BİA Medya
Gözlem Masası'nın yayımladığı 2009 yılı raporuna göre, 123’ü
gazeteci toplam 323 kişi, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında
yargılandı.
Toplam 978
kişinin adının geçtiği rapor,
ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri "saldırı ve tehdit", "gözaltı
ve tutuklamalar", "dava ve girişimler", "düzenleme ve hak
aramalar",
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi",
"Sansüre tepkiler" ve "RTÜK uygulamaları" başlıklarıyla sunuyor.
Rapor eksiksiz olmayıp, basın ve ifade özgürlüğünü hedef alan uygulamalar konusunda çeşitlilik ve yoğunluk açısından fikir vermeyi amaçlıyor.
27 Aralık’ta,
Edirne’deki Saraçlar Caddesi'nde üniversitedeki arkadaşlarının örgüt
üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklanmalarını protesto eden, ABD’nin
Adana'daki İncirlik Üssü'nden çekilmesini isteyen sol görüşlü gençleri
çevredekiler "Burası Edirne, burada hain yok" sloganları atarak linç
etmeye kalkıştı. Edirne Gençlik Derneği üyesi 15 kişilik grup basın
açıklaması yapıp, imza kampanyası başlatmışlardı. Altı kişinin
yaralandığı olaylarda polis müdahalede yetersiz kaldı.
Dini
gerekçelerle askere gitmeyi reddeden ve vicdani reddini açıklayan Enver
Aydemir, 26 Aralık’ta götürüldüğü Maltepe Askeri Cezaevi'nde
işkence gördüğünü savundu. Aydemir Erkan’a, "Tek tip cezaevi kıyafetini
giymemi söylediler. Görevlilere, 'asker olmadığını, olmayacağını; bu
yüzden de bu kıyafeti giymeyeceğimi' söylediğim için coplandım ve kaba
dayağa maruz kaldım. Üzerimdeki kıyafetlerimi çıkarttılar ve sabaha
kadar iç çamaşırlarıyla soğuk bir odada beklettiler” dedi. Aydemir, 25
Aralık’ta bir cezaevi yetkilisince tek tip kıyafet giymeyi reddettiği
ve açlık grevi yaptığı için tekrar dayağa maruz kaldığını ileri sürdü.
35 yaşında, evli ve iki çocuk babası olan Aydemir’a, başlattığı açlık
grevini bitirmesi için zorla revire götürüldüğü ve yine zorla serum
bağlandığı açıklandı. Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği
(Özgür-Der) uygulamaları kınadı.
Balıkesir'in
Bandırma İlçesi'nde Güney Marmara'da Yaşam gazetesi yayın
yönetmeni ve Marmara TV yetkilisi Cihan Hayırsevener, 18
Aralık'ta Atatürk Bulvarı üzerinde bir kişinin silahlı saldırısına
uğrayarak kan kaybından yaşamını yitirdi. 25 Aralık’ta Bandırma Ağır
Ceza Mahkemesi, iki gün önce Edincik Beldesi'nde gözaltına alınan
Serkan Erakkuş'u (29) tutukladı; diğer iki şüpheli Tolga Ö. ve
Ali T.'yi de tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktı. Erakkuş,
cinayet suçlamasıyla Bandırma M Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.
Cinayette kullanılan silaha da el koyan polis, cinayette kullanılan
kiralık araçlardan birini Susurluk İlçesi'nde park edilmiş halde,
diğerini de Bandırma'da buldu. Marmara TV, "Hain ve kalleş saldırının
sonuna kadar takipçisi olacağımızı, şüphelilerle arkalarındaki güç
odaklarının gereken cezaya çarptırılacaklarını inanıyor ve yargıya
güveniyoruz" açıklaması yaptı. Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ramazan
Demir ile gazete sahibi
Ümit Babacan, Hayırsevener’in “organize bir suç örgütünün kurbanı”
olduğunu ifade ettiler.
7 Aralık’ta
DTP Siirt İl Örgütü'nün düzenlediği basın açıklamasın ve ardından
gelişen eylemleri izleyen getiren Duruş gazetesi temsilcisi İzzettin
Oktay, fotoğraf makinesini kırdıkları ve kendisini darp ettikleri
gerekçesiyle polisten şikayetçi oldu. Fotoğraflarına el konulan Oktay,
polislerce etrafı sarılarak cop ve yumruklarla darp edildiğini
savunarak olayı savcılığa taşıdı. Oktay, "Makinemin içindeki hafıza
kartına el koydular. Fotoğraf makinemi iki üç defa yere vurarak
paramparça edip kullanılamaz hale getirdiler. Cop ve yumruklarla bana
vurdular. Küfürlü hakaretlerde bulundular. Gözaltına almak istediler.
Ben zor bela topladığım fotoğraf makinesi parçalarını toplayıp oradan
uzaklaştım” dedi.
6 Aralık’ta İstanbul'un
Ümraniye İlçesi'nde PKK lideri Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarını
protesto eden grubu izleyen DİHA
muhabiri Ömer Çelik'e polisin hakaret ettiği ve muhabirin
fotoğraf ve görüntülerini sildiği iddia edildi. İddiaya göre polis,
çatışmaları izleyen Çelik’e fotoğraf makinesini çektiği görüntüleri
sildikten sonra iade etti.
2 Aralık'ta,
Ajansı (AA) muhabiri Seyfullah Ayvalı, İzmir Tire
Belediyesi'nin aylık olağan meclis toplantısından çıkarılmak istendi ve
görevini yaparken belediye çalışanlarınca saldırıya uğradı. Yumruk
atılması üzerine sol gözüne aldığı darbeyle yaralanan gazeteci,
karakola giderek şikayetçi oldu ve hastaneden rapor aldı İzmir
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, gazetecilere
yönelik sözlü ve fiili saldırılarda artış yaşandığına dikkat çekerek,
"Saldırıda bulunanların en kısa sürede adalet önüne çıkarılmasını
bekliyoruz" dedi.
Adıyaman
Gerger Asliye Ceza Mahkemesi, Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı
Boğatekin’i 28 Temmuz’da darp ettikleri gerekçesiyle
Belediye başkanı Arif Karatekin'in kardeşi İlhan Karatekin’i
yargılamaya başladı. Belediye atıklarının döküldüğü alandaki
yangını görüntülerken Temmuz sonunda saldırıya uğrayan gazeteci,
yüzünden yaralanmış ve fotoğraf makinesi de kırılmıştı. Tutuksuz sanık İlhan
Karatekin, mahkemeye, "Vücudundaki yaralar nasıl olduğunu
bilmiyorum. İtişme sırasına makinesi düştü, ben kırmadım” dedi.
Boğatekin ise, fotoğraf çekmemesini isteyen Karatekin'in kendisine
hakaret ettiğini ve iki yumruk attığını, makinesini de elinden alarak
uzağa fırlattığını savundu. Mahkeme, beş asker, Budaklı Köyü
muhtarı Şeyhmus Kılınç, bağında yangın meydana gelen
Şerif Kuş ve dört kişi daha olarak dinledi. Askerler,
"Komutanımızın emriyle yangını söndürmeye gittik. Kavgayı görmedik”
dediler. Kılınç ve Kuş, "Gittiğimizde kavga edenleri ayırmışlardı"
dedi. Davaya 29 Ocak 2010'da devam edilecek.
Hrant Dink
davasının avukatlarından Fethiye Çetin, darbe hazırlığı olarak
Deniz Kuvvetleri'nde gayrımüslimlerin hedef alınıp dindarların
suçlanmasının amaçlayan bir "Kafes Operasyonu
Eylem Planı"nın hazırlandığı yönünde 20 Kasım’da gündeme gelen
iddiaları "vahim ve ürkütücü" olarak nitelendirdi. Taraf gazetesi,
planda azınlıklara ait ev ve işyerlerini gösteren ve Türkiye'de 939
gayrımüslim temsilsi bulunduğunu belirten bir haritanın da bulunduğunu
iddia etti. Çetin, "Kabullenmekte güçlü çekiyorum; dehşet içindeyim.
Kendi ülkelerinin vatandaşlarını düşman olarak tanımlayan planlar
yapacaklar, düşman olarak belirlediklerine karşı psikolojik savaş
yürütürken de Ermeniler ve gayrı Müslimleri öldürecekler dedi. somut
bir bağlantı çıkarsa Dink cinayeti davasının Ergenekon Davası'yla
birleştirilmesinin dahi gündeme gelebileceğini; olayın takipçisi
olduklarını söyledi. Aynı gün Genelkurmay Başkanlığı, Taraf gazetesiyle
ilgili Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
Taraf
gazetesi yazarlarından Sevan Nişanyan, "Gençliğe Hitabe" yazısı
29 Ekim 2009’da yayımlandığından beri 400 elektronik posta mesajıyla
hedef alındı. Selçuk Savcılığı'na şikayette bulunan yazar, bunu
"örgütlü bir faaliyet" olarak görüyor. Nişanyan, "Seksenaltı yıl yeter
bence. Kan-vatan-düşman'dan ötesine aklı ermeyen bir dil bu ülkeyi
bunca yıl esir etti. Artık yeni şeyler düşünmenin vaktidir" diyerek
başladığı yazısında, olarak "Kemal Paşa"yı Gençliğe Hitabesi"ni
"kan-vatan-düşman edebiyatının şahikası" olarak nitelendirmişti.
Nişanyan, "Sivil olmayan kişilerin bir yerden verilen emirle
başlattıkları organize bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. O nedenle
yargı sürecinden de çok umutlu değilim. Tehdit mesajı atanlarla bazı
hakimler aynı yerden emir alıyor” dedi. Tepki gösterenlerin bir kısmı
İnternet üzerinden yazarın, 1951 yılına ait 5816 Sayılı Atatürk
Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanun'dan 4,5 yıl hapisle
yargılanması için dilekçe örnekleri dolaştırırken, bazıları da
Nişanyan'a söven ve onu ölümle tehdit eden mesajlar gönderdiler.
6 Kasım’da
Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, bir şiir yoluyla Hrant Dink'ı
hedef alan ve bir asker cenazesinde de "onlar ancak hainler öldüğü
zaman kınar, seslerini yükseltirler" diyen Giresun Jandarma Bölge
Komutanı Tuğgeneral Dursun Ali Karaduman'ı iki bin TL manevi
tazminata mahkum etti. Dink Ailesi'nin sembolik olarak 1 TL olarak
belirlediği tazminat tutarı, yargılama Asliye Hukuk Mahkemesi'nde
görülebilmesi için 6 bin TL'ye çıkarılmıştı. Avukat Deniz Tuna,
Dink Ailesi’nin, mahkemenin hükmettiği 2 bin TL'lik tazminatı, selden
zarar gören Nesin Vakfı'na bağışlamayı düşündüğünü söyledi.
Karaduman, 9 Nisan 2007'de katıldığı bir asker cenazesinde yaptığı
konuşmada ve 20 Haziran 2007'de gerçekleşen bir başka cenazede 19 Ocak
2007 tarihinde katledilen Hrant Dink'in adına da yer vererek okuduğu
şiirde Hrant Dink'in manevi şahsiyetine saldırı yönelttiğini kabul
etti.
Hakkari'nin
Yüksekova İlçesi'ne bağlı Değerli Köyü'nde yapımı devam eden
ilköğretim okulunun inşaatıyla ilgili görüntü almaya çalışan Yüksekova Haber gazetesi yazı işleri müdürü
Zeki Dara, 3 Kasım’da şantiye şefi ve çalışanlarının saldırısına
uğradı. Şantiye şefi, fotoğraf çekmek isteyen gazeteciye
izinsiz çekim yapılmayacağını söyleyerek Dara'yı hedef aldı ve fotoğraf
makinesini kırdı. Tartışmanın büyümesi üzerine gazeteci mağdur
edildiğini belirterek Yüksekova İlçe Jandarmasına giderek şikâyetçi
oldu. Olayın ardından fenalaşan şantiye şefi, Yüksekova Devlet
Hastanesi'ne kaldırıldıysa da yaşamını yitirdi. Başında ödem oluştuğu
hastane raporuyla tescil edilen gazeteci, böyle bir olayın
yaşanmasından dolayı üzüntü duyduğunu, ancak sadece görevini yapmaya
çalıştığını söyledi. İnşaat çalışanları da, olayda gazetecinin Yiğit'e
her hangi bir teması olmadığı ve şantiye şefinin kendiliğinden yere
yığıldığını söylediler. İlçe Jandarma Komutanlığı soruşturma başlattı.
Hrant Dink
cinayetinde ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle sekiz jandarma görevlisini
yargıladığı davada, Trabzon'un Pelitli Beldesi'nde "jandarma adına
görev yaptığı ifade edilen altı haber elemanından ikisi dinlendi.
Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, diğer dört haber elemanını dinlemekten
vazgeçti. Mahkeme, Dink Ailesi avukatlarına soruşturmanın
genişletilmesi yönünde talepleri yoksa 12 Şubat 2010’da
görülecek bir dahaki duruşmada esas hakkında beyanlarını sunmalarını
istedi. Trabzon Jandarma Komutanlığı'nın, Pelitli’de altı kayıtlı haber
elemanının görev yaptığını bildirildiği 23 Ekim 2009’da öğrenilmişti.
Trabzon Emniyeti, 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ilişkin tutanaklarda
Yasin Hayal'le ilgili kayda rastlamadığını bildirmişti. Dink avukatları
da, bu ifadelerin sahibi olan ve 2006 yılına kadar eski Trabzon Emniyet
Müdürü olan Ramazan Akyürek ve eski Vali Hüseyin Yavuz Demir'in tanık
olarak dinlenmesini talep ettiler. Ancak mahkeme bunu reddetti.
Avukatlar, Trabzon’da hiçbir Emniyet görevlisini yargılatamayınca
AİHM’e başvurmuşlardı. Dink Cinayeti öncesinde ihmalde bulundukları
gerekçesiyle Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz,
istihbarat şubesi görevlileri Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar
Gazi Günay ve Hüseyin Yılmaz,
Başçavuş Okan Şimşek, Uzman Çavuşlar Veysel Şahin, Hacı
Ömer Ünalır ve Önder Araz bulunuyor. Sekiz görevli iki yıla
kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar.
Hrant Dink
Cinayeti öncesinde gazetecinin yaşamını korunmasında etkisiz
kalmakla suçlanan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı
Ramazan Akyürek’ın görevinden alındığı 16 Ekim’de kamuoyuna
yansıdı. Akyürek, Trabzon Emniyet Müdürü olduğu dönemde Dink Cinayeti
davasında azmettirici olarak yargılanan Erhan Tuncel'i bir
öğretim üyesinin aracılığıyla polis muhbiri yapmıştı. Dink Ailesi
avukatlarından Fethiye Çetin, görevden almayla ilgili “doğru
ancak çok gecikmiş bir karar" dedi. Çetin, Akyürek'in cinayet öncesinde
Dink'e suikast düzenleneceğine dair farklı il istihbarat birimlerince
gönderilen istihbarat raporlarının gereğini yapmadığını ifade etti;
Tuncel'in de yasadışı şekilde haber elemanı yapılmasında da etkisi
bulunduğunu savundu. Başbakanlık Teftişi Kurulu'nun raporla Akyürek'i
suçladığını açıklayan Çetin, "Cinayete, ihmal, kusur ve hatta
kasıtlarıyla yol açan Emniyet görevlilerinin hala görevde olması, çok
büyük hata ve gerçeğin ortaya çıkması açısından da çok büyük bir
engeldi. Akyürek, cinayet sonrası da olayla ilgili bilgi ve belgeleri
talep etti. Cinayeti yargılayan mahkemeye de bazı belgelerin imha
edildiği bildirildi. Umuyoruz ve diliyoruz ki, görevden alınması bu
belgelerin ortaya çıkmasını sağlar. Eminim ki, imha edildiği söylenen o
belgeler bir yerlerde depolanıyor" dedi. Akyürek merkeze alındı.
13 Ekim’de,
Habertürk gazetesi spor yazarı Erhan Telli,
Milli Takım teknik direktörü Fatih Terim ve Bursaspor Başkanı
İbrahim Yazıcı arasında geçtiğini iddia ettiği bir konuşmayı
haberleştirdiği gerekçesiyle darp edildi. Telli, Yazıcı'nın bu haber
nedeniyle kendisine saldırdığını iddia etti. Erhan Telli, olay yerinde
olan emniyet görevlilerinin saldırıya seyirci kaldığını öne sürdü.
Habertürk gazetesi "İstifa ettim mi ki" başlığıyla verdiği haberinde
Fatih Terim'in güvenoyu tazelemek için görevden ayrılacağını
açıkladığını ancak Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'in istifasını
kabul etmesiyle şaşkınlık yaşadığına yer veriliyordu. Haberde Terim'in
Özgener'in tavrından dolayı duyduğu üzüntüyü Yazıcı ile de
paylaştığı iddia ediliyordu. Basın Enstitüsü Derneği- IPI
Ulusal Komite,
"Olayı kınıyoruz. Yetkililerden olaya gerekli hassasiyeti
göstermelerini bekliyoruz" şeklinde açıklama yaptı. Türkiye Spor
Yazarları Derneği de, Yazıcı ve korumalarını kınayarak, "Kamu
görevi yapan bir spor gazetecisine, korumalarıyla birlikte saldırmak,
şehir eşkıyalığından başka bir şey değildir. Yürürlükteki yasalara göre
de açık bir suçtur" dedi. Basın Konseyi de, Yazıcı'nın konuyla
ilgili hiçbir soruya cevap vermemesini ve yasal haklarını kullanacağını
belirtmesinin de "fiili saldırıyı inkar" olarak yorumladıklarını ifade
etti. TGC de, "Siyasal parti kongreleri, gösteriler, basın toplantıları
gibi etkinliklerde meslektaşlarımıza yöneltilen şiddetin, spor alanına
da girmiş olması tedirginliğimizi tırmandırmış, toplumsal şiddetin bir
parçasını oluşturmasından duyduğumuz endişeyi arttırmıştır” açıklaması
yaptı.
12 Ekim’de
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan Dink
cinayetini azmettirmekle yargılanan tutuklu Yasin Hayal'in yazar
Orhan Pamuk'a yönelik saldırı planlarıyla ilgili bağlantısını
sormaya karar verdi. Sanık Ogün Samast, cinayette kullandığı silahı
inceledi ve sorulara yanıt verdi. Mahkeme, hem Ramazan Akyürek'in
halen başkanlık ettiği İstihbarat Daire Başkanlığı hem de Akyürek'in de
2006 yılına kadar başında bulunduğu Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nden
Pamuk'a yönelik ne tür ihbarlar alındığını, buna karşılık ne tür
çalışmalar yapıldığı ve hangi sonuçlara ulaşıldığını ve bu saldırı
hazırlığının Yasin Hayal ve onun örgütüyle bir bağlantı kurulup
kurulmadığını sordu. Hakim Erkan Canak başkanlığındaki mahkeme,
tüm sanıklarla yüzleşme olanağı bulunmadığı için Dink avukatlarının
karşı çıktığı gizli tanık dinleme işleminin 8 Şubat 2010’da
görülecek 12. duruşmada yapılacağını açıkladı. Davada, tutuklu sanıklar
Ogün Samast, Erhan Tunel,
Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender
ile tutuksuz sanıklar Zeynel Abidin Yavuz, Tuncay Uzundal, Salih
Hacısalioğlu, Veysel Toprak, Osman Altay, Osman Hayal, Coşkun İğci,
Halis Egemen, Yaşar Cihan, Erbil Susaman, Alper Esirgemez, Numan
Şişman, Şenol Akduman, Mustafa Öztürk
ve İrfan Özkan yargılanıyor.
Mahkeme, Ergenekon Davası'nda psikolojik harekatlarda yer aldığı iddia
edilen sanık Durmuş Ali Özoğlu ile ilgili bilgi-belgeler ile bu
faaliyetlerin dayandığı eylem planlarının Ergenekon Soruşturması'nı
yürüten savcılardan istedi. Avukatlar, Savcı Zekeriya Öz'ün
kendilerine gönderdiği, bir kısım Ergenekon sanıklarıyla Dink cinayeti
davasının bazı sanıkları arasında ortak iletişim bulunduğunu gösteren
şemayı incelemeye aldılar. Sanık Erhan Tuncel'in “msn” trafiği
ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu'nda görevli FBİ yetkililerine
sorulacak. Dava başından bu yana ilk kez Erhan Tuncel, evine gelen Yasin
Hayal'den Dink'i hedef alacak yeni ismin Ogün Samast
olacağını duyduğunu söyledi. Müdahil avukatlara göre, Ramazan
Akyürek mahkemeye gönderdiği istihbari bilgiler, tetikçi zanlısı
Ogün Samast'ın Trabzon'dan İstanbul'a geldiğinde otogarda başka
kişilerce karşılandığını gösteriyor. Avukatlar, “Devletin istihbarat
örgütleri, Samast'ı cinayet öncesi ve sonrasında izliyorlardı, belge
bunu gösteriyor” dediler. Mahkeme, Ergenekon Davası sanığı Sevgi
Erenerol'un "Türkiye'de misyonerlik faaliyetleri" konusunda Hava
Kuvvetleri Komutanlığı'nda Kasım 2006'da verdiği seminere ilişkin CD
kayıtlarının çözümünün İstanbul polisinden istedi. Daha önce
Genelkurmay Başkanlığı'ndaki seminere dair çözümler mahkemeye
gönderilmişti. Mahkeme, taleplerini karşılamayan Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı (TİB) ve İstihbarat Daire Başkanlığı ve Trabzon
polisi gibi Emniyet yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına
yanaşmadı; taleplerini yinelemekle yetindi. Duruşma savcısı Ahmet
İskender ve Ersin Yolcu için tahliye isterken mahkeme,
tutuklu beş sanığın da tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Avukat Mebuse
Tekay, kendilerini elektronik posta yoluyla tehdit eden Türk
İntikam Tugayı (TİT) isimli örgüt hakkında suç duyurusunda
bulunacakları açıkladı. TİT'in ölüm tehdidini değerlendiren Tekay,
"Anlaşılır ya da kabul edilebilir bir şey değil. Biz hukuki bir
başvuruda bulunduk, ne var bunda?" dedi. "Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ'un bu tip bir korumaya ihtiyacı yok" diye ekledi. Başbuğ,
Şeker (Ramazan) Bayramı dolayısıyla 21 Eylül'de gittiği Mardin'deki
Sınırtepe Karakolu'nda "Özellikle bu bölgedeki insanlarımız,
vatandaşlarımız, Doğu Anadolu dahil olmak üzere ağalardan çekti. Bugün
bu noktalardaysak, bir nedeni de bu. Bu zamanın ağalarından çeken
insanlarımız, siyaset ağalarından terör ağalarından mustarip. Esas
temel sorunlardan bir tanesi de, bu halkımızın siyasetin ağalarından,
terör ağalarından kurtarılması" demişti. Bunun üzerine de İstanbul
Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras ve aktivist Cengiz Algan,
28 Eylül'de Başbuğ’u şikayet ettiler. Dilekçeye Oya Baydar,
Baskın Oran, Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Mebuse Tekay,
Aydın Engin ve Sezgin Tanrıkulu da imza attı. Savcıysa,
"yetkimizde değil" diyerek dilekçeyi Askeri Savcılığa sevk etti.
24 Eylül'de
Siirt Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Erdal Bozoğlu, Siirt Birlik
gazetesi sahibi Diya Yarayan'a 17 Şubat’ta saldırarak ağır
yaralanmasında neden oldukları gerekçesiyle Feyzi Aldemir, Hamit Kurt,
Feyaz Aldemir ve Tahir Aldemir isimli dört tutuklu sanığın
cezalandırılmasını talep etti. Savcı, saldırının "tasarlayarak
insan öldürmeye teşebbüs" kapsamında değerlendirmesi gerektiğine kanaat
getirerek sanıklara ağır cezalar verilmesini istedi. Esas hakkındaki
mütalaasında Bozoğlu, olay günü polise Abdullah Bağış Caddesi
üzerindeki Selami Değer Lisesi önünde kavga yaşandığının ihbar
edildiğini, Yarayan'ı ağır yaralayan şahısların plakası tespit edilen
bir araçla kaçmaya kalkıştıklarını, dur ihtarına uymayarak araçla
kaçanların arka camdan dışarıya iki adet sopa attıklarını ve aracın
durdurulmasından sonra ise içinde iki adet kar maskesinin çıktığını
hatırlattı. Bozoğlu, Adli Tıp raporundaysa Yarayan'ın yaşamını
tehlikeye sokan bir duruma neden olacak şekilde yaralandığının tespit
edildiğini kayda geçirdi. Mahkemenin sanıkların tanığı sıfatıyla
dinleme kararı aldığı Sedat Çakmak, Abdulhakim Siper ve Mahmut Uğur da,
"mağduru kim dövdüğünü bilmiyorum" dedi. Aynı sözü, söz verilen
sanıklar da sarf etti.
Batman GAP
gazetesi sahibi Mansur Obut, 24 Eylül'de çıkan "Bayram'a ilgi
Yoktu" başlıklı bir haberi nedeniyle Vali Ahmet Turhan'ın makam
odasında saldırıya uğradığını savunarak suç duyurusunda bulunduğunu
açıkladı. Tartışma yaratan haberde, "Ramazan Bayramı'nın özellikle
resmi kurumlar arasında son derece soğuk ve sakin geçtiği, bu yıl ilk
kez sadece valilik bahçesinde kutlanan bayrama katılımın oldukça az
olduğu, törene eski yoğunluğun olmayışı ve Batman halkının bayramlaşma
ziyaretine katılmamasına Turhan'ın yanlış yönetim anlayışı ve halkla
bütünleşememesi olduğu" iddia ediliyordu. Obut, haberden sonra Valilik
basın müdürü Nizamettin Düz'ün
kendisini Valinin talimatıyla valilik makamına çağrıldığını, gittiğinde
valinin "ağza alınmayacak hakaretler ettiğini, kendisini duvara iterek
yumrukladığını, Batman'da yaşatmayacağını ve tüm kurumlara girişini
yasaklatacağını söylediğini" savundu. Valilikse, iddianın gerçeği
yansıtmadığı ve GAP Medya Sivil Toplum Gelişiminde Basın Desteği
Derneği'nin başkanı olan Obut'un SODES adında "Kadın haklarını
bilinçlendirme Projesi"nin kabul edilmemesi nedeniyle böyle
davrandığını açıkladı. Gazeteciyse, projenin eski Vali dönemine ait
olduğunu açıklayarak iddialara karşılık verdi.
Tekirdağ'ın
Şarköy İlçesi'nde 9 Eylül'de yaşanan bir trafik kazasını
görüntülemek isteyen Şarköy'ün Sesi gazetesi sahibi Yakup Önal,
kaza yapan İstanbul Seyahat Şirketi'ne bağlı bir otobüsün şoförlerince
darp edildiğini açıkladı. Şarköy'deki Kayra Şarap Fabrikası yakınında
devrilen otobüsü görüntülerken otobüste görevli üç kişinin saldırısına
uğradığı ve belinden yaralandığını ifade eden gazeteci Önal, İlçe
Emniyet Müdürlüğü'ne gelerek şikayetçi oldu. Önal, "Polis nezaretinde
Şarköy Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne geldim. Burada çeşitli
tetkikler yapılarak üç saat müşahede altında tutuldum. Sırtıma aldığım
sert darbenin bir iç kanamaya neden olabileceği düşüncesiyle Tekirdağ
Devlet Hastanesi'ne sevk edildim. Burada tomogrofi çekildi. Muayene
edilip müşahede altında tutulduktan sonra taburcu edildim. Sırtıma
aldığım darbeler ağrı yaptığı için çalışamıyorum" dedi. Olayla ilgili
gözaltına alınan saldırganlar, ifadeleri alındıktan sonra Cumhuriyet
Savcısı'nca serbest bırakıldı.
GAP
Gazeteciler Cemiyeti, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref
Fakıbaba'ya yönelik bıçaklı saldırı girişimini ve görüntü çekmemesi
için Fakıbaba'nın DHA muhabiri Ömer Pınar'a saldırmasını
kınadı. 7 Ağustos'ta Tarihi Hanlar Bölgesi'nde esnafı ziyaret ederken
bıçaklı saldırı girişiminden kurtulan Fakıbaya'ya geçmiş olsun
dileğinde bulunarak soru soran Pınar'a belediye başkanı tokat attı.
Fakıbaba'nın çevresindeki görevliler gazetecilerin üzerine yürüdü. ÇGD
ve Foto Muhabirleri Derneği de, Fakıbaba'nın gazetecilere tavrını
kınadılar. GAP Gazeteciler Cemiyeti,
"Basın özgürlüğü, sadece basın mensuplarının ve basın organlarının
kullandığı bir özgürlük değil. Demokratik ülkelerde basın özgürlüğü,
halkın haber alma özgürlüğü olarak algılanır ve iletişim çağında
bireylerin özgürce haber alabilmeleri için, yönetenler basın
özgürlüğüne sahip çıkıp onu koruma ve kollama görevini üstlenir" dedi.
Fakıbaba ise, basına yansıyan haberlerin gerçeği yansıtmadığını ileri
sürdü.
Adıyaman'ın
Gerger İlçesi çıkışında belediye atıklarının döküldüğü
alandaki yangını görüntülemeye çalışan Gerger Fırat
gazetesi sahibi Haci Boğatekin
28 Temmuz’da saldırıya uğradı. Orman yangınını görüntülemek isterken
belediye personelinin yumruklu saldırısına uğrayan gazete sahibi ve
sorumlu müdürü Boğatekin yüzünden yaralandı; Gerger Sağlık Ocağı'nda
tedavi gördü. Boğatekin belediye personeli ve Belediye başkanı Arif
Karatekin'in yakınlarınca darp edildiğini ifade etti. Habercinin
fotoğraf makinesi de kullanılamaz hale geldi. Gazeteci, Belediye
başkanı Arif Karatekin ve başkanın kardeşi İlhan Karatekin’i şikayet
etti. Gazetesi, tazminatsız işlerine son verilen işçilerin belediye
karşı açtıkları icra davasıyla ilgili
"Belediyeye Şok Haciz" haberini yayımlamıştı. Gazeteci,
saldırılmadan önce, "Sen bizim haberimizi yapamazsın, fotoğrafımızı
çekemezsin" dendiğini söyledi. Boğatekin, daha önce Gerger
yetkililerini icraatlarından dolayı ağır şekilde eleştirdiği için
onlarca davadan yargılanmış, bir savcıyı Fethullah Gülen cemaatine
yakın olmakla suçladığı için 109 gün hapiste tutulmuştu. Basın
Enstitüsü Derneği ve Basın Konseyi saldırıyı kınadı.
24 Temmuz’da
Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in öldürülmesinde
ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle sekiz jandarma görevlisini yargıladığı
davada Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'ndan cinayetten önce azmettirici
olarak yargılanan Yasin Hayal'le ilgili bir çalışma yapılıp
yapılmadığını sormaya karar verdi. Döneminde İl Jandarma Komutanı Albay
Ali Öz'un ve tutuksuz sanık olarak yargılanan yedi askerin
katılmadığı duruşmada hakim, yeni bilgilere ulaşmak için değişik
kurumlardan bilgi ve belge istenmesine karar verdi. Müdahil avukat
Bahri Bayram Belen, talepler karşılanırsa cinayetin birçok yönünün
aydınlatılmış olacağını ifade etti; "Albay Öz yapılan işlemlerin hiç
birine doğru dürüst cevap vermedi. Oysa haftada bir veya birkaç kez il
güvenlik toplantılarında Hayal ve arkadaşlarının durumunun gündeme
getirildiği anlaşılıyor” dedi. Hakim, Trabzon'u Pelitli beldesinde
kayıtlı haber elemanı olarak çalışanların isimlerinin Jandarma
Komutanlığı'ndan bildirilmesini talep etti; bu kişilerin tanık olarak
dinlenmesi için davetiye çıkarılmasına karar verdi.
Aydın'da Söke Gerçek gazetesinin imtiyaz sahibi Durmuş
Tuna, 6 Temmuz’da kızı ve yeğeniyle birlikte Fevzipaşa
Mahallesi'ndeki evine giderken kimliği belirsiz kişilerin sopalı
saldırısına uğradı. Yoldan geçen bir kişinin saldırıyı fark etmesi
üzerine saldırganlar kaçtı. Aracını park etmeye çalışırken saldırının
hedefi olan Tuna'nın sağ kolu kırıldı. Gazeteci, Söke Fehime Kocagöz
Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Polise ifade veren haberci,
yedi-sekiz kişinin saldırısına maruz kaldığını ve bu kişileri
tanımadığını söyledi. Tuna, "İşimiz doğru bildiklerimizi yazmak. Ancak
bunu hukuk ve demokrasi çerçevesinde yapıyoruz. Sebebi ne olursa olsun
saldırı, hiçbir anlayışa sığmıyor, üzgünüm" sözleriyle saldırıya tepki
gösterdi. TGC, "Ülkede demokrasinin yeşermesine tahammül edemeyen kimi
kurum ve kişilerin, çok zor koşullar altında yerel medyada görev
yapmaya çalışan gazetecilere, saldırı ve tehditlerini giderek
arttırdıklarını üzüntü ile gözlemliyoruz” şeklinde açıklama yaptı.
6 Temmuz’da,
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti davasında
mahkemenin istediği bilgileri müdahil avukatlarının talebine uygun
şekilde göndermeyen İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Trabzon Emniyet
Müdürlüğü'nden bilgi isterken uyardı. Tanık olarak ifade veren Malatya
E Tipi Cezaevi tutuklusu Veysel Şahin, 2003, 2004 ve 2005'te
zaman zaman kaldığı Trabzon Jandarma Komutanlığı'nda Yasin Hayal'i
bir kez gördüğünü, Hayal'in "İyi çocuk" olarak bilindiğini söyledi.
Kendisini istihbaratçı olarak tanıtan Şahin, azmettirici olarak
yargılanan Erhan Tuncel'i tanımadığını ancak hem Çeçenistan'da
bulunduğu hem de Arapça bildiği için istihbarat amacıyla Albay
Şinasi'nin başındaki Trabzon Jandarma Komutanlığı'nda bulunduğunu
söyledi. Şahin, Şube Başkanı Feridun Yüzdaşı'ya Hayal'i
sorduğundaysa, "İyi çocuktur, vatanını milletini sever"yanıtı aldığını
açıkladı. Hayal'e Şahin'in sözleri sorulduğunda, "Arkadaşı
çıkartamadım" dedi. Tuncel ise, deşifre olduğunu ve terör örgütlerinin
hedefi durumuna düştüğünü ileri sürerek tahliye olur olmaz Tanık Koruma
programından yararlanmak istediğini söyledi. Dink öldürüldüğünde ilk
yanına gelen kişi olduğunu söyleyen Mesme Havva, Samast'a
dönerek, "Suçlu bu herhalde. Tam hatırlayamıyorum, kış olduğu için
yüzleri sargılıydı" dedi; Mahkeme, Mithat Alkan, Ergün Çağatay, Serkan
İskender, Lerna Atan, Ayşe Pamiş, Şahabettin Şahin ve Cemal Yıldırım'ın
tanık sıfatıyla dinlenmesi için davetiye çıkarılmasına, daha önce
çağrılanlarınsa zorla getirilmesine karar verdi. Ogün Samast, Erhan
Tunel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tahliye
taleplerini geri çeviren mahkeme, müdahil avukatlar ve Dink Ailesi'ne
yönelik olarak sarf ettiği "Beş yıl kaldı.." şeklindeki tehdit içerikli
sözler nedeniyle tetikçi sanık Samast hakkında suç duyurusunda bulundu.
Mahkeme, 12 Ekim’de görülecek duruşmada bir gizli tanığı
dinlemeyi hedefliyor. Cinayette kullanılan silah da duruşma salonuna
getirilecek. Mahkeme, Ergenekon davası tutuklusu Sevgi Erenerol'un
"Türkiye'de Misyonerlik Faaliyetleri" konulu konferansın çözümü ve
dökümünün yapılması için Emniyet müdürlüğüne tekrar yazı yazılmasına
karar verdi. Talebin yerine getirilmemesi halinde yasal işlem
yapılacak. Müdahil avukatlar, cinayete kadar Emniyetin elindeki
istihbarat belge, rapor ve tutanakları göndermediği gerekçesiyle
Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'e tepki
gösterdiler. Talepleri üzerine mahkeme, bu belgeler ve emniyetin
tuttuğu F3, F4 ve F5 raporlarının da eklenerek gönderilmesi için
yeniden yazı yazdı.
Azadiya
Welat gazetesi imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Ozan Kılıç,
cep telefonu mesajıyla (SMS) ölümle tehdit edildiği gerekçesiyle
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Kılıç,
18 Haziran'da cep telefonu üzerinden "Azadiya Welat'ı bırakmadığı
taktirde yaşamından olacağı yönünde tehditler aldığı iddiasıyla
savcılığa başvurdu. Savcılığa numarasını ulaştırdığı söz konusu cep
numarasından ertesi gün de "Uyarımı aldın mı TİT" yazılı bir mesaj daha
aldığını kaydeden Kılıç, şikayet dilekçesinde, "Her iki mesajdan sonra
can güvenliğim konusunda ciddi şekilde kaygılanmaya başladım" dedi. TİT
örgütünün adı, 1998’de İHD Genel Başkanı Akın Birdal'a silahlı
saldırıda duyulmuştu. Aynı ada, İstanbul Özgür Radyo, sanatçı Ferhat
Tunç ve İHD eski yetkilisi hukukçu Eren Keskin'e yönelik
gönderilen tehdit içerikli mesajlarda da rastlanmıştı. Ekim 2008'de de,
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun eski üyesi Prof. Dr.
Baskın Oran, örgütün imzasını içeren bir elektronik posta mesajıyla
(e-mail) tehdit edilmişti.
Gazeteci
Hrant Dink cinayetinde "görevi ihmal ettiği" gerekçesiyle
yargılanan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube
Müdürü Binbaşı Metin Yıldız, "Dink'e yönelik istihbaratı
Emniyete ve MİT'e bildirdiniz mi?" sorusuna, "Alınan bilginin doğruluğu
kesin değildi. Eğer haber kaynağı ile bilginin doğruluğu teyit edilmiş
olsaydı ben ilgili kurumlara bu bilgiyi verirdim. Teyit edilmediği için
MİT ve Trabzon istihbarat şube müdürlüğüne bildirmedim" yanıtını verdi.
8 Haziran'da Bolu Sulh Ceza Mahkemesi'ne talimatla ifade veren Yıldız,
emrinde olduğu ve kendisi gibi ihmalden yargılanan eski Jandarma Alay
Komutanı Albay Ali Öz'ün Dink ile ilgili istihbaratın diğer
istihbarat örgütlerine bildirilmesi konusunda bir talimat vermediğini
söyledi. Müdahil avukat
Hakan Bakırcıoğlu, Yıldız'ın ifadelerinin hiçbir geçerliliğinin
olmadığını savunarak, Albay Öz'ün Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na 18
Kasım 2008’de ifade verirken sunduğu belgede, istihbarat şube müdürünün
görev ve sorumluklarının açık şekilde tanımlandığını ifade etti.
Dink Cinayeti
öncesi "görevlerini ihmal" ettikleri gerekçesiyle yargılanan sekiz
jandarma görevlisinden en kıdemlisi Albay Ali Öz, 15 Mayıs'ta
Bursa 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde talimatla ifadesi alındığında,
"Dink'in öldürüleceği bilgisi bana ulaşmadı" dedi. Trabzon 2. Sulh Ceza
Mahkemesi, tutuksuz sanık olarak iki yıla kadar hapis istemiyle
yargılanan Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve Jandarma Uzman Çavuş Veysel
Şahin'in ifadeleri doğrultusunda haklarında iddianame düzenlenen Albay
Öz ve emrindeki beş jandarma görevlisinin dosyalarını birleştirme
kararı almıştı. Öz, ihmal gösterdiği yönünden suçlamaları reddetti;
jandarma muhbiri olarak görev yapan Coşkun İğci'nin Dink'e yönelik
saldırı düzenleneceğine dair istihbaratın kendisine iletilmediğini
savundu: Bir istihbarat vardıysa İstihbarat Şube Müdürü ve diğer
birimler takip etmeliydi." Ekim 2004'te Trabzon'daki Mc Donalds
saldırıyla ilgili avukatların "Trabzon küçük bir yer, Yasin Hayal iyi
bilinen birisi. Onun faaliyetlerinden de mi haberiniz olmadı?"
şeklindeki sorusuna Öz, Hayal'in faaliyetlerinden haberi olmadığını
iddia etti. Eski Trabzon Emniyet Müdürü, şimdi Ankara’da İstihbarat
Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek, TBMM Araştırma Alt
Komisyonu'na verdiği ifadede, Vali ve Öz'ün de yer aldığı haftalık
toplantılar yapıldığını, Hayal'ın birkaç kez konuşulduğunu söylemişti.
Öz, toplantılardan da durumdan haberdar olmadığını ileri sürdü.
Kendilerini
ülkücü olarak nitelendiren bir grup hacker, 14 Mayıs'ta
Günlük gazetesinin İnternet sitesi www.gunlukgazetesi.com'u sabote ederek, sitede küfür ve
ırkçılık içeren mesaj yayımladı. "by The
hacker&fatih&suskun&" ismiyle hareket eden saldırganlar,
haber sitesini çökertti Site yetkilileri, kısa süre sonra siteyi
yeniden yayına açtılar. Bir süre önce bilgisayar korsanları, DTP'nin
İnternet sitesini hackleyerek "Memleketim" şarkısının video klibini
koymuşlardı. Kendilerine "AYYILDIZ TEAM- Siber Savunma Ordusu" ismini
veren grup, DTP aleyhine bir yazı, Kuran-ı Kerim'den bölümleri de
siteye yerleştirmişlerdi. Saldırıyı farkeden DTP yöneticileri site
yayınına ara vermişlerdi.
Antalya’nın
Alanya İlçesi'nde çıkan Mahmutlar Haber gazetesi muhabiri
Sedat Şahinler, 8 Mayıs'ta AKP'li Belediye Meclis üyesi Abdullah
Pişkin'in saldırısına uğradı. Belediye binasına giden Şahinler, kısa
bir süre konuştuğu Pişkin'in tekme ve yumruklu saldırısına uğradı.
Saldırı, belediyenin güvenlik kameralarına da yansıdı. Gazeteci,
Pişkin'in kendisine saldırmadan önce, yerel seçimler öncesi eski
Mahmutlar belediye başkanı AKP’li Alaattin Çakır’ın bir pazarcı kadınla
kavga etmesiyle ilgili yayımladıkları bir hatırlattığını söyledi.
"‘Senin yazına cevap, al sana’ diyerek yumruk atmaya başladı. Bir
meclis üyesi, bir gazeteciyi dövüyorsa halka nasıl hizmet edecek?
Kendisini istifa etmeye davet ediyorum." Fotoğraf makinesi zarar gören
Şahiner, yüzünden yaralandığı için Alanya Devlet Hastanesi’nde tedavi
gördü. Pişkin’den şikâyetçi olan Şahiner, Pişkin’le daha önce
aralarında bir husumet bulunmadığını ifade etti: "Bir meclis üyesi, bir
gazeteciyi dövüyorsa halka nasıl hizmet edecek? Kendisini istifa etmeye
davet ediyorum.”
6 Mayıs'ta
Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti öncesinde önlem
almayarak "görevini ihmal" ettikleri gerekçesiyle yargılanan iki
jandarma görevlisi ile dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay
Ali Öz ve beş görevlinin davalarını birleştirdi. 22 Ocak 2008'den
beri aynı mahkemede yargılanan Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve
Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin'in ifadeleri doğrultusunda,
cinayetle ilgili uyarıldığı halde tedbir almamakla suçlanan Albay Öz ve
beş jandarma görevlisi altı aydan iki yıla kadar hapis istemiyle
yargılanacaklar. Dink ailesi avukatlarının "ölüme sebebiyet veren bir
ihmalde bulundukları" gerekçesiyle cinayet dosyasının ele alındığı
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sanık olarak görmek istedikleri Öz
ve diğer görevliler, "görevi kötüye kullanmak"tan değil daha az ceza
öngören "görevi ihmal"den yargılanacaklar. Öz ile birlikte, istihbarat
şubesi görevlileri Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar Gazi Günay ve
Hüseyin Yılmaz ile Uzman Çavuşlar Hacı Ömer Ünalır ve Önder Araz
yargılanıyor. Mahkeme, bugün görülen ve tutuksuz sanıklardan Şimşek,
Şahin, Ünalır ve Yılmaz'ın katıldığı duruşmada, Dink Ailesi
avukatlarının, Öz ve ona bağlı görevlilerin "evrakta sahtecilik"ten de
yargılaması yönündeki istemini reddetti. İfadeleri alınan dört
jandarma, saldırı öncesi jandarma muhbiri Coşkun İğci'den bilgi
geldiğini ancak bu konuda kendilerine emir ve talimat verilmediğini,
önemli bir konu olduğunun farkında olduklarını söylediler. Dink ailesi
avukatları, aşırı sağ faaliyetleri izlemekle görevli Ünalır ve
Yılmaz'a, "Aşırı milliyetçilik faaliyetleri, aşırı sağ faaliyet değil
mi? sorusunu yöneltince, "hayır" yanıtını aldı. İki sanık, aşırı sağ
faaliyetlerden El Kaide, Hizbullah ve diğer irticai faaliyetleri
anladıklarını söyledi.
21 Nisan'da
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink Cinayetiyle ilgili davanın
9. duruşmasında tutuklu sanıklar Ogün Samast, Erhan Tuncel, Yasin
Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tutuklu kalmasına
karar verdi. Mahkeme, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski
İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Emniyet Genel
Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski
Trabzon Emniyet müdürü
Reşat Altay, eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün
dinlenmesi yönünde ırarlı talepleri "dosyaya yenilik getirmeyeceği"
iddiasıyla reddetti. Mahkeme, Ergenekon Davası'ndan tutuklanmadan önce Sevgi
Erenerol'un "Türkiye'de misyonerlik faaliyetleri" konulu verdiği
konferansın çözümü ve dökümünün yapılması için Emniyet Müdürlüğü'nü
görevlendirdi. Hakim Erkan Canak'ın başkanlık ettiği mahkeme heyeti,
Silivri Cezaevi'nde çoğu cinayetten tutuklu Volkan Eryedi, Şinasi
Erşentürk, Veli Halis Çelik, Orçun Cülek
ve Adil Orhan'ın ifadeleri doğrultusunda, aynı cezaevinde
bulunan ve cinayetten tutuklu bulunan eski İstanbul Emniyet Müdürü
Şükrü Balcı'nın oğlu Ertuğrul Balcı'nın ve müdahil avukatlarının
talebiyle de Murat Güneş'in tanık sıfatıyla dinlenmesine karar verdi.
Mahkeme, Trabzon Savcılığı'ndan Albay Ali Öz ve diğer görevliler
hakkında son olarak açılan davanın iddianamesini talep etti; Öz'ün
telefon görüşmeleri ve ona ait banka hesaplarındaki hareketliliği,
Ergenekon Soruşturması'nda görevli savcılardan yeniden sormaya karar
verdi. İstihbarat Daire Başkanlığı'nca 22 Ocak 2009'da mahkemeye
gönderilen ancak dava dışı kişilere ait bilgiler içerdiği ifade edilen
raporun müdahil ve sanık avukatları eşliğinde Hakim Rüstem Eryılmaz
tarafından tutanağa geçirilmesine de karar verildi. Azmettirici olarak
yargılanan Erhan Tuncel'in Ercüment Ovalı ile ilişkilerine tanık olduğu
savunulan Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde görevli Doç Dr. Yavuz
Tekelioğlu da tanıklık etmesi için mahkemeye çağrıldı. Mahkeme, Trabzon
Emniyeti'nden azmettirici olarak yargılanan Yasin Hayal'in Van, Elazığ
ve Erzurum'da ve gittiği diğer illerdeki faaliyetlerine ilişkin fiziki
takip tutanaklarını yeninden istedi. Microsoft Şirketi'nden de, Erhan
Tuncel'in 1 Ocak 2006-20 Ocak 2007 döneminde yaptığı msn ve e-mail
haberleşmesinin dökümleri de istendi. Mahkeme, Ankara Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı'ndan da, müdahil avukatların dilekçelerinde yer
verdikleri üç cep telefonlarının 19 Ocak 2007'de belirtilen zaman
aralıklarında hangi telefonlarla ve kime ait telefonlarla görüş yaptığı
öğrenilecek.
