürdürülmesine yardım etmeme yükümlülüğünde olduklarını
saptar. Divan ayrıca tüm devletlerin Birleşmiş Milletler Antlaşması
ve uluslararası hukuka saygılı olmakla birlikte Filistin halkının
kendi kaderini tayin hakkını kullanması önündeki, duvar inşaatından
kaynaklanan her tür engelin kaldırılmasını sağlamakla sorumlu
olduğunu saptar. Bundan başka, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne
taraf olan tüm devletler BM Antlaşması’na ve uluslararası hukuka
saygılı davranmakla birlikte İsrail’in Sözleşme’de somutlanan
uluslararası insani hukuka uymasının sağlama yükümlülüğü altındadır.
Dünya devletlerinin bahsi
geçen yükümlülüklerini uygulamadaki bilinen başarısızlığı,
BDS (http://bdsmovement.net) hareketinin doğrudan tetikleyicisi
oldu. Hareket, İsrail'in uluslararası resmi güçler arasında gizli
bir anlaşma varmışçasına Filistinlilerin haklarını ısrarla inkârı
ve uluslararası hukuku hiçe saymaya devam etmesi karşısında bir
sivil toplum tepkisiydi. 2005 yılındaki BDS Çağrısı (http://bdsmovement.net/?q=
Uluslararası Adalet Divanı
kararının geniş kapsamlı sonuçlarına ve en son, İsrail'in Gazze'deki
savaş suçlarına dair ciddi kanıtlar bulan BM Goldstone Raporu'na
aldırmayan ve Batı'nın suç ortaklığıyla cesaretlenen İsrail,
tam bir ceza dokunulmazlığıyla, Duvar'ı ve işgal altındaki Filistin
topraklarındaki yerleşimleri inşa etmeyi; Gazze'deki ölümcül ablukasını;
işgal altındaki Kudüs ve Nakab (Necef) çölündeki tüm Filistin
topluluklarına yönelik etnik temizliği; Filistinlilerin hareket,
eğitim, sağlık hizmetlerine ve su kaynaklarına erişim ve başka
haklarını yok saymayı sürdürmektedir. Kısacası İsrail, işgal,
sömürgecilik ve apartheid rejimini güçlendirmektedir ve bunu
durdurmak için BM ve egemen güçler tarafından hiçbir eyleme girişilmemiştir.
Filistin sivil toplumunun geniş
bir koalisyonu, Filistinlilerin özgürlük, adalet ve insanlık onuru
mücadelesinin köklü geleneğini sürdürerek, kendi kaderini
tayin hakkının üstünlüğünü savunmak için BDS Çağrısı'nı
yayınladı. Kendi kaderini tayin hakkı, BDS Çağrısı'nda belirtildiği
gibi, Filistin halkının üç ana bileşeninin temel haklarını içerir:
Gazze ve Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'da İsrail işgali olmaksızın
yaşamak; İsrail ırk ayrımcılığı sistemine yani apartheid’a
son vermek ve Filistin halkının büyük çoğunluğunu oluşturan
mülteciler için, Birleşmiş Milletler’in de tanıdığı asıl
evlerine geri dönme hakkını kullanmak.
İsrail’in hummalı
çabalarla Filistinlilerin bu temel haklarını devre dışı bırakmasına
karşı bugüne dek beliren en büyük umut BDS hareketindedir. İlerici,
ırkçılık karşıtı ilkelere dayanan hareket, çeşitlilikleri ve
bulundukları farklı bağlamlar içinde bütün dünyadan vicdanlı
ve adanmış insanların yaratıcı güçleriyle buluştu. Güney Afrika’dan
Brezilya’ya, İrlanda ve Britanya’ya dek büyük sendika federasyonları,
aynı zamanda Batılı büyük ülkelerdeki birçok sendika İsrail’e
boykot tedbirlerini uygulamaya koydu. İsrail ile serbest ticaret ve
diğer anlaşmalara karşı kampanyalar, Arjantin, Şili ve Brezilya'dan
AB’ye uzandı.
Akademik boykot kampanyaları,
Britanya, ABD, Fransa, Kanada, İtalya, İspanya, Avustralya ve Norveç
gibi çeşitli ülkelere sıçradı. Ken Loach, John Berger, Naomi Klein,
Gil Scott-Heron, Elvis Costello ve Carlos Santana gibi birçok uluslararası
önem taşıyan birçok kültürel sima, İsrail'e ve onun suç ortağı
kurumlarına kültürel boykot uygulama çağrısına kulak veriyorlar.