Taraf
gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, 11 Nisan'da Kanal 7'de
katıldığı bir programın çıkışında İstanbul Alperen Ocakları İl Başkanı Mustafa
Kayatuzu'nun saldırısına uğradığı gerekçesiyle şikayette bulundu.
Özel bir hastanede tedavi gören Kütahyalı'nın şikayetiyle Kayatuzu
gözaltına alındı. Kayatuzu, helikopter kazasında ölen BBP lideri Muhsin
Yazıcıoğlu ile ilgili sözlerine öfkelendiği için yazara saldırdığını
belirtti. Kütahyalı'nın avukatı Ergin Cinmen, saldırının basit bir
müessir fiil olmadığını, şikayetlerini de "İnsanların siyasi, sosyal ve
felsefi düşüncelerini açıklamaktan men etme" ve Kütahyalı'nın gazeteci
olması nedeniyle de "çalışma hayatından men etme" fiillerini düzenleyen
TCK'nın 115 ve 117. maddelerine dayandırdıklarını ifade etti. Cinmen,
sağlık raporu, Kütahyalı ve program sunucusu Erhan Çelik'in tanık
ifadesiyle şikayette bulunduklarını ve dava açılmasını beklediklerini
kaydetti.
9 Nisan'da
Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık olduğu Hrant Dink Cinayeti'nden
iki yıl önce Trabzon'da bir Mc Donalds'a yönelik bombalı saldırı
düzenleyerek altı kişinin yaralanmasına neden olduğu için Yasin
Hayal'i, ikinci yargılamada üç yıl dört ay hapis ve 183 TL para
cezasına mahkum etti. Dink cinayeti davasından azmettirici olmakla
yargılanan ve Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde bulunan Hayal,
duruşmaya getirilmedi. Mahkeme, Hayal'i "kişilerde korku, kaygı ve
panik yaratacak biçimde patlayıcı madde kullanmak", "patlayıcı madde
atarak altı kişinin yaralanmasına yol açmak" ve "patlayıcı madde atarak
bir kişinin aracına zarar vermek"ten suçlu buldu. 24 Ekim 2004’te
yaşanan bombalı saldırıdan tutuklanan ve 11 ay hapis yattıktan sonra
tahliye edilen Hayal, 17 Nisan 2006 tarihinde "patlayıcı madde imal
etmek" suçundan 3 yıl 4 ay, "yaralama ve çevreye zarar vermek" suçundan
3 yıl 4 ay hapis cezası olmak üzere 6 yıl 8 ay hapis cezasına
çarptırılmıştı.
Hukukçu-yazar
Hüseyin Aygün, youtube.com küresel video paylaşım sitesinde
yayımlanan video ve çeşitli sitelerde yer verilen haberler yoluyla
kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle 7 Nisan'da Tunceli Cumhuriyet
Başsavcılığı'nda şikayetçi oldu. Tunceli eski baro başkanı Aygün,
youtube sitesinde "Dersim'in Meşhur Muhpirleri" adlı bir video yoluyla
kendisine hakaretlerde bulunulduğu, ailesi hakkında rojamunzur.com ve neweddersim.com sitelerinde ağır hakaret ve
iftiralara bulunulduğuna yer verdi: "Benin hakkımda bu tür iddialarda
bulunan kişilerden ve böyle bir yayın yayımlayan kişilerden
şikayetçiyim" dedi. Aygün, 29 Mart Yerel Seçimleri'nde DTP dışında
yarışan bağımsız aday Murat Kur'u destekledikleri için hedef alındığını
düşünüyor.
Ergenekon
Soruşturma kapsamında 25 Mart'ta yayımlanan İkinci İddianamede, Emekli
Tuğgeneral
Veli Küçük'ten Hrant Dink suikastıyla ilgili "düğmeye basan kişi"
olarak söz ediliyor. Davada tutuksuz sanık olarak yargılanan ATO
Başkanı Sinan Aygün'ün tuttuğu iddia edilen notlarda, "X" isimli
şahsın, Dink cinayetinde düğmeye basan kişinin Veli Küçük olduğunu
söylediği yönünde bilgi bulunduğu savunuluyor. İddianamede "silahlı
terör örgütüne üyelik"ten hakkında dava açılan Aygün'ün yazmış olduğu
belirtilen metnin, "Bölüm 5: Suikastlar-Hrant Dink, Danıştay" başlıklı
bölümünde, "çetelerin hedefleri ve stratejileri" de anlatılıyor.
Aygün'ün notlarında, ismi "X" olarak kodlanan şahsın, Veli Küçük ile
1978 yılından beri yakın temasta olduğu ve Küçük'ü kendisinden iyi
kimsenin tanımayacağını ifade ediliyor. Notlarda, "X" kod adlı şahsın,
Hrant Dink'in katledilmesinde Veli Küçük'ün oynadığı role ilişkin
olarak, Dink'in "yıllar öncesinde Veli Küçük'ün hedefi olduğu, hedefin
kendini büyüttüğü, önemli ve ses getirecek bir zat olduğu ve
öldürüldüğü, düğmeye yine aynı parmağın bastığı, bu konuda da uzunca
yazmaya gerek olmadığı ve her şeyin belli olduğu" ifadeleri
kullanılıyor. Dink Ailesi avukatlarından Fethiye Çetin, "İkinci
iddianamede yer alan ve içinde Hrant Dink adının geçtiği ifadeler, tek
başlarına ve bu haliyle, suikastın aydınlatılması açısından hukuken
yeterli değildir. Şüphelilerin, Dink suikastıyle ilgileri
araştırılmalı. Dosyayı görmeden yorum yapmak yanlış ve eksik olacaktır.
Ancak bütün bu hususların araştırılması için yargı organlarına gereken
başvuruları yapacağız" dedi.
Diyarbakır
Başsavcılığı, İsveç'te yaşayan itirafçı Abdülkadir Aygan'ın
ifadeleri doğrultusunda, 17 yıl önce işlenen gazeteci Musa Anter
cinayetiyle ilgili soruşturmayı tozlu raflardan kaldırarak yeniden
açtı. Başsavcılık, olaya adı karışan JİTEM elemanları hakkında yakalama
kararı çıkardı. Türkiye yetkililerinin Aygan'ın yeniden iadesini
istemesi üzerine İsveç hükümeti de Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk
ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nden, Aygan'ın hangi sıfatla ve ne
amaçla iadesinin istenmesini sordu. Bunun üzerine hakkında Diyarbakır
Başsavcılığı'nca yakalama emri bulunan Aygan'ın itiraf ve
faaliyetlerini içeren bir dosya "ivedi" olarak Adalet Bakanlığı'na
gönderildi. Aygan'ın, Anter cinayeti başta olmak üzere itiraflarında
sözünü ettiği birçok olayın faili ve tanığı olduğu, adı geçen olaylarla
ilgili dosyaların halen faili meçhul olarak Başsavcılık kayıtlarında
yer aldığı, iade edilmesi halinde tüm bu olayların faillerinin tespit
edilerek, dosyaların zamanaşımına uğramayacağı ifade edildi. Anter
cinayetine adı karışan Mahmut Yıldırım, Cemil Işık, Ali Ozansoy, Hamit
Yıldırım hakkında da 81 il emniyet müdürlüğü ve jandarma birimlerine
yakalama emri çıkarıldı. Başsavcılık, Aygan'ın itiraflarını ihbar kabul
ederek, olayı failleri olduğu ileri sürülen PKK itirafçıları Cemil
Işık, Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan, Hamit Yıldırım, 'Yeşil' kod adlı
Mahmut Yıldırım ve Ankara'da öldürülen Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile
ilgili çok yönlü bir soruşturma başlattı. Binbaşı Ersever'in 1993'te
Ankara'da faili meçhul bir cinayete uğraması nedeniyle soruşturma diğer
kişilerle ilgili sürecek. Aygan da, "Türkiye'ye iade edilmemek için tüm
hukuki ve diğer şahsi yolları deneyeceğim. Yine de engel olamazsam
kendi kendimi imha edeceğim" dedi.
Şırnak’ın
Beytüşşebap İlçesi'nde DTP'nin kazandığı seçimleri izleyen
DHA muhabiri Emin Bal, seçimi kaybeden AKP adayı Kamil
Durmuş'un korucu olan yakınlarınca tehdit edildiğini savundu. Durmuş’un
kardeşi olan korucu başı Reşit Durmuş’un kendisi gibi korucu olan
oğulları ve akrabalarınca hakaretlere ve tehditlerine uğradığını ileri
süren gazeteci Bal, durumdan Beytüşşebap İlçe Emniyet Müdürlüğü'nü
telefonla haberdar ettiğini ifade etti. Bal, "Biz basın mensupları,
ister olumlu olsun ister olumsuz olsun, gördüğümüz her olayı
haberleştiririz. Ne yazık ki kurucu silahına güvenen kişiler yenilmeyi
hazmedemeyince sağa sola tehditler ederek ve gazetecilik görevini
yapanlara küstahça yaklaşabiliyor ve şahsımızı hedef alan ifadeler
kullanabiliyorlar" dedi.
RSF, Hrant
Dink Cinayeti'nin Ergenekon Soruşturması kapsamında ciddi şekilde
araştırılması için Dink Ailesi ve avukatlarının yürüttüğü girişimleri
desteklediğini açıkladı. 1 Nisan'da RSF, Hrant Dink Ailesi'nin ilettiği
taleplerin ciddi şekilde soruşturulması gerektiğini vurguladı; "Dink
Cinayeti'ne karıştıkları gerekçesiyle yargılanan bazı kişilerin
Ergenekon Örgütü ile bağlantıları ciddi şekilde araştırılmalıdır.
Mahkeme bu bağlantıları belirler ve değerlendirirse, gelecek
haftalarda, umudumuz odur ki, bizi tarafsız bir yargılamaya da
taşıyacak olan önemli bir aşamayı geçmiş olacağız" dedi.
1 Nisan'da,
İstanbul Öğrenci Kolektifleri üyesi öğrenciler, Büyükşehir
Belediyesi önünde yapacakları eylem için bildiri dağıtırken kendilerini
"Dinci" olarak tanıtan bir grubun saldırısına uğradı. Öğrencilerden
beşi yaralanırken biri hastaneye kaldırıldı. Öğrenci Kolektifleri,
bildiride "AKP'nin tarikatlar ve cemaatler eliyle toplumu
gericileştirdiği" diyordu. Türkiye Komünist Partisi (TKP) bir
açıklamayla saldırıyı kınadı ve AKP'ye karşı mücadelenin süreceğini
söyledi.
Giresun'dan
yayın yapan Tempo televizyonunun muhabiri Fırat Akyol,
29 Mart'ta belediye başkanlığı seçimini kaybeden AKP'nin il binası
önünde partili oldukları iddia edilen bir grubun saldırısına uğradı.
Parti teşkilatlarını gezerek seçim ortamını telefonla çalıştığı Tempo
TV'ye aktarmaya çalışan Akyol, başına ve yüzüne darbeler aldıktan sonra
Giresun Prof. Dr. İlhan Özdemir Devlet Hastanesi'nde tedavi altına
aldı. Sağlık durumu iyi olan Akyol, "AKP il binasından çıkarken
kalabalık bir grubun saldırısına uğradım. Saldırıdan önce AKP'li Başkan
Hurşit Yüksel'in makam şoförlüğünü yapan Alpaslan'ın 'durun yapmayın'
dediğini duydum. Polis ve bazı AKP'lilerin beni kurtarmak için çaba
sarf ettiklerini gördüm. Gözümü de hastanede açtım, AKP'lilerden böyle
tavır beklemiyordum" dedi.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Mart'ta kabul ettiği ikinci "Ergenekon"
İddianamesi'nde, şüpheli Yüksel Dilsiz'den elde edildiği ifade
edilen siyah renkli ajandan söz ediliyor. Ajandanın 167. sayfada el
yazısıyla "Doğan Güreş, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hrant Dink, B.... G
Aydın Doğan, Eski Hava Kuvvetleri Komutanı, Veli Küçük, K ve =R."
notlarının yazıldığı, notları Dilsiz' in "Örgütün Eylemlerine yönelik
yaptığı çalışmalar içerisinde" yazdığı, ajandada, "Genelkurmay
Başkanlığı yapanlar, Öldürülen Gazeteci, Kuvvet Komutanları, İşadamları
ve Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyelerinin isimleriyle birlikte not
edildiği"ne yer verildi. Sanık Levent Temiz ile ilgili bölümde,
Temiz'in 21 Eylül 2006'da Beyoğlu Adliyesi'nde Büyük Hukukçular
Birliği'nin "Küresel BOB Projesi çerçevesinde askeri işgal ve
parçalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır" konulu protesto eyleminde de
yer aldığı, bu eylemde Dink'in de aralarında bulunduğu yazarların
tehdit edildiğine yer verildi. Halil Behiç Gürcihan ait hard diskte
yapılan incelemede, Temiz'in, Dink ile ilgili basın açıklaması yapması
sonrasında hakkında dava açılmasıyla destek talebiyle [email protected]'a bir e-mail gönderdiğinin tespit
edildiği kaydedildi. Eski İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı
Levent Temiz, 26 Şubat 2004'te Agos gazetesi önünde yapılan
eylemde, "Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin
hedefidir" sloganları atmıştı. Bunun ardından Şişli Savcığı Temiz
hakkında, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'ndan dava açılmıştı.
Davanın ne şekilde sonuçlandığı bilinmiyor. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin 29 Haziran 2008'de Teknik Takip kararıyla ATO'da alınan
ve Sinan Aygün'e ait olduğu iddia edilen dokümanda, "Bölüm 5
Suikastlar (Danıştay-Hrant Dink) Çeteter- Hedefleri- Bundan Sonraki
Stratejileri" başlıklı bölüme de yer verildi. Dosyada "Hrant Dink"
başlıklı bölüm içeriğinde; yıllar öncesinden Veli Küçük'ün hedefi
olduğunu, hedefin kendini büyüttüğünü, önemli ve ses getirecek bir zat
olduğunu ve öldürüldüğünü, düğmeye yine aynı parmağın bastığını, bu
konu da uzunca yazmaya gerek olmadığını ve her şeyin belli olduğu
savunuluyor. Tutuklanan yazar Neriman Aydın'ın 24 Ocak 2007'de [email protected]
isimli şahsa gönderdiği e postada; "Harbiyeli, bir Ermeni'nin (Hrant
Dink) hangi emeller için neden ve kimlerce vurulduğunu elbette tahmin
edecek ferasettedir Türk Milletinin evlatları... Türk'ten boşalacak o
zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeninin Ermenistan ile
kuracağı asil damarında mevcuttur" ifadelerine yer verildiği iddia
ediliyor. 22 Ocak 2008'de X Şahıs (Necmi Ç.) ile Emin Gürses'in
görüşmesinde özetle; X Şahsın "Bi kısmını Hırant DİNK meselesinden
gözaltına almışlar" dediği, Emin'in "Tamam Hrant Dink meselesi olursa
onu anlarım." "... Erol Mütercimler beni aradı. Böyle bişey var dedi.
Ben aradım tabi Veli Paşayı aradım cevap vermedi telefonu."
Türkiye
Belediyeler ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası'nın (Belediye-İş) bir
toplantını
izlemek isteyen Kanal D muhabiri İbrahim Gündüz ile Star TV
muhabiri Özden Erkuş, 25 Mart'ta Atatürk Spor Salonu'nda
saldırıya uğradı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve AKP'nin
Büyükşehir Belediyesi adayı Melih Gökçek'e bağlı kişilerce hedef
alındıklarını savunan gazeteciler, Solmaz Kılıktepe Karakolu'nda
şikayetçi oldu. Gündüz, kendilerine "çıkın dışarı" diyerek çıkışan bir
kişiyi ikna ederken bir grubun saldırısına uğradıklarını aktardı:
"Salon doluydu ve beş bin kişi vardı. Başkan gelmeden önce bir kişi
gelerek 'çıkın dışarı' dedi. Biz de, 'Neden çıkalım, kameralarımız
dışarıda, sizler izin verdiniz' dedik. O sırada 15-20 kişilik bir grup
doğrudan üzerimize atladı ve saldırı eşliğinde dışarı atıldık..."
Muğla'nın
Bodrum İlçesi´nde bazı kişiler, Gümüşlük Çevre ve Eğitim
Vakfı'nın düzenlediği panelde soru yönelten yazar Latife Tekin'in
üzerine yürüdü."Gümüşlük'ün ortak çevre sorunları ve Myndos kazıları"
konulu panelde Myndos kazılarında gelinen son durumu masaya yatıran
uzmanlara, arazilerin kamulaştırılmasıyla ilgili soru yöneltmek isteyen
yazar Tekin, panelden atılmak istendi. 24 Mart'ta Ege Çevre ve Kültür
Platformu (EGEÇEP)
Dönem Sözcüsü Berrin Esin Kaya,
olaydan iş insanı Mehmet Durmaz'a bağlı kişilerin sorumlu olduğunu
savundu. Kaya, "Latife Tekin'in suçu, antik Myndos kentine yani
kültürel mirasımıza sahip çıkmak. Tıpkı Allianoi'ye, Hasankeyf'e sahip
çıkanlar gibi Latife Tekin de rantçıların hedefi olmuştur" dedi.
23 Mart'ta
TGC, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in
Sincan'daki konuşmasında sarf ettiği "Seçimden sonra, ben Melih Gökçek
isem, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar'a bu Türkiye dar
gelmezse, bana yazıklar olsun" sözlerini kınadı. Yayın organlarıyla
gazetecilere yönelik suçlamaların son günlerde tehdit niteliğindeki bir
yaklaşıma dönüşmesinin endişe yarattığını açıklayan TGC, Gökçek'in
konuşmasının "tehdit ve hedef gösterme niteliğinde" olduğunu bildirdi.
ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay,
"adi bir suç" olarak nitelendirdiği Gökçek'in sözlerine karşı savcıları
kendilerinden harekete geçmeye çağırmıştı. AKP'nin Sincan mitinginde
Gökçek, "Seçimden sonra, ben Melih Gökçek isem, Mehmet Ali Birand ve
Uğur Dündar'a bu Türkiye dar gelmezse, bana yazıklar olsun" dediği;
"Seçimlerden sonra bunları da tarih yapmak bize nasip olur" demişti.
Gökçen'i şikayet eden Star Haber Grup Başkanı Dündar, Gökçek'in Sincan
konuşmasıyla kendisini açıkça tehdit ettiğini savundu: "Başımıza bir
şey gelirse, sorumlusu Melih Gökçek'tir."
DTP'nin Adana
Dağlıoğlu Mahallesi'nde 7 Mart'ta gerçekleştirdiği eylemi görüntülemek
isterken Show TV muhabirleri Ediz Alıç
ve Rengin Gültekin ile kameraman Kadir Puslu, bir
grubun saldırısına uğradı. Kameraları kırılan Alıç, Gültekin ve Puslu,
hastanedeki tedavilerinin ardından Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alıp
Dağlıoğlu Polis Merkezi'ne giderek saldırganlardan şikayetçi oldu.
Saldırıyı kınayan
Çukurova Gazeteciler Cemiyeti
(ÇGC), "Saldırganların belirlenmesi ve gerekli hukuki sürecin
başlatılması noktasında DTP'nin parti yöneticilerinin de emniyet
güçlerine yardımcı olmasını bekliyoruz" dedi. Açıklamada, "DTP'nin
Genel Merkez ve Adana İl Örgütü'ne mensup parti yöneticilerinin de
onaylamayacaklarını umduğumuz bu çirkin saldırıyı bir kez daha
kınadığımızı belirterek, meslektaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz"
denildi.
MHP Mersin
Milletvekili Prof. Dr. Akif Akkuş'un, Tarsus Gazeteciler Cemiyeti
Başkanı ve Tarsus Merhaba gazetesi Yazı işleri müdürü Cemal
Dolaşmaz'ı telefonla arayarak tehdit ettiği öne sürüldü. İddiaya
göre Akkuş, Cemal Dolaşmaz'ın 23 Şubat 2009 tarihinde Merhaba
gazetesinde yayımlanan köşe yazısına istinaden Dolaşmaz'ı telefonla
arayarak "Senin soyadın Dolaşmaz, ben seni Tarsus'ta dolaştırmam"
şeklinde sözler sarf ettiği öğrenildi. Akkuş'un bu sözleri üzereni
Dolaşmaz Tarsus Cumhuriyet Savcılığına giderek şikayette bulundu.
Agos gazetesi
Yayın yönetmeni Hrant Dink,
19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul'un Şişli İlçesi'nde bulunan gazete
bürosunun önünde öldürülmüştü. Cinayetle ilgili 5'i tutuklu toplam 20
kişi, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. 26 Ocak'ta
görülen davanın 8. duruşmada, tutuklu sanıklardan Tuncay Uzundal,
Mustafa Öztürk ve Zeynel Abidin Yavuz tutuksuz yargılanmak üzere
tahliye edilmişti. Yargılamaya 20 Nisan'da devam edilecek.
17 Şubat'ta
Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in yaşamının tehlikede
olduğu yönündeki uyarılara rağmen tedbir almadıkları gerekçesiyle
dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz
ve beş görevlinin Ağır Ceza Mahkemesi'nde değil Sulh Ceza Mahkemesi'nde
yargılanmalarına karar verdi. 18 Şubat'ta gündeme gelen karara göre, Öz
ve diğer görevliler, Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi'nde "görevi kötüye
kullanmak"tan değil "görevi ihmal"den yargılanacaklar. Trabzon 2.Sulh
Ceza Mahkemesi Hakimi Şevki Uluçam'ın daha ağır bir suçu tespit ederek
dosyayı gönderdiği 3. Sulh Ceza Mahkemesi bu istemi reddetmiş, dosya
itiraz üzerine Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin önüne gelmişti. Albay
Ali Öz ile istihbarat şubesi görevlileri Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar
Gazi Günay ve
Hüseyin Yılmaz ile Uzman Çavuşlar Hacı Ömer Ünalır
ve Önder Araz da Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve
Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin ile aynı mahkemede
yargılanmaları bekleniyor. Dosyaların 6 Mayıs'ta
birleştirilmeleri bekleniyor.
Şubat
ortasında, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye
getirilişinin yıldönümünde Diyarbakır'da gerçekleştirilen eylemlerde
Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Meral Özdemir,
NTV muhabiri Mahmut Bozarslan ve Habertürk kameramanı Mehmet
Emek saldırıya uğradı.
Siirt'te
yayımlanan Birlik gazetesinin sahibi Diya Yarayan, 17 Şubat
gecesi Bahçelievler Mahallesi'ndeki evinin önünde eli sopalı ve kar
maskeli dört kişinin saldırısına uğrayarak ağır yaralandı. 23 yıldır
gazetecilik yapan Yarayan'ın hangi nedenle saldırıya uğramış
olabileceği yönündeki soruya eşi, "Gazetecilik yapması sizce yeterli
bir neden değil mi?" karşılığını verdi. Eşi, "Ben evdeydim ancak bir
şey duymadım. Komşularımız, yerde yatan ve eliyle başını tutan bir
kişiyi görmüşler ve bu kişiye bir aracın çarptığını sanmışlar.
Öldürülesiye vurmuşlar, sonra da orada bırak bir araçla kaçmışlar. Eşim
şimdi Siirt Devlet Hastanesi'nde yoğun bakımda tutuluyor ve beni
görüştürmüyorlar. Kimseye zararı olmayan eşimden ne istediler?" dedi.
Gazeteci, saldırıdan Siirt Belediye Başkanı
Mervan Gül'ü sorumlu tuttu: Gül'ün basın danışmanı Diyaddin Temiz
ise, "Bizler de saldırıyı kınıyoruz. Sayın Mervan Gül'ün 4,5
yılı aşkın görev süresinde basınla ilgili herhangi bir problemi olmadı”
dedi.
1978'deki
Maraş
Katliamı'nda adı geçen Ökkeş Şendiller'e Hrant Dink'i
"Maraş katliamının sorumlusu" olarak göstermesine olanak verdiği için TRT
1 televizyonu ve yapımcı şirket 11 Şubat'ta şikayet edildi.
İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'ne sunulan şikayet dilekçesinde, 24
Aralık 2008'de yayımlanan "Şahların Labirenti" Belgeseli'nde
Hrant Dink'e haksız suçlamalar yoluyla hakaret edildiği ve iftirada
bulunulduğuna yer verildi. Tazminat talepli dava, TRT Genel Müdürlüğü,
belgeseli hazırlayan yapımcı şirketi ve "Maraş Katliamı" davasının
sanığı Şendillere hakkında açıldı. Avukatlar, "iftira" ve "hakaret"
ile TCK'nın "halkın bir kısmını diğerine karşı tehlikeli şekilde
kin ve düşmanlığa tahrik etmek" ile ilgili 216. maddesinden de ceza
davası açtılar. Şendiller'in, "Alevi-Sünni çatışması yoktu. İşin içinde
Hrant Dink ve arkadaşlarının kurduğu sol örgütler vardı. Hrant Dink ve
arkadaşlarının örgütleri bu işleri yaptı. Zaten olaylarda ölenlerin
arasında yer alan 6-7 tane sünnetsiz cesedin Alevilerle, Sünnilerle ne
alâkası var?" sözlerini Haber-Sen de kınamıştı. Sendika TRT
Genel Müdürü İbrahim Şahin'den özür dilemesini talep etmişti.
11 Şubat'ta
İçişleri Bakanlığı'nın, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun (BTK) raporu
doğrultusunda, Hrant Dink'e koruma sağlamakta ve suikastı
önlemekte ihmal gösterdikleri gerekçesiyle dönemin Trabzon Emniyet
Müdürü Ramazan Akyürek ile dönemin İstihbarat Dairesi'nde şube
müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında yeniden inceleme başlattığı
öğrenildi. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan ve
Yılmazer ile ilgili başlatılan inceleme çerçevesinde, Trabzon il
emniyetinin bütün faaliyetleri incelemeye alındı. İdarenin
işlemlerinden haberdar edilmedikleri, olup bitenlerden bakanlığa
sunduklarına dilekçelere yanıt aldıkça haberdar olduklarını açıklayan
müdahil avukatlarından Deniz Tuna, "Süreç müfettişlerin yeniden ifade
almasıyla başlayacak. Bu kez sürece müdahil avukatlar olarak dahil
edilmezsek sonuç değişmez" dedi.
Bizim
Kocaeli gazetesinin bulunduğu büroya gelen yaklaşık 15 kişilik bir
grup, "Suadiye'de silahlı çatışma"
haberine tepki olarak büro girişindeki eşyaları dağıttıktan sonra
işyerinden ayrıldı. Gazetenin girişindeki oturma grubunu dağıtan,
sandalyeleri etrafa fırlatan, camları ve kapıları kıran saldırganlar,
geldikleri hızla ortadan kayboldu. Olaydan sonra soruşturma başlatan
polis, bina girişindeki güvenlik kamerasının incelenmesiyle
saldırganları tespit etti. Emniyet güçlerince yakalanan saldırganların
2 Şubat'ta adli makamlara sevk edildiğini açıklayan editör İlker
Akşit,
saldırganların savcı talimatıyla serbest bırakıldığını söyledi:
"Muhalif yayın yaptığımızdan bazen bu türden saldırılarla
karşılaşıyoruz. Şikayetlerimizi de yapıyoruz. Ancak son saldırıda
yakalananların savcılıktan serbest bırakıldığını öğrendik."
Başbakan
Erdoğan'ın
İstanbul Beyoğlu'nda 30 Ocak'ta yaptığı Metro hatları
açılış töreni sırasında gazeteciler, AKP'ye bağlı bazı
seçmenlerin saldırısına uğradı. Başbakanın medyaya yönelik eleştirileri
üzerine "Vur de, vuralım. Öl de ölelim!" şeklinde sloganlar atan
kalabalıktan bazı kişiler görev yapan gazetecileri yumrukladı; bazıları
ellerindeki bayrak sopalarını gazetecilere attı. Başbakanı izlemeye
çalışırken hakaretlere uğrayan 70 kadar gazeteci, saldırıdan
kendilerini korumaya çalıştı. Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet
gazetesi başyazarı Oktay Ekşi,
metro açılış töreninde gazetecilere yapılan saldırıyla ilgili,
"Meslektaşlarımızın özgürce görev yapmasını engelleyen her saldırının
sorumluluğunun Başbakan Erdoğan'a ait olduğunu kamuoyu önünde tekrar
haykırıyoruz. Başbakanın istisnasız herkese dönük kızgınlık mesajları,
nihayet fiili sonuçlarını ortaya koymaya başladı" dedi. Gaziantep'te
Başbakanın AKP'nin yerel seçim adaylarını tanıttığı açılışta üç kurban
kesilmesi ve "kentin en işlek caddesinin kan gölüne çevrilmesi" ile
ilgili Radikal gazetesinin "Durmak Yok, Kesmeye Devam"
başlıklı haberi de Başbakan Erdoğan'ı kızdırdı. Başbakan, habere
gazetede tam sayfa ve fotoğraflı olarak ve durum da "kan gölü" olarak
nitelendirilerek verilmesini eleştirdi: "...atılan başlık ve tam sayfa
bunu oraya vermek çok çirkin. Biz, durmak yok hizmete devam diyoruz.
Size ve onlara rağmen diyoruz bunu. Onların bu yalanı, bizi
durdurmayacak. Onlar da diyor ki 'Durmak yok yalana devam.'"
Başbakan
Erdoğan'ın bazı medya kuruluşlarının boykot edilmesini kınayan G-9
Platformu, "Gazeteleri, gazetecileri, okurlarıyla birlikte hedef
haline getirebilecek bu tutum asla kabul edilemez. Asıl olan ifade
özgürlüğüdür. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı herkes tarafından her
koşulda korunmalıdır" açıklaması yaptı: "Yürütme organı, haber, düşünce
ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı
siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar dayatamaz ve bu yönde kanun
dahi yapamaz, basın-yayın organlarını işletmekten alıkoyamaz." Erdoğan,
27 Ocak'ta, "Yaşanan başka, bunların yazdıkları, söyledikleri başka.
Aynı şeyi bizim için Brüksel'de yapılan toplantılarda söylüyorlar.
Bakın orada da söylediler: 'Siz basına yasaklar getiriyorsunuz!' Hayır
ben basına yasak getirmiyorum, böyle bir şeyi asla söylemedim. Ama ben
burada 'gelin sivil inisiyatif kullanalım' diyorum. Nedir o? 'Yalan
yanlış haber yapan medyaya karşı gelin almama kampanyası yapalım'
diyorum. Söylediğim benim bu. Boşuna paranızı niye veriyorsunuz, zaten
yalan yanlış haber" demişti.
26 Ocak'ta
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetine katılmaktan
yargıladığı sanıklar Tuncay Uzundal, Mustafa Öztürk ve Zeynel
Abidin Yavuz’un tutuksuz yargılanmasına karar verdi.
Mahkeme, müdahil avukatlara hakaret, gazetecilere dağıttığı Dink'e
hakaret eden ve adalet talebini dillendiren aydınları tehdit eden,
ırkçı ifadelerle dolu bir metin dağıtan sanık avukatlarından Fuat
Turgut'un, Ergenekon davasında sanık olarak yargılanması nedeniyle
sanıklarla ilgili olarak müdafilik ve vekilliğinin üstlenmesinden
yasaklanmasına hükmetti. Turgut, Ergenekon soruşturması kapsamında 22
Ocak 2008'de gözaltına alınmış, tutuklandıktan sonra serbest
bırakılmıştı.
20 Ocak'ta
Başbakan Erdoğan, emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca'nın
intiharıyla ilgili,"Öncelikle Kırca'ya rahmet diliyorum. Hukuka saygı
duyulması gerekir ve yargı süreci bitmeden kimseyi suçlu ilan etmeye
hiç kimsenin hakkı yoktur. Ülkemizde maalesef yargısız infaz yapmaya
alışmış bazı kurum ve kuruluşlar olduğu gibi, bazı şahıslar hatta köşe
yazarları da var" dedi. Erdoğan, Avrupa Dostları adındaki düşünce
kuruluşunun verdiği yemekte "İşgalci Türk askeri Kıbrıs'tan ne zaman
çekilecek?" diyen Avrupa Parlamentosu'nun Güney Kıbrıslı üyesi Mario
Matsakis'e sert yanıt verirken de, "Ne kadar güzel. Tam bir gazeteci
gibi konuşuyorsun, ben bir gazeteci gibi konuşmuyorum. Ben olayın
içerisinde, olayı yaşayan birisi olarak konuşuyorum. AB'yi aldatan
Güney Kıbrıs olmuştur... Başını istediğin kadar salla. Bizim ülkemizde
güzel bir laf var da buraya uymaz. Yakışmaz bize. Çok güzel bir laf
var, tam oturuyor buraya da..." diye konuştu. TGC Başkanı Orhan Erinç,
gazetecileri "yargısız infaz yapmak"la suçlayan Erdoğan'ın önce
Ergenekon Davası'nın "savcısı" olduğunu söylediğini hatırlattı. ÇGD
Başkanı Ahmet Abakay da, Ergenekon davasının daha başında Başbakanın
yargının iç işlerine karıştığını savunarak, "Yargısız infazı Başbakanın
kendisi yapıyor" dedi. Erinç "Sayın Erdoğan'ın açıklamalarını Adalet ve
Kalkınma Partisi'nin genel başkanı olarak mı, yoksa Türkiye Cumhuriyet
Başbakanı olarak mı yaptığını anlamak giderek zorlaşıyor. Bunun
nedenle, siyasetle ilgilenmeme konusundaki ilkelerimizi de zorlamak
durumunda kalıyoruz" dedi.
Ailesi,
yakınları ve sevenleri, gazeteci Hrant Dink'i, öldürülüşünün 2.
yıldönümünde Zeytinburnu Balıklı Ermeni Mezarlığı'ndaki mezarı başında
andı. Törende konuşan Gedikpaşa Kilisesi papazı Der Zaven, "O
doğrulukla ve barışla yaşıyor" dedi. Londra merkezli UAÖ, Dink'in 2.
ölüm yıldönümünde yetkililerin, cinayette sorumluluğu bulunanları
adalet önüne çıkarmaya yaklaştığını bildirdi. "Hrant Dink şiddet
karşıtı görüşlerini açıkladığı için öldürüldü. Bu cinayetin kolluk
kuvvetlerinin içindeki bazı yapıların zımni onayıyla gerçekleştiği çok
açık." Cinayeti planlamak ve gerçekleştirmek suçlamasıyla 20 sanığın
yargılaması sürerken sekiz jandarma görevlisine "ihmal"den dava
açıldığına işaret eden UAÖ, Dink'in bir suikastin hedefi olduğuna dair
uyarıları dikkate almayan emniyet görevlileriyle ilgili soruşturmada
ilerleme kaydedilmediğini vurguladı. On bin kişi, Dink'i, Şişli
Halaskargazi Caddesi üzerindeki Agos gazetesi bürosu önünde,
"Hrant için, adalet için", "Çeteler halka hesap verecek" ve "Hepimiz
Hrant'ız, hepimiz Ermeni'yiz" sloganlarıyla andı. "Hrant'ın
Arkadaşları" adına gazete bürosundan kalabalığa seslenen Sanatçı Halil
Ergün,
"Hrant yetim bir halkın yetim çocuğuydu. İşte biz o yetim çocuğu
kaybettik" dedi. Geçmişte yaşanan acı olayların son dönemde Talat
Paşa'nın defterlerinin en yetkili kişilerin ağzından "1 milyon
Ermeni'nin öldürüldüğü" açıklamalarıyla bir kez daha gündeme geldiğine
söyleyen Ergün, "Ergenekoncular onun duruşmalarında sıraya
dizilmişlerdi. Ama işte devlet içindeki sorumluların cezalandırılması
öyle kolay olmuyor" dedi.
Eski Susurluk
Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, bulunmadığı bir sırada
Ankara Kızılay'daki bürosuna bırakılan "Sesini kes" yazılı bir
notla tehdit edildi. Eski AKP milletvekili ve Meclis İnsan Hakları
Komisyonu'nun eski başkanı Elkatmış, kimliği belirsiz kişilerin, 19
Ocak'ta Kızılay'daki bürosuna girerek tehdit mesajı bıraktıklarını
medyaya doğruladı ancak ayrıntılı açıklama yapmadı. Kızılay'daki
bürosuna giden Elkatmış, ortalığın dağıtılmış olduğunu fark edince
büroya hırsız girdiğini tahmin ettiğini; masanın üzerinde bir A-4
kağıdına "Sesini kes" yazılı mesajı da görünce polis çağırdığını
söyledi. Bazı evrakların çalınmış olabileceği ifade edilen büroya gelen
polis, parmak izi araması yaptı.
13 Ocak'ta
Ankara Büyükşehir Asfalt İşleri Koordinatörü Burhan Yazar,
evinin önünü asfaltlatırken kendisini görüntüleyen Kanal D muhabiri
Gamze Dondurmacı ve kameraman Doğan Durak'a saldırdı.
Bursa’da yayımlanan “Bursa Gündem Gazetesi”ne akşam saatlerinde gelen
10-12 kişilik grup da, gazete sahibi Neşet Öner, genel yayın
yönetmeni Şükrü Öner ile köşe yazarı Orhan Kaplan’a
saldırıda bulundu. TGC, Kanal D muhabirlerine ve Bursa Gündem gazetesi
çalışanlarına yönelik saldırıları yazılı bir açıklamayla kınadı.
Saldırıların kabul edilemez olduğunu belirten TGC siyasilerin
gazetecileri hedef göstermekten vazgeçmelerini istedi. Kaba kuvvetin,
gazetecileri görevlerini yapmaktan hiçbir zaman alıkoyamayacağını bir
kez daha vurgulayan TGC "sorumlu siyasetçileri de gazetecileri hedef
gösterme alışkanlığından vazgeçmeye çağırıyoruz" dedi.
Dink ailesi
avukatlarından Ergin Cinmen, Ergenekon zanlısı Ersin
Gönenci,
Rahip Santoro cinayetinden mahkum olan Oğuzhan Akdin ve Dink'in
katil zanlısı Ogün Samast'ın hepsinin de bayraklı fotoğrafıyla
gündeme gelmesiyle ilgili, "Hepsi Türkiye'de yıllarca tohumları atılan
Türk İslam sentezi düşüncesinin ürünü" dedi. Dink, Santoro ve Malatya
Zirve Yayınevi cinayetlerinin kaynağını "Ergenekon"la aynı düşünceden
aldığını ifade eden Cinmen,
eski Özel harekatçı İbrahim Şahin ile irtibatlı olduğu için
tutuklanan Gönenci'nin de, Samast gibi Sivas'taki bir Ermeni yurttaşına
yönelik suikast planlarıyla gündeme geldiğini söyledi.
8 Ocak'ta,
hukukçu Erdal Doğan,
"Ermenilerden Özür Diliyoruz" adlı imza kampanyasıyla ilgili bir
televizyon kanalında aktardığı düşünceleri nedeniyle meslektaşı İlhami
Yelekçi'nin kendisini ölümle tehdit ettiğini savundu. Yelekçi'yi
savcılığa şikayet eden Doğan, Ülke TV'de 18 Aralık 2008'de yayımlanan
"Bıçak Sırtı" Programında 1915 Olayları ve kampanya hakkında
görüşlerini dile getirmesinden sonra bu kişiden tehdit telefonu
aldığını ve "bunu senin yanına bırakmayacağız" diyerek kendisini tehdit
ettiğini ileri sürdü. Daha önce de Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk,
BİHDK eski üyesi Prof. Dr. Baskın Oran,
Prof Dr. İbrahim Kaboğlu,
haftalık Agos gazetesi çalışanları, İstanbul Özgür Radyo,
sanatçı Ferhat Tunç, İHD eski yetkilisi hukukçu
Eren Keskin, yayıncı Necati Abay düşünceleri nedeniyle
çeşitli çevrelerce tehdit edilmişti.
Ocak ayı
başında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in
öldürülmesinde ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle aralarında dönemin
Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz'ün de bulunduğu sekiz asker
hakkında açılan davada görevsizlik kararı verdi. Mahkeme Heyeti Başkanı
Hakim Şevki Uluçam, "görevi ihmal" suçundan haklarında 6 aydan
2 yıla kadar hapis cezası istenen sekiz askerin, kendilerine ulaşan
istihbaratı gizlemenin yanı sıra, cinayet sonrasında gerçeğe aykırı
belge düzenleyip istihbarat kaynağına baskı yaptıklarını göz önünde
bulundurarak, "görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle
görevi kötüye kullanmak" suçundan yargılanmaları gerektiğine dair görüş
bildirdi. Ancak bu görüş de Dink ailesi avukatlarını tatmin etmiyor.
Avukatlar, Trabzon'da o dönemde sorumluluğu olan tüm görevlilerin "bir
cinayete yol açan ihmal"den TCK'nın 83. maddesi uyarınca ve
Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmalarını talep ediyorlar.
PKK ve Maoist
Komünist Partisi (MKP) gibi örgütler hakkında övücü yayınlar
yaptığı iddiasıyla iki yıldır hapiste tutulan Devrimci
Demokrasi gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü
Erdal Güler'in tahliyesi 6 Eylül 2014’e uzadı. 26 Aralık 2007’de
gözaltına alındıktan sonra Amasya Cezaevi'ne gönderilen Güler'in Aralık
ayında tahliye edilmesi bekleniyordu. Ancak Kocaeli Başsavcılığı'nın
gazetecinin avukatı Ümit Sisligün'e verilen müddetnamede,
binlerce TL'lik para cezalarının hapse çevrilmesi nedeniyle Güler'in 6
Eylül 2014'te tahliye olacağı, şartla tahliyeden yararlanması halinde 1
Kasım 2012'de hapisten çıkacağı belirtiliyor. "PKK veya MKP
örgütlerinin propagandası yaptığı" iddiasıyla onlarca dosyadan
yargılanan Güler, yetkilisi de olduğu Özgür Düşün dergisinin
Mart-Nisan 2005 sayısında yer verilen "Mahir Çayan ve yoldaşlarını
saygıyla anıyoruz" mesajından dolayı "suç ve suçluyu övmek" ile
suçlanıyor. Bir başka dava da, İbrahim Kaypakkaya'nın anıldığı "Halk
için Devrimci Demokrasi" gazetesinin 1-16 Mayıs 2006 tarihli sayı için
açılmıştı.
İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Bostancı'da üç kişinin ölümüne yol açan
"Devrimci Karargah" örgüte yönelik operasyonla ilgili davada, Vatan
gazetesinin İnternet sitesi gazetevatan.com'un yayın müdürü Aylin
Duruoğlu ve Devrimci Hareket dergisi de, çalışanları Mehmet
Yeşiltepe’nin de aralarında olduğu sanıkları 23 Şubat 2010'da
yargılamaya başlayacak. Duruoğlu, 30 Nisan'da tutuklanarak Bakırköy
Kadın Tutukevi'ne gönderilmişti. 27 Nisan'da gözaltına alındıktan üç
gün sonra İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan
Duruoğlu için meslektaşları Vatan gazetesi önünde destek eylemi
yapmışlardı. Tutukluluğunun 15. gününde "Aylin'imiz Seni Seviyoruz
Arkandayız" pankartı açarak fotoğraf çektiren çalışma arkadaşları
ve dostları bu fotoğrafı Duruoğlu'na moral amaçlı göndereceklerini
açıkladılar. Avukatı Naime Kılıç, müvekkili Duruoğlu'nun,
yıllar önce İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde aynı
sınıfta okuduğu Yılmazkaya ile "Türk Hamımı" kitabının yazarı
olması nedeniyle görüştüğü, müvekkilinin örgütle hiçbir bağlantısının
olmadığını, Duruoğlu'nun daha polis sormadan ayrıntılı beyanda
bulunduğunu belirtti. Kılıç, başvurusunda, "Dosyada da hiç bir delil ve
emare yok. Gazetenin yanındaki Astoria adlı alışveriş merkezinde
yenilen yemekte tutulan tutanak dışında bir şey yok. Müvekkilim mağdur.
Yılmazkaya’nın dokunduğu, gördüğü herkes suçlu ilan edildi. Örgüt
suçlaması çok ciddi bir suçlamadır. Müvekkilim ilerde beraat edecektir.
Tutuklu yargılanmasına gerek yok” dedi. Devrimci Hareket dergisi de,
Yeşiltepe'nin örgütle ilişkilendirilmesini "komplo" olarak
nitelendirmişti. ÇGD başkanı Ahmet Abakay, "En büyük dileğimiz
arkadaşımızın özgürlüğüne kavuşmasıdır. Bu tür karamboller zaman zaman
yaşanıyor ve sonunda olan tutuklanan ve işinden olan arkadaşlarımıza
oluyor. Suçsuz çıksa bile onun rüzgarı, gazetecinin işini kaybetmesi
veya mesleğinden uzaklaşması riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Gazeteci
aylar sonra özgür bırakılsa ve beraat etse de onarılmaz izler bırakan o
tür tehlikeler şimdiden önlenmeli" dedi. RSF, Duruoğlu'nun derhal
serbest bırakılması ve gazetecinin tutuksuz yargılanmasını istedi.
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Şubesi, aynı operasyondan
tutuklanan üyeleri Abdülselam Sultan ve Mehmet Yeşiltepe'nin
serbest bırakılmalarını istedi. Şube başkanı
Erhan Karaçay, "Aylardır teknik takip altında tutuldukları
açıklanan üyelerimizin suçlu ilan edilerek gözaltına alınmaları,
tutukluluk hallerinin kendilerinin yaratmadığı 'infial' nedeniyle devam
ettirilmesinin, toplumun vicdanını zedelediğini düşünüyoruz" dedi.
Devrimci Hareket dergisi de, çalışanları Mehmet Yeşiltepe'nin
örgütle ilişkilendirilmesini "komplo" olarak nitelendirdi.
10 Aralık’ta
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütüyle bağlantıları
bulunduğu iddiasıyla dört gün Adana Terörle Mücadele Şubesi'nde tutulan
Radyo Dünya Yayın yönetmeni Kenan Karavil
ve Azadiya Welat Adana temsilcisi Seyithan Akyüz’ı
tutukladı. Karavil ve Akyüz, Adana Kürkçüler Cezaevi'ne gönderildiler.7
Aralık'ta DİHA, ve Azadiya Welat gazetesi Adana Temsilciliği'ne
baskınlar düzenlenmiş, Karavil de, Adana Seyhan'a bağlı Gülbahçesi
Mahallesi'nde gözaltına alınmıştı. O gün toplam 24 kişi Adana'da
gözaltına alınmıştı. PKK örgütüne bağlı yapılanmayla bağlantılı olmakla
suçlanarak tutuklanan Gün TV yayın yönetmeni Ahmet Birsin,
14 Nisan 2009'dan beri cezaevinde bulunuyor. 19 Nisan 2007'de gözaltına
alınan ve Mersin E Tipi Cezaevi'nde tutulan DİHA çalışanları
Ali Buluş ve Mehmet Karaaslan, "örgüt üyeliği" iddiasıyla
mahkum olmuşlardı. Dosyaları Yargıtay aşamasında bulunuyor. Siirt'in
Eruh İlçesi'nden Şırnak'a giderken 5 Nisan 2007'de gözaltına alınan
DİHA muhabiri Faysal Tunç
ve Şırnak'a dönerken İdil'de gözaltına alınan muhabir Behdin Tunç de,
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "PKK'ye yardım etmek" iddiasıyla
ceza aldı. DİHA muhabirleri, Diyarbakır'da tutuklu bulunuyorlar. 8 Ocak
2008'de Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde gözaltına alınan Ajansın Şırnak
muhabiri Haydar Haykır ise, 12 Ocak 2008'de tutuklanarak Batman
H Tipi Cezaevi'ne gönderilmişti. Ancak bu tutuklamaların kesin olarak
"gazetecilik faaliyetleri" ile ilgili olup olmadığı henüz bilinmiyor.
Azadiya Welat gazetesi eski yazı işleri müdürü Vedat Kurşun da
yayımlanan yazı ve haberler yoluyla "PKK propagandası yaptığı"
iddiasıyla 30 Ocak 2009'dan bu yana cezaevinde tutuluyor.
Haber yapmak amacıyla Iğdır'a
giden DİHA muhabiri Erdoğan Altan, 12 Kasım sabahı kaldığı
otelden gözaltına alındı. Altan kısa süre sonra serbest bırakıldı.
Başbakan
Erdoğan'ın telefon konuşmalarına dair kayıtlar gerekçe gösterilerek Aydınlık
dergisi yayın yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal
istihbarat şefi Ufuk Akkaya 9 Kasım 2009’da tutuklanarak
Silivri Cezaevine gönderildi. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi
İdris Asan, iki kişiyi “Terör örgütü üyesi olmak”, “özel hayata ilişkin
görüntü ve sesleri ifşa etmek”, “kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaları kaydetmek”, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele
geçirmek veya yayınlamak" ile suçlanıyorlar.
4 Aralık’ta
Kocaeli 1. Sulh Ceza Mahkemesi, PKK lideri Öcalan'ın tutukluluk
şartlarının protesto edildiği bir eylemi izledikten sonra DİHA
muhabiri İsmail Eskin'in tutuklanmasına karar verdi. 29 Kasım’da
Kocaeli'nin Topçular Mahallesi'ndeki eylemleri izleyen Kocaeli
Üniversitesi 3. sınıf gazetecilik bölümü öğrencisi Eskin, “olaya
bilerek karıştığı, terör örgütünün propagandasını yapacak tarzda
faaliyette bulunduğu” iddiasıyla Kandıra Cezaevi'ne gönderildi. Eskin,
ifadesinde, eylemi DİHA haber müdürünün kendisine haber verdiğini ve
haber yapmasını istediğini kaydederek, "Ben gittiğimde gösterilen
başlamıştı. Kitle yakına yaklaştırmadı. Eyleme katılmış değilim,
suçlamaları kabul etmiyorum. Sadece meslek icabı oradaydım. Hayatımı
kazanmak için haber ajansında çalışıyorum" dedi. Hakim Murat Koper,
kararında, "Eskin ajans adına her ne kadar görevini yaptığını ve
kalabalığın kendine saldırdığını, yanına yaklaşamadığını söylemişse de,
fotoğraflarda şahsın engellenmediği ve sadece kendisine kızgın şekilde
poz verildiği anlaşılmıştır" dedi. İstanbul’da Eskin hakkında, çektiği
haber fotoğrafları ve yaptığı haberlerin "örgütsel faaliyet" olarak
değerlendirildiği bir dava açıldı.
Kadıköy
Cumhuriyet Savcısı Dursun Yılmaz, “Kafes Eylem Planı” ile ilgili
haberinde “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği” iddiasıyla Taraf
gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'yu ifade vermeye çağırdı.
Gazeteci ifade verdikten sonra tutuklanması istemiyle hakimliğe sev
edildi; ardından serbest bırakıldı. Baransu, verdiği ifadede “Bu
dünyanın her yerinde haber. Ben de kamuoyunu bilgilendirmek için haber
yaptım” dedi. Poyrazköy kazıları sonrası tutuklanan Emekli Binbaşı
Levent Bektaş’ın ofisinde bulunduğu açıklanan eylem planında, keskin
nişancı tüfeği, susturuculu Glock, makineli tabanca Uzi, law ve
patlayıcı kullanılarak, azınlıklara ve Koç Müzesi'ni ziyaret eden
öğrencilere yönelik saldırı hedefleyerek AKP’nin yıpratılmasının
hedeflendiği iddia ediliyor.
3 Aralık’ta
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Kürt sorunu ve PKK Örgütüyle ilgili
haber ve yazılar nedeniyle hapisle yargılanan Azadiya Welat
gazetesi eski Yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun'un
tutukluluğunu, 18 Şubat 2010'a kadar uzattı. Kurşun, bu davadan
ifade vermediği gerekçesiyle 30 Ocak 2009’da İstanbul Atatürk
Havalimanı'nda gözaltına alındıktan sonra tutuklanmış, bir süre sonra
da Diyarbakır D Tipi Cezaevi'ne nakledilmişti. Gelecek duruşmada savcı
esas hakkındaki mütalaasını sunabilir. 10 Eylül'de savunma yapan
Kurşun, uzun süredir tutuklu bulunduğunu ve mağdur olduğunu belirterek,
tahliyesini talep etmişti. Hakkında 20'nin üzerinde dava açılan Kurşun,
günlük Kürtçe yayın yapan gazetenin birçok sayısında yayımlanan
haberlerde "PKK örgütünün propagandasını yaparak yardım ve yataklık
etmek" ve "suçlu ve suçluyu övmek" ile suçlanıyor. Mahkeme
propagandanın sistemli şekilde yapıldığı kanaatine varırsa hükmü "örgüt
üyeliği" suçlamasından da kurabilir.
Siirt'te
Newroz Bayramı'nı izlerken tartaklanarak gözaltına alındıktan
sonra tutuklanan DİHA muhabiri Abdurrahman Gök, "PKK
örgütünün propagandası yaptığı" iddiasıyla yargılandığı davada tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Gazeteciyi 24 Kasım’da bulunduğu
Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nden tahliye eden Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesi, Gök’ü Newroz kutlamalarındaki gelişmeleri ROJ'ye aktardığı
gerekçesiyle yargılamaya devam edecek. Yedi kişiyle birlikte gözaltına
alınan Gök, 25 Mart 2009’da tutuklanmıştı.
Gazeteci
Mustafa Balbay, 19 Kasım’da görülen Ergenekon Davası’nın 17.
duruşmasında savunmasını yaptı ve "Halkı değil silahlı isyana
teşvik; silahsız isyana bile teşvik etmedim" dedi. "Anayasal düzeni
silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" iddiasıyla tutuklu
yargılanan Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Balbay, ikişer kez
ağırlaştırılmış müebbet ile 16 yıldan 80 yıla kadar hapis istemiyle
yargılanıyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaptığı savunmada
Balbay, iddianamede kararın daha baştan verildiğini, kendisine ait
notların montajlanarak yeni deliller yaratıldığını ileri sürdü; “Terör
örgütü üyesi suçlaması benim adım adım öldürülmemdir" dedi. "Rastgele
notları birleştirerek, hedef doğrultusunda bütünlüğü olan bir günlükmüş
gibi koymuş ve sunulmuş. Halkı değil silahlı isyana teşvik, silahsız
isyana bile teşvik etmedim. Hükümetlerin silahlı isyanla
yıkılabileceğine inanmıyorum. Buna ait bir bulgu çıkarsa mesleğimi
bırakırım." Balbay, "Gazeteci, yaşadığı çağın tanığıdır. Ama beni sanık
yapmak istiyorlar" diyerek, suçlama konusu notların belge değeri
olmadığını ve bunları "bazı şeyleri anımsamak için tuttuğunu" ileri
sürdü. 20 Kasım’da Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Balbay’a “Bu işi
28 Şubat'ta bitirecektik. Üç kişi planladık. Bir, Fevzi ve ben...
Karadayı bizi uyuttu. Bir numara teslim olmuş durumda, Bu sözleri kim
söyledi?” diye sordu. Gazeteci, buna, “Montajlanmış notlardan biri”
yanıtı verince, Pekgüzel, “Montajlı yeri açıklar mısınız?”
dedi. Balbay’ın yanıtı, “Tek tek 'Bu montajlanmış', diyemem.
Anlamları bozulmuş” oldu.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Aydınlık dergisi yazarı Emcet
Olcayto’yu, hükümete karşı darbe ortamı yaratılmasına dönük
sansasyonel eylemler gerçekleştirme amacında olduğu ifade edilen
"Ergenekon örgütü üye olmak” suçlamasıyla tutuklu yargılanıyor. 13
Şubat 2009’da mahkeme, tutuklu sanık Aydınlık dergisi genel
yayın yönetmeni Serhan Bolluk'un tahliyesine karar vermişti. İnternetajans.com
sitesi yetkilisi gazeteci
Vedat Yenerer de, delil durumu ve hapiste kaldığı 11 aylık süre göz
önüne alınarak 24 Ocak 2009’da tahliye edilmişti.
15 Kasım’da
haber için gittiği İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'nda gözaltına
alınan Sabah gazetesi muhabiri Barış Sözal ve gazete
şoförü Ali Kocatepe sekiz saat emniyette tutulduktan sonra
serbest bırakıldılar. Sözal ve Kocatepe, "askeri alanda gizlice
fotoğraf çektikleri” iddiasıyla gözaltında tutuldu. Gazetenin 16 Kasım
2009 sayısında yayımlanan "Sabiha Gökçen'e 'Kurşun Asker'" başlıklı
haberde, havalimanındaki gözetleme kulelerindeki manken askerlerin
boyunlarındaki oyuncak tüfekle görüntülendiği duyurulmuştu. Sözal’ın,
gazeteci kimliğini göstermesi gözaltına alınmasına engel olamamıştı.
9 Kasım’da
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, "Gaye" adı verilen operasyon
çerçevesinde 8 Eylül 2006'dan beri tutuklu bulunan İstanbul Özgür Radyo
genel yayın koordinatörü Füsun Erdoğan ve Atılım gazetesi yayın
koordinatörü İbrahim Çiçek' ve Atılım gazetesi yayın
koordinatörü Sedat Şenoğlu'nun da aralarında bulunduğu 23
sanıklı davada tahliye kararı vermedi. Marksist Leninist Komünist
Partisi (MLKP) isimli örgüte üye olduğu iddiasıyla 15’i tutuklu 23
sanığın yargılandığı dava, 26 Mart 2010'a bırakıldı.
Müvekkillerinin bir polis komplosuyla üç yılı aşkın bir süredir tutuklu
bulunduklarını savunan avukat Mihriban Kırdök, "örgüt belgesi" olarak
nitelendirilen 40 sayfalık bilgisayar çıktısının "polis üretimi"
olduğunu savundu. Avukatlar, mahkemenin polis yönlendirmesiyle hareket
ettiğini iddia etti. Sanıklar için, 40 yıldan ağırlaştırılmış müebbet
hapse kadar ağır cezalar isteniyor.
5 Kasım’da
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Eğitim-Sen Sivas Şubesi'nde
“Ortak Düşman Amerika’dır” karikatür sergisi düzenledikten sonra
tutuklanan Gençlik Federasyonu'ndan İlker Ekiz, İbrahim
Karataş, Mustafa Doğan ve Elbil Çınar'ı tahliye etti.
Mahkeme, “Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi okumak” ve
“Gençlik Federasyonu üyesi olmak” ile suçlanan ve bu nedenle Sivas E
Tipi cezaevinde bulunan beş kişi, "örgüt üyeliği", "örgüt propagandası
yamak" ve Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek" ile
yargılıyor. İstanbul TAYAD yönetim kurulu üyesi Mehmet Güvel, yaklaşık
17 aydan beri hapis yatan arkadaşlarının serbest bırakılmasını
“yanlıştan dönüldü” olarak değerlendirdi.
MLKP örgütüyle
ilişkili olmakla suçlandığı için sekiz ay önce tutuklanan İzmir Demokrat
Radyo Genel Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz, 17 Eylül
2009’da görülen davasının ikinci duruşmasında tahliye edildi. İstanbul
9. Ağır Ceza Mahkemesi, Gürbüz'ü tutuksuz yargılayacak.
Hakkari'nin
Şemdinli İlçesi'nde 5 Kasım 2005'te sahibi olduğu Umut Kitabevi
bombalanan Seferi Yılmaz, Bursa'daki bir panelde, PKK lideri
Abdullah Öcalan için "Kürt Halk Önderi" dediği için 15 Mayıs'ta
tutuklandı; 31 Temmuz’da tahliye edildi. Hakkari E Tipi Kapalı
Cezaevi'ne gönderilen Yılmaz, "suçu ve suçluyu övme" suçundan bir yıl
hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezasının dokuz ay 20 günlük kısmını
daha önce Van F Tipi Cezaevi'nde çeken Yılmaz, cezasının geri kalan
kısmı olan 79 gününü çekince tahliye olabildi.
PKK örgütüne
yönelik operasyonda gözaltına alınan Diyarbakır Gün TV
yayın koordinatörü Ahmet Birsin, 14 Nisan'dan bu yana cezaevinde
tutuluyor. Ancak Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutulan Birsin ve
operasyondan tutuklananlar hakkında beş aydır iddianame düzenlenmedi.
Diyarbakır Başsavcılığı, operasyonun "PKK üyesi sekiz kişilik 'Türkiye
koordinasyon Birimi"ne yönelik olarak, bir yıldır "teknik takip,
telefonların dinlenmesi ve banka hesap hareketliliğinden” hareketle
yapıldığını duyurdu. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin arama-el
koyma kararı vermesinden sonra polis, Gün TV bürosuna gelerek arama
yaptı. Diyarbakır dışında, İstanbul, Ankara, Batman, Mardin, Adana,
Elazığ, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi kentlerde de operasyon yürütüldü.
Mahkeme, 11
Haziran 2009'a kadar 41'i tutuklu 86 sanıklı birinci Ergenekon
İddianamesi kapsamında 100 duruşma gerçekleştirdi. Mahkeme, 20 Ekim
2008'de görmeye başladığı davada Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi
İlhan Selçuk, İnternetajans.com
sitesi kurucusu Vedat Yenerer,
Güler Kömürcü, Ulusal Kanal yayın yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık
Dergisi yayın yönetmeni Serhat Bolluk
ve Adnan Akfırat gibi gazeteciler ve
yazar Ergün Poyraz'ı
da yargılıyor. İlhan Selçuk, "Ergenekon silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme", "Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs", "Hükümete karşı
silahlı isyana tahrik" ile suçlanıyor ve iki kez müebbet hapis ve 217
yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor. Selçuk, 21 Mart sabahı erken
saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'ndeki
sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, "silahlı terör örgütü üyeliği"yle 15 yıla
kadar hapis; İlsever ve Bolluk "silahlı terör örgütü üyeliği" ve
"hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile 35 yıla kadar hapsi talep
ediliyor. İddianamede 5 Şubat 2006'da gerçekleşen Rahip Santoro
Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesinin
bombalanması, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi'ne yönelik
saldırı 19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in katledilmesi gibi birçok
olaya gönderme yapılıyor. 10 Temmuz 2008'de kaleme alınan 2 bin 455
sayfalık iddianamede genel tespit olarak, "tüm eylemlere bir bütün
olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel ülkede iç
çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale için gerekli
ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir" denildi.
"Örgüt kurmak, yönetmek ve hükümete karşı silahlı isyana tahrik
etmek"ten tutuksuz yargılanan Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı Metin
Çetinbaş, Orhan Pamuk
ve Fehmi Koru gibi kişilere karşı suikast konuşmalarıyla ilgili
"Öldürmeyi düşündüğünü söyleyen birini adam öldürmekten yargılayabilir
misiniz? Can güvenliği tedbiri alınır ama bu telefon geyiklerini
suikasta teşebbüs gibi göstermek ya önyargıdır ya da bilememezliktir"
diye savunmuştu.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, bin 909 sayfalık ikinci Ergenekon iddianamesi
kapsamında 56 sanığı darbecilik suçlamasıyla yargılamaya 20 Temmuz'da
başladı. 1. Ordu Eski Komutanı Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve
Jandarma Eski Genel Komutanı Emekli Orgeneral
Şener Eruygur "Ergenekon Örgütü yöneticiliğiyle ve darbe girişimiyle"
suçlanıyor. Savcılar Tolon ve Eruygur için 1.047'şer yıl ağır hapis, 14
kez de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyor. Cumhuriyet
gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay,
Tercüman gazetesi yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi
ve gazeteciler Tuncay Özkan ile tutuksuz sanık olan Erol
Mütercimler ve Merdan Yanardağ da örgüt üyeliğiyle
yargılanıyor. Büyükçelebi, Aygün, Eruygur, Tolon 1 Temmuz 2008'de
gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı. Aygün tutukluluğa yapılan
itirazla tahliye edilirken, Balbay serbest bırakılmıştı. Ancak Balbay
ikinci kez gözaltına alındığında 6 Mart 2009'da tutuklandı. 20
Temmuz’da söz alan Aydınlık dergisi yazarı Emcet Olcayto,
savcılığın 34 sayfaya 249 klasörün içeriğini sığdırdığını söyleyerek,
''savcılığın art niyetli olduğunu ve savunma haklarını kısıtladığını''
önü sürdü. Olcayto, dizi pusulalarıyla ilgili tutuklu sanıkların
savunma haklarının genişletilmesi için mahkemenin bir çalışma yapmasını
istedi. Olcayto, cezaevinde DVD ortamındaki 76 bin sayfaya ulaşmanın
zor olduğunu, bilgisayar kullanma imkanlarının kısıtlı bulunduğunu
ederek ''Bugüne kadar toplam 12 saat bilgisayarda delil klasörlerini
inceleme fırsatı bulduk. Hepsini tamamlamamız için saatte 20 klasör
incelememiz, bir saniyede 2 sayfa okumamız lazım. Bizden böyle bir şey
bekleyen vicdan sahibi varsa bilmek istiyoruz. Bu sanıklar nasıl
kendini savunacak, nasıl hazırlanacak? 76 bin sayfayı haftada 3 saat
bilgisayar kullanarak nasıl okuyacağız? 76 bin sayfayı koyacak yerimiz
yok?'' dedi.
CİHAN Ajansı,
bir grup öğrencinin Boğaziçi Köprüsü'nde zincirli eylem yapacağını
öğrenen ekiplerinin 11 Haziran'da polislerin saldırı ve hakaretlerine
uğradığını bildirdi. Ajans, kameraman Muharrem Özder ve muhabir
Uğur Öztürk'ü tartaklayan biri komiser yaklaşık 10 polis
memurunun ağza alınmayacak küfürler savurduğunu iddia etti. İddiaya
göre polis, habercilerin kamera ve teçhizatına el koymakla kalmadı;
uzun süre Özder'in kolunu bükerek kelepçe takmaya çalıştı.
Gazetecilerin tepki göstermeleri üzerine kelepçeden vazgeçen polisler,
bu kez habercileri polis otosuna bindirerek Köprü Koruma Şube
Müdürlüğü'ne götürdü; iki saat burada tuttuktan sonra serbest bıraktı.
Ancak görevliler, polislerin küfürlerinin de yer aldığı kayıtları
gazetecilere iade etmedi. Muhabir Öztürk,
kasetlerde polislerin ağır küfürlerinin kayıtlı olduğunu söyledi.
Gazeteciler, Köprü Koruma Şube Müdürü Bülent Kurt'un, söz
verdiği halde kasetleri iade etmediğini belirtti. Polis telsizinden
eylem anonsu duymaları üzerine harekete geçtiklerini belirten Öztürk,
"Olay yerine gelen ikinci ekibin kamerasına da el konulmuş. Arkadaşımız
Ersan San'ın da kasetinin olmadığını gördük. Kurt, arkadaşları adına
özür dilediğini söyledi. Kasetlerin bulunacağı sözünü verdi. Ancak iki
saat beklememize rağmen kasetler bize verilmedi" dedi. Olayı öğrenen
gazeteciler, Köprü Koruma Şube Müdürlüğü'ne gelerek meslektaşlarına
destek verdi.
Bir yazıda
İbrahim Kaypakkaya'yı anan bir yazı nedeniyle 30 Ekim 2008'de
tutuklanan Belge Yayınları teknik sorumlusu ve Uzun Yürüyüş
dergisi sorumlusu Mehmet Ali Varış, cezasını tamamlayarak 26
Mart'ta tahliye edildi. TMY'na aykırılıktan gıyabında verilen 20 bin
YTL'lik para cezası yayınevinin yeni adresi bildirildiği halde eski
adrese tebliğ edilen Varış, karardan habersiz olduğu gibi bu nedenle
itiraz hakkını da kullanamamıştı. Beyoğlu'nda bir kimlik kontrolü
sırasında arandığını öğrenen Varış, verilen para cezasını ödeyemediği
için de tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilmişti.
Gündem
Gazetesi Mersin Temsilciliği'ne 19 Nisan 2007'de yapılan baskında
gözaltına alınan ve Mersin E Tipi Cezaevi'nde tutulan DİHA
çalışanları
Ali Buluş ve Mehmet Karaaslan, "PKK örgütü üyesi olmak"
iddiasıyla mahkum oldular. Dosyaları Yargıtay aşamasında bulunuyor.
Siirt'in Eruh İlçesi'nden Şırnak'a giderken n DİHA muhabiri
Faysal Tunç 5 Nisan 2007 tarihinde Eruh çıkışında yapılan kimlik
kontrolünde gözaltına alındı. Aynı gün Ömerli (Amara) Köyü'ne
düzenlenen yürüyüşü izledikten sonra Şırnak'a dönerken İdil'de yapılan
kimlik kontrolü sırasında gözaltına alınan muhabir
Behdin Tunç de, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "PKK örgüte
bilerek ve isteyerek yardım etmek' iddiasıyla ceza aldı. DİHA
muhabirleri, Diyarbakır'da tutuklu bulunuyorlar. 8 Ocak 2008'de
Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde gözaltına alınan Ajansın Şırnak muhabiri Haydar
Haykır ise, 12 Ocak 2008'de tutuklanarak Batman H Tipi Cezaevi'ne
gönderildi.
10 Mart'ta
polis, Atılım gazetesinin teknik işlerinin yapıldığı Güneş
Ajans'ın Aksaray'daki bürosunda arama yaptı. Gözaltına alınan Atılım
gazetesi editörü Figen Yüksekdağ daha sonra serbest bırakıldı.
MLKP örgütüyle
mali ilişki içerisinde olmakla şüphelenilerek 4 Şubat’ta gözaltına
alınan Özgür Radyo çalışanları Sinan Gerçek, Metin Özalp ve
Hacı Çiçek serbest bırakıldı. İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza
Mahkemesi, Hacı Çiçek’i
tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakırken Nadiye Gürbüz ve Mine
Özalp'ı tutukladı.
Anayasa
Mahkemesi'nin DTP’yi kapattığı kararla milletvekillikleri de
düşürülen
Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, çeşitli açıklamaları nedeniyle
açılan davalar kapsamında 31 Aralık’ta ifade verdiler. Avukatları
eşliğinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ifade veren Türk,
gazetecilere, "DTP'nin kapatılması kararının Resmi Gazete'de
yayımlanmasının ardından milletvekilliğimiz bugün itibariyle düşmüştü.
Biz de olağan şekilde ifademizi vermeye geldik" demekle yetindi. Türk
ve Tuğluk, milletvekili dokunulmazlıkları bulunduğu gerekçesiyle
düşüncelerinden dolayı yargılandıklarını ifade ederek bugüne kadar
mahkemede ifade vermeyi reddetmişlerdi. Türk ve Tuğluk, İmralı'da on
yıldır hapiste hükümlü olarak bulunan PKK örgütünün lideri Abdullah
Öcalan için "Sayın" demekle suçlanıyorlar; "terör örgütü propagandası
yapmak" iddiasıyla yargılanıyorlar. Mahkeme Türk ve Tuğluk’un duruşmaya
zorla getirilmelerine karar vermişti. Türk ve Tuğluk, milletvekili
dokunulmazlıkları bulunduğu gerekçesiyle düşüncelerinden dolayı
yargılandıklarını ifade ederek bugüne kadar mahkemede ifade vermeyi
reddetmişlerdi. İki vekil, İmralı'da on yıldır hapiste hükümlü olarak
bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan için "Sayın" demekle suçlanıyorlar;
"terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla yargılanıyorlar.
30 Aralık’ta
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı
Osman Kaçmaz ile ilgili karikatürü nedeniyle
Yeni Asya gazetesinin karikatüristi Halil İbrahim Özdabak’ı
yargılamaya başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yargılanması
için işlem yapan Kaçmaz’ın şikayetiyle Özdabak, TCK’nın 125. maddesi
uyarınca ve “Kamu görevlisine yayın yoluyla hakaret” suçlamasıyla
yargılanıyor. 18 Ağustos 2009 tarihli iddianamenin altında yine
Cumhuriyet savcısı Ali Çakır'ın imzası var. Yargılama 22
Şubat 2010’a bırakıldı.
Ankara 20.
Asliye Hukuk Mahkemesi, Asım Yenihaber imzalı "Onbaşı bile
olamayacakların general olduğu ülke" başlıklı köşe yazısından Vakit
gazetesini 624 bin TL manevi tazminat istemiyle açılan davaya 30
Aralık’ta devam etti. Yargılamaya 4 Şubat 2010’da devam
edilecek. Gazete avukatı Hacı Ali Özhan, davacı 312 generalden
Ergenekon Davası'ndan yargılanan beş kişinin de bulunduğunu ifade
ederek, bu kişilerden Şener Eruygur'un gazete aleyhine
davalar açılarak çalışamaz hale getirilmesi yönünde beyanları
bulunduğunu iddia etti; “Şener Eruygur ve Hurşit Tolon bizzat
dinlensin” dedi. Ancak mahkeme, bunu reddetmişti. Dört eski kuvvet
komutanı dahil 312 generalin "hakaret" iddiasıyla açtığı davada, gazete
sahibi Nuri Aykon ve haberin sahibi olduğu iddia edilen
Mehmet Doğan yargılanıyor. Davacılar, yazıyı eski RTÜK üyesi Mehmet
Doğan'ın yazdığını savunuyorlar. Ayrıca, Aykon, Doğan ve yazı işleri
müdürü Harun Aksoy hakkında TCK’nın eski TCK’nın 159.
maddesinden açılan dava, Bakırköy 2 ve 16. Asliye Ceza Mahkemeleri
arasında yetki itilafı yaşanması üzerine Adalet Bakanlığı’na taşındı.
Diyarbakır
Barosu'nca hazırlanan ‘Kürtçe 2007 ajandası’ nedeniyle haklarında
“görevi kötüye kullandıkları” iddiasıyla dava açılan eski Baro Başkanı Sezgin
Tanrıkulu ve avukat Nesip Yıldırım Diyarbakır 2. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görülen davada Aralık sonunda beraat etti. Ajandada ay ve
gün adlarının Türkçe ve Kürtçe yazılması suç gerekçe olarak
gösterilmişti. İddianamede, kamu görevlilerinin kamu hizmetlerini kendi
ana dillerini kullanarak yapabilecekleri konusunda gerek ulusal
mevzuatta gerekse uluslararası anlaşmalarda hiçbir hükmün bulunmadığı
belirtilerek, Tanrıkulu ve Yıldırım'ın "görevi kötüye kullandıkları"
gerekçesiyle üç yıl hapisle cezalandırılmaları isteniyordu.
Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi, istihbaratçı polis Muhittin Zenit ile Hrant Dink
Cinayeti sanığı Erhan Tuncel ile yaptığı telefon görüşmesine
yer verdiği için kısmi tazminata ödemeye mahkum edilen NTV ile
ilgili kararı bozdu. Aralık sonunda medyaya yansıyan karara göre,
Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 90 bin TL'lik tazminat talebini
kısmen kabul eden kararını bozan Yargıtay, medyanın "haber verme
görevine” vurgu yaptı: "Görüşmenin yayımlanmasında, davacının özel
haberleşme özgürlüğünün bozulduğundan söz edilemez. Dava konusu haber,
toplumda büyük yankı uyandıran Dink cinayetiyle ilgili gelişmelere ve
davanın aşamalarına ilişkindir. O halde haber, haber verme hakkının
sınırları içinde kalıp hukuka uygun bulunmaktadır”. Zenit, Dink
Cinayeti'nden hemen sonra jandarma muhbiri Tuncel'le yaptığı telefon
görüşmesini 28, 29 ve 30 Eylül 2007 tarihlerinde haberleştiren NTV
hakkında 90 bin TL'lik manevi tazminat davası açmıştı. Zenit, haberler
kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürmüştü. Görüşmede
Zenit, "Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar... Tek farklılık. Kaçmayacaktı
ama bu kaçtı" diyordu.
Nisan 2008’de
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nı protesto
eden ve Halkevi üyeleriyle birlikte “Ampulsün sen Tayyip” sloganı
attığı iddia edilen Ozan Kaplanoğlu
Bursa 1. Çocuk Mahkemesi’nde yargılanacak. Kaplanoğlu, “basın yoluyla
kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla 11 Şubat 2010’da hakim
karşısına çıkacak. Benzer sloganlardan
Suna Acar, Nergiz Şişek ve Fatih Bayrak da, Bursa 4. Sulh
Ceza Mahkemesi’nde 9 Mart 2010’da yargılanacak.
29 Aralık’ta
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 askerin yaşamını yitirdiği
Aktütün Karakolu'na baskında "askeri ihmali" gündeme getirdiği için
hapisle yargılanan Taraf gazetesi sorumlu müdürü
Adnan Demir'i beraat ettirdi. Savcı Hüseyin Ayar’ın beraat
istediğini yinelediği dosyada mahkeme başkanı Kemal Can şerh koydu.
Demir, TCK 329. maddesi uyarınca ve 5 yıl hapis istemiyle
yargılanıyordu. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı Askeri
Mahkemesi'nin, 14 Ekim 2008'de çıkan "Aktütün'ü İtiraf Edin
Demiştik... Biz Açıklıyoruz" haberine ertesi gün yayın yasağı
koyduğu da hatırlatılmıştı. 3 Ekim 2008 gecesi yapılan saldırıyla
ilgili 14, 15, 16, 17, 18, 26 ve 28 Ekim 2008 tarihlerinde çıkan
haberleri yargılamaya gerekçe olarak gösterilmişti.
29 Aralık’ta
Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, Beyoğlu Üç Horan Vakfı'nın geçen yıl
yaptığı seçimle ilgili haberler nedeniyle haftalık
Agos gazetesi aleyhinde açtığı tazminat davasını reddetti. Vakıf
başkanı Apik Harabetoğlu'nun vekili Avukat Simon Çekem'in,
vakıf seçimleriyle ilgili gazetede çıkan haberler nedeniyle açtığı iki
dava kapsamında gazete yayın yönetmeni
Etyen Mahçupyan ve yazı işleri müdürü Aris Nalcı'dan 50 bin
TL'lik manevi tazminat talep ediyordu. Nalcı’nın yazdığı ve 6 Mart
2009’da çıkan "Seçim sınavı"
başlıklı bir yazı, 13 Mart 2009’da biri Agos imzalı diğeri “Beyoğlu'nda
Seçim Sınavı" başlıklı iki yazı, 20 Mart 2009 tarihli sayıda
Agos imzasıyla "Yoksa bu 'Ermenekon' mu?" başlığıyla "Üç Horan kimlerin
kalesi" yazısıyla 1 Haziran 2009’da "Artık sahip çıkın" başlığıyla "Üç
Horan'a bir şans daha" başlıklı yazıyla "Bu gençlere laf anlatmak çok
zor" başlıklı ve Yervant Dink imzalı yazı davaya ve Ermeni camiasında
da tartışmalara neden olmuştu.
24 Aralık’ta
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “Operasyon Ergenekon”
kitabında ''Soruşturmanın gizliliğini ihlal' ettiği' ve ''Adli
yargılamayı etkilemeye teşebbüs' ettiği' iddiasıyla gazeteci-yazar
Şamil Tayyar’ı 1 yıl 8 ay hapisle cezalandırdı. Tayyar, mahkemede
kitabının Silivri'deki yargılamayı anlatan bir kitap olmadığını, son 10
yıldaki çete faaliyetlerini ve karanlık eylemleri özetlediğini savundu.
Tayyar, kitapta Malatya'daki misyonerler, Hrant Dink, Rahip Santoro
cinayetleri gibi, ''Ergenekon'' davasıyla ilgisi olmayan konuların yer
aldığını kaydetti. Mahkeme, “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”
karar vererek, Tayyar'ın beş yıl süreyle adli denetime tabi tutulmasını
kararlaştırdı. Tayyar, beş yıl içinde kasıtlı bir suçtan hapis cezasına
mahkum olursa bu cezasını çekecek. Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesi,
Malatya Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili Aktifhaber.com
sitesinde çıkan nedeniyle Star gazetesi Ankara Haber Müdürü ve sitenin
eski yayın yönetmeni Cevheri Güven’i de “soruşturmanın
gizliliğini ihlalden” mahkum ettiği Aralık sonunda öğrenildi. Davayı
dosyadaki bir telefon görüşmesinin haberleştirilmesi nedeniyle İnönü
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi araştırma görevlisi Ruhi Abat’ın açtığı
ifade ediliyor. Haziran 2007’de başlatılan Ergenekon Soruşturması
ilgili yayınlardan medya temsilcilerine iki bine yakın dava açıldığı
tahmin ediliyor. Bakanlık verilerine göre, Nisan 2009’a kadar gazete,
muhabir, köşe yazarı ve gazete yöneticisine TCK’nın 285. maddede
düzenlenen “gizliliğin ihlali” ve 288. maddede düzenlenen “adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs”ten 2 bin 407 soruşturma açıldı. Bu
rakamın Aralık sonu itibariyle 4 bine yaklaştığı ifade ediliyor. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı nedeniyle gazeteciler beş yıl
boyunca hapse girme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.
Taraf
gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan "Büyükanıt da
hedefti" başlıklı manşet haberi nedeniyle Yayın yönetmeni ve yazar
Ahmet Altan Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.
Altan hakkında, "Gizliliğin ihlali" ve "adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs" suçlamalarıyla dava açılmıştı. Çoğu Ergenekon
Soruşturma kapsamında olmak üzere, Ahmet Altan, Yasemin Çongar,
Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik, Başar Arslan, Sibel
Hürtaş, Adnan Keskin
ve Adnan Demir hakkında "soruşturmanın gizliliğini ihlal", "adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ve "yargıyı yapanı etkilemek" gibi
suçlamalarla açılan 100'ü aşkın dava sürüyor.
Halkevleri’nin
Kadıköy Çarşısı’nda krizi protesto için kurduğu Halk Kürsüsü’nde
mikrofonu alıp, “Tüpümüz bitti. Banyo yapmaya, arkadaşıma gidiyorum. Bu
halde yaşıyoruz. Söylemek istediğim tek şey var: Tayyip, Allah belanı
versin!” diyen Alper Ateş, Başbakan Erdoğan’a hakaret ettiği
iddiasıyla yargılanacak. Halkevlerinin 27 Aralık’ta kurduğu “Halk
Kürsüsü”nde söz alan Ateş,
10 Mart 2010’da Kadıköy 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya
başlayacak. Ateş, hakaret etmediğini, temennide bulunduğunu iddia
ediyor.
24 Aralık’ta
Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi, haftalık Çoban Ateşi
gazetesinde 8 Kasım 2007’de yayımlanan Berkant Coşkun'a ait
"Anne beni askere yollama" başlıklı yazıdan yargıladığı yazı işleri
müdürü Yasin Yetişgen
hakkında beraat kararı verdi.
Mahkemenin “suçun yasal unsurları oluşmadığı” gerekçesiyle akladığı
Yetişgen, "Halkı askerlikten soğutma” ve “Atatürk'ün hatırasına
alenen hakaret" iddiasıyla yargılanıyordu. Yetişgen yazıdaki "Eğer
şimdiki Kürt hareketine terörist hareket deniliyorsa bu demektir ki
Mustafa Kemal'in başlattığı hareket de kendisini bu kavramdan geri
tutamaz. Tek farkı Mustafa Kemal'in tutuklanmamış olmasıdır" ifadeleri
nedeniyle suçlanıyordu. Yetişgen'in, 3 Ağustos 2007'de çıkan "Antep
ve Çoban Ateşi"
yazısında "Antep Kuzey Kürdistan'ın bir sanayi kentidir" ifadesi
geçtiği için yargılandığı dava da 18 Şubat 2010'da görülecek.
Hakkında "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla dava açılan yazının
yurtdışında yaşayan yazarı Hurşit Kaşıkkırmaz hakkında da
tutuklama kararı çıkarılmıştı.
Yargıtay,
Başbakan Erdoğan’ın Radikal gazetesi ve Perihan Mağden'e, eşi
Emine Erdoğan'ın da Tempo Dergisi ve Cemal Subaşı'na açtıkları
manevi tazminat davalarıyla ilgili yerel
mahkeme kararlarını
onadı. Temyiz itirazlarını reddettiği 22 Aralık’ta kamuoyuna yansıyan
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, onama kararını "usul ve yasaya uygun" buldu.
Erdoğan Ailesi bu kararın ardından iki davadan toplam 10 bin lira
kazanırken, Başbakan 7 Aralık 2009’da Johns Hopkins Üniversitesi'nde
"Ülkemde basın özgürlüğü o kadar ilerledi ki, Cumhurbaşkanı, Başbakan,
bizi, ailelerimizi yerden yere vurmaya kadar her türlü hürriyetleri
var. Basın Türkiye'de, ABD'den çok daha özgür" demişti. Ankara 22.
Asliye Hukuk Mahkemesi, Radikal gazetesinde 14 Şubat 2008 tarihinde yer
verilen Mağden'e ait "Başbakan
Peki İşini Seviyor mu?" başlıklı köşe yazısında Erdoğan'ın "kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğu" gerekçesiyle yapılan şikayeti kısmen kabul etmiş
ve Mağden’in 5 bin YTL ödemesine hükmetmişti. Yazar, Başbakanı gittikçe
diktatörleşmekle suçlamış, Erdoğan için "Gündeme Her Allah'ın Günü
Damgasını Vurma Hastalığına Yakalanmış Olan R. T. Erdoğan", "Fiziken
gözlerimizin önünde çöktü, çöküyor Erdoğan" demişti. Ankara 10. Asliye
Hukuk Mahkemesi de, 22 Mayıs 2008’de çıkan "İşte İpleri Koparan
Konuşma-Devletin Zirvesindeki Küslüğe İlişkin Ankara Fısıltıları"
başlıklı haberden Tempo dergisinden Cemal Subaşı'nı Emine
Erdoğan’a aynı tutarda tazminat ödemesine karar vermişti.
Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesi, DTP’li 54 belediye başkanını, PKK lideri
Abdullah Öcalan'ın hapiste zehirlendiğine dair iddialarla ilgili
tatmin edici bir açıklama beklediklerini ifade ettikleri için "suçu
övmek" ile yargılamaya 22 Aralık’ta devam etti. Hrant Dink'in
öldürülmesi, suikast listeleri ve Öcalan'ın zehirlenmesi iddiasıyla
ilgili "gerilimin düşürülmesi" için yaptıkları açıklamayı mahkemede bir
kez daha okuyan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir,
"Suç bunun neresinde?" diye sordu. Mahkeme, savunmaları alınması
amacıyla adresleri tespit edilemeyen DTP'li eski Hakkari Belediye
Başkanı Metin Tekçe ile Mardin Derik eski Belediye Başkanı Ramazan
Kapar hakkında yakalama emri çıkardı. Eski DTP'li Belediye Başkanı
Fırat Anlı, 4 Mart 2007'de yapılan ortak açıklamayla ilgili olarak, "O
günkü Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasal gündemi göz önüne alarak
toplumsal huzur ve barışı sağlamak" amacıyla açıklamayı yaptıklarını
söyledi. Yargılananlar arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
başkanı Osman Baydemir,
Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin, Sur Belediye
Başkanı Abdullah Demirbaş ile eski Tunceli Belediye Başkanı
Songül Erol Abdil, eski Hakkari Belediye Başkanı Metin Tekçe,
eski Şırnak Belediye Başkanı Ahmet Ertak, eski Batman Belediye
Başkanı Hüseyin Kalkan da var.
Eskişehir 3.
Sulh Ceza Mahkemesi, Eskişehir Milli Eğitim Müdürü İbrahim
Ceylan için "Hangi tarlada yetişiyor bu müdürler" dediği
gerekçesiyle sanatçı Müjde Ar'ı "yayın yoluyla kamu görevlisine
hakaret" iddiasıyla hapis istemiyle yargılamaya başladı. Ar’ın,
NTV'deki bir programda, öğrencilerin araç ve gereçlerinde Türk milli
kahramanlarının figür ve resimlerinin kullanılmasını savunan Ceylan'ı
“sübyancılık” ile andığı iddia ediliyor. Ceylan, savunmasında, "1,5
yıllık çalışmanın ürünü olan projemde çocukları kötü alışkanlıklardan
ve yanlış bilinçlenmelerden korumayı amaçlıyordum. Öğrenci
çantalarından yabancı kökenli çizgi film kahramanlarını çıkarmayı
düşündüm. Bizim kültürümüzden olan Keloğlan, Nasreddin Hoca gibi
figürlerin olmasını istiyordum. Ağzımdan 'Barbie bebek' diye bir söz
çıkmadı. Çalışmam Barbie bebek ile ilgili değildi” dedi. Ar'ın
avukatıysa, müvekkilinin eğitim alanındaki aksaklıklardan üzüntü
duyduğunu belirterek, Ar'ın "eğitiminde aksaklıklar varken sadece
çantalardaki resimler mi kaldı?" yönünde açıklama yaptığını ifade etti.
Mahkeme, Ar’dan İstanbul’dan ifade vermesini isteyecek. Dava 4 Mart
2010'a kaldı.
İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkan "Dink Cinayeti ve
İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı Nedim Şener,
"Kitabımda müşteki polisleri hangi terör örgütüne hedef göstermişim
anlayamadım. Onlar değil ben kendimi ortaya koydum" dedi. Üç davadan
toplam 32,5 yıl hapisle yargılanan gazeteciden Ekim ayında görevden
alınan İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve İstihbarat
Dairesi Başkanlığı polis memuru Muhittin Zenit, Trabzon
İstihbarat Şube Müdürü Fatih Sarı ve İstanbul Emniyet Müdür
Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, şikayetçi olmuştu. Şikayetçileri
"Ergenekon Örgütü'ne hedef göstermekle suçlanan Şener, kitapla bu
örgütle ilişkileri kendisini ortaya koymaya çalıştığını ifade ederek
suçlamaları reddetti. Mahkeme, 23 Ekim 2009’dan beri Dink cinayetine
bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nden kitaba ek şemaların dosyada
bulunup bulunmadığına dair yanıtını bekliyor. Yargılamaya 17 Şubat
2010'da devam edilecek. Akyürek, Yılmazer, Sarı ve Zenit'in
şikayetiyle kendisini Bakırköy 2.Asliye Ceza Mahkemesi'nde bulan Şener,
bir şema nedeniyle 8 yıla kadar hapis istemiyle de yargılanıyor. Üçüncü
dava da, kitapta yer alan ve Dink cinayeti sanıkları ile Ergenekon
Davası'nın bazı sanıkları arasındaki telefon irtibat trafiğini
göstermesi nedeniyle 4,5 yıl hapis istemiyle Bakırköy 2.Asliye Ceza
Mahkemesi'nde açıldı.
Sincan 1. Ağır
Ceza Mahkemesi, 1915 olayları nedeniyle bir grup aydının
başlattığı
ve zamanla 30 bini aşkın kişinin destek verdiği "Ermenilerden Özür
Diliyorum"
kampanyasıyla ilgili Yargıtay’ın yargılama iznine dair vereceği kararı
bekliyor. Aralık 2008'de başlatılan kampanya, gazeteci
Ali Bayramoğlu, profesörler Baskın Oran ve Ahmet İnsel,
Dr. Cengiz Aktar ve toplumun çok çeşitli kesimlerinden rağbet
görmüştü. Kampanyayla Ermeni toplumuna, "1915'te Osmanlı Ermenilerinin
maruz kaldığı büyük felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr
edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi
adıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür
diliyorum" mesajı gönderilmişti.
İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi, Kandil Dağı'nda KCK Yürütme Konseyi Başkanı
Murat Karayılan'la röportaj yapan aktivist Hakan Tahmaz,
yazılara yer veren Birgün gazetesi sorumlu müdürü İbrahim
Çeşmecioğlu ve gazete sahibi Bülent Yılmaz'ı yargılamaya
16 Mart 2010’da devam edecek. Sanıklar esas hakkındaki
savunmalarını yapacaklar. 17 Eylül'de duruşma savcısı Savaş Kırbaş,
üç tutuksuz sanığın cezalandırılmasını talep etmişti. 9 Ağustos 2008'de
yayımlanan "Tek Taraflı Ateşkes Sorunu Büyütüyor" başlıklı röportajdan
sanıklar, "PKK açıklamalarını yayımladıkları" iddiasıyla TMY'nin 6/2.
maddesinden yargılanıyorlar. Tahmaz ve Çeşmecioğlu’nun üç yıla kadar
hapisleri, Yılmaz içinse ağır adli para cezası isteniyor. Röportajda,
"Hakan Tahmaz'la Kandil'de görüşen KCK Başkanı Karayılan sokaktaki
insanın artık şiddet istemediğini söylerken bir yandan da 'meşru
savunma savaşı' adını verdikleri eylemleri sürdüreceklerini açıkladı"
deniyordu. "Ayrı devlet peşinde olmadıklarını, Kürt Sorunu'nun inkarına
karşı dağda olduklarını" söyleyen Karayılan, DTP'nin kendileri için bir
ara halka olduğunu, PKK olarak siyaset yapmak istediklerini, "meşru
savunma savaşı" olarak nitelendirdiği eylemleri sürdüreceklerini
savunuyordu.
16 Aralık’ta
Beyoğlu 2.Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı,
Birgün gazetesinin 26 Nisan 2005 tarihli sayısında yer verilen “Müritleri
Haydar Baş'a baş kaldırdı" başlıklı haberi nedeniyle Sesonline.net
haber sitesi yayın yönetmeni gazeteci-yazar Yalçın Ergündoğan'ın
üç yıl hapsini istedi. Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı ve
Kadiri Tarikati şeyhi Haydar Baş'ın şikâyetiyle açılan davada
Ergündoğan ve avukatı Tora Pekin,
28 Ocak 2010 tarihli duruşma için mahkemeye savunmalarını
hazırlayacaklar. Beyoğlu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi, ceza davası
sonuçlanmadan, 2007 yılında Ergündoğan’ı bin 500 TL tazminata mahkum
etmişti. Yazar, yazı yayımlandığından beri e-mail mesajlarıyla tehdit
ediliyor.
Şişli 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, "Her İhtimale Karşı İşkence" haberiyle
ilgili TCK'nın 301. maddesinden yargıladığı Günlük Evrensel gazetesinden
Ahmet Sami Belek ve Şahin Bayar'ın dosyasında Adalet
Bakanlığı'ndan yanıt gelmesini bekliyor. Bakanlık yetkisini iptal
ettirmek için Anayasa Mahkemesi'ne danışan mahkeme, bunu başaramayınca
Bakanlıktan yargılama izni istemeye karar vermişti. Şişli Cumhuriyet
Savcısı Muhittin Ayata, 23 Ağustos 2007'de çıkan haberle ilgili
İstanbul Jandarma İl Komutanlığı'nın şikayet etmesi üzerine iki gazete
yetkilisi hakkında 4 Ekim 2007'de dava açmıştı. Gazete haberinde,
gözaltına alınan altı gencin Esenyurt Jandarma Karakolu'nda sistematik
işkence gördüğünü, avukatları Baran Doğan'a dayanılarak yer verilmişti.
Doğan, N.S, N.K, M.S.B, Y.S, Y.K. ve M.F.E. adlı müvekkillerinin
"gösteri yapma hazırlığında" oldukları gerekçiyle 20 Ağustos 2007'de
gözaltına alındığını, geç muayene edilerek ve hazırlanan raporların
kendilerine verilmeyerek işkence delillerinin karartılmak istendiğini
ileri sürüyordu.
15 Aralık’ta
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP'nin kapatılmasıyla
milletvekilliği de düşen Aysel Tuğluk'i, "PKK örgüt üyesi
olmak" ile yargılandığı davada zorla getirilmesine karar verdi. PKK'nin
Kürt Sorunu'nun demokratik çözüm deklarasyonunu önemsediklerini ifade
eden Tuğluk, 27 Ekim 2009'da "örgüt propagandası yaptığı" iddiasıyla 1
yıl 6 ay hapse mahkum edilmişti. Avukatı Özkan Kılıç, Tuğluk’un 30
Mart 2010'te görülecek gelecek duruşmaya katılacağını bildirdi.