İsrail işgalinden ve Filistinlilerin
haklarının çiğnenmesinden kâr sağlayan şirketlerden yatırımların
geri çekilmesi kararları ABD ve Kanada’daki onlarca üniversite
kampüsünde yayılıyor. Yatırımları geri çekme kararlarının
ilki Hampshire College’da alındı. Berkeley’deki California Üniversitesi’nde
yatırımları geri çekme kararı öğrenci senatosundan % 80 oranında
oy aldı, ancak antidemokratik bir uygulamayla senato başkanı tarafından
veto edildi. Beş Nobel ödülü sahibi ve birçok ünlü aydın Berkeley
yatırımları geri çekme kampanyasını destekleyen bildiriler yayımlayarak
İsrail tarafından Filistinlilerin haklarının çiğnenmesinde Batılı
şirket ve kurumların suç ortaklığını kamunun bilincine çıkardılar.
Lev Leviev Mücevherleri’nden yatırımların geri çekilmesi kampanyası
ve İsrail'in insan hakları ihlallerine suç ortaklığı yapan diğer
İsrailli ve uluslararası şirketleri boykot kampanyaları hızla gelişiyor.
Resmi düzeyde Avrupa Parlamentosu,
işgal ve abluka altındaki Gazze Şeridi’nde İsrail tarafından
işlenen suçlardan sorumlu olanların soruşturulması ve kovuşturulması
çağrısını da içeren tavsiyeleriyle birlikte Goldstone Raporu’nu
onayladı. Belçika, Britanya, İspanya, ABD ve başka yerlerde birçok
İsrailli savaş suçu şüphelisi adli suçlamalarla karşı karşıya
kalmanın eşiğine geldi. Yasadışı yerleşim bölgesinde kurulu
Ariel Koleji’nden bir akademisyen ekibine karşı İspanya tarafından,
İsrail’in başlıca silah üreticisi Elbit Systems’a karşı Norveç
ve İsveç ulusal emekli sandıkları tarafından uygulanan yaptırımlar,
BDS hareketinin Batı ana akımı içinde de geliştiği yeni bir evrenin
başladığını gösteriyor. Değişime ilişkin bir başka kilit gösterge
de Avrupa Adalet Divanı’nın AB – İsrail Ortaklık Anlaşması’nda
belirtilen vergi indirimlerinin sömürge yerleşimlerinde üretilen
İsrail ürünlerine uygulanamayacağı yönündeki kararıydı. Ortaklık
Anlaşması’nın kendisine de Avrupa çapında başlıca siyasi güçler
ve insan hakları grupları tarafından karşı çıkılıyor. Venezüella
ve Bolivya İsrail ile diplomatik ilişkilerini tamamen keserken, Güney
Afrika Dışişleri Bakanlığı, İsrail politikalarını şimdilerde
hep “apartheid benzeri” olarak tanımlıyor.
BDS'ye destek İsrail sivil
toplumunun ilerici, sömürgecilik karşıtı kesimlerinde de arttı.
Aynı şekilde Batı’da da artan sayıda Yahudi grubu hareketi
destekliyor. Filistin’in sesi, onlarca yıl uzağında durulduktan,
bastırıldıktan, konu dışı sayıldıktan sonra yeniden öne geçiyor,
Filistinlilerin istekleri saygı görüyor. Bu adalet, özgürlük ve
onur mücadelesinde yanımızda olan herkesi selamlıyoruz.
BDS, tabanda dikkat çekici
başarılar kazanmaya devam ederken, güçlü devletler, İsrail'in
gönlünü almaya ve suçlarını aklamaya devam etmektedirler. En son
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne (OECD) üye devletler,
uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini ve OECD'nin
kendi tüzüğünü apaçık ihlal ederek İsrail'i üyeliğe almaya
karar verdiler. Dahası, “barış sürecinin” koşullarını dikte
etmek üzere kendi kendini tayin eden “Dörtlü”yü (Quartet)
oluşturan ABD, AB, BM ve Rusya, aslında Filistinlilerin temel haklarını
tümüyle ortadan kaldırarak mevcut Filistin gettolarının ya da “bantustan”ların
resmileştirilmesinden ibaret olan bir –kendi adlandırmalarına göre-
“devlet” kurmak üzere bir plan daha yumurtlamaktalar.
Bu nedenle, BDS çağrısının
5. yılında herhangi bir siyasi çözümün Filistinlilerin 2005 yılındaki
BDS Çağrısında kalın çizgileri belirtilen temel haklarını güvence
altına alması gerektiğinin bir kez daha belirtilmesi büyük önem
taşıyor: İsrail işgaline ve sömürgeleştirme politikasına son
verilmesi, apartheid’ın son bulması, mültecilerin geri dönüş
hakkının hayata geçirilmesi.
[i] http://www.icj-cij.org/docket/