Tuğluk, Doğan Erbaş,
Bekir Kaya, Okan Yıldız, Ayşe Batumlu ve Devrim Barış Baran ile
birlikte TCK’nın 314. maddesi uyarınca ve "terör örgütüne üye olmak"
suçlamasıyla 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Mahkeme,
Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden Tuğluk’a tebligat yapmasını istedi.
Tuğluk, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde DTP'nin Batman milletvekili
Ayla Akat Ata'nın da aralarında bulunduğu 17 sanıkla birlikte de
yargılanıyor. Savcı, Tuğluk'un savunması alındıktan sonra esas hakkında
görüşünü açıklayacak. Bu dava da 22 Nisan 2010'da sürecek.
Tuğluk, İstanbul 9, 11 ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde işlem gören
toplam 12 dosyanın birleştiği dava kapsamında "silahlı suç örgütüne üye
olmak", "örgüte yardım etmek" ve "örgüt propagandası yapmak"
suçlamalarıyla 20 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Altı davası
da sonuçlanan Tuğluk’ın iki dosyası, İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde "örgüt propagandası yapmak" ve "örgüt bildirisini
yayınlamak" iddiasıyla ele alınmıştı ve zaman aşımına uğramıştı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı suçlamayla açılan iki dosyada,
"örgüt üyeliği" iddiasıyla da açılan bir dosyada Tuğluk’ı aklamıştı.
Tuğluk, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde de "örgüte yardım
etmek"ten yargılanmış ve beraat etmişti.
İstanbul 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Ben Mila'nın "Perinin Sarkacı",
Guillaume Apollinaire'in "Genç Bir Don Juan'ın Maceraları", Fransız
P.V.'nin yayına hazırladığı "Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva
Kadınının Mektupları" adlı kitapların "müstehcenlik yapıldığı"
iddiasıyla Sel
Yayınları sahibi İrfan
Sancı'yı yargılamaya 16 Eylül'de başladı. İstanbul Başsavcılığı,
Ocak 2009'da başlatılan Cinsel Kitaplar dizisinden soruşturma açılan
dört kitap içerisinde bir tek Juan Manuel de Prada'nın "Kukular
Kitabı"na dava açılmasına gerek görmemişti. Üç yıl hapisle yargılanan
Sancı, İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin hazırladığı bilirkişi raporuna
itiraz etti; yeni bir bilirkişi kurulunun kitapları incelemesini talep
etti. Mahkeme de, "Genç Bir Don Juan'ın Maceraları" ile "Görgülü ve
Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları" kitaplarının Galatasaray
Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı ile Hukuk Fakültesi
kürsülerinden seçilecek bilirkişilerce; "Perinin Sarkacı" adlı kitabın
ise, İstanbul Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı kürsüsünden seçilecek
bilirkişilerce yeniden incelenmesine karar verdi. Sancı, "Ticaret
Üniversitesi'nden birilerinin bilirkişi sıfatıyla edebiyat eseri
değildir demesiyle dünyaca okunan kitaplar edebiyat eseri olmaktan mı
çıkacak? Dünyaca ünlü şair, yazar Apollinaire porno yazarı mı olacak?"
dedi.
"Hrant Dink
Ermeni olduğu için değil soykırımı tanıdığı
için katledildi" dediği için hakkında TCK’nın 301.
maddesinden dava açılan yazar Temel Demirer'in sanıklığı ikinci
yılını doldurdu. Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in "ben devletime
katil dedirtmem" diyerek yargılanmasına onay verdiği Demirer, 21
Ocak 2010’da Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına
çıkacak. Yazarın iki yıl hapsi isteniyor. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi
durdurma talebini reddetmesi üzerine avukatları, 29 Ocak'ta Bölge İdare
Mahkemesi'ne bir itiraz daha yapmışlardı. Ankara 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, 14 Kasım 2008'den beri idare mahkemesinde çıkacak sonucu
bekliyor.
Kadıköy Asliye
Ceza Mahkemesi, 12 Aralık 2007 tarihli "Bekar Askerler"
yazısında "bekar Türk askeri ile geleneksel kıyafetli Kürt kadınını yan
yana" gösteren Sabah gazetesindeki bir fotoğrafı ve haberi eleştirdiği
için Taraf gazetesi yazarı Orhan Miroğlu’yu TCK'nın
301. maddesinden yargılıyor. Miroğlu, Sabah'taki "Sınır Komandoları
Bekar Olacak"
haberinden hareketle kadınların geçmişte aylarca karakollarda cinsel
ihtiyacın giderilmesi için tutulduğunu savunarak, Türkiye'nin AİHM'de
mahkum olduğu Ş.A davasını gündeme getirmişti. Bakanlıkça
yargılanmasına izin verilen Miroğlu hakkında, DTP’nin kapatılması
dolayısıyla siyaset yasağı da getirilmişti.
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı, Dink Cinayeti'yle ilgili kaleme aldığı "Hrant
Dink Cinayeti: Medya, Yargı, Devlet" adlı kitap nedeniyle Vatan
gazetesi muhabiri Kemal Göktaş
hakkında dava açtı. Göktaş, İstihbarat Daire Başkanıyken görevden
alınan Ramazan Akyürek'in cinayet davasında azmettirici olarak
yargılanan
Erhan Tuncel'i polis muhbiri yaptığını ve cinayeti engellemek için
çaba göstermediğini iddia ettiği için "gizli belgeyi yayınlamak"
iddiasıyla yargılanıyor. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde
görülecek dava 15 Şubat 2010'da başlayacak.
Kasım 2005'te
piyasaya sürdüğü yazar Hejare Şamil'in "Diaspora
Kürtleri" kitabı nedeniyle yargılanan Peri Yayınları yetkilisi
Ahmet Önal hapisle karşı karşıya bulunuyor. Duruşma savcısının, 13
Şubat 2008’de İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat
kararı temyiz etmesi üzerine dosyayla ilgili görüş bildiren Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın yazar aleyhine bozulmasını talep
etmişti. Yargıtay’ın konuyla ilgili kararı bekleniyor. Kitap, PKK'nin
1992'de eski Sovyet Cumhuriyetleri'nde fiili örgütlenmelere gitmesinde
Diaspora Kürtlerine etkilerini anlatan bölümleri nedeniyle
kovuşturmalık olmuştu. Yazar Mahmut Baksi'nin "Teyre Baz ya da Bir
Kürt İşadamı Hüseyin Baybaşin"
kitabından 159. maddeden ceza alan Önal ile ilgili dosya da Yargıtay
aşamasında. “Dersim’de Alevilik” kitabından Önal hakkında
verilen mahkumiyet de, AİHM’e taşınmıştı. Ayrıca Yargıtay’ın,
"Tutkular ve Tutsaklar" kitabı için verilen 1 yıl 3 ay haplık
cezasıyla ilgili kararı zaman aşımına dikkat çekerek bozduğu da
öğrenildi. Bu dosya da AİHM’e taşındı.
İskenderun 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Abdullah Öcalan'dan "Sayın" diye söz ettiği
gerekçesiyle ifadesinin kullandığı için yargılanan DTP İskenderun İlçe
Başkanı Mahmut Aydıncı ve bu sözleri haberleştirdiği için
suçlanan Demokrat İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz’ı
yargılamayı 26 Ocak 2010'da sürdürecek. Savcının, TCK'nın 215.
maddesi uyarınca ve
"suç ve suçluyu övmek"ten yargılayan iki sanıkla ilgili esas hakkındaki
mütalaasını sunması bekleniyor. 18 Kasım 2008'de yer verilen "İmralı
Cezaevi ve uygulamalarına son verilmesi toplumsal barışa büyük katkı
sunması açısından önemsenmelidir" şeklinde sözler nedeniyle Korkmaz ve
Aydıncı'nın üç yıla kadar hapisleri isteniyor. Dava, 24 Aralık 2008’te
açılmıştı. Korkmaz, TKP'nin bir panelini izledikten sonra "Kürtlerin
Önderi Alındı Faşistlere Teslim Edildi" başlığıyla haberleştirdiği bir
haber nedeniyle de eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca da yargılanıyor.
"Askeri ve emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasıyla Korkmaz ve
TKP yetkilisi Necmettin Salaz'ın, üç yıl hapsi isteniyor.
12 Aralık’ta
Elazığ 2. Asliye Ceza Mahkemesi, DTP Elazığ il başkanı
Baki Yıldırım’ı, 2008 yılında yaptığı bir basın
açıklamasında kullandığı “Sayın Öcalan" sözleri nedeniyle 7 ay 15 gün
hapse mahkum etti. Mahkeme, bu sözleri "örgüt propagandası" olarak
değerlendirdi; verdiği hapis cezasını 3 bin 740 TL para cezasına
dönüştürdü. Aynı mahkeme, aynı gerekçeyle daha önce de yargıladığı
Yıldırım'ı beraat ettirmişti.
8 Aralık’ta
Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, DTP’nin kapatılmasına karşı düzenlenen
eylemde "Biji Serok Apo" sloganı attığı iddiasıyla yargılanan DTP
Tunceli İl Başkanı Özgür Söylemez
ve Başkan vekili Süleyman Yurtdaş'ı
"suç ve suçluyu övdükleri" gerekçesiyle 500 TL adli para cezasına
mahkum etti. Mahkeme, bu sloganı atıp atmadığı belirlenememesi
gerekçesiyle Tunceli Belediye Meclis Üyesi Ali Ulufer'iyse
beraat ettirdi. "Katil Erdoğan" sloganı atmaktan yargılanan Yurtdaş da,
suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti. Eylem, 16 Eylül
2008'de DTP Tunceli milletvekilleri ve DTP il teşkilatı yetkililerinin
dahil 100 kadar kişinin katılımıyla gerçekleşmişti. Dava, 4 Kasım
2008'de açılmıştı. Yurtdaş'ın avukatı Barış Yıldırım, mahkemeye,
siyasilere yönelik eleştirilerin Türkiye'de cezalandırıldıktan sonra
AİHM’in içtihat niteliğinde aldığı Pakdemirli-Türkiye ve
Saygılı ve Falakoğlu-Türkiye kararlarını mahkemeye sunmuştu.
Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütü için "'silahlı Kürt muhalefeti'' dediği
için yargılanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemir ile ilgili verdiği beraat kararının gerekçesini 2
Aralık’ta açıkladı. Mahkeme, Eylül’de verdiği beraat kararını, eski
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in "Düşünce özgürlüğü, insanın
düşüncesini serbest biçimde açıklayabilmesi, düşünce ve kanaatleri
nedeniyle suçlanamamasıdır" sözleriyle gerekçelendirdi; Anayasanın 25.
maddesindeki "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne
sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz"
ifadesine atıf yaptı. Baydemir, 2007 yılında ROJ TV'ye yaptığı
açıklamayla "Örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla suçlanıyordu ve
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın dava açması üzerine de tutuksuz
olarak yargılanıyordu.
24 Kasım’da
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Said-i Nursi'nin 39. ölüm
yıldönümü
dolayısıyla 10 yıl önce düzenlenen mevlit sırasında depremi "ilahi
bir ikaz" olarak nitelendirdiği için 2 yıl 1 gün hapis cezası verilen
ve 276 gün hapiste kalan Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet
Kutlular’ı beraat ettirdi. Mahkeme, ''Halkı, din ve mezhep
farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği''
gerekçesiyle mahkum ettiği Kutlular'ı, cezasının yeni TCK’ya
uyarlanması için yapılan duruşmada akladı. Mahkeme, AİHM'nin, davayla
''ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği'' yönündeki kararı
çerçevesinde, Kutlular'ın beraatına karar verdi. Yargıtay 8. Ceza
Dairesi'nin 16 Nisan 2008'de gazeteciyle ilgili hükmü bozması üzerine
Kutlular, 26 Ağustos 2008'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden
yargılanmaya başlanmıştı.
Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti sanığı Erhan Tuncel'le
yaptığı telefon görüşmesiyle gündeme gelen polis Muhittin Zenit'in
BİANET sitesiyle ilgili şikayetini 5 Kasım’da takipsizlikle
sonuçlandırdı. Karar bianet’e 23 Kasım’da tebliğ edildi. Cumhuriyet
savcısı Muzaffer Yalçın, Dink'in öldürülmesinden hemen sonra
Tuncel ile yaptığı telefon görüşmesinde "Ne oğlum direkt kafaya
sıkmışlar... Tek farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı" dediği yönündeki
iddialara yer veren bianet sitesinin, "Devletin güvenliğine ilişkin
belgelere yer verdiği" ve "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs
etmediğine kanaat getirdi.Zenit, 30 Eylül 2007 tarihinde "Vurulacak
Şekil Belliydi" başlığıyla
Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) kaynak gösterilerek yayımlanan haber
nedeniyle site yetkilisi gazeteci Nadire Mater'in, TCK’nın 326
ve 288/1 maddelerinden yargılanmasını istiyordu. Savcılık, “duruşmanın
metinlerinin yayınlanması söz konusu değil. Devletin güvenliğini ve dış
siyasetine zarar verecek bir bilgi temin etme söz konusu değil” dedi. "Vurulacak
Şekil Belliydi" başlıklı
haber ve 28 Nisan 2008 tarihinde "Dink
Cinayetinde Yeni Kanıt: Muhsin Başkan'la Yasin Konusunda Görüşeceğiz" başlığıyla yayımlanan diğer bir haber
nedeniyle Dönemin Trabzon Emniyeti istihbarat görevlisi Zenit’in
bianet'e açtığı 25 bin TL’lik tazminat davasının görülmesine de 19
Ocak 2010’da devam edilecek.
19 Kasım’da
Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, 2005’te yaptığı bir basın açıklamasında
Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Namık Dursun’a hakaret ettiği
iddiasıyla yargılanan dönemin Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Tunceli
İl Başkanı Murat Polat’ı beraat ettirdi. Taksi şoförü Ali
Akbayır’ın
mayın patlaması sonucu ölmesinden sonra Dursun’un Tunceli Şoförler ve
Otomobilciler Odası ile çeşitli taksi duraklarını arayarak "teröre
karşı protesto gösterisi düzenlenmesini istediği yönündeki iddialar
yargılamaya gerekçe oluşturmuştu.
"Ölümden
Zor Kararlar" adlı
roman nedeniyle "PKK örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla yargılanan
Belge Yayınları sahibi Ragıp Zarakolu, mahkemeye "Yayımlama ve
Düşünce Özgürlüğü Komitesi başkanı ve bir yayıncı olarak sansür
yapamam" dedi. 19 Kasım’da İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim
karşısına çıkan Zarakolu
ve kitabın yazarı N. Mehmet Güler, kitapta yer alan "Sıti",
"Sabri" ve "Şiyar" adlı karakterler nedeniyle TMY’nin 7/2 maddesinden
yargılanıyorlar. 15 yıldır Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) Yayımlama
Özgürlüğü Komitesi başkanı Zarakolu, "TMY’de yayıncının sorumluluğunun
olmaması gerektiği yolunda bir değişiklik yapılmalı” dedi. Duruşma
savcısı, "suçun yasal unsurları oluşmadığına" kanaat getirerek
sanıkların beraatini istedi. Dosyayı incelemeye alan mahkeme,
yargılamaya
25 Mart 2010'da devam edilmesine karar verdi. İstanbul Cumhuriyet
Savcısı Hikmet Usta, 22 Mayıs 2009’da açtığı davada kitapta bir “PKK
üyesi” karakterin yargılandığı duruşmada sarf ettiği, "..bu heyetin
beni yargılamaya hakkı yoktur. Ben bir özgürlük savaşçısıyım. Bu
mahkemeyi tanımıyorum" sözlerini ve mahkeme başkanının "Heyete
saygısızlık yapma!" şeklindeki uyarısı ve romanda bunun ardından
gelişen diyalogları gerekçe yaptı. Savcı, örgüt üyelerinin hayat
hikayelerinin örgüt sempatizanlarını teşvik edecek şekilde ifade
edildiğini propagandasının yapıldığını savunuyor.
17 Kasım’da
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Başbakan Erdoğan'ın dönemin Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a eşinin usulsüz
harcamalarıyla ilgili dosya verdiği iddiasını "Büyükanıt'a Dosya
Verildi mi?" başlıklı köşe yazısıyla dile getiren Birgün gazetesi
yazarı Fikri Sağlar'a ceza verilemeyeceğine hükmetti. Yargıtay,
Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Sağlar’ın 17 bin TL tazminat
ödemesine dair verdiği kararını bozdu. Yüksek mahkeme, yayınla
Büyükanıt çiftine hakaret değil edilmediği ve basın özgürlüğünün
gereğinin yapıldığına işaret etti. Davalı Sağlar, kararın kendisini çok
memnun ettiğini ifade ederek, "Adalet yerini buldu" dedi. Yargıtay’ın
bu kararından sonra yerel mahkeme, bu bozma kararına uyarsa davayı
reddedecek, kararında ısrar etmesi durumunda dosya Yargıtay Genel
Kurulu'na taşınacak. Büyükanıt,
Birgün gazetesi ve Sağlar hakkında toplam 100 bin TL'lik manevi
tazminat davası açmıştı.
“Büyüklere
Masallar-Pinokyo ve Dokuz Cüceler" yazılarının yazarı
Şarköy'ün Sesi gazetesi yazarı Yakup Önal,
AKP’den belediye başkanı Can Gürsoy ve iki Belediye Meclis
üyesine hakaret ettiği iddiasıyla 10 yıl hapisle karşı karşıya
bulunuyor. 11 Kasım’da davayı görmeye devam eden Şarköy Asliye Ceza
Mahkemesi’ndeki dava 10 Mart 2010’da sürecek. Mahkeme, Savcı Hüseyin
Koçaslan’ın ceza istediği davada dosyanın yeni bir bilirkiye
gönderilmesine karar vermişti. 20 Temmuz 2005'te
"Başkan Pinokyo ve Dokuz Cüceler" yazı dizisine başlayan gazeteci,
bunların birinde, "Bir varmış bir yokmuş.. .Ülkenin birinde, deniz
kenarında bulunan Şarki adlı kasabasında Pinokyo adlı bir başkan
varmış. Pinokyo'nun her kararına emme basma tulumba gibi onay veren
dokuz cücesi varmış" demişti.
Malatya 3.
Ağır Ceza Mahkemesi, EMEP Tunceli İl Başkanı Hüseyin Tunç,
Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) Başkanı Özkan Tacar, ESP
aktivistleri, DTP Tunceli İl Başkanı Murat Polat'ın da
aralarında olduğu 11 kişiyi hapse mahkum ettiği kararının gerekçesini
10 Kasım’da açıkladı. Sanıklardan dokuzuna "örgüt propagandası
yaptıkları" iddiasıyla birer yıl hapse mahkum eden mahkeme,
ikisine verdiği cezayı "iyi hal"den 10 ay hapse indirdi. Tunceli
Nazımiye’de 11 PKK'linin öldürülmesinden sonra 11 Nisan 2008’de
Tunceli’de yapılan basın açıklamasında Murat Polat'ın “yaşamını yitiren
HPG li gerillalarının ailelerine yakınlarına başsağlığı diliyoruz”
sözleri, Hüseyin Tunç'un “asker gerilla gençlerimiz şehit düştü”
sözleri ve bazı sanıkların "Şehit Namırın" (Şehitler Ölmez) ve "Gerilla
onurdur onuruna sahip çık" şeklindeki sloganları hapisle
cezalandırıldı.
10 Kasım’da
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP Genel Başkanı Nurettin
Demirtaş'ı, Ceza Yasası'nın 314. maddesi uyarınca 6 yıl 3 ay hapis
cezasına mahkum etti. Demirtaş, Diyarbakır'da 28 Mart 2006 tarihinde
dört PKK üyesinin cenazesi sırasında çıkan olaylardan sonra
tutuklanmış, yaklaşık dört ay cezaevinde kaldıktan sonra da tutuksuz
yargılanmak üzere tahliye edilmişti. Demirtaş, sanıklar
Ramazan Şimşek, İmam Çobanyıldızı, Ajda İnci, Kenan Güneş
ve Hülya Arslan ile birlikte yargılandığı davada örgüt üyesi
olduğu iddiasıyla cezalandırıldı. Avukatı Cihan Aydın, savunmasında,
olaylar sırada bir siyasetçi ve DTP yönetiminde yer alan bir kişi
olarak Demirtaş'ın halkla bağını korumak için cenazeye katıldığını,
kitleyi kışkırtacak veya yönlendirecek bir konuşma yapmadığını ifade
ederek, bu nedenle suçun unsurlarının da oluşmadığını savundu. Aydın,
altı dakikalık görüntülerinin hüküm kurmaya yeterli olmadığını ve kaset
çözümüne ilişkin raporun da bunu ortaya koyduğunu söylediyse de
Demirtaş'ın mahkum edilmesine engel olamadı.
10 Kasım’da
Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek'e yönelik sarf ettiği "Vallah Melih Gökçek daha şıllıktır"
sözlerinden AKP Adana milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat ve
sözleri sayfalarına taşıyan Hürriyet
gazetesini 10 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti. Gökçek, seçimlerden
önce CHP Grup başkan vekili Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte
gazeteci Uğur Dündar'ın yönettiği programa katılmıştı. Program
öncesinde tartışmalarda kimin daha etkili olacağına yönelik bir soruyla
ilgili Fırat, "Vallah Melih Gökçek daha şıllıktır" Melih, PKK'dan girer
genelevden çıkar" demişti. Mahkeme, 50 bin TL olarak belirlenen manevi
tazminat davasını kısmen kabul etti; Fırat ve Hürriyet gazetesinin
Gökçek'e birlikte 10 bin TL tazminat ödemelerine karar verdi.
10 Kasım’da
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı, PKK'nın yöneticilerinden
Duran Kalkan'ın Fırat Haber Ajansı'na yaptığı açıklamaya
Milliyet gazetesinin sayfalarında yer verdiği gerekçesiyle gazete
sorumlu müdürü Hasan Çakkalkurt'a ön ödemeli para cezası tebliğ
edilmesini istedi. Ancak mahkeme, duruşmada yer almayan gazetesi
muhabiri Namık Durukan'ın ifadesinin alınmasını kararlaştırdı.
PKK'nın yöneticilerinden Duran Kalkan'ın "Genel Af Çıksa da
Silah Bırakmayız" sözlerini sayfalarına taşıyan Durukan ve
Çakkalkurt'un, "terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla 1,5 yıldan
7,5 yıla kadar hapisleri isteniyor. Savcılık, Durukan ile
Çakkalkurt'un, alacakları hapis cezası süresince seçme ve seçilme
hakları dahil çeşitli haklarından yoksun bırakılmalarını da talep etti.
Kalkan,"Terör örgütünün iki numaralı adamı Duran Kalkan genel af ilan
edilmesi halinde örgütün silah bırakmayacağını ancak sorumluluk
üstlenebileceklerini söylüyordu; CHP lideri Deniz Baykal'ın, 'silah
bırakılırsa genel af düşünülebilir' açıklamasıyla ilgili de,"'Kürt
sorunun çözümü öyle genel aflık bir sorun değildir. Kürt halkı, PKK ve
gerilla öyle af edilebilecek bir durum olduğunu düşünmüyor, ancak
Apo'nun özgürlüğünü de öngören bir genel af çıkarılırsa, o zaman PKK
silah bırakmayı değil ateşkes ilan etmeyi düşünebilir, ama silah
bırakmayı değil, gerilla silah bırakmaz" diyordu. Davaya 26 Ocak
2010’da devam edilecek. Son yıllarda, PKK ile ilgili röportaj ve
haberlerden Hürriyet'ten Sebati Karakurt, Hasan Kılıç ve Necdet
Tatlıcan,
Ülkede Özgür Gündem gazetesi muhabiri Cengiz Kapmaz, Hasan
Bayar ve Ali Gürbüz ve pek çok gazeteci mahkum oldu.
3 Kasım’da
İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi, 29 Mart Yerel Seçimleri'nde DTP’li
Karabağlar Belediye Başkan adayı Cemal Coşgun ve partinin
Gaziemir adayı Şeyhmuz Seyhan'ı Kürtçe propaganda yaptığı için
altışar ay hapse mahkum etti. Mahkeme, 298 sayılı "Seçimlerin temel
hükümleri ve Seçmen kütükleri hakkında kanunun" 58. maddesi yollamasıyla ve 151/2
maddesi uyarınca iki kişiyi altışar ay hapse mahkum etti. Hapis cezası,
üçer bin TL adli para cezasına çevrildi. Coşgun, kendisine edilip
edilmez mahkeme kararını temyiz edeceğini ifade etti; demokratik ve
sivil bir anayasaya ihtiyaç bulunduğunu söyleyen Coşgun, "Gerçekten
demokratik bir anayasa çıkarsa zaten bu dava düşer" diye konuştu. 30
Temmuz’da da İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi, seçimde Gaziemir'de
vaatlerini Kürtçe anlattığı için Şeyhmuz Seyhan'ı SPY’ndan
sekiz ay hapse mahkum etti. Mahkeme, "iyi hal" ve "sabıkasızlık"
nedeniyle cezayı beş aya indirdikten sonra, beş yıl süreyle aynı suçun
işlenmemesi şartıyla hükmün açıklanmasını geri bıraktı.
27 Ekim’de
Adıyaman'ın Kahta Asliye Ceza Mahkemesi, yerel yetkilileri sahibi
olduğu Gerger Fırat gazetesini etkisizleştirmeye
çalıştıklarını iddia eden gazeteci Hacı Boğatekin'i "kamu
görevlisine hakaret ettiği" gerekçesiyle 2 yıl 2 ay 7 gün hapse mahkum
etti. Mahkeme, pişmanlık göstermediği ve yargılamayı uzatmaya çalıştığı
iddiasıyla da gazeteciye verdiği cezada indirim yapmadı ve cezayı
ertelemedi. Ayrıca, gazetecinin mahkemeye gönderdiği ve "boğazımdaki
modil rahatsızlığı nedeniyle duruşmaya katılamıyorum. Avukatlarıma
davetiye gönderilsin" dediği mazeret mektubu da, "havalesiz olduğu ve
kimlerce getirildiği belli olmadığı" gerekçesiyle dikkate alınmadı. Bu
talep mahkemece reddedilir edilmez Savcı, soruşturmanın
genişletilmesini istemediği ve esas hakkındaki mütalaasını sunmak
istediğini bildirdi; söz alınca da mahkumiyet istedi. Mahkeme de buna
uydu. Üstelik Boğatekin, ceza onanırsa medeni haklardan yoksun kalmakla
kalmayacak ikinci kez cezaevine girecek. Boğatekin, 28 Şubat 2008'de
çıkan "Hakim komployu bozdu" başlıklı haberde, Gerger Kaymakamlığı'na
sunduğu ve Savcı Ovacıklı ile Jandarma amiri Hakan Ragıp Yüceer
ve bazı polis görevlilerinin gazetesini etkilemek için birlikte
yasadışına çıktıkları ve hakkında komplo kurmak istediklerini, gizli
toplantılarla gazeteyi etkisizleştirmek istediklerini" iddia etmişti.
Boğatekin, eski Gerger Savcısı Sadullah Ovacıklı'nın "Fethullah
Gülen'e yakınlık duyduğu"nu iddia ettiği için 109 gün Kahta Cezaevi'nde
kalmıştı. Gazeteci ve iddiaya yer veren gergerim.com sitesi yetkilisi Cumali Badur
halen yargılanıyor. “Kamu görevlisine hakaret”, “Adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs” ve “yargı organlarını aşağılamak” iddialarıyla
açılan dava, 28 Şubat 2010’da sürecek.
Adana
Demirspor ile İtalya'nın Livorno takımları arasında oynanan futbol
maçında
"Güler Zere Ölmesin"
pankartı ve Arjantinli devrimci Ernesto Che Guevera posterini
açanlara toplam 11 bin 200 lira para cezası verildi. 4 Eylül'de oynanan
maçta kanser hastası Güler Zere'nin serbest bırakılmasını
isteyen taraftarlar "Güler Zere Ölmesin" yazılı pankart açtı. Pankart
açanlara bir süre sonra müdahale eden polis üç kişiyi gözaltına aldı.
Adana İl Spor Güvenlik Kurulu 29 Eylül'de toplandı. 5149 Sayılı Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna
muhalefet ettikleri iddiasıyla Kurtuluş Kılıç, Cesur Sümer, Emrah
Eskibal, Mehmet Bıldırcın,
Serkan Tatlı, Emirhan Özcan, Serkan Acıbucu, Candaş Yıldız,
İlker Güler, İbrahim Hasret Demirel'e biner TL para cezası verildi.
Bu kişileri polis çekilen fotoğraflardan tespit etti. Cezalara, "spor
ahlakına aykırı, tahrik edici, aşağılayıcı, dil, din, mezhep, ırk,
cinsiyet, etnik ve siyasal ayrımcılığa yönelik söz sarf edilmesi"
gerekçe oluşturdu. Adana Valiliği, kararı 30 Eylül'de onadı.
Erzurum 2.
Ağır Ceza Mahkemesi, DTP yetkililerini mahkum ettiği kararının
gerekçesinde, halen Britanya'da yaşanan dünyaca ünlü keman virtüozu
Dilşad Said'in enstrümantal müzik CD'sini de delil olarak gösterdi.
Mahkeme, 10 Eylül'de sonuçlanan ancak gerekçeli kararı 2 Kasım’da
gündeme gelen yargılamada DTP Erzincan il başkanı Hüseyin Bektaşoğlu'nu
7 yıl 6 ay, Mehmet Gültekin ve Ağa Karakaya'yı 6 yıl 3
ay, Mehmet Arman'ı 10 ay hapse mahkum etti. Mahkeme, delil
incelemesinde ilk sırada yer verilen "1 nolu Delil CD'si"nde, "1 Mayıs
metnini, DTP il faaliyetlerine dair 2 Aralık basın açıklaması, bölge
toplantı konuşmaları, İHD, Erzincan'da Newroz soruşturması, İHD Genel
Merkezi'ne gönderilen bildiri, kongre konuşması, Newroz bildirisi gibi
başlıklar içeren 20 dosyayı da delil olarak dikkate aldı. Diğer
malzemelerden "5 numaralı delil CD'si", İranlı Kürt sanatçı Leyla İşxan
ile sanatçı Rojda'ın yanı sıra keman virtüözü Dilşad Said'in
enstrümantal müzik CD'si suça ve örgütle bağlantıya "kanıt" oldu.
PKK’ye bağlı "Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi" (YDGH) üyesi
oldukları iddia edilen DTP Erzincan teşkilatına yönelik Elazığ
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebiyle Nisan ve Mayıs 2008'de DTP
yöneticilerine yönelik bir operasyon düzenlenmişti.
İHD İstanbul
yöneticisi Leman Yurtsever,
2000 yılında 30 can alan F Tipi Cezaevlerine yönelik askeri
operasyonlar sırasında Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan Ali
Suat Ertosun'a hakaret ettiği iddiasıyla 3 ay 15 gün hapse mahkum
edildi. Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı 2 Kasım’da basına
yansıdı. Hakim Mehmet Tuğrul Türksoy, "kastın yoğunluğu" dolayısıyla
cezayı "asgari haddin üzerinde" belirledi. Ertosun'a 2003'te "İnsan
Hakları Utanç Belgesi" gönderdiği için mahkum olan Yurtsever, "Yanlı
bulduğum kararı temyize götüreceğim" dedi. Aynı protestodan haklarında
dava açılan dönemin İHD yöneticileri
Kiraz Biçici, Doğan Genç, Eren Keskin,
Gülseren Yoleri ve Oya Ersoy
da hapisle cezalandırılmış, ardından bu ceza bin 963 TL para cezasına
çevrilmişti.
Adıyaman 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Güne Bakış gazetesinin 28 Şubat 2008
tarihli sayısında çıkan “Savcılar nerede?” yazısından gazeteci
Naif Karabatak hakkında “kamu görevlisine yayın yoluyla hakaret”
iddiasıyla açılan davanın görülmesine 20 Ocak 2010’da devam
edilecek. Karabatak, anayasa değişikliği sonrası genç kadınların
Adıyaman'da başörtüsüyle üniversiteye alınmamasını eleştirdiği için
Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mustafa Gündüz’ün şikayetiyle
yargılanıyor.
PKK'nin
çatı
örgütü olarak bilinen KCK Yürütme Konseyi başkanı Murat
Karayılan'la yaptıkları röportaj nedeniyle Günlük gazetesi
yayın yönetmeni Filiz Koçali, gazeteci Ramazan Pekgöz
ile gazete sahibi Ziya Çiçekçi’ye dava açıldı. 28 Ekim’de
kamuoyuna yansıyan habere göre, üç kişi, İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yargılanmaya 24 Şubat 2010'da başlayacaklar. 7, 8
ve 9 Ağustos 2009 tarihlerinde çıkan "Hasan Cemal'in istediğini
yaptık", "Yaşar Kemal'e harfiyen katılıyorum" ve "Devlet bir adım atsın
biz iki adım atarız" başlıklı röportaj kesitlerinde "örgüt propagandası
yapıldığı" yapıldığı iddia ediliyor. İstanbul C. Savcısı Hakan Karaali,
Koçali ve Pekgöz'e 10,5 yıla kadar hapis, Çiçekçi için 10 milyon TL'ye
kadar para cezası istedi. Dava 11 Eylül 2009’da açıldı. Karayılan'ın
sözlerine yer veren üç gazete yetkilisinin TMY’nin 6/2 ve 7/2
maddelerinden cezalandırmasını talep edildi. Röportajdaki "PKK'nin
güçlerini sınır dışına çekti, beş yıl boyunca devlet ne adım attı?"
sözleri ve "Devlet bir adım atsın biz iki adım atarız” başlığıyla
yayımlanan röportajdaki "Bize şimdi devlet verseler de kabul etmeyiz”
açıklaması suça gerekçe oldu.
27 Ekim’de
Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi, eylemlere katılan çocukların tutuklanıp
ağır cezalara mahkum edilmelerini Roj TV'ye değerlendiren İHD Adana
Şube Başkanı Ethem Açıkalın'ı daha ilk duruşmada, "kin ve
düşmanlığa tahrik ettiği" iddiasıyla üç yıl hapse mahkum etti; cezayı
erteleme gereği duymadığı gibi medeni haklardan mahrum bıraktı. Söz
verilen Açıkalın da, ''Bizim İHD olarak görevimiz, bize yapılan
şikayetleri rapor haline getirip halka açıklamaktır. Roj TV'ye bu
kapsamda açıklama yaptım. Beraatimi istiyorum” dediyse de ceza almaktan
kurtulamadı. Açıkalın, Adana Valisi İlhan Atış'ın, "gösterilere
katılan çocukların ebeveynlerinin yeşil kartları iptal edilsin"
önerisini eleştiriyor ve "kirli savaş"tan söz ediyordu.
27 Ekim’de
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK'nin Kürt Sorunu'nun demokratik
çözüm deklarasyonunu önemsediklerini ifade eden DTP Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’u "örgüt propagandası yaptığı"
iddiasıyla 1 yıl 6 ay hapse mahkum etti. Mahkeme, Tuğluk'u TMY’nin 7/2
maddesi uyarınca cezalandırırken ne indirimi gitti, ne de cezayı
ertelemeyi seçti. Kararın bir örneği TBMM Başkanlığı'na da gönderildi.
Avukatı Fethi Gümüş, kararı temyiz edeceklerini ancak dosyanın
Yargıtay'da onanması halinde Tuğluk'un milletvekilliğinin son
bulabileceğini söyledi. 3 Eylül 2006'da Tuğluk, "...Hepinizin bildiği
üzere dört milyona yakın insan sayın Öcalan'ın demokratik çözümüne bir
irade olabileceğini ifade etti. Bu irade beyanının hiç birinin hiçbir
siyasal lafı görmezlikten gelemez... Demokratik çözüme, barışçıl bir
çözümün başlamasına hizmet edeceğine inandığımız PKK'nin Kürt
Sorunu'nun demokratik çözüm deklarasyonunu önemsiyoruz,
değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz..." demişti.
27 Ekim’de
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgüt üyesi Burhan Bahtiyar'ın
anma etkinliğinde ifade ettiği, "Herkesin göz rengi ayrı olabilir,
gerilla annesinin ve asker annelerinin gözyaşları aynıdır. Özgürlük
mücadelesinde yaşamını yitirenlere minnet duyuyoruz" sözlerinden
yargıladığı Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ı
beraat ettirdi. Demirbaş, "örgüt propagandası yapmak" ile
suçlanıyor
Aram Yayınevi
sahibi Fatih Taş hakkında “örgüt propagandası yapmak”
iddiasıyla İstanbul Ağır Ceza Mahkemeleri’nde açılmış 13 dava
bulunuyor. Taş, “Mavidir Avaşin’in Suları” adlı kitaptan 9 Mart
2010’da İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına
çıkacak. “Dilimiz Varlığımız-Dilimiz Kültürümüzdür” adlı
kitaptan beraat eden Taş’ın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
yargılanan “Tufanda 33 Gün” kitaba 26 Ekim 2009’de verilen 10
ay hapis, “Ammar İşaretleri” adlı kitaba verilen 7 bin 782 TL
para cezası kararları Yargıtay aşamasında bulunuyor. Yayıncı, İstanbul
9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “Gulen Azadiye” adlı kitaba TMY’nin
7/2 maddesi uyarınca verdiği bin 996 TL
para cezasını da ödemek zorunda kaldı. İstanbul 2. Asliye Ceza
Mahkemesi’nin “Kayıpsın Diyorlar” kitabına “devlet kurumlarının
aşağılandığı” iddiasıyla 4 Kasım 2008’de TCK’nın 301. maddesinden
verdiği bin 650 TL adli para cezası kararıyla ilgili Yargıtay’ın karar
vermesi bekleniyor. Adalet Bakanlığı izin vermeyince, *Beyoğlu
2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin
“Dağın Mecnunu” ve “Patika Gerilla Anıları 4” adlı kitaplar
için eski TCK’nın 159’dan yapılan yargılama düştü.
"Örgüt
propagandasını biz yapmıyoruz halk yapıyor" başlıklı
bir yazı kaleme alan Günlük gazetesi yazarı Veysi
Sarısözen ile bu yazının yayımlanmasından sorumlu tutulan gazete
İmtiyaz Sahibi Ziya Çiçekçi'nin yargılanmasına İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde 26 Ekim’de devam edildi. 6 Şubat 2009’da
yayımlanan yazıda "Terör örgütü propagandası yapıldığı”nı iddia eden
Savcı Hüseyin Ayar, düzenlediği iddianamede ve Çiçekçi'nin 7,5
yıla kadar hapsini istemişti. Sarızözen, savunmasında, "Ben hiçbir
zamanda meydanlarda PKK diye bağırmadım ama ben şahidim ki
Diyarbakır'da bir milyon kişi bu şekilde bağırıyor. Bizim propaganda
yapmamıza lüzum yok çünkü bunu zaten halk yapıyor" dedi. Duruşmada
yazarı avukatı Özcan Kılıç temsil ediyor. Yargılamaya
24 Mart 2010'da devam edilecek. İddianamede, "PKK örgütünün halk
nezdinde ve kendilerince terörist örgüt görülmediğini, aksine bir isyan
hareketi, başkaldırı hareketi olarak nitelendirildiği, halkın
Başbakanın terörist dediği kişiye terörist demediğini, yazı bütününde
söylemek suretiyle, propagandasını yaptığı, yazı işleri müdürü
şüphelinin de yazıyı okuduğu ve suç unsuru görmediği için yayınlamak
suretiyle suça iştirak ettiği anlaşıldı..." deniyor.
Günlük
gazetesi sahibi Ziya Çiçekçi hakkında, 21 Mart 2009 ile 12
Aralık 2009 tarihleri TMY’nin 6/2 ve 7/2 maddelerine muhalefet etmekten
14 dava açıldı. Çiçekçi bu dönemde 3 yıl 4 ay hapse mahkum edilirken
Günlük gazetesine dört kez verilen bir aylık kapatma kararları AİHM’e
taşındı. Özgür Görüş, Rojev, Özgür Ortak,
Özgür Mezopotamya, Siyasi Alternatif ve Süreç
gazetelerinin imtiyaz sahibi Cesur Yılmaz hakkında da, 18
Nisan- 18 Aralık 2009 döneminde yayımlanan haber, yazı ve fotoğraflar
nedeniyle toplam 32 dava açıldı. Bu davalardan Yılmaz, 9 yıl hapse ve 6
bin TL para cezasına mahkum edildi. Dosyaları Yargıtay’a taşındı. Ayrıntı,
Analiz, Özgür Yorum ve Politika gazetelerinin imtiyaz
sahibi Erdal Ölmez ise, 24 Ocak-26 Aralık 2009 döneminde açılan
11 davadan ceza aldı; bir davadan beraat etti. Örneğin, 24-30 Ocak 2009
tarihli Ayrıntı gazetesinde yayımlanan haberlerden Ölmez,
“örgüt propagandası yapmak” ve “örgüt açıklamasına yer vermek”
iddiasıyla 29 Mayıs 2009’da toplam 2 yıl 8 ay 7 gün hapse mahkum
edildi. Ölmez hakkında bugüne kadar verilen 20 yıllık hapis cezası
Yargıtay’a taşınırken dokuz davası İstanbul Ağır Ceza Mahkemelerinde
sürüyor. Politika gazetesi hakkında verilen üç, Analiz
gazetesine de verilen bir kapatma kararı AİHM’e taşındı.
22 Ekim’de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütünün hapisteki lideri
Abdullah Öcalan'ın resminin bulunduğu Azadiya Welat gazetesi
sayısını Siirt’te havaya kaldırarak satışını yapan gazete dağıtımcısı Mehmet
Altay'ı "örgütün propagandasını yapmak"tan 10 ay hapse mahkum etti.
Mahkeme, 29 Mart Yerel Seçimleri öncesi seçim bürosu açılışında örgütü
simgeleyen bez parçalarını açtığı gerekçesiyle Altay ile birlikte
yargılanan Fehime Ete'yi de aynı cezaya çarptırdı. Duruşma
savcısı, esas hakkındaki mütalaasında, Altay'ın büro açılışında PKK ve
Öcalan lehinde slogan atan grubun içerisinde olduğunu savunarak,
"Öcalan'ın resminin bulunduğu Azadiya Welat gazetesini her iki eliyle
tutarak havaya kaldırdığı, böylece üzerine atılı suçu işlediği
belirlenmiştir" şeklindeki tespite yer verdi.
Muş Asliye
Ceza Mahkemesi, Haber 49 gazetesi sahibi Emrullah Özbey’i,
İl Öz İdaresi Genel Sekreteri Ahmet Güngör'ün istifasıyla ilgili
yayımlanan "Spekülasyonlarla dolu bir istifa" haberi nedeniyle
"hakaret" suçlamasıyla yargılıyor. Muş Sulh Ceza Mahkemesi, 22 Ekim'de
görevsizlik kararı verince dosya bu mahkemenin önüne geldi. Güngör'ün
istifasıyla ilgili gündeme gelen sorulardan 15'ini Muş Valisi Erdoğan
Bektaş'a da soran gazeteciye Vali yanıtlarını göndermişti. Ayrıca,
Yargıtay Hukuk Dairesi, 17 Ocak 2005'te çıkan
"İmza Skandalı" haberiyle engellilerin sınavının sahte imzayla
iptal edilmesini gündeme getiren gazeteciye eski Milli Eğitim Şube
Müdürü Sadettin Yıldırım’ın şikayetiyle verilen iki bin TL'lik
tazminatı bin TL'ye indirmişti. Ancak bu arada Danıştay da, Muş'taki
engellilerin görevlerine iadesini kararlaştırmıştı. İddiasının
arkasında olduğunu ifade eden gazeteci, AİHM'e başvuracağını
açıklamıştı. Yıldırım, gazeteciyle ilgili icra işlemlerini başlattı.
İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Siyah Pembe Üçgen Derneği'ne
"genel ahlaka ve Türk aile yapısına aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatma
davası açtığı 22 Ekim’de gündeme geldi. Yargılamaya 19 Şubat 2010'da
başlanacak. İzmir İl Dernekler Müdürlüğü’nün başvurusu üzerine Savcı
Sami Dündar, 16 Ekim 2009’da Terörle Mücadele Kanunu'nun 60/2.
maddesine göre bildirilen eksiklikleri 30 gün içerisinde düzeltilmediği
gerekçesiyle dava açtı.
14 Ekim’de
Ardahan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, Kuzey Doğu Anadolu gazetesi sahibi
Selmi Yılmaz ile gazetenin yazı işleri müdür Fakir Yılmaz’ı,
yargılandıkları davayla ilgili izlenimlerini yazdıkları için toplam 4
bin TL tazminata mahkum etti. Ardahan Adliyesi Hakimi Dilek Şen
ve yine Ardahan Adliyesi Savcılarından Emrah Ünal, gazetenin 14
Mayıs 2009 tarihli sayısında "Reddi hakim mi yapsaydım!" başlığıyla yer
verilen bir yazıda kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia
ederek, 40 bin TL tutarında manevi tazminat talep etmişlerdi.
Gazetecilerin dosyanın bilirkişiye gönderilmesine ilişkin taleplerini
daha önce reddeden mahkeme, her bir şikayetçiye 2 bin TL tazminat
ödenmesine hükmetti. Fakir Yılmaz, karara saygı duyduklarını ancak
davayı Yargıtay'a taşıyacaklarını bildirdi. Yılmaz, yazısında,
duruşmanın sekiz saat geç başlaması ve iş yoğunluğundan hakimin
gerginliğine işaret etmiş ve “neyle suçlandığımı bilmiyorum” dediğinde
hakimin hırsını kendisinden çıkardığını, eşi ve kardeşinin yanında
kendisini küçük düşürdüğünü savunmuştu. Çıldır Cumhuriyet Başsavcılığı,
Köy Hizmetlerine ait bir greyderin donmuş Çıldır Gölü üzerinde ki
askeri çadırın etrafına kar biriktirmesi için çıkartan Çıldır Kaymakamı
Önder Çan'ı eleştirdiği için Fakir Yılmaz hakkında yapılan
şikayette takipsizlik kararı verdi. "Ardahan'da yetkililer
'Çıldır'mış olmalı" başlıklı bu haber, Taraf gazetesinde de
yayımlanmıştı.
"Dink Cinayeti
ve İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı Nedim Şener'in sekiz
yıl hapsinin istendiği dava 2 Şubat 2010'da sürecek. Emniyet
Genel Müdürlüğü 29 Eylül 2009 tarihli duruşmada hazine avukatı
göndererek müdahil olmak istedi. Ancak İstanbul 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün dosyada ve iddianamede ihbar
eden konumunda bulunduğu ve "doğrudan zarar gören sıfatında olmadığı"
gerekçesiyle bu talebi reddetti.
Hrant Dink Cinayeti öncesi ve sonrası Jandarma, Polis ve MİT
içerisindeki ihmalleri ve ihmallerini gizleme yönündeki çabalarını
gözler önüne seren gazeteci Şener, "kamu görevlisine hakaret",
"haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiği" ve "adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs" ettiği iddiasıyla yargılanıyor. Başbakanlık Teftiş
Kurulu'na yazılan yazıya yanıt alan mahkeme, dosyaya konulan bu
raporları inceleyecek ve talepleri değerlendirecek.
Polisin
Ankara'daki evinde Kevser Mızrak'ı öldürmesini Adana’da
düzenlenen bir basın açıklamasına katılarak protesto eden İHD Adana
Şube başkanı Ethem Açıkalın,
“örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla 8 Ekim’de
bir yıl hapse mahkum edildi. Açıkalın, Adana İnönü Parkı'nda 13 Aralık
2007'de düzenlenen ve DHKPC üyesi olduğu iddia edilen Mızrak'ın
öldürülmesinin kınandığı açıklamaya katıldığı için dört gün sonra
tutuklanmış, beş ay cezaevinde kaldıktan sonra da tutuksuz yargılanmak
üzere serbest bırakılmıştı. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, açıklamayı
okuyan HÖC temsilcisi Şenmsettin Kalkan, yaşam hakkı ihlal
edildiği gerekçesiyle etkinliğe destek veren İHD temsilcisi Açıkalın,
ESP temsilcisi Dinçer Ergün,
Çukurova Halk Kültür Merkezi temsilcisi Hasan Yüksel ve HÖC
üyeleri Mehmet Bıldırcın, Hasan Kutlu, Halime Keçeli,
İlhan Sarıoğlu ve Emrah Eskibal'ı TMY’nin 7/2 maddesine
dayanarak birer yıl hapse mahkum etti.
Muğla'da çıkan
Milas Önder gazetesi ve yazı işleri müdürü Kemal Kaşkar, Başbakan
Erdoğan'a ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e fıkra yoluyla "şerefsiz"
denilerek hakaret edildiği gerekçesiyle Milas 2. Asliye Ceza
Mahkemesi'nde yargılanıyor. "Başbakana basın yoluyla hakaret"
iddiasıyla yargılanan Kaşkar'ın iki yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor.
Gazetenin yayın yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir Cumartesi
günleri okurlardan gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak,
"Aslında yayın politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz.
Dikkatimizden kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına
gerek yoktu. Fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra. Mahkum
olursak Yargıtay'a, sonuç alamazsak da AİHM'e gideriz" demişti.
8 Ekim’de
Adana 5. Asliye Ceza Mahkemesi, 1 Mart 2003'te görüşülüp reddedilmeden
önce, Irak'a birlik göndermek amacıyla meclise sevk edilen hükümet
tezkeresini "Terör eylemlerine asker gönderme, asker bulundurma eğer
böyle bir Meclisten alınacaksa, bu Meclis teröristtir" diyen Radyo
Dünya yetkilisi Sabri Ejder Öziç'i altı yıl sonra beraat
ettirdi. Öziç, "Bugün de aynı anti-militarist düşüncelerin arkasında
duruyoruz. Düşüncenin suç olmadığı bir ülke özlemini çekiyoruz hala..."
dedi. Mahkeme, tezkerenin Bakanlar Kurulu'ndan Meclise gönderildiği 24
Şubat 2003'te görüşlerini ifade ettiğinden bu yana "Meclisi alenen
aşağılamak" iddiasıyla yargılanıyordu. 30 Aralık 2003'te bir
yıl hapisle cezalandırılan Öziç ile ilgili kararı Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı Turhan Başer,
23 Şubat 2005 tarihli düşünce özgürlüğüne vurgu yapılan ve “yeni TCK da
dikkate alınsın” denilen kararıyla bozmuştu. Hrant Dink cinayetinden
dört gün sonra Radikal gazetesinde "19 Ocak 2007 Ermeni
soykırımı" başlığıyla bir yazısı yayımlanan gazeteci Mustafa Alp
Dağıstanlı da, 301. maddesi uyarınca yargılanmıştı. Dava, Adalet
Bakanlığı izin vermediği için düşmüştü.
7 Ekim’de
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, İsviçre'de Şubat 2005'te çıkan bir
röportajdaki "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve bir milyon Ermeni
öldürüldü" sözleri nedeniyle Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Orhan
Pamuk hakkında manevi tazminat davası açılabileceğine karar verdi.
Daire, kişilerin onur ve şerefleri gibi mensubu bulundukları bir
millete aidiyet duygularının da kişilik değerleri kapsamında ve hukuki
koruma altında olduğuna işaret etmişti. Bu durumda yazar, Şişli 3.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yeniden yargılanmaya başlayacak. İstanbul
Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Pakize Alp
Akbaba ve "Ergenekon terör örgütü'' ile ilgili davadan tutuklu sanık
olarak yargılanan avukat Kemal Kerinçsiz'in de aralarında bulunduğu
altı kişi, yazardan toplam 36 bin TL manevi tazminat talep ediyor.
Yerel mahkeme, salt Türk milletinin bir ferdi olmaları nedeniyle
davacıların yansıma yoluyla "kişilik haklarına saldırı"dan tazminata
hak kazanamayacaklarına hükmederek, davanın aktif husumet yönünden
reddine karar vermişti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, davacıların "dava açma ehliyetlerinin
bulunduğuna" işaret etti; "kişilik haklarına saldırı" bulunması halinde
mevzuat hükümlerinin uygulanmasını istedi. Pamuk hakkında Şişli 2.
Asliye Ceza Mahkemesi'nde eski TCK’nın 159. maddesinden ve
"Türklüğü aşağılamak" iddiasıyla açılan dava Adalet Bakanlığı izin
vermediği için düşmüştü.
MLKP örgütüne
yönelik operasyondan sekiz ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen
İzmir Demokrat Radyo Genel Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz,
26 Ocak 2010’da İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya
devam edecek. MLKP üye olmak ve örgütün mali işlerini yürütmekle
suçlanan Gürbüz'le birlikte tutuklanan Mine Özalp ve Sakine
Solmaz ilk duruşmada; Gürbüz 17 Eylül’de tahliye edilmişti.
Diyarbakır 6.
Asliye Ceza Mahkemesi, hizmetleri Türkçe dışında Kürtçe, Ermenice ve
Süryanice verdiği için Sur Belediyesi Başkanı Abdullah Demirbaş,
belediye başkan yardımcısı Hüseyin Kaya, Satın alma müdür
vekili Resül Baran ile kültür işleri müdürü Mehmet Ali
Altunkaynak'ı yargılamaya devam ediyor. 25 Mayıs 2009’da mahkeme
savcısı, dört tutuksuz sanığın hapisle cezalandırılmasını talep
etmişti. Demirbaş ve ona bağlı üç müdürünün, bu hizmetlerde
bulundukları ve belediye kaynaklarını bu faaliyetlere ayırdıkları
gerekçesiyle, TCK'nın 257. maddesi uyarınca "görevi kötüye
kullanarak kamuyu zarara uğratmak" ve 222. maddesi gereğince de
"Şapka ve Türk harflerine aykırı hareket etmek" iddiasıyla 3 yıl 6 aya
kadar hapisleri isteniyor. 30 Eylül'de devam edilen davayla ilgili
Demirbaş, "Bizim ceza alıp almamız Türkiye'nin çok kimlikli, çok
kültürlü, çok inançlı ve çok dilli olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
Hükümet kendisine hak gördüğünü bize suç görüyor. Bizi yargılayan
mahkeme, ben Kürtçe konuşsaydım bana tercüman sağlaması gerekecekti.
Belediye bütçesinden kaynak aktardığım için suçlanıyorum" demişti.
Eylül
ortasında İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Star gazetesi yazarı Şamil
Tayyar'ı, Ergenekon Davası'nın tutuksuz sanıklarından gazeteci
Güler Kömürcü Öztürk'e "basın yoluyla hakaret ettiği" iddiasıyla 2
bin 610 TL para cezasına, "haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini
ihlal ettiği" gerekçesiyle de 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.
Ceza, iyi halden 1 yıl 3 aya indirildi ve beş yıl süreyle ertelendi.
Beş yıl adli denetime tabi tutulacak olan Tayyar, bu süre içerisinde
bir suç işlerse cezasını çekmek için hapse girecek. Kömürcü, Tayyar'ın
12 Eylül 2008 tarihli "Hayırlı İşler Tuğrul Bey" ve 17 Eylül 2008
tarihli "Ergenekon Kimlere Kaldı" başlıklı yazılar nedeniyle mahkemeye
başvurmuştu. Yazıda Kömürcü ile Tuğrul Türkeş'in soruşturmayla ilgisi
olmayan ve iddianamenin eklerine konulan telefon kayıtlarına yer
verdiği iddia ediliyordu. Karar, savcıların Ergenekon iddianamesine
koyduğu bir konuşmanın "özel hayatı ihlal" sayılması açısından da önem
taşıyor.
17 Eylül'de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütü için "silahlı
Kürt muhalefeti" dediği için "terör örgütü propagandası yapmak"
ile yargıladığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemir hakkında beraat kararı verdi.
15 Eylül'de
Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi, tek celsede Ekspres gazetesi
editörü Sevda Turaçlar'ı, yayına verdiği bir fıkra yoluyla
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'a hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay
20 gün hapse mahkum etti. Ceza, beş yıl süreyle aynı nitelikte bir suç
işlenmesi durumunda infaz edilecek. Turaçlar, "Hukukun verdiği karara
saygılıyız. 20 yıldır gazetecilik yapıyorum, ilk kez böyle bir şey
yaşadım. Türkiye çapında destek aldım. Herkese teşekkür ederim" dedi.
Turaçlar, ''Ben gazetenin teknik servisinde bilgisayar operatörü olarak
görev yapıyorum. Bu köşede gazeteye elektronik postayla gönderilen
fıkrayı incelemeden alıp kullandım. Daha önce de eski Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel ve eski Başbakan Yıldırım Akbulut ile ilgili de
fıkralar alıp kullanmıştım. Suç içerdiğini bilmiyordum'' dedi.
11 Eylül'de
Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu,
"İrticayla mücadele planı" belgesiyle ilgili yayından bir muhabire dava
açıldığını açıkladı. Ordu içinde bir "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı"
hazırlandığını 12 Haziran'da haberleştirdiği için Kadıköy Cumhuriyet
Savcılığı'nın hakkında soruşturma yürüttüğü Taraf
gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, "soruşturma davaya dönüşürse
mahkemeye iddiaları çürütecek belgeler sunacağım. Dava açıldığına dair
bir bilgi bana gelmedi" dedi. Baransu, "askeri kuvvetleri alenen
aşağılamak" suçlamasıyla hakkında bir soruşturma yürütüldüğünü biliyor
ancak hakkında dava açıldığından haberdar değil: "Soruşturmayı yürüten
savcılık, Genelkumrayı bilgilendirmiş olabilir. Gazeteci, TCK'nın
301. maddesinden yürütülen soruşturmaya ilişkin dosyasının 12
Ağustos'ta Adalet Bakanlığı'na gönderildiğini söylüyor.
10 Eylül’de
Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesi, vicdani retçi Mehmet Bal'a
bir basın açıklamasıyla destek verdikleri için tiyatro oyuncusu
Mehmet Atak ve Oğuz Sönmez, Gürşat Özdamar, Serkan
Bayrak isimli savaş karşıtlarını, "halkı askerlikten soğutmak"
iddiasıyla yargılamaya devam etti. Altı ay hapiste kalan Bal’ın tekrar
tutuklanarak askeri hapishanede işkence görmesini protesto eden dört
kişi, TCK'nın 318.
maddesinden iki yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Ancak son duruşmada
sanıklar ve avukat Ömer Kavili, hakim kararıyla, silahlı polis zoruyla
duruşma salonundan çıkarıldılar. Mahkeme başkanı, sadece Mehmet Atak'ın
müdafii olarak bulunduğunu ve sadece ona dair olan bölüme dair yapılan
usul hatalarını tutanağa geçirttiğini, diğer üç sanığın savunma
hakkının engellendiğini belirten Kavili’yi duruşmadan çıkarttı. Bunun
üzerine Kavili ve müvekkili Atak, durumu HSYK’ya taşıdı.
8 Eylül'de
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Sur Belediyesi'nin "Her Eve Bir
Hikâye" (Sere Şeve Çirokek) Projesi kapsamında evinde çocuklara Kürtçe
ders veren 10 yaşındaki M.Ö.'nün annesi ve babası ile belediye
başkanı Abdullah Demirbaş hakkında dava açmaya gerek görmedi.
Üç yıl önce ''Her geceye bir masal ve her evi bir eğitim yerine
dönüştürme projesi'' adıyla başlattığı proje nedeniyle Abdullah
Demirbaş ile bu projeden hareketle evinin bir bölümünü okula dönüştüren
M.Ö.'nün anne ve babası daha önce savcılığa ifade vermişlerdi.
Soruşturma sonunda savcılık takipsizlik kararı verdi.
8 Eylül'de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, kapatılan DEP'in eski milletvekili
Leyla Zana, 2007 Newrozu'nda "Kürtlerin üç önder Celal Talabani,
Mesut Barzani ve Abdullah Öcalan" sözlerinden mahkum olduğu davada
yaptığı savunmadan da hapis istemiyle yargılandı; ancak "örgüt
propagandası yaptığı" iddiasıyla ilgili beraat etti. Zana'yı "suç ve
suçluyu övmek" iddiasıyla iki yıl hapse mahkum edildiği dava sırasında,
"düşüncelerimden dolayı yargılanmayı Türkiye demokrasisinin ayıbı
olarak görüyorum" dediği için yargılanıyordu. Avukatı Meral Danış Beştaş,
"Mahkemeler propaganda yapılabilecek alanlar değildir. Çünkü propaganda
belirli bir fikri yaymayı kapsar. Ayrıca, savunma hakkı Anayasa ve
uluslararası hukuk başta olmak üzere evrensel bir boyutta güvence
altındadır" dedi.
8 Eylül'de
Aydın Çocuk Mahkemesi, Başbakan Erdoğan'ın ziyareti sırasında
aracıyla yanından geçerken "Allah senin belanı versin" dediği iddia
edilen 13 yaşındaki M.S.Ö. ile ilgili davayı düşürdü.
29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde Aydın'ı ziyaret eden başbakan,
kendisine hakaret ettiği iddiasıyla korumalarınca yanına getirilen
M.S.Ö.'ye neden böyle konuştuğunu sormuş, "Seni sevmiyorum" şeklinde
bir yanıt alınca da çocuğun boğazını sıkmıştı."Görevliye görevi
nedeniyle alenen hakaret" iddiasıyla yargılanan M.S.Ö hakkındaki dava
ilk duruşmada düştü. Mahkeme, Erdoğan'ın ziyareti “AKP lideri” olarak
yaptığını ve bu nedenle kamu görevlisi olarak kabul edilemeyeceğini
açıkladı. MSÖ, çocuk TCK'nın 125. maddesi uyarınca 14 ay ile 28 ay
arasında hapis istemiyle yargılanıyordu. Babasının iflas etmesi
nedeniyle Erdoğan'a tepki gösteren çocuğun avukatları da, Erdoğan
hakkında "kasten insan yaralamak" iddiasıyla şikayet etmiş ancak suç
duyurusu takipsizlikle sonuçlanmıştı. Avukat Kemal Aytaç, "Başbakanı
değil çocuğun korunması gerekir. Hukuka aykırı şekilde yazılan
iddianame kabul edilir? Üstelik başbakanın herhangi bir şikayeti de
yok" dedi.
Şişli 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Alınteri dergisinde yayımlanan bir
haberde eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk için "katil" dendiği için
yargıladığı eski yazı işleri müdürü Sakine Yalçın ile ilgili
dosyayı zamanaşımından düşürdü. Derginin 1 Şubat 2002 tarihli sayısında
"Hücre tipi yaşama hayır" başlıklı haber nedeniyle İlk yargılamada 884
TL'ye mahkum edilen gazeteci, karar Yargıtay yolu açık olmak üzere
verilmesine karşın, 2006 yılında pasaport almaya gittiğinde gözaltına
alındı. Yalçın'a serbest bırakılması için para cezası ödettirildi ancak
dava sürüyor. Gazeteci, 16 Temmuz 2003'te yer alan “Darbenin kesintisizliği” başlıklı yazıdaki “köylülerin yüzlerine bok süren ve kadınlara
tecavüz eden askerler” ifadesi ve TBMM'ye “ahır” denmesi gerekçeleriyle
159. maddeden Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Adalet
Bakanlığı'nın 301 değişikliği nedeniyle yargılanmasına izin vermediği
Yalçın, eski TCK'nın 159. maddesinden hala sanık olduğunu, son olarak para cezasına mahkum edildiğini ve cezasının da tekrar suç işleyebileceği kanaatiyle ertelenmediğini ifade etti. Dosyası Yargıtay'da. Yalçın, 14 Ekim 2003'te yayımlanan “Sınıfa karşı.
sınıf” yazısından, "orduya hakaret ettiği" iddiasıyla bin 620 TL idari
para cezasına mahkum edildi. Yalçın, kararı temyiz ettiklerini bildirdi.
Beyoğlu 1.
Sulh Ceza Mahkemesi, "Hayat Üç Saatlik Sınava Sığmaz"
kampanyası için toplanan imzaları TBMM'ye gönderdikten sonra
20 Mayıs 2008'de yaptıkları eylemde Başbakana hakaret ettikleri
iddiasıyla yargılanan Emek Gençliği'nin üç üyesi Şerafettin
Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık'ı beraat ettirdi.
Bilirkişinin mahkemeye gönderdiği raporda, "İstanbul'da doğdu, ABD'li
oldu, katil Bush'un oğlu Tayyip Erdoğan" şeklindeki slogan ve sözlerde
suç unsuruna rastlanmadığına yer verilmişti. Gözaltına alınan üç genç,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet etmekten de beraat
etmişlerdi.
İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütünün Aktütün Karakolu'na 17 askerin
ölümüne neden olan baskınla ilgili "tutanak raporlarını
haberleştirdiği" için Taraf gazetesi muhabiri Mehmet
Baransu’yu 10 yıl hapis istemiyle yargılıyor. 27 Ağustos 2009’da
yazılan iddianamede, 13 Nisan 2009'da çıkan "Ceride Raporları"
başlıklı haberde, karakola yapılan baskının zamanı, baskın anında
uçakların kalkış saati, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı'na olayın ne zaman
bildirildiği, Genelkurmay Başkanı'nın Karargâha saat kaçta geldiği gibi
bilgilere yer verildiği bildiriliyor. Haberden iki ay sonra Askeri
Savcılık, 12 Haziran'da Baransu hakkında suç duyurusunda bulundu;
gazetecinin "Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli
kalması gereken bilgileri açıkladığı"nı iddia etti. "Ceride
kayıtlarının gizli, gizlilik derecesi kaldırılmamış veya
değiştirilmemiş bilgi ve belgelere" yer verdiği gerekçesiyle Baransu,
TCK'nın 329. maddesinden yargılanıyor.
Eski DTP Genel
başkan yardımcısıyken 2007 Newroz Bayramı'nda bir konuşma yapan
Orhan Miroğlu, "PKK Türkiye'nin gerçeğidir, bu gerçekle Türkiye
yüzleşmelidir. Sınır ötesinde aramayın" dediği için 2 yıl 4 ay hapse
mahkum edildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ağustos'ta verdiği
kararında "örgüt propagandası yapıldığı"nı ileri sürdü. Dosya
Yargıtay'a taşındı. Taraf
gazetesi yazarı Miroğlu, 12 Aralık 2007 tarihli “Bekar Askerler”
yazısında “bekar Türk askeri ile geleneksel kıyafetli Kürt kadınını yan
yana” gösteren Sabah gazetesindeki bir fotoğrafı ve haberi eleştirdiği
için TCK'nın 301. maddesinden yargılıyor. Adalet Bakanlığı'nın
yargılama izni verdiği Miroğlu, Kadıköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde
görülen dava için talimatla ifade vermişti. Miroğlu, Sabah’taki “Sınır
Komandoları Bekar Olacak”
haberinden hareketle kadınların geçmişte aylarca karakollarda cinsel
ihtiyacın giderilmesi için tutulduğunu savunarak, AİHM'de ceza getiren
Ş.A davasına atıf yaptı.
Sanatçı
Ferhat Tunç, Yeniden Özgür Gündem gazetesine yazdığı "Bir
Devrimci Leyla ve Bir Şarkı" başlıklı yazıda "Adliyeyi tahkir
ve tezyif" ettiği iddiasıyla yargılanıyor. Beyoğlu 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, 19 Ocak 2004'te çıkan ve "Derin Yargı"dan söz eden yazıdan
sanatçı ve yurtdışında yaşayan sorumlu müdürü
Mehmet Çolak'ı hapis istemiyle yargılıyor. Ayrıca Tunç, 22 Temmuz
2006'da Antalya Alanya'da verdiği bir konserde "Bu ülkede ölen askerler
nasıl bu ülkenin evladı sayılıyorsa, öldürülen her gerilla da bu
ülkenin evladıdır" dediği için de yargılanıyor. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi, "örgüt propagandası yaptığı" iddiasıyla yargılanan davadan
beraat etti ancak duruşma savcısı kararı temyiz edince dosya Yargıtay'a
taşındı. Tunç, burada da "Bu ülkede ölen askerler nasıl bu ülkenin
evladı sayılıyorsa, öldürülen her gerilla da bu ülkenin evladıdır. Ölen
her asker için yüreğim yanıyor, öldürülen her gerilla için yüreğim
kanıyor" demişti.
Hukukçu
Erdal Doğan, gazeteci Hrant Dink'in katledildiği 19 Ocak 2007 günü
NTV, Habertürk ve STV kanallarında yaptığı açıklamalar nedeniyle
Ergenekon sanığı Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün açtığı 10 bin
YTL'lik tazminat davasından yargılanıyor. Dava önce müşteki
avukatlarının mazeret bildirilmeden katılmadıkları gerekçesiyle düşen
dava, ek girişimle yeniden açılmıştı. Beyoğlu 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nde yargılanan Doğan, müvekkili Dink'in öldürülmeden önce
301. maddeden yargılandığı davaya Veli Küçük'ün müdahil olmak
istediğini ifade etmişti. Doğan, "Bu davada Veli Küçük kendi el
yazısıyla davaya taraf olmak için dilekçe sundu. Bu olaydan sonra ise
Hrant kendini daha çok tedirgin hissederek, bunu aile ve yakın
çevresine ve tarafıma iletti. Çünkü Veli Küçük sokaktan geçen herhangi
bir kişi değil. Bunu herkes iyi bilir" demişti.
28 Temmuz'da
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Londra'daki Suas Üniversitesi'nde
yaptığı konuşmada, "İnsan için beyin ve yürek neyse Kürt
halkı için PKK ve Öcalan o demektir. Kürt halkı için yeni bir
yaşam kurdu öyle ki varlığından utanır hale gelmiş halka özgürlük ve
direniş ruhu kazandırdı" dediği iddiasıyla eski DEP milletvekili Leyla
Zana'yı
"PKK örgütü propagandası
yapmak" suçlamasıyla 1 yıl 3 ay
hapse mahkum etti. Zana, 24 Mayıs 2008'de yapılan bir seminerinden
TMY'nin 7/2. maddesi uyarınca yargılanıyordu. Emniyet, Roj TV haber
bülteninde çıkan görüntüleri takip ederek Zana'yı şikayet etmişti. Zana
hakkında açılmış 10'u aşkın dava var. Zana, Avrupa Parlamentosu'nun
Brüksel'de düzenlediği "4. Uluslararası AB, Türkiye ve Kürtler"
konferansında yaptığı ve 4 Aralık 2007 tarihli Akşam gazetesinde "Zana:
Öcalan'ın Rolü Son Derece Önemli" başlığıyla çıkan konuşmasından da
suçlanıyor. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi de, Zana'yı “Eğer
kardeşlik için el uzatılsa Kürtler daha da güçlü bir şekilde barış
elini tutacak. Eğer uzatılmazsa Kürtler her zaman mücadele edecek.
Erdoğan’a sesleniyorum, Kürt şehirlerini bir bir dolaşma, git İmralı’da
barış elini tut. Bu halk bunu istiyor” sözlerinden yargılıyor.
Silivri 1.
Asliye Ceza Mahkemesi, üç yıldır Hakan Taştan ve Turan
Topal'ı "kin ve düşmanlığa tahrik", "Türk milletini aşağılama" ve
"hukuka aykırı şekilde veri toplamak" iddiasıyla yargılıyor. Davaya
yeni tanıkların dinlenmesiyle
28 Ocak 2010’da devam edilecek. Mahkeme, "Protestanlığı yaydıkları"
gerekçesiyle yargılandığı davada soruşturmanın genişletilmesi ve
"misyonerliğin adliyelerdeki yaygınlığına tanıklık etmeleri" için
İstanbul ve Beyoğlu adliyesinden iki çalışanın dinlenmesine karar
vermişti. Dava, Silivri'nin Hristiyanlar için "kutsal bir yerleşim
haline getirilmek istendiği, misyonerlerin buradaki okullarda
örgütlenmeye çalıştığı; Türklüğü, askerlik hizmetini ve İslamiyet'i
aşağılayıcı konuşmalar yapıldığı" yönündeki bir ihbar üzerine
açılmıştı. Taksim'deki Türk Protestan Kilisesi üyesi sanıklara yönelik
suçlamalar arasında "misyonerlik faaliyetinde bulunmak, çoğu öğrenci
olan müştekilere ücretsiz İncil, Hıristiyanlık'la ilgili kitap ve CD
verilmesi" de var. Adalet Bakanlığı, iki gencin TCK'nın 301.
maddesinden yargılanmalarına izin vermişti.
DİHA
muhabirleri
Sertaç Kayar ve Yunus Tosun, Beyoğlu Dolapdere'de, eylem
izlerken gözaltına alındıktan sonra şimdi de eyleme katıldıkları
gerekçesiyle yargılanıyorlar. İki muhabir 20 Ekim 2008'de savcılıkça
serbest bırakıldılarsa da , "Yasadışı gösteri sırasında yanıcı madde
kullanmak ve kamu malına zarar vermek" iddiasıyla cezalandırılmaları
isteniyor. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada iki
kişi, eylemi izlerken haberci olarak gözaltına alındıklarını ve haber
materyallerine de el konduğunu söylediler. Polis, bir inşaat bölgesinde
iş makinelerine yönelik molotoflu saldırı düzenleyen grubu izlerken
"çevredeki evlerin, pencere ve balkonlardaki vatandaşların bağırarak
işaret etmeleri üzerine, kaçan grubun arkasından ayrılan" DİHA stajyer
muhabiri Tosun ile muhabir Kayar'ı, üzerlerindeki fotoğraf makinesi, el
kamerası ve gaz maskeleriyle birlikte gözaltına aldı.
Kürt
siyasetçi
Mahmut Alınak, Başbakan Erdoğan'a gönderdiği ve kendisini Kürtçe
ifade ettiği mektubunda, "Kars halkını kandırdınız" dediği için hapisle
yargılanıyor. Başbakana hakaret ettiği iddiasıyla 11 ay ve 20 gün
hapisle 500 fidan dikerek bakımını yapmaya mahkum edilen Alınak,
Erdoğan'a Kürtçe mektup göndererek eleştirdiği için 23 Temmuz'da Kars
2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıktı. Tutuksuz sanık
olarak iki yıl hapsi istenen Alınak, savunmasında, "Mektubumda
Başbakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin halkı kandırdığını, Kars'a
sömürge gözüyle bakıldığını yazdım. Bu sözlerin neresinde hakaret
olduğunu anlamış değilim. Öyle ki, bir eleştiriden dahi söz edilemez.
Bu halde bizim ağzımıza mühür vurup sokakta öyle dolaşmamız
gerekecektir. Nasıl bir düşünce özgürlüğüdür ki, kandırma sözcüğü dahi
suç olmaktadır. Görünen o ki, bizim bu ülkede özgür olduğumuz tek yer
hapishanedir" dedi. Mahkeme, sanığın sabıkasını incelemeye almıştı.
Diyarbakır'ın
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş,
PKK örgüt üyesi Burhan Bahtiyar'ın anma etkinliğinde ifade ettiği
sözlerinden dolayı yargılandı; sonunda beraat etti. Demirtaş, "Herkesin
göz rengi ayrı olabilir, gerilla annesinin ve asker annelerinin
gözyaşları aynıdır. Özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlere minnet
duyuyoruz" sözlerinden "örgüt propagandası yapmak" suçlamasıyla
yargılanıyordu.
Emniyet
Müdürlüğü'nde fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007'de "AB'ye
Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar"
yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar
Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla
kadar hapis ve 440 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Emirdağ
Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi'nde dinlenen dört tanık
gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler.
Koyuncu, "yayın yoluyla hakaret" iddiasıyla 13 Mart 2007'de
tutuklanmış, tekzip yayımlaması şartıyla bir hafta sonra tahliye
edilmişti.
İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün ve
Yayın yönetmeni Ragıp Zarakolu'nu "terör örgütü propagandası
yapmak", "halkı askerlikten soğutmak" ve "suçu ve suçluyu övmek"
iddialarıyla yargılıyor. 23 Eylül 2008'de açılan davada, 16 ve 17
Ağustos 2008 tarihli gazete sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet Ali
Avcı’nın “Türk Askeri Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına yer verilmesi,
“İlk kurşun tartışılmalı” yazısında PKK’den ‘Kürt halkının özgürlüğü
için mücadele eden bir örgüt olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt halk
önderi’ denilmesi, 15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına ilişkin, "Her
yerde havai fişekli kutlama" haberine yer verilmesi, DTP’li bir
milletvekilinin Ağrı'da yaptığı konuşmaya ilişkin "Siyasi çözüm
sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa döner" başlıklı haberin yayımlanması
suçlamaya konu edildi.
Daha önce PKK,
MLKP ve DHKPC'yle ilişkili olmakla suçlanan, "örgüt propagandası
yapmak", "polise mukavemette bulunmak" ve "kin ve düşmanlığı tarik
etmek" iddialarıyla hakkında şimdiye kadar sekiz dava açılan İHD Adana
Şubesi Şube Sekreteri Ethem Açıkalın'a şimdi yeni bir dava
açıldı. Hakkari'de 23 Nisan'da bir özel tim polisinin silahının
dipçiğiyle bir çocuğa saldırmasını protesto eden Açıkalın, şimdi de,
Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde "toplantı ve gösteri yürüyüşleri
hakkındaki kanuna muhalefet etmek"ten yargılanıyor.
Adli Tıp
Kurumu 3. İhtisas Dairesi Başkanı Nur Birgen'in, TİHV
Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Gerçek Gündem.com sitesi yayın yönetmeni Barış
Yarkadaş hakkında açtığı dava 15 Ocak 2010'da Kadıköy 2.
Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanacak. "Kamu görevlisine
hakaret" iddiasıyla iki tutuksuz sanığın 2,5 yıla kadar hapisleri
isteniyor. Birgen, Ergenekon Davası sanıklarına tahliye edilmelerini
sağlayacak rapor verdiği, F Tipi Cezaevlerinde yatan Wernicke Korsakoff
sendromuna rastlanan tutuklular için aksi yönde raporlar verdiği
gerekçesiyle medyada eleştiriliyordu. Birgen, 22 Temmuz'daki röportajda
kendisine "hakaret" edildiğini ileri sürüyor. Fincancı, "İktidarlar
değiştikçe kadrolaşma da oluyor mu Adli Tıp'ta?" sorusuna Birgen'in,
"sadakatinin sonucu olarak orada bulunduğu"nu söylemişti; Adli Tıp’ta
kadrolaşmanın ağırlığı ve etkilerini vurgulayarak özellikle Mehmet Ağar
döneminde "inanılmaz bir kadro değişikliği" yaşandığını ifade etmişti.
Fincancı, Birgen'in neden o göreve getirildiğiyle ilgili soru için,
"Sadakatinin ödülü herhalde! Çünkü işkenceyle ilgili raporlarda Tabip
Odası Onur Kurulu üzerinden yapılmış soruşturmaları var; işkence
bulgularını gizlediği için. Bunlar da herhalde kendisinin sicilinde
olumlu puanlar olmuştur!" demişti.
Türkiye'de
Cuma dergisinde çıkan "Paşalar Laf Dinlemezse", "Disiplinsiz Paşalar"
ve "Askerliğin olmazsa olmaz şartı laiklik değil,
vatanseverliktir" başlıklı yazılar nedeniyle beş
yılı aşkın süredir yargılanan yazar Abdurrahman Dilipak ve
altı gazete temsilcisine nihayet mahkeme bulundu. Genel Yayın
Koordinatörü
Mustafa Karahasanoğlu ve Dilipak dışında dergi sorumlu müdürü
Cengiz Almış, Mustafa Hacımustafaoğulları, Hüseyin Arı,
Yalçın Turgut ve Abdurrahman Şeref Kazan'ın da sanık olduğu
davaya 11 Şubat 2010'da, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde
başlanacak. Derginin 29 Ağustos -3 Eylül 2003 sayısında yayımlanan
yazılardan sanıklar, önce Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde
yargılanmaya başlamıştı. Sanıklar, Askerî Ceza Kanunu'nun (ACK) 95/4
maddesi uyarınca, "astlık-üstlük münasebetlerini zedelemek" ile
suçlanıyordu. ACK'nın değişmesiyle dosyası Bağcılar Asliye Ceza
Mahkemesi'ne, oradan da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen
Dilipak, bu kez yargılanmak için Bakırköy 2. Asliye Ceza ile 17. Asliye
Ceza Mahkemeleri arasındaki da yetki itilafının çözülmesini bekledi.
İddianamede, tüm sanıkların, 6 ay ile 3'er yıl arasında hapis cezasına
çarptırılmaları isteniyor.
İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi, "PKK örgütünün propagandası yapmak" iddiasıyla Günlük
gazetesi yayın yönetmeni Filiz Koçali ve imtiyaz sahibi Ziya
Çiçekçi
hakkında açılan davayı 5 Şubat 2010’da ele almaya devam edecek. Gazetenin 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli
sayılarında yayımlanan yazı ve fotoğraflar nedeniyle 1 Temmuz 2009’da
TMY’nin 7/2 maddesinden iki ayrı dava açılmıştı. Davalardan biri,
"Diyarbakır 9. Kültür ve Sanat Festivali ile ilgili 1 Haziran 2009'da
çıkan "Görkemli Final" başlıklı habere eşlik eden fotoğrafta PKK lideri
Abdullah Öcalan'ın resmine odaklanarak "Bu halk rüyanı
gerçekleştirecek" ifadesine yer verilmesi nedeniyle açıldı.
İlimoğlu'nun açtığı ikinci dava da, 2 Haziran'da çıkan Hüseyin Ali
imzalı "Operasyonlara Dur Denmeli" ve "PKK; PeKeKe mi, PeKaKa mı?"
yazılarında örgüt propagandası içerdiğine ilişkin iddiaya dayanıyor.
İkinci bir dava da, editör Yüksel Genç'in Nelson Mandela'nın
avukatı
Essa Moosa ile yaptığı röportaj ve yazar Veysi 'in "Seçim
sonuçlarından biri" başlıklı yazısından açıldı. 13 Nisan 2009’da çıkan
"Hükümet raporuma yanıt vermedi" başlıklı röportajda Öcalan ile Mandela
arasında kıyaslama yapılarak PKK propagandası yapıldığı iddia ediliyor.
İddianameyle gazeteci ve Çiçekçi, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
yargılanacak. İddianamede, 10 Nisan 2009 tarihli sayıda yer alan Delil
Karakoçan'ın "Durduğum yerden baktığımda Obama" yazısı ve 13 Nisan
2009'da çıkan "YDG-M'liler Dağ ve Karaoğlan'ı andı" haberlerinden
dolayı Çiçekçi için hapis istendi. Yazar Veysi Sarısözen de,
Öcalan'ın özgür bırakılması talebinin savunulduğu 10 Nisan 2009 tarihli
"Seçim sonuçlarından biri" yazısından da "örgüt propagandası"ndan
yargılanıyorlar.
31 Temmuz'da
Bursa 2. Çocuk Mahkemesi, ÖSS’yi protesto eden 17 yaşındaki
O.K'yi, "Ampulsün sen Tayyip", "Önce dinci sonra liboş eğitimi
satan!" sloganları nedeniyle üç ay 26 gün kamu yararı olan bir işte
çalışma cezasına mahkum etti. Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Nisan
2008'de hükümetin eğitim politikalarını bir grup öğretmen ve öğrenciyi
mahkum ederken O.K.'nin dosyasını 20 Ağustos 2008'de ayırarak Çocuk
Mahkemesi'ne göndermişti. Mahkeme, "görev başındaki memura hakaret"
iddiasıyla suçundan yargılanan O.K.'yi önce yedi ay 23 gün hapis
cezasına çarptırdı. O.K. yaşı küçük olması, sabıkasız olması ve
"bilgisayar ve tasarım işleri de yaptığı" da dikkate alınarak üç ay 26
gün süreyle bir kamu yararı olan bir kuruluşta çalışma cezasına mahkum
edildi. Polis fezlekesinde yer verilen "Ampulsün sen Tayyip", "Önce
dinci sonra liboş eğitimi satan!" ve "Amerikancı, işbirlikçi" gibi
sloganları suç olarak gören mahkeme, O.K. ile ilgili "seçenekli bir
yaptırıma" gitti. O.K.'nin avukatı Fırat Gündoğan, "Kararı aynı
gün temyiz ettik. Yargıtay'dan olumlu bir sonuç almayı umuyoruz. Yoksa
Bursa'da gerçekleşen 1 Mayıs gibi birçok eylemden yüzlerce dava
çıkabilir. Gidişat ve endişemiz bu yönde" dedi.
Kadıköy 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Ergenekon Operasyonu kapsamında 21 Mart 2008
sabahı İşçi Partisi Genel Merkezi'nde yapılan aramada Yargıtay'a ait
kroki bulunduğu haberini yazdığı için Taraf
gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu'yu, "iftira" (TCK 267),
"adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" (TCK 288) ve "gizliliğin ihlali"
(TCK 285) iddiasıyla yargılanıyor. Gazeteci, haberinde, İP Genel
Merkezi'nde yapılan aramada bulunan CD'lerin birinde Yargıtay'ın
ayrıntılı krokisinin çıktığı, AKP'nin kapatılmasıyla ilgili
iddianamenin Abdullah Gül'le ilgili kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk
Eminağaoğlu'nca İP'e önceden verdiği iddiasını gündeme getirmişti.
Gazeteci, 24 Mart 2008 tarihinde
"İP'de Kuşkulu Yargıtay Krokisi" ve "Yargıtay'ı Vuracaklardı" başlıklarıyla
çıkan haber nedeniyle 27 Mart 2008'de gözaltına alınmış, ardından
serbest bırakılmıştı. Arıkanoğlu'na son dönemde aynı nitelikte ikinci
bir dava açılmıştı.
Özgür Gündem
gazetesi muhabiri Kemal Kılıç'ın öldürülmesinin yıldönümünde yaptığı
konuşmadan "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla bir yıl hapse mahkum
edilen Azadiya Welat gazetesi yayın yönetmeni
Tayip Temel ile ilgili kararı avukatı Servet Özen Ağustos başında
temyiz etti. 21 Temmuz'da Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Kürtçe
yaptığı anma konuşmasında, "Kemal Kılınç arkadaşımız görevi başında
şehit oldu. Onu katleden güçlerden mutlaka hesap sorulmalı, sorulacak
da. Kürdistan'da yüzlerce insan bu karanlık güçler tarafından
katledildi veya kaybedildi" diyen Temel'i bir yıl hapse mahkum etmişti.
Hükümetin "Kürt açılımı" kapsamında toplumun çeşitli kesimleriyle
çalıştay düzenlediği, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın muhatap alınması ve
düşünce özgürlüğünün tam anlamıyla sağlaması yönünde tavsiye aldığı
günlerde, faili meçhul cinayetlerin cezalandırılmasını isteyen Temel'in
kendisi mahkum oldu. Konuşmada "şehit" ve "Kürdistan"dan söz edilmesi
ve "hesap sorulacak" sözlerine yer verilmesi “kin ve düşmanlığa
tahrik"e dayanak olarak gösterildi.
Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi, emekli hakim Zekeriya Dilsizoğlu'nun "Her 10 bin
cinayet davasının dokuz bininde kadın parmağı var" sözünü eleştirdiği
için 20 bin TL manevi tazminata mahkum edilen
Gaziantep Sabah gazetesi yayın yönetmeni Nurgün Balcıoğlu
ile ilgili kararı esastan bozdu. 9 Haziran’da alınan ancak gazeteciye
30 Temmuz’da tebliğ edilen kararında Yargıtay, Bakırköy 8. Asliye Hukuk
Mahkemesi'ne yönelik "davayı tümden reddetmeniz gerekirdi" eleştirisi
yöneltti. 13 Mayıs 2008'de yerel mahkeme, 100 bin TL tazminat talebiyle
açılan davayı kısmen kabul ederek Balcıoğlu
ve gazete sorumlu müdürü Fethullah Kapkapcı'yı 20 bin TL'ye
mahkum etmişti. Yargıtay, "Davacının bilimsel olarak ispatlanmamış
sübjektif görüşlere dayanan, genelleştirilemeyecek nitelikte olan ve
kadınları incitici açıklamaları karşısında davalı yazarların da sert
eleştiri yapmak hakkının doğduğunun kabul edilmesi gerekir. Yazıda
geçen olguların aksi iddia edilmediğine göre davacının açıklaması ve
Urfi Çetinkaya ile arasındaki vekalet ilişkisi karşısında davalıların
hukuki sınırlar içinde klana eleştiri niteliğindeki yayın nedeniyle
manevi tazminat ile sorumlu tutulmaması gerekir" dedi. 15 Şubat 2007'de
çıkan "Bu Hakim O Hakim mi?" yazısında Balcığlu, Dilsizoğlu'nun
ölen kardeşiyle ilgili gazetelere verdiği ilanda iki eşinden birinin
bile adına yer vermediğini örnek göstererek emekli hakimin "kadın
düşmanı tavrı"nı eleştirmişti.
Yargıtay 9.
Ceza Dairesi, sansursuz.com
sitesi için 23
Ocak 2005'te yazdığı
"İş Bilenin Kılıç Kuşananın"
başlıklı bir yazıda "askeri tahkir ve tezyif ettiği" iddiasıyla
yargılanan serbest gazeteci Rahmi Yıldırım hakkındaki beraat
kararını oybirliğiyle onadı. Daire, Mart’ta aldığı ancak Temmuz
ortasında tebliğ ettiği kararında, "Toplanan delillere, mahkemenin
oluşan vicdani kanaatine göre, sanığın üzerine atılı suçun yasal
unsurları itibariyle oluşmadığına, bu bakımdan Cumhuriyet savcısının
yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddine, hükmün onanmasına karar
verildi" diyor. Eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca 17 Mayıs 2005'te
başlayan yargı sürecinin sonunda aklanan Yıldırım, kararla "Türkiye'nin
en köklü bir tabusuna yönelik eleştiri yasağının büyük ölçüde
hafiflediği"ni söyledi. Yıldırım hakkında, dönemin Genelkurmay 2.
Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un şikayeti üzerine dava
açılmıştı. 24 Ekim 2005'te Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesi, "Atatürk
ilke ve inkılaplarının yılmaz savunucusu paşalar, sermaye düzeninin
koruyucusu, sıradan neferleri, aktörleri ve figüranları" ifadelerinin
geçtiği yazıdan gazeteci hakkında beraat kararı vermişti.
Temmuz
ortasında Van 2. Asliye Ceza Mahkemesi, DİHA muhabirleri Ercan Öksüz ile Oktay Candemir'i,
2007'de gerçekleştirilen
"Zilan Katliamı'nın Tanığı Konuştu"
başlıklı röportajda "kin ve düşmanlığa sevk ettikleri" gerekçesiyle 1
yıl 6 ay hapisle cezalandırdı. Ceza beş yıl ertelenirken, itiraz yolu
kapatıldı. Öksüz, katliamda yaşamını yitirenlerde birinin de dedesi
olduğunu belirterek, "Ben de Musa Anter gibi bu davanın hem mağduru,
hem sanığı, hem de tanığıyım" dedi. Gazeteciler, Van'ın Erciş
İlçesi'nde yer alan Zilan Deresi'nde 1930'da yaşanan katliamın 94
yaşındaki tanığı Kakil Erdem'ın tanıklığını haberleştirmişti.
Eylül 2007'de basında yer bulan haberde, olaylar yaşandığı sırada 17
yaşında bir genç olan Erdem'in Kündük Köyü'nde oturduğu ve yaşananların
tek tanığı olduğuna da yer verilmişti. Haberde, bu tanıktan, insanlara
işkence yapılmasına dair çok ağır ifadeler aktarılıyordu.
Batman Ağır
Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi'nde güvenlik kuvvetlerinin bir araca
ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek'in ölümüne
yol açan olayla ilgili yayınlardan altı haberciyi yargılamaya devam
ediyor. Mahkeme, "Askeri kuvvetleri aşağılama" iddiasıyla ve 301. madde
uyarınca yargıladığı Batman Postası, Batman Barış ve Batman Vizyon
gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik,
Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal,
Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş
gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz,
Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa Seven
ile dosyayı Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Son olarak Bakanlık,
savcılıktan dosyanın son halini talep etmişti. Gazeteciler, "adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamasından beraat etmişlerdi.
Düzenledikleri rapor nedeniyle sanık olan Batman Barosu Başkanı
Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı Ahmet Sevim de 16
Eylül 2008'de beraat etmişlerdi. Aktivistlerin 301'den yargılanmalarına
da Bakanlık izin vermemişti.
14 Temmuz'da
Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek,
"İrticayla Mücadele Planı" başlıklı belgeyi kamuoyuna duyuran Taraf
muhabiri Mehmet Baransu ve gazete yetkilileri hakkında,
"belgede sahtecilik, sahte belgeyi yayımlama ve gizlilik kararını
ihlal" iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. AKP ve Fethullah Gülen
cemaatine karşı oluşturulan planın altında imzası bulunduğu ileri
sürülen Çiçek'in avukatı, Star gazetesi muhabiri
Bünyamin Demirkan ve gazete yetkililerini de konuyla ilgili
yayınlar nedeniyle şikayet etti. Taraf gazetesinin 12 Haziran'da ilk
kez gündeme getirdiği "AKP
ve Gülen'i Bitirme Planı" haberinde dile getirilen belgeyle ilgili Askeri Savcılık,
"Belge değil fotokopi; Genelkurmay'da hazırlanmadı; adli yargı
soruştursun" demiş, ardından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ belge
için "kağıt parçası" demişti. İstanbul Savcılığı'nca ifadesi alındıktan
sonra tutuklanan Çiçek, 18 saat sonra tahliye edilmişti. Çiçek, tahliye
olduktan iki hafta sonra Ankara Başsavcılığı'na iki gazete yetkilisini
şikayet etti. Albay, Star gazetesinde 6 Temmuz 2009'da çıkan "Cuntadaki
kod adı XX", "Albay Dursun Çiçek'e sorulan ihbar e-mailindeki cunta
iddiası" haberiyle
ilgili muhabir Demirkan ve gazete yöneticilerinin "soruşturmanın
gizliliğini alenen ihlal" ve "yargı görevini yapanları etkileme" ve
"hukuka aykırı fiil isnadı"ndan cezalandırılmalarını istedi.
Malatya 3.
Ağır Ceza Mahkemesi, Roj TV'ye telefonda çatışmalar hakkında bilgi
veren DİHA Tunceli muhabiri Rüştü Demirkaya'yı, "PKK örgütünün
propagandasını yaptığı" iddiasıyla 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına
mahkum etti.18 Mart'ta verdiği kararının gerekçesini Temmuz başında
gazeteciye tebliğ eden mahkeme, Roj TV'nin örgütün yayın organı
olduğunun "açık" olduğunu, 16 Haziran 2004 ile 23 Nisan 2007 tarihleri
arasında yapılan dokuz telefon bağlantısında örgüt üyelerinin "HPG
gerilla" olarak nitelendirildiği ve "iki devlet arasında savaş
anlatılır gibi" ifadelerin kullanıldığını açıkladı. Mahkeme, "bazı
resmi askeri görevlilerin konuşmalarında hedef göstermekle suçladığı
muhabirin tüm görüşme kayıtları dikkate alındığında "örgütün
propagandasının birden çok defa yapıldığının anlaşıldığını" bildirdi.
Mahkeme, cezayı erteleme veya seçenek yaptırımlara tabi tutmaya gerek
görmedi.
Yargıtay 9.
Ceza Dairesi’nin, alkollü olduğu iddia edilen bir şahsın "Ben
sizin de, devletin de a..." sözlerini aklayan yerel mahkeme kararını
bozduğu ve bu kişinin "Cumhuriyeti alenen aşağılamak" suçlamasıyla
cezalandırılmasını istediği 13 Temmuz’da kamuoyuna yansıdı. Mahkemenin
"tahkir ve tezyif özel kastının bulunmadığı" gerekçesiyle verdiği
beraat kararını bozan Yargıtay, oybirliğiyle sanığın TCK’nın 301.
maddesinden üç yıla kadar hapisle yeniden yargılanması gerektiğini
bildirdi. 30 Haziran 2009 tarihli karara göre, "Olayda, devleti sinkaf
etme şeklindeki sözle Türkiye Cumhuriyeti'nin kastedildiğinin
anlaşılması karşısında, cumhuriyeti alenen tahkir etme suçunun oluştuğu
kabul edilerek, mahkumiyet hükmü kurulması yerine yazılı şekilde
'tahkir ve tezyif özel kastının bulunmadığı' gerekçesiyle beraat kararı
verilmesi bozmayı gerektirmiştir" denildi. Haberde, Şile'de bir otelde
yanındakilerle tartışan sanığın, kendisine vurulması üzerine hem bu
kişilere, hem de devlete küfür ettiği, tartışma yatışmayınca, otel
görevlilerinin polis çağırdıkları ve sanık hakkında tutanak tutulduğu
hatırlatıldı.
7 Temmuz'da
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Evrim Teorisinin savunucularından
Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını Türkçe'ye
kazandıran Kuzey Yayınları sahibi Erol Karaaslan'ı beraat
ettirdi. 19 Haziran'da mahkeme savcısı, "Musevilik dinine, Allah'a ve
peygamberlere hakaret edildiği" gerekçesiyle Sonia Eskinazi'nin
şikayetiyle "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak"
iddiasıyla hapis istemiyle açılan davanın reddedilmesini istemişti.
Savcı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin din ve vicdan
özgürlüğünü de kapsadığını vurguladıktan sonra, "Bilimin gelişebilmesi
için her konuda eleştirileri ve şüpheci yaklaşımı olması gerektiği
tarafımızca da kabul edildiği, aksi taktirde bütün toplumun dogmaların
esiri olur" demişti. Yayıncı, Emre Bukağılı adlı bir kişinin
şikayetiyle açılan davada beraat etmişti.
Bursaspor-
Tokatspor futbol karşılaşmasında yeni inşa edilecek stat yeri konusunda
Başbakan Erdoğan'ı sloganlarla eleştiren 22 taraftarın
"hakaret" iddiasıyla yargılanmasına başlandı. Bursa 1. Sulh Ceza
Mahkemesi'nde, "kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmek"
iddiasıyla 2'şer yıla kadar hapis istemiyle hakim karşısına çıkan
taraftarlar, iddiaları reddettiler. 3 Temmuz’da Yeni Bursa gazetesi,
davaya müşteki olarak katılması beklenen Başbakan Erdoğan ile Bursa
Valiliği yetkililerinin duruşmaya gelmediğini, sadece belediye
avukatının katıldığını yazdı. Duruşmaya 14 tutuksuz sanık katıldı. 18
Ocak'ta oynanan karşılaşmada, "küfürlü tezahürat" yaptıkları ileri
sürülen taraftarlardan 19 yaşındaki M.A., savunmasında, "Ben stadyumda
maç izliyordum. Tribünlerden yükselen sloganları duydum. Ancak kimseye
küfretmedim. Bir insan oy verdiği partiye küfreder mi? Suçsuzum" dedi.
R.K. ise, "Biz Bursaspor'un menfaatlerini her şeyin önünde tutuyoruz.
Stadın yeriyle ilgili Başbakanın yaptığı açıklamalara karşılık tribünde
tepkimizi dile getirdik. Asla hakaret etmedim" diye konuştu.
Yargılamada diğer sanıklar dinlenecek.
Adana 6. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde "Kürt Halkı Ayakta... Bu Sese Kulak
Verin”
başlıklı yazıda “suç ve suçluyu övdüğü" iddiasıyla yargılayan
İşçi Mücadelesi gazetesi yazı işleri müdürü
Şiar Rişvanoğlu'nun 26 Mayıs'ta beraat ettiği öğrenildi. 29
Mart seçimlerinde Adana Büyükşehir Belediye başkanlığı için solun ortak
adayı Avukat Şiar Rişvanoğlu hakkında Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
dava açılmıştı. Rişvanoğlu, gazetenin Kasım 2008 tarihli sayısında yer
alan yazıdan dolayı yargılanmaya 30 Nisan'da başlamıştı. Rişvanoğlu
“PKK talimatıyla sokakta eylem yapan çocukları ve ‘terör örgütü lehine,
yasa dışı slogan atmak, kamu görevlilerine ve kamu ve şahıs mallarına
zarar verme’ suçlarını övmekle suçlanıyor. Bu ilk duruşmada savcı,
Rişvanoğlu’nun daha ağır bir ceza gerektiren “örgüt propagandası
yapmak"tan cezalandırılmasını talep etti.
Başbakan
Erdoğan'ı
eski ABD Başkanı George W. Bush'un köpeği şeklinde tasvir ettiği
için bir süre tutuklanan Britanyalı kolaj sanatçısı
Michael Dickinson hakkında Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin
verdiği beraat kararı Yargıtay'ca bozuldu. 23 yıldır Türkiye'de yaşanan
ve bir süre Yeditepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak da görev
yapan Dickinson, Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma kararından
sonra Türkiye'den ayrıldı. Yargıtay'ın 25 Mayıs'ta oybirliğiyle verdiği
kararında, "İngiliz vatandaşı olup 20 yıldır Türkiye'de yaşayan ve
çeşitli eğitim kurumlarıyla üniversitelerde hocalık yaptığı anlaşılan
sanığın, Türk örf ve adetlerinden uzak olmayan bir yaşantı içinde
olduğu ve eylemin ülke kamuoyundaki etkisini bilebilecek durumda
bulunduğu gözetilmeden suça konu kolajın siyasi eleştiri ve mesaj
içerdiği, sanığın suç kastının bulunmadığı biçimindeki yasal olmayan
gerekçeyle hükümlülüğü yerine beraat kararı verilmesi yasaya aykırı ve
Cumhuriyet savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden hükmün
bozulmasına karar verildi" deniliyor. Mahkeme, Dickinson'u TCK'nın 125.
maddesi uyarınca hapis istemiyle yargılamış, sonunda beraat ettirmişti.
Britanya'dan
Daily Mail gazetesi, Dickinson'un, "Şok oldum önce inanamadım.
Eşyalarımı toplayarak ilk uçağa bindim, İngiltere'ye geldim. 23 sene
sonra Türkiye'den ayrıldığım için üzgünüm ama Türk konukseverliğini
cezaevinde tekrar tatmayı arzulamıyorum" sözlerini yansıttı.
MAZLUMDER
Van şube başkanı Abdulbasit Bildirici hakkında Yerel Prestij
Haber gazetesine Kürt sorunuyla ilgili verdiği röportajdaki sözleri
nedeniyle açılan dava düştü. Karar 26 Haziran'da öğrenildi. Savcılık
"suçu ve suçluyu övmek"le yargılanmasını istediği Bildirici hakkında
hazırladığı mütalaada, davanın süresi içinde açılmadığı söyledi ve
davanın düşürülmesini istedi. Bildirici'nin röportajı 2 Aralık 2008'de
yayınlanmış, davaysa Mart ayında açılmıştı.Basın Kanunu'nun 26.
maddesine göre, "Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda
öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar
yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde
açılması zorunlu". Yerel gazete, Kasım ve Aralık 2008’de “…Sorununa
Sivil Bakış” başlıklı bir yazı dizisi yayınlamıştı. Bildirici’nin
röportajı 2 Aralık 2008’de yayımlandı. Kürt sorununun 2004-05’ten
itibaren nitelik değiştirdiğini söyleyen Bildirici, PKK şiddetinin yanı
sıra halkın da işin içine girmeye başladığını, devletin de çözüm
bulunamazsa “dağa çıkacak o kadar çok insan olduğunu” anladığını
söylemişti.
25 Haziran'da
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, kaleme aldığı Allah'ın Kızları
Romanı'nda "dini değerleri aşağıladığı" ve "halkı kin ve düşmanlığa
tahrik ettiği" iddiasıyla yargılanan yazar Nedim Gürsel'i
beraat ettirdi. Ali Emre Bukağılı adlı bir kişinin şikayetiyle tutuksuz
sanık olarak yargılanan Şener, romanının ikinci baskısı nedeniyle
yapılan şikayet 26 Mayıs'ta birleştirilmişti. Mahkeme, "roman bütününde
suç kastının bulunmadığı ve suçun yasal unsurları oluşmadığı"
gerekçesiyle beraat kararı verdi. Mahkeme, şikayetçinin dilekçesinde
suçladığı ifadelerin kitapta yer almadığını belirterek, "Çırılçıplak
uzanmış Allah'ın kızları" ifadesinin ne kitabın 120. sayfasında ne de
başka bölümlerinde yer almadığını, "Allah sevgili kulları" ifadesi 120.
sayfada yer aldığı halde "Allah'ın sevgilileri" olarak suçlama
yöneltildiğini açıkladı. Mahkeme, İstanbul Emniyeti yazısında kitabın
yayımlanmasıyla kamu düzenini bozucu eylemin resmi kayıtlara
yansımadığını, Hazret-i Muhammet döneminde yaşanmış kimi olayların
kopyalanmaya çalışıldığı, 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylara
kadar kısmi olayların roman tarzında anlatılmaya çalışıldığını
bildirdi: "Peygamber Efendimizin pek çok kez haksızlıklara maruz
bırakıldığı gerçeği karşısında hukuksal olarak TCK'nın 216. madde
gerekçelerinde dine salt yüz çevirme, soyut ret veya saygısızlık ifade
eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarf etme suçunun
gerçekleşmesi bakımından yeterli olmadığı, fiilin suç teşkil etmesi
için bunların ötesinde ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa
tahrikin varolması gerektiği, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin
somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir".
17 Haziran'da
Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesi, üniversite harçlarını protesto ederken
"Ampul Tayyip" sloganı attıkları gerekçesiyle yargılanan Halkevleri
ve KESK üyeleri Murat Şenol, Hüseyin Sevgi, Mehmet Emre
Battal,
Taylan Uztürk, İbrahim Koyuncular,
Pınar Koyuncular, Ahmet Keskin
ve Onural Keskin'i beraat ettirdi. Mahkeme atılı "suçun
unsurlarının oluşmadığı" gerekçesiyle tutuksuz sanıkları akladı. Bu
davada beraat eden iki sanığın da aralarında bulunduğu toplam altı
sanık, katıldıkları bir başka eylemde aynı sloganı attıkları için 11'er
ay 20'şer gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme verilen bu cezayı
daha sonra ertelemişti. Sosyal Güvenlik Reformu'nu eleştirmek için 1
Nisan 2008’de yürüyüşü yapan eylemciler, "Ampul Tayip" yazılı pankart
açıp slogan atmıştı. Polis, sekiz sanığı gözaltına aldıktan sonra
serbest bırakılmıştı. Üniversite harçlarının protesto edildi Mart
2008'deki eylemde "Ampul Tayyip" sloganı attığı iddia edilen Betül
Öztürk, Hasan Özaydın, Berna Özaslan ile O.K.
hakkında Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nde de 'hakaret' suçundan dava
açılmıştı. 4 Mart'ta mahkeme, Battal,
Ahmet Keskin, Betül Öztürk, Hasan Özaydın ve Berna
Özaslan'a 11'er ay 20'şer gün hapis cezası verirken, O.K.'nin dava
dosyasını ise Çocuk Mahkemesi'ne göndermişti. Mahkeme hakimi sanıklara
verilen hapis cezasını daha sonra ertelemişti.
Kars Digor
Cumhuriyet Savcısı Ömer Tütüncü,
seçim kampanyasında Kürtçe konuştukları için Digor Emniyeti
Müdürlüğü'nün şikayeti üzerine başlattığı soruşturmada DTP Dağpınar
Belediye Başkanı Ayhan Erkmen, Kars İl Başkanı Veli Mükyen
ve partinin Genel Merkez Yöneticisi Cemal Coşğun'la ilgili
takipsizlik kararı verdi. 12 Haziran'da öğrenilen kararı, seçmenlere
Kürtçe seslenince Siyasi Partiler Kanunu uyarınca mahkum edilen ve bu
nedenle AİHM'e başvuran siyasetçi Orhan Miroğlu olumlu karşıladı. 25
Mayıs'ta alınan kararında Tütüncü, "Her ne kadar her iki kanun
içeriğinde Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılması yasaklanmış ise
de, 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren TRT Kurumu'nun 6. kanalında, TRT
Şeş adı altında Kürtçe diliyle yayın hayatına başlandığı gibi medya
organlarında da görüldüğü üzere devletin üst düzey noktasında bulunan
yönetici ve bürokratların dahi Kürt ırkına mensup Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları ile görüşmeleri sırasında Kürtçe hitap ettikleri gerçeği
karşısında artık bu iki kanunda 'Türkçeden başka dil kullanılması
yasaktır' hükmünü taşıyan maddelerin hükümsüz kaldığı ve uygulama
olanağının bulunmadığının kabulü gerekmekle, şüpheliler hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi" dedi.
12 Haziran'da
Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Şubat'ta TBMM Grup toplantısındaki
konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapan DTP lideri Ahmet Türk,
Grup Başkanvekili ve Diyarbakır milletvekili Selahattin Demirtaş
hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik
kararını kaldırdı. Takipsizlik kararına MHP Grup Başkanvekili Oktay
Vural'ın yaptığı itirazı görüşen Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi,
Başsavcılığın, konuşmalara ilişkin dosyadaki CD'lerin çözümlerini
yaptırmadığı ve konuşmaların içeriği belirlenmeden böyle bir karar
verildiği gerekçesiyle takipsizlik kararını kaldırdı. Mahkeme,
soruşturma yürütülmesi gerektiğine hükmetti.
4 Haziran'da
Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Gaziantep Çoban Ateşi gazetesi
yazı işleri müdürü Yasin Yetişgen'i, q, w, x
harflerinin de geçtiği yazılar nedeniyle yargıladığı davadan "suçun
unsurları oluşmadığı" gerekçesiyle beraat ettirdi. "Şapka ve Türk
harfleri"ne dair TCK'nın 222. maddesi uyarınca yargılanan Yetişgen, iki
aydan altı aya kadar hapis istemiyle yargılanıyordu. Savcı Mahmut
Yalçın, "Yasa, Arap harflerinin kullanılmasını önlemeye yönelik
çıkarıldığı gözönüne alınmalı" dedi. Gazetenin 17 Ocak 2008 tarihli 40.
sayısında Kürt şair Abdula Pêşew, 31 Ocak 2008 tarihli 41. sayısında
ise Ahmed Arif'in Kürtçe biyografisi ve şiiri gerekçe gösterilerek
Gaziantep C. Başsavcılığı'nın talebiyle toplatılmıştı. Gaziantep 2.
Sulh Ceza Mahkemesi, iki sayı için açılan iki davayı birleştirmişti.
Yargılamanın üçüncü duruşmasında ise beraat kararı çıktı.
Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, bu yılki Newroz Bayramı'nda Bağlar
İlçesi'nde yaptığı konuşma nedeniyle DTP lideri Ahmet Türk'ün
dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırladığı 29 Mayıs'ta
gündeme geldi. Başsavcılık, Türk'ün ''terör örgütü propagandası
yapıldığı" iddiasıyla düzenlediği fezleke, TBMM Başkanlığı'na sunulmak
üzere Adalet Bakanlığı'na gönderildi. 21 Mart 2009'da yaptığı konuşmada
PKK örgütünün cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan'ı Güney
Afrika'da ırkçılığa son veren ve siyahlara özgürlük getirmek için
yıllarca hapiste kalan
Nelson Mandela'ya benzeten Türk hakkında Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı inceleme başlatmıştı.
28 Mayıs'ta
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Maoist Komünist Partisi üyesi olduğunu
ileri sürülen Ökkeş Karaoğlu'nu "örgütü övdüğü" gerekçesiyle
yazar Temel Demirer'i beş ay hapse mahkum etti; cezayı
ertelemedi. Tunceli 7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali'nde konuşma
yapan Demirer'in, "Bu salonda en son 30 Nisan 2005 bu yerde yine ben
oturuyordum. Yanımdaki arkadaşımın yerinde Sinan oturuyordu. Arkadaki
üçüncü arkadaşın yerinde Ökkeş oturuyordu. Ökkeş dedim tanırsınız,
17'lerden, Mercan'da kurşunlanarak, gerçekten tüylerimi diken diken
olmaması mümkün değil. Önce onun anısı önünde saygıyla eğildiğimi,
TCK'nın suç sayması karşısında bile saygıyla eğildiğimi söylemeyi bir
borç bilirim" dediği iddia ediliyor. Yazarın avukatı Şiar Rişvanoğlu,
tam 74 kez "anlaşılamadı" denilen ve hatalarla dolu Emniyetin çözüm
tutanağına itiraz ettiklerini ifade etmişti.
27 Mayıs'ta
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın
avukatı olduğu dönemde basında çıkan haberler nedeniyle
İstanbul'da yargılanan DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'ın
talimatlı ifadesi almak için TBMM'ne yazılan müzekkere cevabının
beklenmesine karar verdi. Mahkeme, savcının "Meclisin yanıtı beklensin"
talebine uygun olarak karar aldı. 27 Nisan'da Meclise yazdığı talimat
yazısına yanıt bekleyen mahkeme, Tuğluk'un durumunu 30 Eylül'de
bir daha değerlendirecek. Mahkeme, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
Tuğluk'un, Yargıtay'ın bozma kararından sonra talimatla ifadesinin
alınması için gönderdiği talimatın gereğini yerine getirmek istiyor. 27
Mayıs'ta İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi de, 6 Ağustos'a kadar ifadeyi
beklemeye karar verdi. Avukat Özcan Kılıç, Abdullah Öcalan'ın
avukatı olduğu dönemde müvekkilinin basına yansıyan haberler nedeniyle
yargılanmakta olduğunu, Tuğluk ve Öcalan'ın diğer avukatları hakkında
İstanbul'da görülen onlarca dava bulunduğunu, bunların bir bölümünün
birleştirildiğini söyledi. Kılıç, Tuğluk'un talimatla ifadesinin
alınmaya çalışıldığı ve DTP milletvekili Ayla Ata Akat ile
Kanal D yapımcısı Mehmet Ali Birand'ın da sanık olarak
gözüktüğü İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki bir davayı örnek olarak
gösterdi. İstanbul 9., 11. ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri'nde görülen
ancak 9. Ağır Cezada birleşen bu dosyada Tuğluk, bir yıl 6 ay hapis ve
avukatlıktan yasaklama cezası almıştı. Ancak Yargıtay bu cezayı
bozmuştu.
26 Mayıs'ta
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP lideri Ahmet Türk, DTP eş
başkanı Emine Ayna ve Diyarbakır milletvekili Selahattin
Demirtaş'ın talimatla ifadelerinin alınmasıyla ilgili süreci
29 Eylül'e bıraktı. Mahkeme, TBMM'nin mahkemeye gönderdiği yanıtın
beklenmesine karar verdi. Mahkemenin ifadesini almak istediği
milletvekillerinden birisi de Demirtaş. Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesi, 5 Temmuz 2005'te ROJ TV'ye yaptığı açıklamalar nedeniyle
Demirtaş'ı ertelemeli bir yıl üç ay hapse mahkum etmişti. Mahkeme,
bunun dışında, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebiyle Türk'ün,
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebiyle de Ayna'nın ifadesini almak
istiyor.Demirtaş, Roj TV'de PKK lideri Abdullah Öcalan'a
yönelik "tecridin gözden geçirilmesinin, hükümet ve ordunun tecritin
kaldırılmasına dönük taleplere duyarlı yaklaşmasının, asker ve PKK'li
cenazelerine son vereceği"ne dair sözleri nedeniyle yargılanıyor.
Mahkumiyet kararını hem Demirtaş hem de savcılığın temyiz etmesi
üzerine dosya Yargıtay'a taşındı.Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 4
Şubat 2008'de kararı bozdu.Yargıtay, TCK'nın 220/8 maddesi yerine
TMY'nin "terör örgütü propagandası yapmak" fiilini düzenleyen 7/2
maddesinden hüküm kurulması gerektiğini belirtti. Yüksek mahkeme,
Demirtaş'ın milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacağına dair
tespitte de bulundu. Şimdi yerel mahkeme, Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesi'nden Demirtaş'ın ek savunmasını almasını istiyor.
17 Mayıs'ta
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, Taraf gazetesinde birlikte yazılar kaleme
alan başkomiser Emrullah Uslu ile Polis Akademisi öğretim üyesi
Doç. Dr. Önder Aytaç hakkında TCK'nın 301/2. maddesi
uyarınca suç duyurusunda bulunduğu gündeme geldi. İki yazar polis,
paylaştıkları "Apoletika" adlı köşede TSK, emniyet teşkilatı, yargı ve
devlet görevlilerini "küçük düşürücü ve eleştiri amacını aşan ifadelere
yer verdikleri gerekçesiyle müfettiş incelemesinin ardından şikayet
edildi. Müfettiş raporunda Uslu ve Aytaç'ın 301/2 ve "hakaret" başlıklı
125. maddeleri uyarınca yargılanmaları isteniyordu. Milli
İstihbarat Teşkilatı (MİT), polis, koruculuk gibi sistemler üzerinde
hükümetin kararlarını incelediklerini belirten Aytaç, "Avrupa Birliği
uyum çalışmalarının yapıldığı bir dönemde, bizim gibi bu tür konuları
inceleyen kişilerin tam tersine takdir edilmesi gerekir. Böyle bir
uygulamanın yapılacağına inanmak istemiyorum" dedi. Köşenin asıl sahibi
kendisinin olduğu, Uslu'nun da bazı konularda kendisine yardımcı
olduğunu kaydeden Aytaç, Sadece dışarıdan bakarak eleştiri yapmıyoruz.
Olayın içine girmeye çalışarak aynı zamanda çözüm önerileri de ifade
etmek için çabalıyoruz. Bu da gurur duyulacak bir şeydir" şeklinde
konuştu. Adalet Bakanı
Sadullah Ergin soruşturma izni verirse, soruşturma süreci
başlayacak. Dava açılmasına da gerek duyulursa Aytaç ve Uslu, iki yıla
kadar hapis istemiyle yargılanmaya başlayacaklar.
14 Mayıs'ta
İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi, Abdullah Öcalan için getirilen
"Sayın Öcalan" yasağını protesto eden DTP'li Mehdi Tanrıkulu ve
Hasan Özgüneş'i, "suçluyu övmek"ten yargıladığı davada beraat
ettirdi. Tanık olarak dinlenen iki polis memurundan Hanifi Erdoğan,
"Basın açıklamasının içerğini bildiğimiz için Tanrıkulu'nu ayırdık
ancak açıklama devam etti. Öcalan kelimesi geçince biz şahsı gözaltına
aldık" dedi.Diğer polis Yaşar İnal ise, "Basın açıklaması yapmamaları
için kendilerini uyardık. Sayın Öcalan demek suçsa biz kendimizi ihbar
ediyoruz şeklinde açıklama yapılması üzerine şahsı gözaltına aldık"
dedi. Tutuksuz sanık olarak savunmasını sunan Tanrıkulu da, "Her
vatandaşın hakkı olan basın açıklaması yapmak üzere toplanmıştık.
Gazeteciler de vardı. Yasadışı bir slogan da atmadık. Basın açıklaması
yapınca polisler haksız yere müdahale ettiler. Bazı arkadaşlar darp ve
cebire maruz kaldılar. Suç olamayan bir şeyden dava açıldı. Beraatimi
talep ediyorum" diyerek kendisini savundu. Cumhuriyet savcısı Muzaffer
Pişirici'nin beraat yönünde sunduğu mütalaasına katılan mahkeme başkanı
Fatih Kapan, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Tanrıkulu ve
Özgüneş hakkında beraat kararı verdi.
14 Mayıs'ta
Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, geçen yıl Seyit Rıza'nın resmi ve
"Senin yalanlarınla hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu. Ben de
senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun. Seyit Rıza" yazısı
pankartı şehir merkezindeki Kışla Meydanı'na asan Tunceli Dernekleri
Federasyonu Genel Başkanı Özkan Tacar ve Avrupa Dersim
Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Mehmet Gülmez ve Tunceli
Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Kasun hakkında beraat kararı
verdi. Üç yetkili, geçen yıl Munzur Kültür ve Doğa Festivali öncesinde
pankartın asılmasındaki sorumluluğu gerekçe gösterilerek, TCK'nın 215.
maddesi uyarınca ve "suçu ve suçluyu övme" iddiasıyla yargılanıyorlardı.
Adıyaman
Gerger Fırat gazetesi yetkilisi Özgür Boğatekin, babası
Hacı Boğatekin'in hukuka aykırı şekilde cezaevinde tutulduğunu
savunduğu bir haber nedeniyle 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına mahkum
edildi. 13 Mayıs'ta Gerger Asliye Ceza Mahkemesi, babasının kelepçeli
olarak getirildiği duruşmada tutukluluk halinin devamına karar
verilmesini "Tutukluluk Halinin Devamına" başlıklı haberle işleyen
Özgür Boğatekin'a verdiği cezada ne indirim yaptı, ne erteledi ne de
paraya çevirdi. Hacı Boğatekin'in yargılandığı davalarda
tarafsızlıklarını yitirdikleri gerekçesiyle Mahkeme Hakimi Ayşegül
Şimşek'in bu davalarından el çektirildiğini ve dosyalarının da
Kahta Asliye Ceza Mahkemesine aldırıldığını savunan Özgür Boğatekin,
reddi hakim talebinde bulundu. Boğatekin, babasının mahkeme heyeti
hakkında Kahta Sulh Hukuk Mahkemesi'nde birer TL’lik manevi tazminat
davası açtığını ve Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'na da şikayet
ettiğini ifade etti. Ancak mahkeme, bu talebi reddetti. 30 Haziran
2008'de çıkan haberdeki, "Bu karardan sonra pencereden olayı seyreden
Pegur yürüyüşlü Savcı Ovacıklı ve onun emrindeki Kovelhayat polislerin
başlarını eğerek kıs kıs güldükleri görüldü" ifadeleri ceza nedeni
oldu. Adıyaman Adliyesi Zabıt katibi Mustafa Erdil'in "Pegur"
kelimesiyle ilgili verdiği "Pegur, kurt yürüyüşlü, kurtlarla yürüyüş,
kurdun ayak izi, kurdun ardından gibi farklı anlamlar için söylenmiş
bir söz olabilir. Pegur yürüyüşlü kelimesinden anladığım, bir nevi
karşıdaki insanı rencide etmek için söylenmiş bir söz olabilir. Kurdun
arkasında yürüyen, kurt yürüyüşlü, kurdun ayak izine basan gibi
anlamlar kazanabilir. Bu kelimenin hangi cümlede kullanıldığına
bağlıdır; yöreden yöreye değişebilir" şeklindeki "bilirkişi”
tespitiiyle Boğatekin ceza aldı.
Mayıs başında
Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesi, eski milletvekili Mahmut Alınak'ı,
"Hükümet ve Genelkurmay çocuklarımızı yaşatma görevini yerine
getirmiyorlar" dediği için "kin ve düşmanlığa tahrik ettiği"
gerekçesiyle bir yıl hapse mahkum etti. DTP Kars İl Başkanı,
partililerin 12 Aralık 2006'da Kafkas Üniversitesi Öğrenci Derneği ile
ortaklaşa düzenledikleri basın açıklamasında ""Kürtlerin inkarı tüm
şiddetiyle sürüyor, devletin Kürt Sorunu'nun silahla çözme yöntemi
büyük yıkımlara neden oluyor. Hükümet ve Genelkurmay çocuklarımızı
yaşatmakla görevliyken bu görevlerini yerine getirmemektedirler.
Gençlerimizin ölümlerinden sorumludurlar, cinayet suçlamasıyla
yargılanmalıdırlar. Onlar gençlerin kanı üzerinde siyaset yapıyorlar,
ölenler Türk ve Kürt halkının çocuklarıdırlar. Tüm aydınları, anne ve
babaları 'insanım' diyen herkesi sesini yükseltmeye ve bu kanı
durdurmaya çağırıyoruz" demekle suçlanıyor. Alınak'ın sözleri, Çağdaş
Kars Haber gazetesinin 13 Aralık 2006 tarihli sayısında da yer almıştı.
Bu durumu protesto ettiğini açıklayan Alınak, bugüne kadar yaptığı her
sivil itaatsizlik çağrılarının hapisle cezalandırıldığını anımsatarak,
"Hükümete karşı sosyal, siyasal ve ekonomik grev başlatıyorum" dedi.
Dur ihtarına
uymadığını gerekçesiyle Baran Tursun'u öldüren polisin ilk
duruşmada tahliye edilmesine tepki gösterdikleri için Tursun
Ailesi'nin üç üyesini "adil yargılamaya etkilemeye teşebbüs" ve
"kamu görevlisini tehdit iddiasıyla yargılayan Hakim Arif Atılgan
davadan çekildi. 7 Mayıs'ta Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi
Atılgan, Tursun’un ölümüne neden olduğu öne sürülen polis Oral Emre
Atar’ın yargılandığı Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın
ilk duruşmasında üye hakim olarak görev yaptığını anımsatarak, bu
mahkemeye yeni atandığını ve CMK ile ilgili maddeleri uyarınca davaya
bakmasının mümkün olmadığını açıklayarak davadan çekildi. Dosyanın
Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi bekleniyor. Talep
reddedilirse aynı mahkeme Atılgan ile birlikte yargılamayı sürdürecek.
Çekilme kabul edilirse mahkemeye başka bir hakim atanacak. Tursun
Ailesi'nin üç üyesi ve hak savunucularının TCK'nın 301. maddesinden
yargılanmalarına eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin izin vermemişti.
5 Mayıs'ta
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP'li Sur Belediye Başkanı
Abdullah Demirbaş'ı, Roj TV'ye katılarak PKK örgütünün hapisteki
lideri Abdullah Öcalan'dan "Sayın Öcalan" diye söz ettiği için
2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum etti. "Terör örgütü propagandası"
yaptığı iddiasıyla TMY'nin 7/2 maddesi uyarınca suçlu bulunan Demirbaş,
kamu haklarının kullanılmasından da men edildi. MAZLUMDER, DTP'ye
yönelik operasyonların ardından Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemir, Batman Belediye başkanı Nejdet Atalay ve
Demirbaş'ın mahkum edilmesini eleştirdi. Demirbaş, "Ben de Sayın Öcalan
diyorum. Kendimi ihbar ediyorum. Kürt halkına, kültürüne, dili ve
kimliğine saldırılar artıyor ve Sayın Öcalan'ın fikirleri ve
düşünceleri Kürt halkı için çok önemlidir. Sağlık durumu iyi değil.
Özellikle Sayın Öcalan Kürt halkı için zaten çok önemlidir. Bu önemi de
göz önünde bulundurmuyorlar. Bu gün de yaklaşık 30 bin kişi bu
dilekçelerini postaneden gönderdiler. Ben inanıyorum ki kim eylemle
Türkiye'nin kanunlarını, Türkiye'nin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarırsa bu
sivil bir inisiyatif haktır. Roj TV Kürt halkının ve Ortadoğu'nun
sesidir, halkların bahçesidir halkların rengidir. Halklarının dilidir"
sözleri nedeniyle yargılanıyordu.
21 Nisan'da
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanı Osman Baydemir ve DTP İl Başkanı Nejdet Atalay,
PKK örgüt üyelerini "gerilla" olarak nitelendirdikleri için "örgüt
propagandası yapmak" suçlamasıyla hapse mahkum edildi. Mahkeme,
Baydemir ve Atalay'ı 10'ar ay hapisle cezalandırdı; herhangi bir
indirim veya ertelemeye gitmedi. İHD, yapılacak ilk Anayasa değişikliği
paketinde ifade özgürlüğü hakkının tam anlamıyla güvence altına
alınmasını talep etti Avukatları Muharrem Erbey
"gerilla" sözcüğüne propaganda anlamı yüklenemeyeceğini, bu sözcüğü
kullanmanın da suç olarak nitelenemeyeceğini söylerken Meral Danış
Beştaş, "Konuşmanın bütünü ve dile getirilmek istenen düşünce
dikkate alınmadı. 'Bu ülkede artık polis, asker, gerilla ve siviller
ölmesin. Yüreğim acıyor. Artık kimse ölmesin' sözlerine ceza verildi"
dedi.
21 Nisan'da
Gebze 3. Asliye Ceza Mahkemesi, devlet kaynaklı cinsel şiddeti konu
eden kitabını tanıtırken "Kürdistan"dan söz ettiği için "kin ve
düşmanlığa tahrik" iddiasıyla yargıladığı hukukçu Eren Keskin hakkında
beraat kararı verdi.
Ağustos 2007'de Gebze'deki Bilge Kültür Merkezi'nde kitabını tanıtan
Keskin, "Hiçbir asker veya polise tecavüzden ceza verecek yüreklilikte
bir hakim tanımıyorum" sözlerinden dolayı TCK'nın 216. maddesi uyarınca
ve üç yıl hapis istemiyle yargılanıyordu. Esas hakkında mütalaasını
sunan Cumhuriyet savcısı Orhan Güngör, eyleminin "fikir tehatisinden
ibaret olduğu"nu söylediği Keskin'in "müsnet suçtan beraatine" karar
verilmesini istedi. Keskin de, düşüncelerini açıklamaktan başka bir şey
yapmadığını, Güneydoğu bölgesinde yaşayan vatandaşların büyük bir
çoğunluluğu Kürt olduğu için o bölgeye coğrafi olarak Kürdistan
deyimini kullandığını söyledi.Keskin, "Yargıçların, savcıların ve
adalet görevlilerinin vatandaşa karşı suç işleyen güvenlik kuvvetlerine
karşı baskı altında olduklarından gerekli cezayı veremediklerini
söylemiştim. Düşüncelerimi şu şekilde açıklamıştım. Düşüncemi ifade
etmek maksadıyla tamamen kendi düşüncelerimi şiddete başvurmadan
açıklama gereğini duydum." dedi.
1 Nisan'da
Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi, "halkı askerlikten soğutmak"
iddiasıyla yargıladığı vicdani retçi Mustafa Karayay'ı beraat
ettirdi. Karayay, "Türkiye'de doğmuş bir erkeğin sadece Türkiye'de
dünyaya geldi diye askerlik yapmak gibi bir vatan borcu olamaz. Bu
sadece Türkiye için söz konusu da değil. İnsanlar çıplak, günahsız,
borçsuz ve en önemlisi de silahsız doğar. Hiçbir kurum ve kuruluşun
özgür bir insanın hayatının belli veya belirsiz bir bölümünün tutsaklık
altına almaya hakkı yoktur" sözlerinden yargılanıyordu. 10 Ekim 2008'de
vicdani retçi olduğunu açıklayan ve "Birçok genç, askerlik adı altında
hayatlarının baharında ölüp gitti. Onların hakkını kim nasıl
ödeyebilir" şeklinde eleştirisini dile getiren Karayay için üç yıl
hapis cezası isteniyordu. Vicdani retle ilgili düşüncelerinden
gazeteciler Perihan Mağden, Gökhan Gençay, İbrahim
Çeşmecioğlu,
Birgül Özbarış, Yıldırım Türker ve Yasin Yetişgen,
Sanatçı Bülent Ersoy ve yazar Cezmi Ersöz de
yargılanmıştı.
1 Nisan'da
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP genel başkan yardımcısıyken 2007
Newroz mitingi sırasında yaptığı konuşmalarda "PKK
örgütü propagandası yaptığı" gerekçesiyle
Orhan Miroğlu'nu iki yıl bir ay hapis cezasına mahkum etti. TMY'nin
7/2 maddesinden suçlu bulunan Miroğlu'ya, 2 yıl 6 ay hapis cezası
verildi; ceza, TCK'nın 62. maddesi uyarınca 2 yıl bir aya indirildi.
Birkaç dosyanın birleşmesiyle oluşan davada, Miroğlu'nun 25 Mart
2008'de sarf ettiği "Sayın Öcalan'ın sağlığıyla oynanamaz. Türkiye'yi
çatışmaya sürükleyebilecek bu iddialar araştırılmalıdır" şeklindeki
sözleri de yargılandı. Mahkemenin paraya çevirmediği ve ertelemediği
ceza Yargıtay'ca onanırsa Miroğlu, hapse girmek zorunda kalacak. Karar
temyiz edildi. Miroğlu, "PKK bu ülkenin gerçeğidir. Sınır ötesi
operasyonlarıyla çözülemez. Türkiye bu gerçekle yüzleşmeli" dediğini,
Öcalan'ın zehirlendiğine ilişkin iddianın "çatışmaların önüne
geçilmesi" için TTB ve hak örgütlerinin yer aldığı kuruluşlarca
incelenmesini istediğini ve 1982’de Diyarbakır Cezaevi'nde tutukluluk
koşullarının kınamak için yaşamına son veren PKK'nin kurucularından
Mazlum Doğan'ı "cezaevi arkadaşı" olarak andığı için cezalandırıldığını
söyledi.
1 Nisan'da
Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi, "Türkiyelilik" kavramını öneren
"Azınlık Haklarıve Kültürel Haklar Raporu" nedeniyle dönemin BİHDK
Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu
ve Alt Komisyon Başkanı Prof. Dr. Baskın Oran hakkında açılan
301 dosyasını Adalet Bakanlığı izin vermeyince kapattı. Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin, "Türkiyelilik" kavramını önerdikleri gerekçesiyle rapor
nedeniyle "kin ve düşmanlığa tahrik" ve "Türklüğü aşağılamak"
iddialarıyla hapisle yargılanan öğretim üyeleri hakkında 301'den
yargılanmasına izin vermemişti. 17 Aralık 2008'de yerel mahkeme,
dosyayı yargılamanın sürdürülmesinin bir şartı olarak izin alınması
için Adalet Bakanlığı'na göndermişti. 10 Mayıs 2007'de mahkeme, 301
yönünden Bakanlık izin şartı oluşmadığı gerekçesiyle davanın
düşürülmesine ve sanıkların "halkı kin ve düşmanlığı tahrik" suçundan
beraatine karar vermişti. Ancak Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 216 ile
ilgili beraat kararını, suçun maddi ve manevi unsurları ile oluştuğu
gerekçesiyle bozmuştu. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 28 Nisan'daki
toplantıda, mahkemenin beraat kararının onanmasına hükmetmişti.
Haziran ayında
Adalet Bakanlığı'nın, "Cübbe Sarık" başlıklı yazıda "Devletin
askeri kuvvetlerini yayın yoluyla aşağıladığı" gerekçesiyle yargılanan Anadolu'da
Vakit
gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak için yargılama izni
vermediği öğrenildi. Dilipak'ın davası düşmüş oldu. 13 Şubat 2008'de
çıkan yazıdan TCK'nın 301. maddesinden yargılanan Dilipak'la ilgili, 11
Nisan 2008'da hazırlanan iddianamede, cımbızlama yöntemiyle "Evlerinde
görünür bir yere, subay şapkası yerine yeşil fes üzerine beyaz sarık
sarıp koyabilirler. Kızıl Ordu'nun bir gecede nasıl dağıldığını
hatırlayın....Türkiye'de toplum Türkiye'de toplum brifinglerle, faili
meçhullerle, fişlemelerle korkutulmuş ve baskı altına
alınmıştır....Ülkeyi karıştırmak için eylemler, doğuda JİTEM'le, batıda
STK'larla yürütüldü. Vatanseverlerin yöneticisi, 'Dört bin askeri sivil
kıyafetlerle yürüttük. Kimse fark etmedi" denilmişti.
Deniz Gezmiş,
Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'yı anan bir yazı nedeniyle
"suç ve suçluyu övmek" iddiasıyla hakkında iddianame düzenlenen
haftalık Atılım
gazetesi yazı işleri müdürü Sibel Bulut'u yargılayacak mahkeme
bulunmuyor. En son Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi, "terör suçu olduğu"
iddiasıyla görevsizlik kararı vererek dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne
gönderilmeye karar vermişti. Ancak bu mahkemeden aylardır haber yok. "İbo
Mahir Deniz, zafere kadar izinizdeyiz"
başlıklı yazı nedeniyle açılan dava 3 Kasım 2008'de başlamıştı. 68
hareketinin 40. yılında Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya, yargı tarafından
"suçlu" görülmeye ve TCK'nın 215. maddesi kapsamına sokulmaya devam
ediyor. İddianamede, Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya 68 ve '71 devrimci
gençlik yöneticileri olarak "terörist", yaptıkları eylemler de "terör
eylemleri" olarak nitelendiriliyorlar.
Avukatları,
"Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere Yönelik Muamele, 1915-1916"
isimli kitap nedeniyle Pencere Yayınları yetkilisi
Muzaffer Erdoğdu, tercüman Ahmet Güner
ve kitapta makalesi yayınlanan tarihçi Taner Akçam ile ilgili
tazminat cezasına ilişkin kararı temyiz etti. CHP milletvekili ve
emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ'ın açtığı tazminat davasında
Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, 17 Eylül'deki karar duruşmasında, 20
bin TL tutarında açılan davayı kısmen kabul ederek 7 bin 500 TL
tazminata hükmetmişti. Kitap, İngiliz hükümetinin, Şubat 1916'da
"Ermenistan'da son zamanlarda yaşanan olaylar" hakkındaki delilleri
toplamaları için görevlendirdiği James Bryce ve Arnold Toynbee'nin
yaptıkları araştırmaları içeriyor. Bu iki kişinin çalışmaları sonucunda
hazırlanan ve "The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire" adı
verilen rapor, İngiliz Parlamentosu'nun mavi kitaplar serisinde
yayımlandı.
Emniyet Genel
Müdürlüğü, MİT ve Jandarma Genel Komutanlığı'na mahkeme kararıyla
verilen "genel izleme yetkisi"ni haber yaptıkları için haklarında dava
açılan Milliyet gazetesi muhabiri Gökçer Tahincioğlu ve Vatan
gazetesi muhabiri Kemal Göktaş
31 Mart'ta beraat ettiler. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 16
Ekim 2008'de beri gazetecileri, "yasaklanan bilgileri temin" ve
"terörle mücadelede görev yapan kamu görevlilerini hedef göstermek"
iddialarıyla üç yıla kadar hapisle yargılıyordu. Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin üç kuruma verdiği izleme yetkilerini kamuoyuna duyuran
gazeteciler, 24 Temmuz 2008'de TGC Basın Özgürlüğü Ödülü'nü aldıktan
sonra 10 Nisan'da da Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü'ne değer
görüldüler. Göktaş, "Soruşturma açılması bile basın özgürlüğüne yönelik
ciddi bir tehditti. Beraat etmemiz elbette sevindirici ama Türkiye'deki
iletişimin izlenmesi sürüyor" dedi. Vatan gazetesinde 1
Haziran 2008'de çıkan "Türkiye'yi Sarsacak Belge" haberinde,
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 25 Ocak-25 Nisan 2007 döneminde, Türkiye'de
Telekom hizmeti veren bütün şirketlerin telefon üzerinden gerçekleşen
iletişimlerin dökümlerini elde etmek için hukuksal girişimde
bulunduğunu, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Cumhuriyet
Başsavcılığı'ndan konuyla ilgili yapılan başvuruya onay verdiğini
belirtiyordu. Tahincioğlu da, Milliyet gazetesinin 2 Haziran
2008 tarihli sayısı için
"İzleme İtirazı" başlıklı haberi kaleme almıştı.
19 Mart'ta
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Ülkeye Bakış gazetesi sorumlu
müdürü Bedri Adanır'ı,
gazetede çıkan fotoğraf ve yazılar nedeniyle "PKK örgütü propagandası"
yaptığı gerekçesiyle 3 yıl 2 ay hapse mahkum etti. Haftalık gazetenin
12 Ekim 2008 ve 18-24 Ekim 2008 tarihli sayılarında yer verilen
fotoğraf ve yazılardan sorumlu tutulan Adanır, haberleri sadece haber
niteliği olduğu için yayımladığını ve bunda herhangi bir kasıt veya
propaganda niyetinin olmadığını ifade ederek beraatını istedi. Ancak
mahkeme, iki ayrı sayıda fiilin gerçekleştiğini bildirerek
Adanır'ı iki kez birer yıl hapis cezasına çarptırdı. Üç yıl iki ay
hapse çıkarılan karar temyiz edildi. PKK yürütme Konseyi üyesi Mustafa
Karasu ve PKK örgüt üyelerinin silahlı ve üst düzey yöneticilerinin
resimlerine yer verilmesi, "Başbuğ da şansını denemek istiyor"
başlığının altında Duran Kalkan'ın resim ve açıklamasının basılması,
"Kadınlar haber ağlarını oluşturuyor" yazısının altında PKK'nin kadın
kolu PAJK'in 7. Kongresi ile ilgili açıklamaları ve kadın PKK'lilerin
fotoğraflarına yer verildiği İran'daki PKK'lileri açlık grevinde
olduğunu duyuran "Açlık grevi 47. Gününde sona erdi" yazının
yayımlanması ile "KCK: Bezele eylemi meşru müdafaadır" başlığı altında
PKK açıklamalarıyla birlikte Abdullah Öcalan'dan "Önder Apo" olarak söz
edilmesi cezalandırmaya gerekçe oluşturdu. Ayrıca, 24 Kasım 2008
tarihli iddianamede, 18 Ekim 2008’de çıkan "İmralı'da Öcalan'a
saldırdılar, ateşle oynuyorlar, Öcalan'ı zehirlemişlerdi, AKP'ye
verilen oylar savaşa gider" yazısı, "Demokratik yöntemler tek çözüm
yoludur" yazıda Murat Karayılan'ın açıklaması ve fotoğrafına yer
verilmesi, "Kürt sorununda devlet şiddeti tırmandırırken Öcalan bir kez
daha çözüm önerdi. Gelin bu kış sorunu çözelim" yazısı, "Çözümün adresi
de muhatabı da belli" yazısı, "PKK'nin çözüm adımları" yazısı, "İşte
acil çözüm eylem planı" yazısı, "Öcalan'dan çözüm önerileri" yazısı
cezaya dayanak yapıldı.
12 Mart'ta,
Radikal gazetesi eski yazarı Perihan Mağden, "Plan Yapmayan
Plan" şarkısının klibini eleştirdiği iki yazıda Arif Şirin
(Ozan Arif) ve şarkıcı İsmail Türüt'e "basın yoluyla hakaret
ettiği" iddiasıyla yargılandığı davada 3 bin 480 TL adli para cezasına
mahkum edildi. Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Tamer Akgökçe, Hrant
Dink'in katil zanlılarını övdüğü gerekçesiyle Türüt'ü eleştiren,
Arif'i de "faşistlik" ile suçlayan Mağden'i suçlu buldu. Mağden, 174
gün karşılığında 3 bin 480 TL adli para cezasına çarptırılırken
avukatları, tecil edilmeyen cezayı Yargıtay'a taşıdı. Radikal
gazetesinde 18 Eylül 2007’de çıkan "Plan Yapmayın Plan/Çakal Yesun
Anani" ve 16 Ekim 2007’de yer verilen "Feci şahsi yazı"
başlıklı köşe yazıları yargılama konusuydu. Mağden, davacı avukatının
müvekkillerini sahte adreslerde göstererek davayı Beykoz Adliyesi'ne
taşıdığını iddia etti; hakkındaki davaların İsmail Türüt'e açılan
davayla birleştirilmediği, hakkında verilen cezanın ertelenmeyip temyiz
edilmesi imkansız hale getirildiğini söyledi; dosyayı da "ibret olsun
diye" AİHM'e taşıyacağını kaydetti.
AKP'ye karşı
kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya'yı "cüppeli baykuş" şeklinde hicvettiği için
hapis istemiyle yargılanan Yeni Asya
gazetesi çizeri İbrahim Özdabak 24 Mart'ta beraat etti. Bakırköy
2. Asliye Ceza Mahkemesi, atılı suçun kasıt ve unsurları oluşmadığı
gerekçesiyle Özdabak'ı CMK'nın 223/2-a,c maddesi uyarınca akladı.
Duruşma savcısı da, sunduğu esas hakkındaki mütalaasında çizerin beraat
etmesi yönünde görüş bildirdi. 19 Mart 2008 tarihinde yayımlanan ve
"Huguk! Huguk! Huguk! Huguk!" ifadelerinin geçtiği karikatüründen
dolayı Özdabak, "yayın yoluyla hakaret" iddiasıyla ve TCK'nın 125.
maddesinden yargılanıyordu. 26 Eylül 2008'de ilk kez hakim karşısına
çıkan Özdabak, 25 yıllık gazetecilik hayatında ilk kez kendisine karşı
bir hakaret davası açıldığını ifade etmişti. Özdabak, "Yargı mensupları
da eleştirilebilir. Demokratik bir toplumda ve hukukun üstünlüğünü
kabul eden bir devlette, hiçbir kurum ve kişi eleştiri dışında
kalmamalı" diye konuşmuştu.
Malatya 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Malatya Yenigün gazetesi sahibi Bülent
Kutlutürk ile gazete yazı işleri müdürü Fadime Akıncı'yı,
Beydağı Devlet Hastanesi'ndeki hurda yolsuzluğu iddialarıyla ilgili bir
haberde "soruşturmanın gizliliğini ihlal ettikleri" gerekçesiyle mahkum
etti. 19 Mart'ta öğrenilen karara göre, Kutlutürk ve Akıncı yolsuzluk
iddiasıyla ilgili bir tanığın polisteki ifadesine28 Eylül 2007’de yer
verdikleri için ertelemeli 1'er yıl 3'er ay hapse mahkum etti. Mahkeme,
ÇGD Şube Başkanı Kutlutürk ve ÇGD Malatya yöneticisi Akıncı ile ilgili
cezayı, gazetecileri beş yıl süreyle denetime tabi tutmaya karar
vererek erteledi. Haberciler, karara bir üst mahkeme olan Malatya 1.
Ağır Ceza Mahkemesi'ne "kararın cezaların şahsiliği ilkesine aykırı"
olduğunu savunarak başvurdularsa da talepleri reddedildi. Gazeteciler,
Basın Kanunu'nun 11. maddesine göre gazete sahibi hakkında hapis cezası
verilemeyeceğini savunuyorlardı. Kararla iç hukuk yollarının
tükendiğini ifade eden Kutlutürk, AİHM'ne başvuracaklarını söyledi.
Adana'da yayın
yapan Radyo Dünya'nın Yayın yönetmeni Mehmet Arslan,
Kasım 2007'de yer verdiği Kürtçe "Keçe Kurdan" müzik
parçasından "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla yargılandığı davadan
17 Mart'ta beraat etti. Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi, "eylem suç
oluşturmadığı" gerekçesiyle Arslan'ın beraatine karar verdi. Davanın
üçüncü duruşmasında tutuksuz sanık olarak mahkemede ifade veren
radyocu, "Yayın yönetmeni olarak suçlamayı kabul etmiyorum. Halk
ezgisinde kesinlikte halkı kin ve düşmanlığa tahrik edecek herhangi bir
söz bulunmuyor. Sanatçı Aynur Doğan'ın okuduğu bu şarkı Kültür
Bakanlığı'nca bandrol almış bir kasette yer alıyor. Kasetin tercümesi
de yanlış yapıldı" dedi. Avukatı Kenan Karavil
de, dosyada bilirkişinin farklı yorumlar dahil ederek kasette sözleri
çarpıttığını, yayımlanan eserde suç unsuru bulunmadığını dile getirdi.
ÇHD Adana Şubesi, Adliye önünde, gazetecileri bilgilendirmek için
yaptığı açıklamada, Kürtçe önündeki baskılara son verilmesini talep
etti.
17 Mart'ta
Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi, "katil devlet" ve "19 Aralık
gazileri" gibi nitelendirmelerden dolayı hapisle yargılanan Ali
Haydar Güneş,
Esma Yavuz, Sabit Çiçek, Şahin Kösedağı, Nadide Toker,
Ali Bozkına, Can Aydemir Sezer, Atilla Aka, Esra Sönmez
ve Nihal Samsum adlı üniversite öğrencilerinin beraatine karar
verdi. Adalet Bakanlığı, 19 Aralık 2000'deki cezaevi operasyonlarını
yedi yıl sonra protesto ederken Eskişehir'de linçe uğrayan ve gözaltına
alınan kişinin TCK'nın 301.
maddesinden yargılanmalarına izin vermişti. 19 Aralık 2000'deki cezaevi
operasyonlarını "katliam" olarak nitelendirdikleri için iki yıl hapis
istemiyle yargılanan 10 kişi, "Devleti alenen aşağılamak" ve "suç ve
suçluyu övmek" iddialarıyla yargılanıyorlardı. Adalet Bakanı, bir süre
önce "Devletime katil dedirtmemem" sözleriyle yazar Temel Demirer
için yargılama izni vermişti. Üniversitelileri savunan üç avukat, açlık
grevine girmenin ve cezaevi operasyonlarını katliam olarak
nitelendirmenin suç oluşturamayacağını, açlık grevine destek olmanın da
"suçu övmek" olarak nitelenemeyeceğini savunarak, suçun unsurlarının bu
nedenle oluşmadığını ifade ettiler.
3 Mart
2009’da, Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesi, “Kürt Ulusal Demokratik
Çalışma Grubu”nun Urfa'da düzenlediği toplantı nedeniyle İbrahim
Güçlü, Arif Sevinç ve Nadir Yektaş’a 1’er yıl hapis, Eyüp
Karakeçi ve Mehmet Kemal Uğurlu’ya 10 ay hapis, Fuat
Önen’e “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri” iddiasıyla 11 ay
hapis cezası verdi. Çevik kuvvet görevlilerinin duruşmada bulunmasına
tutuksuz yargılanan sanıklar ve avukatları uzun süre itiraz ederek,
görevliler salondan çıkmadıkça savunma yapmayacaklarını açıkladılar.
Mahkeme, “duruşma herkese açık” diyerek talepleri reddetti. Önen ve Sıtkı
Zilan hakkında TCK’nın 301. maddesinden açılan dava Adalet
Bakanlığı izin vermediği için düşerken Önen “suçluyu övmek”ten bir yıl
hapse mahkum edildi; Önen’in cezasını bin 500 TL olarak belirleyen
mahkeme, Eyüp, Karageçi ve Oğuzlu’nun cezalarını 10 ay hapse indirdi.
Ancak Önen, Sevinç, Güçlü ile Yektaş’ın cezaları, “duruşmadaki olumsuz
tavırları” gerekçe gösterilerek indirilmedi. Mahkeme, bu sanıkların
cezalarını 15 bin TL ile 18 bin TL arasında değişen para cezalarına
çarptırdı.
Başbakan
Erdoğan, 29 Mart yerel seçim kampanyasında sıklıkla hedef aldığı ve
"yandaş medya" olarak nitelendirdiği gazetecilere karşı "kişilik
haklarına saldırı" iddiasıyla da tazminat davaları açmaya devam ediyor.
Erdoğan, 8 Şubat'ta ART TV'de çıkan "Ankara Rüzgarı'' programındaki
sözlerinden Emin Çölaşan'dan, Cumhuriyet gazetesinin 6 Şubat
2009 tarihli sayısında çıkan ''El Atına Binen Tez İner'' başlıklı
yazısı nedeniyle
Cüney Arcayürek'ten 10'ar bin TL istiyor. Yeniçağ
gazetesine 10 bin TL; Ortadoğu gazetesine AKP adına 35 bin TL,
Erdoğan adına 25 bin TL'lik davalar açıldı.
Eski Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Türkiyelilik" kavramını önerdikleri
"Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu" nedeniyle yargılanan
dönemin BİHDK Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Alt Komisyon
Başkanı Prof. Dr. Baskın Oran'ın 301. maddeden yargılanmalarını
izin vermedi. Dosya bu nedenle düştü. Adalet Bakanlığı, raporda geçen
ifadeleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdi. Kararda Anayasanın
26. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesine de atıf
yapıldığını kaydetti. 17 Aralık 2008'de Ankara 28. Asliye Ceza
Mahkemesi, Oran ve Kaboğlu'nun TCK'nın 301. maddesine ilişkin
dosyalarını, yargılamanın sürdürülmesinin bir şartı olarak izin
alınması için Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Mahkeme, dört yıldır
tutuksuz sanık olarak hapis istemiyle yargılanan Oran ve Kaboğlu ile
dosyayı, avukat Oya Aydın'ın "301'i, Anayasa Mahkemesi'ne gönderin"
talebini geri çevirmiş, Bakanlık iznine öncelik vermişti. 301'in
Türkiye'yi krize sokan bir madde olduğunu, kişilerin özgürlüklerini
kısıtlayan bir düzenleme olduğunu vurgulayan Kaboğlu ve Oran da,
duruşmada, Bakanlık izin şartıyla ilgili, "İzin şartı bizi, Bakan
lütfuna maruz kalmış gibi gösteriyor" diyerek rahatsızlıklarını dile
getirmişlerdi.
Başbakan
Erdoğan için "Zerre kadar utanması olsaydı Kars'a gelmezdi. Türk,
Kürt bütün halklara hayatı cehennem eden özgürlük düşmanı Erdoğan'ı
Kars'ta istemiyoruz. Kars'ın havasını ve toprağını bu kan siyasetçisi
padişahın kirletmesini protesto ediyoruz" diyen siyasetçi Mahmut
Alınak, ceza olarak fidan dikecek ve dört ay süreyle fidanlığın
bakımını yapacak. 3 Mart'ta Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesi, bu sözler
nedeniyle Alınak'ı "hakaret" suçlamasıyla 11 ay 20 gün hapse mahkum
ettikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.
Mahkeme, CMK'nın 231/8-c maddesine dayanarak, "denetimli serbestlik"
altında geçireceği beş yıllık süre içerisinde Alınak'ın, denetimlik
serbestlik şube müdürlüğünün belirleyeceği bir alanda, 500 adet fidan
dikerek ve dört ay süreyle bakım ve gözetimini yerine getirmesine
hükmetti. Mahkeme, Alınak'ın Kars yerel medyasına gönderdiği bildirinin
Başbakana hakaret niteliği taşıdığına kanaat getirdi. Alınak, karara
yedi gün içinde itiraz edebilecek. Alınak, savunmasında, "Sosyal devlet
kuralına göre bir vatandaşın ayağı taşa değse bile bundan Başbakan ve
hükümetler sorumludur. Başbakan devletin başındadır. Kars ise hükümete
iki milletvekili kazandıran bir şehirdir. AKP hükümeti ise Kars'a bir
tek çivi çakmamıştır. Hizmet getirmeyen bir başbakanı eleştirmekte en
doğal hakkımızdır. Hakaret kastım yoktur, tabiatıma aykırıdır. Sert
eleştiri söz konusudur. Dava da düşünce özgürlüğüne, AİHM kararlarına
aykırıdır" sözleriyle kendisi savundu. Alınak, bundan önce de sivil
itaatsizlik yönünde yaptığı çağrılar nedeniyle verilen idari para
cezalarını ödemeyi reddettiği için geçen yıl iki kez cezaevine girmişti
27 Şubat'ta
Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan
hakkında "Ampul Tayyip" sloganının atıldığı iki eylemden Dumlupınar
Üniversitesi'nde öğrenim gören Berna Özaslan, Eğitim-Sen Bursa
Şubesi yöneticisi olan öğretmenler Hasan Özaydın ve Betül
Öztürk ile Halkevleri Genel Merkez üyesi Mehmet Emre Battal'ı
"hakaret" iddiasıyla 11'er ay 20'şer gün hapse mahkum etti; O.B.
hakkındaysa Bursa Çocuk Mahkemesi'nde dava açıldı. Liselilerin ÖSS'yi
protesto için 29 Mart 2008'de düzenledikleri diğer bir eylemde atılan
sloganlar nedeniyle dokuz kişi daha halen yargılanıyor. Bursa polisinin
olay tutanağına göre "Liseli Genç Umut" adlı 40 kişilik grup geçen yıl
Setbaşı'nda toplanıp Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu önüne yürüyüşe geçti.
Grubun önünde iki trampet çalınıyor, dövizler taşınıyor, sloganlar
atılıyordu. Polis tutanağında şu not düşüldü: "Amerikancı, işbirlikçi,
önce dinci, sonra liboş, eğitimi satan' sloganlarına topluluk
tarafından hep bir ağızdan her cümlenin arasında 'Ampul Tayyip'
sloganları atılmıştır. Devamında topluluk tarafından önde bulunan iki
kişinin trampetleriyle tempo tutturarak 'Ampulsün sen Tayyip, ampulsün
sen Tayyip, ampulsün sen Tayyip' sloganı iki defa atılmıştır." 1 Nisan
2008'de, DİSK ve KESK öncülüğündeki başka bir protesto eyleminde
"Ampulsün sen Tayyip" diye slogan atan dokuz kişiye aynı maddeden 7.
Sulh Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Bu davanın görülmesine de 18
Mart'ta devam edildi.
Vicdani
retçi
Mustafa Karayay, vicdani redde ilişkin düşüncelerinden TCK'nın
318. maddesi uyarınca "halkı askerlikten soğutmak" iddiasıyla
yargıladığı davanın ilk duruşmasında beraat ettirdi. Üç yıl hapis
istemiyle karşı karşıya bulunan Karayay, 10 Ekim 2008'de Ankara
Kızılay'daki Yüksel Caddesi'nde, "Türkiye'de doğmuş bir erkeğin sadece
Türkiye'de dünyaya geldi diye askerlik yapmak gibi bir vatan borcu
olamaz. Bu sadece Türkiye için söz konusu da değil. İnsanlar çıplak,
günahsız, borçsuz ve en önemlisi de silahsız doğar. Hiçbir kurum ve
kuruluşun özgür bir insanın hayatının belli veya belirsiz bir bölümünün
tutsaklık altına almaya hakkı yoktur" demekle suçlanıyordu.
Haftalık
Atılım gazetesi yazı işleri müdürü Sibel Bulut, Deniz
Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'yı anan bir yazı
nedeniyle "suç ve suçluyu övmek" iddiasıyla yargılanıyor. En
son Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi, davada görevsizlik kararı vererek
dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmeye karar vermişti. Gazetenin
"Gündem" köşesinde çıkan "İbo Mahir Deniz, zafere kadar
izinizdeyiz"
başlıklı yazı nedeniyle açılan dava 3 Kasım 2008'de başlamıştı. 68
hareketinin 40. yılında Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya, yargı tarafından
"suçlu" görülmeye ve TCK'nın 215. maddesi kapsamına sokulmaya devam
ediyor. İddianamede, Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya 68 ve '71 devrimci
gençlik yöneticileri olarak "terörist", yaptıkları eylemler de "terör
eylemleri" olarak nitelendiriliyorlar.
Adana Radyo
Dünya'nın yayın yönetmeni Mehmet Arslan, iki yıl önce
Şivan Perwer"in sesinden Kürtçe "Mihemedo" Türküsü'ne yer
vermekten yargılandığı davadan 23 Şubat'ta beraat etti. TRT Şeş'in (TRT
6) 1 Ocak 2009'da Kürtçe yayına başlamasından sonra yer verdiği
"Mihemedo" parçasını 16 Ekim 2007"de yayımlayan yerel radyo, Adana
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü suç duyurusunda bulununca davalık
olmuştu. Savcı Duran Yılmaz'ın kaleme aldığı iddianameyle Adana
2. Asliye Ceza Mahkemesi, 8 Ocak 2008'de "kin ve düşmanlığa tahrik"
iddiasıyla açılan davada yayın sorumlusu Arslan'ı hapis istemiyle
yargılıyordu. Mahkeme, suç kastı bulunmadığına hükmetti. Mahkemenin
başvurduğu bilirkişiyse müzik parçasında bundan farklı ifadeler yer
aldığı yönünde görüş bildirdi.
DTP
Diyarbakır
İl Başkanı Hilmi Aydoğdu'nun "Kerkük'e yapılan saldırılar
Diyarbakır'a; Diyarbakır'a yapılan saldırı Kerkük'e yapılmış
sayılır" sözlerine destek veren Belediye başkanı Hüseyin Kalkan
16 Şubat'ta 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarpıtıldı. Batman 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, cezayı yargı sürecindeki davranışları nedeniyle 1 yıl 3 aya
indirdi. Mahkeme, "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek" ile
yargıladığı Kalkan'ın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması
nedeniyle cezasının ertelenmesine karar verdi. Keskin, son iki yılda
düşünceleri nedeniyle yargılandığı altı davadan toplam 3 yıl 9 ay hapis
ve 10 bin 875 TL para cezasına çarptırılmış oldu. Kalkan'ın dört
dosyası, temyiz edildiği için Yargıtay'da bulunuyor. Roj TV'nin
kapatılmaması için Danimarka Başbakanı'na mektup gönderen DTP'li
belediye başkanları arasında yer alan Kalkan, "suç ve suçluyu övmek"ten
bin 875 TL para cezasına mahkum olumuştu. Kalkan, 2 bin TL'den az
olduğu için Diyarbakır 5.Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği cezayı temyiz
edememişti.
Ceza kesinleşmişti.
13 Şubat'ta
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Dağlıca baskınında PKK örgütünün
rehin aldığı askerlerin serbest bırakılmasını duyuran Milliyet
gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü Hasan Çakkalkurt'u,
"soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği" gerekçesiyle 1 yıl 6 ay 22 gün
hapis cezasına çarptırdı. Gazete avukatları, haberin Jandarma Genel
Komutanlığı Van Askeri Mahkemesi'nin aldığı yayın yasağı kararıyla aynı
tarihli olduğundan bu karara aykırılıktan söz edilemeyeceği, haberlerin
yer verilmenin gazetecilik görevinin bir gereği olduğu ve halkın haber
alma hakkına dayandığını vurgulaması sonucu değiştirmedi. Mahkeme,
TCK'nın 285/1 maddesi uyarınca Çakkalkurt'u mahkum etti. Milliyet
gazetesi, 21 Ekim 2007 tarihinde meydana gelen Dağlıca baskınındaki
gelişmeyi 12 Kasım 2007 tarihinde, "Kaçırılan 8 askere tutuklama" ve
"Çatışma gecesini anlattılar" başlıklarıyla duyurmuştu. Jandarma Genel
Komutanlığı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi,
12 erin yaşamını yitirdiği, 17'sinin de yaralandığı saldırıyla ilgili,
8 şüpheli askerin soruşturulmasını gerekçe göstererek, tüm yazılı ve
görsel basın ve medya kuruluşlarına yayın yasağı getirmişti.
Ceza, bir yılın üzerinde olduğu için para cezasına çevrilmedi. Gazete
avukatları, kararın temyiz edilmesi için Yargıtay'a başvurdu.
16 Şubat'ta,
Bakırköy, 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Posta gazetesi foto-muhabiri
Ahmet Cumalı'yı, Derin Mermerci ile ilgili çektiği defile
fotoğrafı nedeniyle "özel hayatın gizliliğini ihlâl ettiği" iddiasıyla
mahkum oldu; cezasının açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.
Mahkeme, beş yıl süreyle aynı nitelikte bir fiilden sorumlu tutulması
halinde Cumalı hakkında, TCK'nın 134/2 maddesinden verdiği ancak saklı
tuttuğu cezayı yüzüne karşı okuyacak. 4 Kasım 2008'de de bu kez
Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi, teknesinde Sanatçı Sezen Aksu'nun
mayolu fotoğrafını çektiği gerekçesiyle Cumalı'yı ertelemeli 1 yıl 3 ay
hapse mahkum etmişti.
Adalet
Bakanı
Mehmet Ali Şahin, bir yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, 2006
ve 2007 yıllarında TCK'nın 301. maddesinden toplam 742 dava açıldığını,
bu davalardan bin 42 kişinin yargılandığı bilgisini verdi. DTP
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın yazılı soru
önergesine 6 Şubat'ta alınan yanıttan, yargılananlardan 16'sının çocuk
olduğu anlaşılıyor. Bu dönemde 301'den 6'sı çocuk 309 kişi mahkum
edildi. Ay dönemde açılmış olan 742 davadan sadece bir tanesi
Diyarbakır'da açıldı. Bu davada da toplam 9 kişi yargılandı ancak ceza
almadı. Bu iki yıllık dönemde Türkiye'de, 3713 sayılı TMY kapsamında
toplam 4 bin 784 dava açıldı, bu davalarda toplam 11 bin 720 kişi
yargılandı. Aynı dönemde "suç işlemek amacıyla örgüt kurma", "örgüt
üyeliği" ve "örgüt propagandası"nı düzenleyen TCK'nın 220. maddesi
kapsamında toplam 2 bin 469 dava açıldı. Bu davalarda 422'si çocuk 17
bin 510 kişi yargılandı. Bu dönemde TCK'nın "silahlı örgüt kurmak ve
yönetmek" suçunu düzenleyen 314. maddesi kapsamında toplam 2 bin 239
dava açıldı; bu davalarda toplam 6 bin 582 kişi yargılandı.
Yargılananlardan 413'ü çocuk.
15 Ocak'ta
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink'in cenazesindeki
"Hepimiz Ermeniyiz" sloganları ve "Katil 301" pankartları
nedeniyle Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında
yaptığı şikayette takipsizlik kararı verdi. Sinop'ta
Haber 57 gazetesi köşe yazarı Mete Çağdaş, sloganı ve
pankartlarla TCK'nın 301. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek
cenaze tertip komitesi ve katılımcılar hakkında Sinop Cumhuriyet
Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu. "Sayın Savcı" başlıklı bir
yazıyla eyleme katılanların yargılanması gerektiğini savunan Çağdaş,
"Böyle bir karar için iki yıl beklemek mi gerekiyor? İtiraz hakkımı
kullanacağım" dedi. Dedesinin Ermeni çetelerince öldürüldüğünü belirten
Çağdaş, bir gazeteci olarak meslektaşı Dink'in bir cinayete kurban
gitmesini kınadığını, ancak atılan sloganların Türklüğe hakaret
olduğunu savunmuştu.
5 Şubat'ta
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP Diyarbakır Milletvekili
Aysel Tuğluk'u, Şubat 2007'de Batman'da "Sayın Başbakan,
PKK'yı terörist ilan edin sizinle görüşelim diyor. Biz PKK'yı terörist
ilan etsek de bu sorun çözülmez" sözlerinin de geçtiği bir konuşması
nedeniyle 1 yıl 6 ay hapse mahkum etti. DTP Batman İl Başkanlığı'nın
genel kurulunda yaptığı konuşma nedeniyle Tuğluk'u gıyabında "PKK
örgütü propagandası yaptığı" iddiasıyla mahkum etti; cezayı ertelemeyi
reddetti. Mahkeme, Tuğluk'un davasını, milletvekili seçilmesi nedeniyle
durdurmuştu. Ancak Yargıtay kararı bozunca yargılamaya yeniden
başlanmıştı. Konuşmanın bütünlüğünden koparılarak, bir iki cümlesi
cımbızlanarak suçlama yöneltildiği ve hüküm kurulduğunu savunan
Tuğluk'un avukatları Sabahattin Acar ve Fethi Gümüş, kararı
temyiz ettiler. DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır milletvekili
Selahattin Demirtaş,
yazılı bir açıklamayla, iktidarın ve Başbakan Erdoğan'ın hedef gösteren
politikaları nedeniyle Kürt siyasetçiler üzerindeki baskıların
yoğunlaştığını kaydederek, bunu "bizzat Başbakan Erdoğan'ın verdiği bir
ceza" olarak kabul ettiklerini açıkladı: "Yakın zamanda Sayın Leyla
Zana'ya ve şimdi de Sayın Aysel Tuğluk'a verilen hapis cezalarının
ilk hesap sorma yeri 29 Mart'ta ki seçim sandıkları olacaktır. Bizi
cezalandırarak susturacağını sananları utandıracak bir zaferle hem bu
gerici çevrelere en anlamlı cevabı vereceğiz, hem de özgürlüğe susamış
halkımıza hak ettiği armağanı sunacağız."
19 Mart'ta
Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesi, vicdani retçi Doğan Özkan'ı
"halkı askerlikten soğuttuğu" iddiasıyla iki ay hapis ve 440 TL
para cezasına mahkum etti. Mahkeme, ardından cezayı iyi halden ve
başkaca hafifletici gerekçelerle önce para cezasına çevirip sonra da
erteledi. Yazılı savunmasını sunan Özkan, "Halkı askerlikten ve
öldürmekten soğutmak faydalı ‘işlerdir’. Her zaman her yerde beni
dinleyen sivil asker herkese, askere gitmenin kötü olduğunu, başka
yaşam olanakları da bulunduğunu anlattım ve anlatacağım. Bu
ifadelerimden dolayı bana verilecek hiç bir cezai yaptırıma
uymayacağım" dedi. Avukatı Birsen Atakan ise sözlü savunma yaparak;
Özkan'ın şiddet karşıtı olduğunu, ölme ve öldürmeye karşı bir kişi
olduğunu, açıklamanın düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini, vicdani ret hakkının uluslararası sözleşmelerde bir insan
hakkı olarak tanındığını ve 318. maddenin anayasaya aykırı olduğunu bu
nedenle davanın Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesini ve Özkan'ın
beraatini istedi. Ancak hakim; Özkan'ın görüşlerinde ısrar ettiğine
kanaat getirerek mahkumiyet yoluna gitti. Özkan, gerekçeli kararın
açıklanmasının ardından temyize gideceğini açıkladı.
2 Şubat'ta Van
4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 15 Mayıs 2008 tarihinde yer verilen
"Aktütün baskını" görüntülerden "PKK örgütü
propagandası yapmak" ile suçlanan Yüksekova Haber sitesi
yayın yönetmeni Erkan Çapraz'ı beraat ettirdiği öğrenildi.
Mahkeme, örgüt propagandası
yapmakla ilgili "suçun unsurlarının oluşmadığı" gerekçesiyle beraat
ettirdiği Çapraz ile ilgili kararı 31 Ekim 2008'de aldı. Beraat
kararının gerekçesinde, "Örgüt üyelerinin Şemdinli ilçesi Aktütün
Jandarma Karakolu'na düzenlediği silahlı saldırı ile ilgili haber
yapıldığı, olayın bundan ibaret olduğu, örgüt propagandası içermediği,
aynı zamanda suç işlemeye alenen tahrik suçunun da unsurlarının kasıt
yokluğu nedeni ile de oluşmadığı haberin ayrıntısından anlaşılmakta"
denildi. Çapraz hakkında; "Türkiye Cumhuriyeti askeri teşkilatını
alenen aşağılama", "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" ve "örgüt
propagandası yapmak ve terör faaliyeti kapsamında suç işlemeye tahrik"
gerekçeleriyle Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'nca beş ayrı
soruşturma da başlatılmıştı. Ancak başsavcılık, aralarında TCK'nın 301.
maddesi dahil çeşitli maddelerden açılan bu soruşturmalarda takipsizlik
kararı verdi. Beş soruşturmadan 3'ü ile ilgili Yüksekova Cumhuriyet
Başsavcılığı, Eylül 2008'de takipsizlik kararı vermişti.
Tunceli Asliye
Ceza Mahkemesi, 1 Mayıs 2008'de hazırlanan Kürtçe "Yaşasın 1
Mayıs" (Bijî Yek Gulan) yazılı afiş ve el ilanları nedeniyle
DTP İl Başkanı Murat Polat ve beş parti yerel yetkilisini
hapisle cezalandırdı. 22 Ocak'ta gündeme gelen karara göre, kitleye
dağıtılan el ilanları ve DTP İl binasına da asılan afiş nedeniyle Polat
ile parti yöneticileri Ufuk Sünger,
Hüseyin Özdenk, Nurcan Kasun,
Zeki Yıldırım ve İbrahim Halil Ateş, 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Yasası'nın 81/c maddesi uyarınca 5'er ay hapis cezasına çarptırdı.
Mahkeme, cezayı beş yıllık denetim serbestliğine çevirerek, sanıkların
bu süre içinde hapis cezasını gerektirecek kasıtlı bir suçtan mahkum
olmaları halinde, söz konusu cezanın da uygulanacağı konusunda
sanıkları uyardı. Cezalar, Adalet Bakanlığı'nın tutukluların
aileleriyle Kürtçe konuşabilmelerini kolaylaştırmaya dönüş çalışma
yaptığı ve TRT Şeş'in (TRT 6) tam gün Kürt yayına başladığı bir sürece
rastlıyor.
Manisa 2. Sulh
Ceza Mahkemesi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Manisa'nın Emek
Partisi'nden "Bin Umut" Adayı Şah İsmail Özocak'ı, Kürtçe
bilmediği halde bu dilden seçim propagandası yaptığı gerekçesiyle
hapisten 3 bin TL adli para cezasına mahkum etti. Seçimler öncesi 15
Temmuz 2007'de yapılan mitingde Kürtçe propagandanın söz konusu
olmadığını aktaran Özocak, "Delil olarak gösterilen CD'ler bende de
var. Sadece misafirler Kürtçe ve Türkçe olarak halka tanıtıldı. Bundan
propaganda suçu çıkarılır mı?" dedi. Aralık 2008'da alınan ve 8 Ocak'ta
tebliğ edilen kararı Özocak, 12 Ocak'ta temyiz etti. Kürtçe bilmediği
halde mahkum edilmesini şaşkınlıkla karşıladığını söyleyen Özocak,
"Hükümet, TRT Şeş üzerinden alelacele Kürtçe yayını başlattı.
Demokratik açılımlar getirilecekse öncelikle antidemokratik
düzenlemeler kaldırılmalı ve bu açılımlar Anayasal zemine de taşınmalı.
Bu olmadığı sürece bizler, bilmediğimiz bir dilde propaganda yapmaktan
daima suçlanırız" diye konuştu. Özocak'ı, Siyasi Partiler Yasası
uyarınca 6 ay hapisle cezalandıran mahkeme, cezayı 5 aya indirdikten
sonra da 3 bin TL para cezasına çevirdi. Aralık ayı ortasında aldığı ve
8 Ocak'ta tebliğ ettiği kararını Özocak, 12 Ocak'ta temyiz ederek
Yargıtay'a taşıdı.
İstanbul
2.Sulh Ceza Mahkemesi, e-mail ile Sanatçı Ferhat Tunç’e tehdit
ve hakaret nitelikli mesajlar gönderdikleri gerekçesiyle Trabzon
–Hayrat ilçesinden Selim Ay ile Abdullah Sarıoglu’yu yargılamaya 24
Aralık 2009’da devam etti. Emniyet, davanın üçüncü duruşmasında,
suçlamaları kabul etmeyen sanıkların adres tespitiyle ilgili talebe
yanıt vermedi. Dava 25 Şubat 2010’da sürecek. Savcılığın,
ifadelerinin alınmasından sonra iki sanık hakkında yakalama kararı
çıkarılması bekleniyor.
Tekirdağ'ın
Şarköy İlçesi'nde yaşanan bir trafik kazasını görüntülemek isteyen
Şarköy'ün Sesi gazetesi sahibi Yakup Önal’i darp
ettikleri iddiasıyla iki kişi yargılanıyor. Söz konusu kişiler,
25 Mart 2010’da, İstanbul Seyahat Şirketi'ne bağlı bir otobüs kaza
yaptıktan sonra görüntü alan gazeteciyi darp ettikleri gerekçesiyle
hakim karşısına çıkacaklar. Gazeteci, olay sonrasında belinden
rahatsızlanmış, tedavi altına alınmıştı.
23 Kasım’da
Tokat İdare Mahkemesi, belediyenin "iş yeri açma ve çalıştırma
ruhsatı olmadığı" iddiasıyla 17 Kasım’da Kanal 60
Televizyonu'nun idare binasını mühürlemesiyle ilgili yürütmeyi durdurma
kararı verdi. Tokat İdare Mahkemesi oybirliğiyle aldığı yürütmeyi
durdurma kararında, işlemin 16 yıllık şirketi yayın yapamaz hale
getirdiğine ve telafisi olmayan zararlara neden olduğuna yer verdi.
İdare mahkemesi, televizyon yetkililerinin savunmalarını sunması için
15 gün süre tanıdı. Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı
Atilla Sertel, televizyonun kapatılmasını "basın özgürlüğüne
indirilmiş bir darbe" olarak nitelendirdi. Sertel, Belediye Başkanı
Adnan Çiçek'in, "Haklısınız ancak öyle yapmam gerekiyordu" sözlerinin
kabul edilemez bulduğunu bildirdi.
Sahte belgeyle
telefonlarının dinlendiğini savunan Taraf
gazetesi muhabiri Mehmet Baransu,
sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra 9 Aralık’ta da
İçişleri Bakanlığı aleyhinde 30 bin TL'lik tazminat davası açtı.
Baransu bununla da kalmayacak, hakkında dinleme kararı aldırtan Hâkim Müslüm
Uzun'u Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikâyet etti.
Telefonunun Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı ve Van
Jandarma Alay Komutanlığı'nca bir yılı aşkın bir süredir dinlendiğini
açıklayan Baransu, jandarmanın kendi cep telefonunu dinlemek için Van
3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne PKK'li
Şükrü Özkan'ı dinleyecekmiş gibi girişim yaptığını savundu.
Baransu, avukatı Ergin Cinmen ile adliyeye gelerek şikayet
dilekçesini savcılığa verdi. Cinmen, "Yapılacak soruşturma sonucunda,
'Van İl Jandarma Komutanlığı'nda' görevli olan faillerin kimliklerinin
tespiti ile gereken davanın açılmasını istiyoruz" dedi.
Cumhuriyet
gazetesinin Şişli'deki binasının bahçesine 29 Mart 2008'de molotof
kokteyli atılmasıyla ilgili davada, oyuncu Şafak Sezer tanık
sıfatıyla dinlendi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 9 Aralık’ta
ifade veren Şafak Sezer, ifadesinde, sanık Boğaç Kaan Murathan ile
1998’den beri arkadaşlığı olduğunu; eşini istemeye kendisinin
gittiğini, cezaevinde bir kez ziyaret ettiği Murathan’ın hapisten
çıktıktan sonra Antalya'ya gidip bir hafta süreyle evinde misafir
olarak kaldığını söyledi. Sezer, sanıklardan Seyhun Zayim'i de
bir kez gördüğünü aktardı. Mahkeme, tutuklu sanıkların cezaevinde
kalmalarına karar verdi. Cumhuriyet gazetesine molotof kokteyli
atılmasına dair talimatı, “Ergenekon Davası" tutuksuz sanığı Sedat
Peker'a yakın bir kişi olduğu ileri sürülen Murathan'ın verdiği iddia
ediliyor. Tutuklu sanık Bedirhan Şinal'ın ''terör örgütüne yardım
etmek'', ''genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması'', ''tehlikeli
maddelerin izinsiz bulundurulması veya el değiştirilmesi'' ile ''Ateşli
Silahlar Kanunu'na muhalefet'' iddialarıyla 16 yıl 3 aydan 42 yıla
kadar hapsi isteniyor. Murathan ve diğer sanıklar ise, 8 yıl 3 ay ile
37,5 yıl arasında hapsi talep ediliyor.
TGC son 100
yılda katledilen 61 gazeteciyi, 17 Kasım’da Burhan Felek Konferans
Salonu'nda düzenlediği bir toplantıyla andı. Toplantıda, en çok
adı geçenlerden birisi de, Uğur Mumcu'nun öldürülmesiyle
ilgili soruşturmayı tıkamakla suçlanan eski Emniyet Genel Müdürü
Mehmet Ağar'dı. TGC Başkanı Orhan Erinç, Serbesti gazetesi
yazarı Hasan Fehmi'nin 6 Nisan 1909'da öldürülmesinden bugüne
kadar tetikçiler bazen ele geçse de arkasındaki güçlerin ortaya
çıkarılmadığını ifade etti. Son olarak Hrant Dink'in
öldürüldüğünü ifade eden Erinç, "Hasan Fehmi'dan beri öldürülen
15. gazeteci
Abdi İpekçi oldu. 1979'dan beri de 46 gazeteci öldürüldü. İfade
özgürlüğünün genişletilmesi, Avrupa standardı getirilmeye çalışılıyor
ama çok sayıda gazeteci yaptığı haber, röportaj ve görüntüler nedeniyle
ölüm tehdidi altında. 15 gazeteci can tehlikesi olduğu için polis
korumasında" dedi. Milliyet gazetesi yayın yönetmeni Abdi İpekçi'nin
kızı Nükhet İpekçi,
TRT muhabiri Ümit Kaftancıoğlu'nun oğlu Ali Naki Kaftancıoğlu
ve gelini Dr. Canan Kaftancıoğlu,
Metin Göktepe'nin ablası Meryem Türkmen de
etkinlikteydi. Hürriyet gazetesi yetkilisi Çetin Emeç'in oğlu Mehmet
Emeç de bir mesaj gönderdi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı gibi aydın ve gazetecilerin öldürülmesi dahil çok sayıda saldırıdan sorumlu tuttuğu ''Tevhid-Selam Kudüs Örgütü'”ne üye oldukları iddiasıyla dört kişiyi yargılıyor. Mahkeme, İran’da oldukları tespit edilen firari sanıklar Ahmet Cansız, Selahattin Eş ve Ali Akbulut ile İsviçre’de olduğu öğrenilen Aydın Koral’ın yakalama emirlerinin infaz edilmesini bekliyor.
18 Aralık
2008’de hazırlanan iddianamede, sanıkların 22 yıl 6 aya kadar hapisleri
isteniyor. Örgüt, Mumcu, Üçok ve Kışlalı dışında, Suudi
Arabistan Büyükelçiliği görevlisi Abdulgani Bedevi, ABD vatandaşı
Victor Marwick, İsrail Büyükelçiliği görevlisi
Ehud Sadan'ın öldürülmesi dahil birçok eylemden sorumlu tutuluyor.
Ankara 9.
İdare Mahkemesi, Milliyet gazetesi muhabiri Abdullah Karakuş'un
Başbakanlıkça akreditasyonun iptal edilmesiyle ilgili açılan davada
işlemin iptaline karar verdi. Mahkemenin oy birliği ile aldığı kararda,
akreditasyon iptalinin basın özgürlüğüne ve hukuka aykırı olduğu ifade
edildi. Başbakanlık uygulamasının gazetecilerin haber yapma
iradelerinde, "caydırıcı" etki oluşturacağına vurgu yapılan kararda,
Karakuş'un iptale neden olan iki haberinde de basın meslek ilkelerine
aykırılığın olmadığına yer verildi. AİHM’in "basın özgürlüğü"
yorumlarının da sıralandığı kararda, "Olgulara dayanan haberlerde
kanıtlama yükümlülüğü aranacak ise de gazetecinin iyi niyet savunması
yeterli kabul edilmelidir” denildi.
Uydudan ve
D-Smart'tan izlenebilen Su TV, 20 Eylül’de Kürtçe haber bülteni
yayınına başladı. Çok kültürlü ve çok dilli yayıncılığı savunduklarını
belirten kanalın haber koordinatörü Mehmet Demir, "Medyanın bu
süreçte vermesi gereken bir karar var: barıştan mı yana olacaklar yoksa
savaş çığırtkanlığı mı yapacaklar? Biz barış yayıncılığı yapacağız"
dedi. "atv, Kanal D gibi televizyonların da bu topraklarda varolan
dillerle yayın yapmaya başlamasının gerektiğini" söyledi. Demir, "TRT
Şeş gibi yasakçı olmayacağız, herkese eşit mesafede duracağız" dedi. Su
TV Genel Koordinatörü Nazan Özdemir, Kürtçe Haber Sorumlusu İbrahim
Genç ve Demir Kürtçe haber programını 11 Kasım’da santralistanbul
Enerji Müzesi'nde düzenledikleri toplantıyla basına tanıttı.
İstanbul Bilgi
Üniversitesi Hukuk Fakültesi eğitim görevlisi Doç. Dr. Yaman
Akdeniz, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu'nun, myspace.com ve lastfm.com.tr siteleriyle ilgili 26 Haziran 2009
tarihli ve 2009/45 sayılı erişim engelleme kararına 29 Eylül'de itiraz
etti. Akdeniz, avukatları aracılığıyla Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı
Basın Bürosu'na başvurdu; taleplerinin Beyoğlu Sulh Ceza Mahkemesi'ne
iletilmesini istedi.
16 Eylül'de
Uluslararası Hrant Dink Vakfı (UHDV), iki yıl önce katledilen gazeteci
Hrant Dink'in doğum gününde gazeteci Alper Görmüş ve
İsrailli gazeteci Amira Hass'ı ödüllendirdi. Görmüş ve Hass'a
ödül, "ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve
adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan,
ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara
mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut verdikleri" gerekçesiyle
verildi.
13 Ağustos’ta
Siirt Ağır Ceza mahkemesi, Siirt Birlik
gazetesi sahibi Diya Yarayan'a saldırıp ağır yaralanmasına
neden oldukları iddia edilen dört tutuklu sanığın tutukluluk hallerinin
devamına karar verdi. Mahkeme, savcının esas hakkında mütalaasını
sunması için yargılamayı 24 Eylül'e bıraktı. Dört sanık, Siirt Kapalı
Cezaevi'ne geri gönderildi. 17 Şubat akşamı yapılan saldırıyı kınayan
RSF, "Türkiye'de yerel yetkililer, eleştirel bakışa sahip gazetecileri
darp etmeye tereddüt etmiyorlar. Gazetecilerin sıklıkla karşılaştığı bu
saldırıları kabul etmemiz mümkün değil. Yetkilileri, saldırılarda
sorumluluğu tespit edilen seçilmişler veya memurları daha iyi izlemeye
ve cezalandırmaya çağırıyoruz" dedi. RSF, son dönemde gazeteciler Diya
Yarayan, Hacı Boğatekin
ve Durmuş Tuna'nın ciddi saldırıların hedefi olduklarını
anımsattı; saldırılarla ilgili örnek oluşturacak ve düşünce özgürlüğünü
hedef almak isteyenleri caydıracak mahiyette soruşturma ve dava
yürütülmesini bildirdi.
Aydın'nın Söke
İlçesi'nde Söke
Gerçek gazetesi
sahibi Durmuş Tuna'ya yönelik saldırıya karışanlar oldukları
iddia edilen 12 şüpheliden altısı 29 Temmuz’da Söke 2. Sulh Ceza
Mahkemesi'nce tutuklandı. Tuna'nın ağır şekilde yaralanmasına neden
oldukları iddiasıyla 27 Temmuz'da gözaltına alınan 12 kişiden üçü
serbest bırakılırken mahkemesi'nde sorgulanan şüpheliler S.K., S.Y.,
L.Y., S.D., R.Y. ve İ.Ç. cezaevine gönderildi. Ancak Tuna, maşa olarak
kullanılan ve yaralama suçu işlemekle suçlananların tutuklandığı,
öldürmek amacıyla kendisine vurulduğu, saldırı anında bir kişinin
bağırarak, ''kafasına vurun, öldürün, gebertin'' şeklinde talimat
verilmesini dikkate alınmadığını ileri sürdü.TGC de, Tuna gibi,
saldırının azmettiricilerinin bulunmasını talep ediyor.
Cumhuriyet
gazetesi avukatları, 1 Mayıs 2008'de çalışanlarına saldırılmasında
sorumlu tuttukları İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü Gökhan Özsavaş'a
yargı yolunu açmak için İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdular.
Gazete avukatı Tora Pekin, 1 Temmuz'da kaleme aldığı bir
dilekçeyle Özsavaş hakkında soruşturma açılmasını istemeyen İstanbul
Valiliği'nin kararına itiraz etti. Gazeteciler
Ali Deniz Uslu ve Esra Açıkgöz'ün de aralarında bulunduğu
dört kişiye saldıran emniyet görevlilerini şu ana dek yoğun çabalarına
rağmen yargı önüne çıkarmayı başaramayan Pekin, dilekçesinde, "Hakkında
soruşturma izni verilmeyen müdür, bu insanlık dışı saldırıları
gerçekleştiren ve bir türlü kimliği tespit 'edilemeyen' memurun
amiridir. Ve hiç kuşkusuz ki suçu oluşturan eylemlerin sorumlusu
durumundadır" dedi. Sorumluların her şeyden önce yargı önüne çıkarmak
istediklerini ve 1 Mayıs'ta çalışanlarına yönelik saldırıların cezasız
bırakmamak için çaba gösterdiklerini söyleyen hukukçu Pekin, iç hukuk
yollarında sonuç alamayacakları bir durumda dosyayı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi'ne taşımaya tereddüt etmeyeceklerini ifade etti.
15 Haziran'da
Taraf gazetesi, üç gün önce yayımladığı “İrtica Mücadele Eylem
Planı” belgesine ilişkin Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nce verilen yayın
yasağına itiraz etti. Gazete avukatı Ergin Cinmen, İstanbul Nöbetçi 9.
Ağır Ceza Mahkemesi'ne yayın yasağının kaldırılması için dilekçe verdi.
Dilekçede, Taraf gazetesinde karara konu olan yayının, Basın Kanunu'nun
3. maddesinde yer alan ''basın özgürlüğü'', Anayasa'nın 26. maddesinde
yer alan ''düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti'' ile 28. maddesindeki
''basın hürriyeti'' çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ve bu
hakların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 10. maddesine göre
düzenlendiği belirtildi. Cinmen, Askeri Mahkemenin bu kararı vermeye
yetkisi olmadığını ve yayın yasağının hukuka aykırı olduğunu
düşündüklerini söyledi.
4 Haziran'da
Siirt Ağır Ceza mahkemesi, Siirt Birlik gazetesi sahibi gazeteci
Diya Yarayan'a saldıranlar olduğu iddia edilen dört tutuklu sanığı
yargılamaya başladı. Yarayan, 17 Şubat gecesi Bahçelievler
Mahallesi'ndeki evinin önünde kar maskeli kişilerin sopalı saldırısına
uğrayarak ağır yaralanmış, başından aldığı yaralar nedeniyle haftalarca
Siirt Devlet Hastanesi'nde tedavi görmüştü. 23 yıllık gazeteci,
duruşmada saldırıyı Siirt Sosyal Hizmetler İl Müdürü Hifzullah
Canpolat'ın azmettirdiğini savundu. Bu kişinin daha önce de aynı
sanıklara benzer suçlar işlettirdiğini ve bu yolla yandaşlarına
kurumundaki yemek ve temizlik ihalelerini verdiğini ileri süren
gazeteci, mahkeme heyetinin "bu müdürle ilgili daha önce haber yaptınız
mı?" sorusuna "evet" yanıtını verdi. Gazeteci, "Dul kadınlardan telefon
numarası isteyen müdür kim?" başlıklı haberi gazetelerine gelen
ihbarları değerlendirerek yaptığını ifade ederek, "haberde müdürün
adını yazmasam da hedefim oydu. Zaten Siirt'te herkes bu konuyu
biliyordu. kendisi fırsatını kolladı beni dövdürdü" dedi. Davaya 23
Temmuz'da devam edilecek. İfadelerde masum olduklarını ileri süren
tutuklu zanlılar duruşmanın ardından Siirt Kapalı Cezaevi'ne geri
gönderildi.
28 Mayıs'ta
Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi, 25 Ocak 2007'de gönderdiği e-mail
mesajında, Agos gazetesi çalışanları ve Ermenileri tehdit ettiği
gerekçesiyle Muhammet Karay'ı 3 yıl 3 ay üç gün hapis cezasına
mahkum etti. Karay'ın, Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından gönderdiği
mesaj nedeniyle gazete avukatları, gazete eski imtiyaz sahibi Serkis
Seropyan'ın şikayetiyle Şişli Başsavcılığı'na başvurmuşlardı.
Mahkeme, "tehdit içerikli sözleri katılanda derin bir korku ve endişe
yarattığı" gerekçesiyle, TCK'nın 106/2 (b) maddesinden düzenlenen
"tehdit" suçundan Karay'ı cezalandırdı. Mahkeme, Karay'ın "kendisini
tanınmayacak bir hale koyarak imzasız mektupla veya özel işaretlerle
tehdit yönelttiğini" vurguladı. Davacı avukatlar, iki yıl olan alt
sınırdan uzaklaşarak ve ceza ağırlaştırarak verilmesini olumlu
karşıladı. Daha önce de Şişli Mahkemeleri, gazeteye yönelik ölümle
tehdit ve ırkçı söylem içeren mesajlardan Zafer Filiz ve Rıdvan
Doğan'ı cezalandırmıştı.
Vicdani
retçi
Mehmet Bal'a işkence yapmak ve Bal'ı yaralamakla suçlanan dört
kişinin yargılandığı davaya avukat Eren Keskin ve İHD İstanbul
Şube Başkanı Gülseren Yoleri'nin tanık olarak dinlenmesiyle 22
Mayıs'ta devam edildi. Hasdal 3. Kolordu Komutanlığı Askeri
Mahkemesi'nde görülen davada savcı, Keskin'e "işkencenin tanımını"
sordu ve "Bal'a yapılanların küçük bir darp olayı olduğunu" söyledi.
Keskin, "Bal'a Askeri Cezaevinde işkence yapıldığına dair bilgilerin
kendilerine ulaştığını, bunun üzerine bir avukat arkadaşıyla birlikte
11 Haziran 2008'de cezaevine giderek bir albayla görüştüğünü" anlattı.
Tutuklu sanıklar Necati Polat, Erhan Öz ve Bekir Uğurlu'yla
tutuksuz sanık Mehmet Emin Karadağ'ın yanı sıra sanık
avukatlarının da katılmadığı dava 6 Temmuz'a ertelendi.
"Üzerinde askeri kıyafet bulunan Bal'ın iki kişinin kollarında
yanlarına getirildiğini" belirten Keskin, "Bal'ın çok bitkin olduğunu
ve ayakta duramadığını" aktardı; "Kendisiyle kısa bir görüşme yaptık.
Bir astsubayın zorla saçlarını kestiğini, koğuşta Necati Polat adlı bir
mahkumun arkadaşlarıyla birlikte kendisini dövdüğünü söyledi" dedi.
30 Nisan'da
Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay'ın örgütlenme
özgürlüğüne vurgu yapan gerekçelerini de katılarak Lambdaistanbul
Derneği'nin kapatılmasını reddetti. Derneğin avukatı Fırat
Söyle,
"Kararın Türkiyeli lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve
transseksüellerin
(LGBTT) sürdürdüğü mücadelenin sonucu olduğunu" söyledi.Yargıtay
kararındaki "teşvik etme" ve "özendirme" ifadelerine de itiraz
ettiklerini kaydeden Söyle, açıklanacak resmi kararda bununla ilgili
bir tespit bulunmasını umduklarını ifade etti. Yargıtay 7. Hukuk
Dairesi, 25 Kasım 2008 tarihinde aldığı ancak dernek avukatlarına 23
Ocak'ta tebliğ ettiği altı sayfalık kararda, "cinsel kimlik ve yönelim
kişilerin kendi istekleriyle seçtikleri bir olgu olmayıp, doğuştan veya
yetiştiriliş tarzından kaynaklanan ve kişilerin istemeyerek karşı
karşıya kaldığı bir olgudur" demişti.
DTP
milletvekili
Hasip Kaplan yaklaşık 70 bin kişinin dinlendiğini söyleyen Adalet
Bakanına bir soru önergesiyle "Bu kararlar yasaya uygun mu?" diye
sordu. Dinleme kararları için kaç mahkeme kararı verildiğini soran
Kaplan "Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı, sadece partimize yönelik 40
bin dinleme yapıldığını söyledi. Bu dinlemeler sadece partimize yönelik
mi?" diye ekledi.Bakan
Mehmet Ali Şahin, dinleme kararlarının Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı'na (TİB) iletildiğini, dinlemelerin bu kurum aracılığıyla
yapıldığını belirtti. Şahin, 12 bin 841 dinleme kaydının "suç unsuruna
rastlanmadığı için" silindiğini ekledi. TİB başkanı
Fethi Şimşek de Aralık 2008'de Meclis araştırma komisyonuna verdiği
bilgide yargı kararıyla iletilen numaraların sadece kaydını
yaptıklarını belirtmişti.
"Bizden isteyen kurum hangisiyse, MİT, Emniyet veya Jandarmaya
gönderiyoruz. Kaydın dinlenmesi, çözülmesi, imha edilmesi tamamen bizim
dışımızdadır. Eğer bunlarla ilgili bir sızma oluyorsa bizimle ilgisi
yok. Biz olduğu gibi kurumlara veriyoruz. Biz kimleri kayda aldığımızı
da bilmeyiz. Yani verilen numara milletvekiline mi ait, bakana mı ait
biz bunu bilmeyiz. Bize sadece numara gönderilir. Teknik takip tamamen
bizim dışımızda. MİT, Emniyet ve Jandarma özel izinle teknik takip ve
ortam dinlemesi yapıyorlar. Bazı kurumlarda mobil dinleme cihazları
olduğunu da duyuyoruz." Geçen yıl, bir Diyarbakır mahkemesinin Emniyet,
Jandarma ve Milli İstihbarat'a herkesi dinleyebilmelerini sağlayacak
"genel dinleme yetkisi" verdiği ortaya çıkmıştı. Bunu ortaya çıkaran
gazeteciler yargılanmış; daha sonra beraat etmişlerdi.
İçişleri
Bakanlığı, 1 Mayıs 2008'de gerçekleşen ve yaralanmalarına yol açan
polis şiddeti nedeniyle Cumhuriyet gazetesi muhabirleri Esra Açıkgöz
ve Ali Deniz Uslu'ya 3 bin 500 TL tazminat ödemeye mahkum
oldu. 1 Mayıs 2008'de eylemleri izlerken gazete binası önünde ve
yakınında polislerce darp edilen Açıkgöz bakanlığı 2 bin 500 TL
tazminat ödemeye mahkum ederken, görevliler hakkında cezai işlem
yapılması için yaptığı girişimlerden sonuç alamadı. İstanbul 1. İdare
Mahkemesi, saldırılarda kolu kırılan muhabir
Ali Deniz Uslu'ya da bin TL manevi tazminat ödenmesini
kararlaştırdı. Ancak 1 Mayıs 2007'de benzer koşullarda darp edilen
gazetenin diğer muhabiri Alper Turgut, 21 Nisan 2008'de
Bakanlığı bin TL tazminata mahkum ettirdiyse de aradan geçen süre
içerisinde kazandığı tazminatı tahsil edemedi. 2007 eylemlerinde 10'un
üzerinde haberci polis şiddetine uğramıştı. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, Turgut dahil 38 kişinin yaptıkları şikayeti, polis
şiddetini "yasal zor" olarak nitelendirerek ve "delil yetersizliğinden"
söz ederek takipsizlikle sonuçlandırmıştı.
23 Mart
2008'de Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde bir kişinin polis kurşunuyla
yaşamını
yitirdiği Newroz kutlamalarını izleyen altı haberci
polisin saldırısı cezasız kaldı. Kafasından sert
bir cisimle darbe alan İHA muhabiri Senar Yıldız Yüksekova
devlet Hastanesinde kafa filmi çekildikten sonra tıbbi kontrol altına
alınırken DHA muhabirleri Hamit Erkut ve Erkan Çobanoğlu, AA
muhabiri Necip Çapraz, CHA muhabiri Şevket Yılmaz,
DİHA muhabiri
Sami Yılmaz çevik kuvvet ekiplerince dövülerek göstericilerin içine
sürülmüştü.
21 Nisan'da
Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), TGS’nin, ATV ile
Sabah gazete ve dergi gruplarının bağlı olduğu Turkuvaz
işyerlerinde 13 Şubat'tan bu yana sürdürdüğü grevini desteklediğini
açıkladı; Türkiye'nin "en temel sendikal hakları ihlal eden tutumunu”
sürdürmesini eleştirdi. EFJ Başkanı Arne König, "Türk hükümeti
temel hakların korunacağını teyit etmelidir. Sendika üyesi olmak ve
toplu sözleşme hakkına sahip olmak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin
bir süre önce aldığı kararda açıkça vurgulandığı üzere temel bir
haktır" dedi. Hükümetin grevle ilgili olarak harekete geçmemesi
durumunda, AB ile Türkiye arasında, müzakere anlaşmasının 19. faslında
belirtilen sosyal haklar konusundaki görüşmelerin engelle
karşılaşacağını kaydeden König, ATV-Sabah grevini, Avrupa Komisyonu ve
Avrupa Parlamentosu temsilcileriyle gündeme taşıyacaklarını bildirdi.
TRT, Kürtçe
radyo yayınına 1 Nisan'da, "Türkiye'nin Sesi" radyosunda dil
çeşitliliğine dahil edilen Ermenice radyo yayınına da 2
Nisan'da başladıklarını açıkladı. Sabah yayına başlayan ve 24 saat
kesintisiz dinlenebilecek Radyo 6, FM bandından yayın yapan vericilerle
antene ulaştırılacak. Türkiye'nin Sesi Radyosu kapsamında başlayan
Ermenice yayınlarsa Türkiye saatiyle sabahları 07.00-07.30, akşamları
ise 18.00-18.30 saatleri arasında gerçekleşiyor. Radyo 6 ve Türkiye'nin
Sesi Radyosu'nun yayınları, TÜRKSAT uydusuyla İnternet üzerinden
dinlenebiliyor. TRT'nin Kürtçe yayın yapan kanalı TRT 6 da 1 Ocak'ta
yayına başlamıştı.
Diyarbakır
Asliye Ceza Mahkemesi'nin, Mart 2004 Yerel Seçimleri gecesinde resmi
üniformalı bir polisin oy sandığını değiştirdiği iddiasını
araştıran gazetecilerden dokuzuna yönelik sivil polis
saldırısını akladı. Olaydan dört yıl sonra bir polis memuruna “kasten
yaralama” ve “mala zarar verme” gerekçesiyle dava açılmıştı. Yargının
bu kadar geç harekete geçmesiyle bir sonuç alamayacağını açıklayan
dönemin SKY Türk kanalı bölge temsilcisi Nevzat Bingöl, "Tek
sanık polis de beraat etti. Şikayetçi olarak yer alamama rağmen
duruşmaya davet etmediler. Yediğimiz dayakla kaldık. Olan kırılan
kameralarımıza oldu. Kimvurduya gittik" dedi. 28 Mart yerel seçimleri
gecesinde Show TV muhabiri Şaban Boz,
Söz gazetesi ve Söz TV muhabiri Beşir Arız ve Faysal
Karadeniz,
Ahmet Bulut ve Bayram Bulut,
DİHA kameramanı Mehmet Şirin Hatman ve muhabiri Bahire
Karataş ve Gün TV muhabiri Fırat Düzgün saldırısına
uğramış, yaralananlardan Hatman, Boz ve Karataş tedavi altına
alınmıştı. Kameraların kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle
gazetecilerin 27 bin doları bulan zararı karşılanmamıştı. Habercileri
hastanede ziyaret eden dönemin polis müdürü, sorumluların
cezalandırılacağı sözü vermişti. Ancak bu sözler tutulmadı.
1 Şubat'ta
Bizim Kocaeli gazetesine saldıranlar cezasız kaldı. Büroya gelen
yaklaşık 15 kişilik bir grup, "Suadiye'de silahlı çatışma" haberine tepki olarak büro girişindeki
eşyaları dağıttıktan, sandalyeleri fırlattıktan ve camları kırdıktan
sonra işyerinden ayrılan grup gözaltına alındıktan sonra serbest
bırakılmıştı. Gazete yazı işleri müdürü Ahmet Tükenmez, "Bugüne
kadar dava açıldığına ilişkin bir bilgi bize gelmedi. Üstelik, büromuzu
korumak için özel bir güvenlik şirketiyle anlaşmaya kalkıştığımızda
bize bunun önünde yasal engel olduğu bildirildi. Bizi kim koruyacak?"
dedi.
26 Mart'ta
Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar, İkinci Ergenekon
İddianamesi'nde "Eşinin yalnız başına Brezilya'ya gittiği" şeklinde
asılsız iddiaya yer verildiği gerekçesiyle "Ergenekon" Savcılarını
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikayet etti. Dündar,
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Mart'ta kabul ettiği ikinci
iddianamede "özel yaşamına ihlal edici nitelikte bilgilere yer
verdikleri" gerekçesiyle
soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcıları Ercan Şafak, M. Ali Pekgüzel,
Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder, Zekeriya Öz ve Nihat Taşkın'ı
şikáyet etti. Cumhuriyet gazetesi sahibi İlhan Selçuk da,
10 Temmuz 2008'de kaleme alınan ilk iddianamede
""karalamak ve küçük düşürmek amacıyla davayla ilgili bazı saptama ve
özel yaşına dair bilgilere yer verildiği" gerekçesiyle savcılar
Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve
Nihat Taşkın hakkında dava açmıştı.
İnternet
üzerinden yayın yapan Nor Radyo, Nor Zartonk'un 17 Ocak'ta
Tütün Deposu'ndan düzenlediği "Unutmak Kaybetmektir"
etkinliğiyle yayına başladı. 19 Ocak 2007'de katledilen gazeteci Hrant
Dink'in anmasını canlı yayınlayan radyonun gönüllülerinden Sayat
Tekir, "Çok dilli ve çok kültürlü bir yayın anlayışımız var" dedi
ve ekledi: "Sadece Ermenice'nin ve Ermenilerin değil, Anadolu'nun diğer
kültürlerinin ve halklarının da kendilerini ifade edebilecekleri bir
platform oluşturmayı amaçlıyoruz. Türkiye'de Ermeniler de diğer halklar
da dillerini konuşamıyor. Bu da yavaş yavaş asimile oluyorlar. Bunun
sonucunda bir radyonun olması, bu radyoda farklı dillerde yayın
yapılıyor olması dillerin de varlıklarını sürdürmelerine katkı sunacak"
dedi. Her gün www.norradyo.com
adresinden dinleyebileceğiniz radyo her akşam saat 20.00'de yayına
başlıyor ve saat 01.00'e kadar yayın sürüyor. 20 kişinin gönüllü olarak
katkı sunduğu radyoda kültür sanat programından haftalık yorumlardan
çocuk öykülerine kadar çeşitli programlarını dinlemek mümkün.
Gazeteci
Faruk Balıkçı, Güneydoğu'da görev yaptıktan sonra Ergenekon
Soruşturması kapsamında gözaltına alınan şahısların, 23 Mart 1992'te
Cizre'de Newroz sonrası olayları izleyen Sabah gazetesi muhabiri
İzzet Kezer'in ölümüyle bağlantılarının araştırılması gerektiğine
inanıyor. Erzincan Depremini yerinde izledikten sonra Cizre'de Newroz
kutlamalarını takip etmesi için Ankara'dan görevlendirilen Kezer, bir
grup gazeteciyle birlikte elinde beyaz bayrakla otele sığınmaya
çalışırken öldürülmüştü. TİHV, 1992 Raporu'nda gazetecinin bir polis
panzerinden açılan ateşle yaşamını yitirdiği yazılıydı. Cinayetin
ardından bazı gazetecilerin ifadeleri alındıktan sonra soruşturma
dosyasının "faili meçhuller rafı"na kaldırıldığını ifade eden DHA
Diyarbakır büro şefi, Doğu ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Balıkçı, "O dönemde, insanların olaylara tanık olmalarını ve
fotoğrafların bugüne taşınmasını istemeyen Ergenekon zihniyetinin
öncelleri vardı" dedi.
Vicdani
retçi
Mehmet Bal'a işkence uygulayan ve yaralayan dört kişinin
yargılanmasına 3 Şubat'ta Hasdal Askeri Cezaevi'nde dördüncü duruşmayla
devam edildi. Duruşmada, Bal'a haber verilmeden yapılan ilk duruşmada
dinlenen beş askeri tutuklu yeniden dinlendi. 17 Mart'ta yargılamaya
devam edecek olan Bal, duruşmada tanıkların avukatların sorularına
çelişkili yanıtlar verdiklerini savundu: "Tanıklar ya 'bilmiyorum'
dediler ya da hatırlamadıklarını söylediler. Bir kaçı da 'Bal ve
avukatlarının seviyesine inmeyeceğim' diyerek avukatların sorularını
yanıtlamayı reddetti." Tanıklarından birinin "Bal'dan nefret ediyorum.
O kadar kin duyuyorum ki mahkemede boğabilirim" dediği ileri sürüldü.
Bal, davanın savcısı olan Askeri Binbaşı Ertan Aydın'ın aynı
zamanda kendisi hakkında TCK'nın 301. maddesinden suç duyurusunda
bulunan savcı olduğunu söyledi.
Aralarında
Aydın Karahasan, Dr. Mustafa Kibaroğlu,
Sadık Varer, Selma Çakır Koçiva
gibi aydınların da yer aldığı bir grup Başbakanlığa dilekçe vererek
UNESCO’nun Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda yer alan Lazca’nın yok
olmaması ve Lazca’nın varlığını sürdürebilmesi, muhtaç duyduğu yaşam
ortamının yaratılabilmesi için devletten destek olmasını istedi.
Anadilde -iki dilli- eğitim, Lazca okuma yazma etkinliklerinin
düzenlenmesi, Lazca yer adlarının iadesi, Laz kültürünün araştırılması,
Lazca ve diğer yerel dillerde basın yayın özgürlüğü ve vatandaşlık
statüsü ilgili konularda net bir düzenleme yapılması gerekliliğini
vurgulayan grup, Başbakanlığa gönderdiği “ Demokratik Hak olarak Anadil
ve Lazcanın geleceği” başlıklı dilekçede taleplerini dile getirdi.
4 Mart'ta TGS
İstanbul Şube Başkanı Rüya Özkalkan,
atv, Sabah gazetesi ve bazı dergilerin de bağlı olduğu Turkuvaz Medya
Grubu'ndaki grevin beklentilerin de üzerinde ilgi gördüğünü ifade etti.
Özkalkan, işveren baskısının greve katılımın düşük kalmasına yol
açtığını ama grevcilere dışarıdan, emek örgütleri, meslek örgütleri ve
çeşitli gruplardan artan şekilde gelen desteğin "morallerini yüksek
tutmalarını sağladığını" belirtti. 20. gününe giren grevin 10 kişiyle
sürdürüldüğünü ifade eden Özkalkan, işverenin 17 Şubat'ta işten
çıkardığı sendika üyelerinin işe iade davalarını açtıklarını, "usulsüz
işlem" nedeniyle de ayrıca hukuki işlem yapacaklarını ekledi.
27 Şubat'ta
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 yıl önce gazeteci Abdi
İpekçi cinayetine karıştıkları gerekçesiyle yargılanan gıyabi
tutuklu Yalçın Özbey ve cezaevinden yazdığı itiraf mektubuyla
yıllar sonra davanın açılmasında etkili olan Yusuf Çelikkaya
hakkında açılan davayı zamanaşımından düşürdü. Cumhuriyet Savcısı Fethi
Türkmen, Özbey hakkında kaçak olması nedeniyle tutuklama kararı
verildiğinden davanın zamanaşımının durmuş olduğunu ve davanın sürenin
dolmadığı kanaatinde olduğunu belirtti. Mahkeme heyeti, TCK'nın
öngördüğü asli zaman aşımı süresinin 20 yıl, 104/2 maddesi gereğince
uzatılmış zaman aşımı süresinin ise 30 yıl olduğunu belirtti. Heyet,
suç tarihi itibariyle kamu davasının zaman aşımı nedeniyle ortadan
kaldırılmasına karar verdi. Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni
İpekçi, 1 Şubat 1979'da aracıyla İstanbul Nişantaşı'daki evine giderken
öldürülmüştü. Ayrıca mahkeme, Özbey hakkındaki yakalama kararının da
kaldırılmasını kararlaştırdı; 7 gün içinde temyiz yolunun açık olduğunu
belirtti.
Gazeteci
meslektaşları, 30 yıl önce İstanbul Nişantaşı'nda
uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren Milliyet gazetesi
Yayın Yönetmeni
Abdi İpekçi'yi mezarı başında andılar. Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki
kabri başında 1 Şubat 2009'da İpekçi'yi anan TGC Başkanı Orhan
Erinç, "Türkiye'de bu tür cinayetlerde sınırlı şekilde yol
alınabiliyor. Yakalanabilirse tetikçiler yakalanıyor ama onları
yönlendirenler, destek ya da güç verenler etrafındaki karanlık
giderilemiyor" dedi. Törene katılan Milliyet gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Sedat Ergin, "Bu cinayetler tam olarak
aydınlatılmadığı sürece biz yakın tarihimizi de tam anlamıyla objektif
bir şekilde öğrenemeyeceğiz" dedi. Gazeteciler, Türkiye'de son 30 yılda
öldürülen meslektaşlarının katillerinin genelde bulunsa da,
cinayetlerin arkasındaki güçlerin hiçbir zaman ortaya çıkarılamadığını
vurguladı. İpekçi'nin katili ve Papa 2. Jean Paul'ün suikastı hükümlüsü
Mehmet Ali Ağca, Türkiye'deki iki ayrı gasp olayına ilişkin daha
önce 36 yıl hapis cezasına çarptırıldığı davanın yeni TCK'ya göre Şubat
2006'da yapılan yeni yargılamada 21 yıl 8 ay hapse mahkum edilmişti.
Mart 2006'da kamuoyuna yansıyan bu karara göre Ağca, 18 Ocak 2010
tarihinde tahliye olamayacaktı; bu tarihe Ağca'nın iki ayrı gasp
suçundan alacağı hapis cezası da
eklenecekti.
25 Şubat
2007'de tutuklanan ve "Ergenekon Silahlı terör örgütüne
üyelik", "Hükümete karşı silahlı isyana tahrik etmek" ve "hukuka
aykırı kişisel verileri kaydetmek" ile suçlanan Ümit Sayın'ın da
ek ifadesinde, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili msn haberleşmeleri
soruldu. Araştırmacı-yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da evinin
önünde, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını
kaybetmişti. Mumcu ve diğer aydınların öldürülmesiyle ilgili açılan
Umut Davası’nda tek bir kişi cezaevinde.
Eski
hükümlü
ve yeminli Kürtçe tercüman Mehdi Tanrıkulu,
Adalet Bakanlığı'nın tutuklu ve hükümlü ziyaretlerinde Kürtçe
konuşulmasını kolaylaştırmak için başlattığı girişimi "çok gecikmiş" de
bulsa destekliyor. Tanrıkulu, "Gönül ister ki, bu düzenleme TRT Şeş'in
Kürtçe yayına geçmesi gibi seçim malzemesi haline getirilmesin" dedi.
12 Eylül döneminde Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde Kürtçe konuştuğu için
ağır saldırılara uğradığını, 1987 yılında Eskişehir Cezaevi'nde de
"konuşma yasağı"yla karşılaştığını ifade eden Tanrıkulu, üçüncü kez
tutuklanarak gönderildiği Kandıra F Tipi Cezaevi'nde herhangi bir
Kürtçe konuşma yasağıyla karşılaşmadığını söyledi.
Diyarbakır ve
bölgesinde dört yılı aşkın bir süredir günde 45 dakika Kırmançi
yayın yapan Gün TV,
TRT6 gibi günde 24 saat yapabilmek için RTÜK'e başvurdu. TRT Şeş'in
Kırmançi olarak gün boyu yayın yapmasına "şaşırdıklarını" ifade eden
televizyonun genel yayın koordinatörü Ahmet Birsin, Kürtçe
yayın nedeniyle geçmişte birçok baskıyla karşılaştıklarını ve
yayınlarının uzun süre durdurulduğunu hatırlatarak, "Bizim serüvenimiz
ortada. Yayına geçmek için sadece yazışmalarımız iki yıl sürdü" dedi.
TRT Şeş'e sağlanan hakların kendilerine de verilmesini isteyen Birsin,
"Devletin kendisinde gördüğü hakkı yurttaşa devretmesini istiyoruz.
Böyle yapılmadığı taktirde, bu özgürlük ve demokrasi açısından bir
kabul görmez. Anadilde yayın, herkesin kullanabileceği, bir siyasi
partinin lütfunda olmayan ve kesin bir şekilde güvenceye kavuşmuş
Anayasal bir hak olmalı" dedi.
Hukukçu-yazar
Hüseyin Aygün, Kürtçe Kırmançi yayına başlayan TRT Şeş'in
Türkiye'de Zazaca konuşan yaklaşık 2 milyon yurttaşa yönelik
de yayın yapmasını beklediklerini söyledi. Aygün, Zazaca'nın Tunceli ve
civar kentlerde yoğun olarak kullanılan bir dil olduğunu ifade ederek,
"Araştırmalar iki milyon kişinin bu dili konuştuğuna işaret ediyor. Bu
rakam daha az da olabilir. Bu dilin yaşatılması lazım. Zazacaya ilgi
gösterilmediği için Dersim'de TRT Şeş'le ilgili görüş bile öne
sürmüyorlar" dedi. Tij Yayınları'nca yayımlanan Zazaca "Eve Tanxe
Ho Teri Amaene" kitabının da yazarı olan Aygün, TRT'den Zazaca eser
kazandıran veya bu dil alanında araştırma yapan kişi ve kuruluşlarla
temas kurmasını bekliyor: "Bu alanda çalışan, eser yazan, uydu
üzerinden program yapan özel televizyonlardan görüş istenebilir. Ben
avukatım, mesleğim var zaten. Ama gönüllü olarak TRT'ye çalışmaya,
devlete ücretsiz olarak hizmet etmeye hazırım."
Türkiye'deki
56 Çerkes derneğinin çatı örgütü Kafkas Dernekleri
Federasyonu (KAFFED) Çankaya Köşkü'nde görüştükleri Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'e, Çerkesçe (Adıgece ve Abazaca) yayın taleplerini
iletti. 5 Ocak'ta yapılan görüşmeye KAFFED Başkanı Cihan Candemir,
Federasyon Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Erol Taymaz, Genel
Sekreteri Rahmi Aksu ve Genel Koordinatörü Cumhur Bal katıldılar.
KAFFED heyeti, "Türkiye'de yaşayan 6 milyon Çerkesin de kendi ana
dillerinden yayın zevkini yaşamak istediğini" söyleyerek,
üniversitelerde Kürtçe için düşünülen dil ve edebiyat bölümleri ile
enstitülerin Kafkas dilleri için de açılmasını istedi. Çerkesler, bu
bölümler için de, YÖK'ün Kürtçe için düşündüğü Ankara ve İstanbul
üniversitelerini işaret etti. Cumhurbaşkanıyla, güncelikli sorunlar
olarak Abhazya'ya doğrudan seyahat imkanı sağlanması, TRT'de Çerkesçe
yayınların yer alması ve üniversitelerde Adıge-Abhaz Dili ve Edebiyatı
bölümlerinin açılması gibi konular paylaşıldı. Bal, "Taleplerimiz yeni
değil. Kürtçe veya başka bir yayınla da ilgisi yok, misilleme de değil.
Amaç pişmiş aşa su katmak değil. O kadar dil konuşuluyorsa bir ülkede,
kaldırabilecekleri kapasitede, tüm kesimlerin sesi yansıtılmalı" diye
konuştu. TRT 3'de Çerkesçe yayının da perşembe günleri saat 7.00'ye
alındığını anımsatan Bal, Haziran 2004'ten itibaren haftada yarım saat
yayımlanan Çerkezceye ilginin, bir hafta öncenin bayat haberlerine yer
verilmesi ve Çerkezlerin kültür ve gelenekleriyle ilgisi olmayan
yayınlar nedeniyle olmadığını, bu yayının özendirilmesi gerektiğini
söyledi.
TRT Şeş'i kamu
yayıncılığı bağlamında değerlendiren Galatasaray Üniversitesi'nden
Prof. Dr. Özden Cankaya, CHP lideri Deniz Baykal'ın "70
milyonun parasıyla Kürtçe TV olmaz" açıklamasıyla ilgili,
"Politikacılar dar görüşlerinden kurtulmalı ve hukukun tanıdığı
vatandaşlık haklarını tanıma, eşitlik ve hak kavramlarını hukuk devleti
ölçütleriyle bir kez daha gözden geçirmeliler" dedi. Dilin bir toplumun
zenginliği olduğunu söyleyen Cankaya "Çok kültürlülüğün yaşamın gereği
ve gerçeği olduğu göz ardı edilerek Kürtçe yayına eleştiri yöneltmek
anlaşılması güç bir durum" şeklinde konuştu.
2 Ocak'ta DTP,
seçim yatırımı olarak gördüğü ve hükümetin resepsiyonuna katılmayarak
tepki gösterdiği TRT'de Kürtçe yayın açılımının genişlemesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) bir yasa teklifi sundu. Ayrıca
DTP, Kürtçe'nin önündeki diğer yasal ve Anayasal engellerin kaldırılıp
kaldırılmayacağına dair Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM
Başkanlığı'na bir yazılı soru önergesi verdi. DTP Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan, Kürtçe'de yer alan
x, w, q harflerinin alfabeye alınması, DTP Diyarbakır Milletvekili
Gültan Kışanak da Kürtçe'nin kamusal alanda kullanılmasını öngören
yasa teklifi hazırladı.
TRT, 7 Haziran 2004'ten bu yana günde yarım saat sürdürdüğü Kürtçe yayını, 1 Ocak'tan itibaren tahsis ettiği TRT Şeş (TRT6) adlı televizyon kanalı aracılığıyla 12 saate çıkardı. TRT Şeş, Kürtçe yayınına saat 19:00'da TRT Arı Stüdyosu'nda canlı olarak gerçekleştirdiği ve Nilüfer Akbal ve Rojin'in sundukları ve şarkılar söyledikleri bir programla başladı. Yayınla, İstiklal Marşı'nın okunmasıyla bir süre önce başladığı deneme yayını sonlandırılmış ve resmen yayına geçilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Gül, Kürtçe programda yayımlanan mesajında, "TRT'nin halkımızın konuştuğu farklı dil ve lehçelerde yayın yapıyor olmasını büyük memnuniyetle karşılıyorum" derken Başbakan Erdoğan'ın mesajlarına da Kürtçe dublaj ve Türkçe alt yazıyla yer verildi. Yayınların şimdilik Kırmançi ile başlayacağını ancak daha sonra da Zazaca ve Sorani lehçelerinde de yapılacağını duyuran Başbakan Erdoğan, TRT'nin bu yıl da Arapça ve Farsça yayın yapan kanallarını hayata geçireceğini söyledi; mesajını Türkçe ve Kürtçe "TRT 6 hayırlı olsun" (TRT Şeş, li ser xere be) diyerek tamamladı. Ancak resepsiyona, TRT'de Kürtçe yayın Kürt Sorunu'nu çözümünde bir aşama olarak yasal güvenceye kavuşturulmadığı gerekçesiyle DTP'liler katılmadılar. Beyoğlu Galatasaray Meydanı'nda bir basın açıklaması düzenleyen MKM ve kuruluşa bağlı sanatçılar, "Kürt sorununun çözümünde önemli olabilecek TRT'deki Kürtçe yayına ilişkin adımın günlük politikalara kurban edildiğini" ileri sürdü. Açıklamayı okuyan Murat Batgi, "Kürt sanatçılar olarak, anadilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzü geliştirme, halkımız ve insanlıkla paylaşma yönünde bunca baskı mekanizması dururken, kurumlarımız ve bizler üzerinde sayısız soruşturma sürerken, devletin Kürtçe televizyon girişimini hukuksal ve ahlaki olarak samimiyetten, inandırıcılıktan uzak görüyor ve hiçbir biçimde bu çalışmaya destek sunmayacağımızı ifade ediyoruz" dedi. Diyarbakır'daki Kadın Merkezi'nin (KA-MER) Başkanı Nebahat Akkoç ise, "Kadının yasal haklarını kendi dilinde öğrenme hakkını hep savundum. Yayının devlet televizyonunda yapılıyor olmasını da önemsiyorum" diye konuştu.
30 Aralık’ta
İstanbul 11.Ağır Ceza Mahkemesi, iki yazıda "örgüt propagandası
yaptığı" iddiasıyla Devrimci Hareket dergisi sahibi ve sorumlu
yazı işleri müdürü olan Fehmi Kılıç'ı 16 bin 660 TL para
cezasına mahkum etti. Tam adı "Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı
Devrimci Hareket" olan derginin özel sayısı olarak çıkan Liseli
Dev-Genç dergisindeki iki yazı suçlamaya gerekçe oldu. Gençlik
dergisinde yer verilen "Liseli Dev-Genç Gençliğin Geleceğini Eline Alma
Mücadelesidir" ve "Che'yi Anıyoruz" başlıklı yazılarda, Türkiye Halk
Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C) ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu
(THKO) adlı örgütlerin propagandasının yapıldığı iddia edildi. Suça
gerekçe gösterilen ilk yazıda, 70'li yılların devrimci gençlik
liderlerinden İbrahim Kaypakkaya'nın "direngenliği" ve Mahir
Çayan'ın da "yol göstericiliği"nden söz edilse de herhangi bir
örgüt adına yer verilmiyor. Yazıda, "Bütün bu nedenler geçmişte
Devrimci Gençlik mücadelesini yükselten yoldaşlarımızın ne kadar hak
olduğunu gösteriyor. Bu nedenle 12 Eylül'ün bize dayattığı kuşak
kopmasına karşı çıkıyoruz. Coşkusuyla, İbo'nun direngenliğiyle ve
Mahir'in yol göstericiliğiyle özelde demokratik lise mücadelesinde
üzerimize düşenleri en iyi şekilde sırtlayıp genel olarak toplumun
demokratikleşmesi sürecinde yerimizi alıyoruz" deniyor.
ÇGD, Ergenekon
hakkında yazdığı kitapta soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği
gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapse çarptırılan gazeteci Şamil Tayyar
ile ilgili Başbakan Erdoğan’ın “hangi düşüncede olursa olsun
bir gazetecinin makalesi veya kitabı yüzünden cezaevine girmesine
gönlüm razı olmaz... Gereken düzenlemeyi hemen yaparız” şeklindeki
açıklamasını olumlu karşıladı. Dink Cinayetiyle ilgili yazdığı kitap
nedeniyle 30 yılı aşkın hapsi istenen gazeteci Nedim Şener ise,
“Ben şahsen bu şekilde ayaküstü yapılan sohbetlerle ve sınırlı amaçlara
yönelik ’Şamil Tayyar Affı’ndan yararlanmak istemem” diye eleştiride
bulundu. Şener, “Kendisine muhalif olduğu yayın organlarının hayat
damarlarını keserken, hükümet yetkilileri diğer yandan Tayyar’a yaptığı
açıklamada basın özgürlüğü savaşçısı rolünü oynamaları samimi bir
yaklaşım değil” dedi.
ÇGD Başkanı
Ahmet Abakay, Başbakan Erdoğan’ın, telefon dinlemeleriyle ilgili
“Bunun altında siyasi bir amaç aramayın” sözlerine tepki gösterdi;
“Bunun altında siyasi amaç aranmayacak da neyin altında aranacak?
Dinlemelerde elbette siyasi bir amaç var…” dedi. Abakay, telefon
dinlemelerinin kişilerin özel yaşamını tehdit ettiğini söyledi; artık
yüksek yargı organları ve yetkililerinin de dinlendiğine ve bu
dinlemelerden kişilerin haberi olmadığına, kişilerin salt dinlemelere
dayanarak “zanlı, şüpheli ve suçlu” muamelesi gördüğüne vurgu yaptı.
22 Aralık’ta
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği, “şüpheli İrfan
Erbarıştıran ve arkadaşları” hakkında yürütülen ve halen devam eden
soruşturma dosyasıyla ilgili “yayın yasağı” kararı aldı. Kararda,
“soruşturmanın henüz tamamlanmamış olması hususları nazara alınarak,
özellikle 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde de açıkça
belirtildiği üzere bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser
yaratma hakları ile ilgili basın özgürlüğünün saklı kalması kaydıyla,
demokratik toplumun gereklerine uygun olmak koşulu ile özellikle
soruşturma dosyası kapsamında şüphelilerin şöhret ve haklarının
korunmasının sağlanması amacıyla…hazırlık dosyası ile ilgili yayın
yasağı konulmasına karar verildi” denildi.
11 Aralık’ta
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 276. sayısında yer alan “İnançsız
Bırakmasınlar Pişman Olurlar” başlıklı Emine Ayna röportajıyla “Açılıma
Kurşun Sıktılar” başlıklı yazıda “terör örgütünün propagandası
yapıldığı” iddiasıyla Basın Kanunu’nun 25/2 maddesi uyarınca haftalık Atılım
gazetesinin bir ay süreyle kapattı. Gazete, 2009’da TMY’nin 6/son
maddesine dayanılarak beşinci kez kapatılmış oldu. Ayna, röportajda,
"DTP'nin kapatılması söz konusu olursa, nasıl bir yol izleyeceksiniz?"
sorusuna,
"Bizim DTP siyasetindeki ısrarımız, demokratik siyasetteki
ısrarımızdır. Bizi demokratik siyaset yapabilme koşullarından mahrum
bırakırlarsa; biz de başka seçeneklere yöneliriz. Bizi demokratik inanç
konusunda inançsız bırakmasınlar, onlar pişman olurlar" yanıtını
veriyor.
Bilgi
Üniversitesi'nde 12 Aralık’ta düzenlenen 14. Türkiye'de İnternet
Konferansı’nda
İNED-Tr 09 başkanı Mustafa Akgül'ün, "Neden hak gasplarına
karşı tazminat davasını tercih etmiyorsunuz?" sorusuna MÜYAP başkanı Bülent
Forta, "MySpace birçok ülkeden çekiliyor. Tazminat davası, bu
şirketi zorlayacaktı, müzik endüstrisinin zarar görmesini istemedik"
diyerek yanıt verdi. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yaman
Akdeniz, bugüne kadar youtube, google sites, farm ville, gabile,
hadigayri ve myspace gibi sitelere yasak getirildiğini açıkladı. Ankara
Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları
Merkezi'nden Kerem Altıparmak,
Mayıs ayına kadar 5651 Sayılı Kanunda tanımlanan “katalog suçlar”
dışında 197 sitenin erişime kapatılmasının "kabul edilemez" olduğunu
söyledi: "Yargının ara kararlarla, hak ve özgürlükleri zorlayan ve yok
eden nihai kararlar vermesini nasıl içimize sindirebiliriz? Youtube,
itiraz yedi günde yapılmadığı gerekçesiyle hala kapalı. Hayatta bir
daha Youtube için itiraz edemeyecek miyiz?” Türkiye Bilişim Vakfı (TBV)
başkanı Faruk Eczacıbaşı, youtube yasağıyla ilgili, "Bir sürü
akıllı insanlar bir delinin attığı taşı kuyudan çıkarmayı başaracaktır"
dedi. NTV program sunucusu
Burcu Esmersoy da youtube sitesinin tüm İnternet kullanıcılarına
kapatılmasını eleştirdi.
TGC’nin Konrad
Adenauer Stiftung ile gerçekleştirdiği Yerel Medya Eğitim
Seminerleri’nin 2009 yılı Değerlendirme Toplantısı 4-5 Aralık 2009
tarihinde TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Toplantıda,
“Medya ile ilgili yasaların kabulü öncesinde meslek örgütlerinin
çok sıkı bir iş birliği içerisine girmeleri ve özgürlükleri
kısıtlayacak ve büyük maddi yük getirecek maddelerin değiştirilmesi
için çalışma yapılması” gereğine de işaret edildi.
KESK’in
çağrısıyla "Krizin faturasını ödememek ve daha insanca
yaşanılabilir bir ücret talebiyle" öğretmenlerine derslere girmeyerek
destek olan İstanbul Kağıthane’deki Profilo Anadolu Teknik ve Anadolu
Meslek Lisesi'nin üç öğrencisine 9 Aralık’ta üç gün okuldan
uzaklaştırma cezası verildi. 25 Kasım'da iş bırakan öğretmenlerine
okulun yanındaki fabrikanın önünde buluşan ve 200 metrelik mesafeyi
"Haklısınız öğretmenim" ve "Grev hakkınız, biz de arkanızdayız
öğretmenim" sloganları attıkları gerekçesiyle
O.A., S.D. ve M.Ç.’!ye ceza verildi. Eğitim-Sen
genel başkanı Zübeyde Kılıç, öğrencilere verilen cezayı kınadı,
"Olayın takipçisi olacaklarını" söyledi.
İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Aydınlık
dergisinin bir ay süreyle durdurulmasına karar verdi. 9 Aralık’ta
basına yansıyan karara tepki gösteren IPI Ulusal Komitesi ve TGC,
"terörle mücadelede yer alan görevlilerin terör örgütlerinin hedef
gösterildiği" ve "terör örgütü propagandasının yapıldığı" iddiasıyla
verilen karara tepki gösterdi. Mahkeme, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı’nın derginin Kasım ve Aralık aylarında yayımlanan üç
sayıyla ilgili şikayetlerini inceledi ve yerine buldu. Dergi sahibi Ruhsar
Şenoğlu, kararın siyasi olduğunu savunarak yasal yollara
başvuracaklarını söyledi; kapatma kararının, Obama-Erdoğan görüşmesinde
alındığını ileri sürdü. Dergi, son sayısında "Vatanı savunmak suç,
bölücülük ve casusluk serbest" başlığıyla "Türk Ordusu'nu tasfiye
harekâtı... Beşiktaş Terör Örgütü hedef büyüttü. Ergenekon tertibinin
başından beri hedefe konulan Türk Ordusu'nun tasfiyesi için düğmeye
basıldı. 2004 yılının üç kuvvet komutanı darbe girişimi iddiasıyla
Ergenekon savcılarınca ifadeye çağrıldı" ifadelerine yer veriyordu.
PKK örgütünün
Aktütün Saldırısı ve "İrticayla Mücadele Eylem Planı" ile ilgili
haberleri yapan Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu,
7 Aralık’ta telefonunun Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat
Başkanlığı ve Van Jandarma Alay Komutanlığı'nca bir yılı aşkın bir
süredir dinlendiğini açıkladı. Dinlendiğinin ortaya çıkmaması için bir
dizi kanunsuzluk yapıldığını iddia eden gazeteci, öncelikle,
jandarmanın ismini ve telefon numarasını "tespit edilemediği"
gerekçesiyle mahkemeden gizlediğini, mahkemeye ise cep telefonunun IMEI
numarasını ibraz ettiğini savunuyor. İddiaya göre, jandarmanın
sağladığı bu IMEI numarasını kontrol etmeyen Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi
de PKK'li olduğu iddia edilen
Şükrü Özkan adına dinleme kararı verdiğini zannederek, Baransu'nun
dinlenmesine izin verdi.
13 Kasım’da
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), “muhabirlerin bilgiye
ulaşması” konulu pilot proje çalışması sonucunda, Türkiye, Yemen ve
Kenya hükümetlerini, “gazetecilere bilgi temin etmekte en olumsuz
durumdaki ülkeler” olarak saptadı.
1 Kasım’da
IPI Ulusal Komite, Başbakan Erdoğan’ın partisinin grup
toplantısında sarf ettiği "Siz köşe yazarları, siz ne kadar az
yazarsanız ülke o kadar huzur bulur" şeklindeki sözlerini "Köşe
yazarlarının halkı tahrik ettiğini öne sürmesi yargıyı etkileme
girişimi" olarak nitelendirdi. IPI; "Sayın Başbakanın konuşmasındaki
söz ve tavırları düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne yapılmış bir
saldırı olarak değerlendiriyoruz ve kendisi gibi düşünmeyen
gazetecilerin düşüncelerinin dolaşımından rahatsızlık duyduğunu
görüyoruz" dedi.
RSF,
Türkiye'de Kürtçe radyo ve televizyon yayıncılığının geliştirilmesini
memnuniyetle karşıladığını ancak Kürt Sorunu'na dair haberciliğin
hapisle bastırılmasını kınadığını açıkladı: "Medya kuruluşları, Kürt
Sorununu cezai yaptırım tehdidi altında tutulmadan ele alamadıkları
sürece bu reformun etkisi daima sınırlı kalacaktır". Örgüt, "terör
örgütü açıklamaları yayımlamak" ve "terör örgütü propagandası yapmak"
ile ilgili TMY ve TCK’nın "kin ve düşmanlığa tahrik" başlıklı 216.
maddesinin Kürt Sorunu'nun tartışılmasını engellediğini anımsayarak,
"Kürtçe radyo ve televizyon yayıncılığı daha fazla bu baskıların
gölgesinde kalmamalı" dedi. 301. maddeyi “baskıcı” bulan RSF, Azadiya
Welat gazetesi yetkilisi Vedat Kurşun'un Ocak’tan beri
hapiste bulunmasına, Özgür Ortam,
Demokratik Açılım ve Günlük
gazetelerinin bir ay susturulması ve Günlük gazetesine ait gunlukgazetesi.com
sitesinin mahkeme kararıyla engellenmesine tepki gösterdi. RSF;
Milliyet gazetesinden Hasan Çakkalkurt
ve Namık Durukan hakkında açılan davayı, Gerger Fırat
gazetesi sahibi Hacı Boğatekin' e da 2 yıl 2 ay 7 gün hapis
cezası verilmesini de kınadı.
DTP Diyarbakır
milletvekili Selahattin Demirtaş ve DSP İstanbul milletvekili
Süleyman Yağız, yüksek yargıyla hükümeti karşı karşıya getiren
telefon dinlemelerini TBMM'ne taşıdılar. Yağız, 2005'te kurulan TİB’in
"dinleme yetkisi olan kurumları da dinleme yetkisi aldığını" belirtti;
"TİB, Başbakan'ın özel kurumu gibi" dedi. Türkiye Partisi lideri
Abdüllatif Şener'in “Başbakan'ın beni de dinlettiğine inanıyorum"
sözlerine ilişkin soru yönelten Yağız,”Doğru mudur? Nedeni nedir?” diye
sordu. Demirtaş'ın sorularından biri de, “Telefonu veya iletişimi
dinlenen vatandaş sayısı kaçtır? Ya da daha kolay olacaksa dinlenmeyen
vatandaş sayısı kaçtır? Telefonu veya iletişimi dinlenen milletvekili,
gazeteci, akademisyen, vali, kaymakam, subay, sayısı ayrı ayrı kaçtır?”
şeklinde.
TİB, Ankara
11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 4 Kasım'da verdiği bir kararı uygulamaya
sokarak Kürt Sorunu'na ağırlık veren bir çizgide yayın yapan
Günlük gazetesinin sitesini bugün erişime kapattı. TİB’in
uygulaması 19 Kasım’da fark edildi. gunlukgazetesi.com sitesine girmek isteyen
İnternet kullanıcıları, kapatmanın mahkemenin "koruma tedbiri"nden
kaynaklandığını öğreniyorlar. Bunun dışında Ağır Ceza Mahkemesi'nin
neden bu siteyi kapattığına dair bir açıklama bulunmuyor. Ancak bundan
önce onlarca kez olduğu gibi kapatmanın bu kez de Terörle Mücadele
Yasası'na dayandırıldığını sanılıyor.
Günlük
Evrensel gazetesi diplomasi muhabiri Sultan Özer, Başbakanlık
Basın Merkezi'nin getirdiği akreditasyon yasağı nedeniyle 10 Kasım
2008'den bu yana ne Başbakan Erdoğan’ı izleyebiliyor, ne de son olarak
AKP Genel Kurulu'nu takip edebildi. Gazetecinin Başbakanlığın
akreditasyon işleminin iptali için bir genel başvuruyla ilgili Ankara
9. İdare Mahkemesi, yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Danıştay'a göndermişti. Yürütmeyi durdurma talepli davayı açtıkları
davadan bir yıldır sonuç alamadıklarını açıklayan Özer, "Yargı çok
yavaş işliyor. Ben başka bir kurumda çalışıyor olsaydım belki işten de
atılmış olabilirdim çünkü işimi yapamıyorum” dedi. Başbakanlığın
akreditasyon yasağının kaldırılması için idare mahkemesine
başvurduklarını ifade edem Özer, dosyasının halen Danıştay aşamasında
bulunduğunu söyledi. Kasım 2008'de Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu
etkinliklerini her zamanki gibi izlemek isteyen Sultan Özer ve
Abdullah Karakuş'un yanı sıra, Hürriyet gazetesi muhabirleri Hasan
Tüfekçi ve Turan Yılmaz, Star Televizyonu'ndan Fatma
Çözen ile Akşam gazetesi muhabiri
Ali Ekber Ertürk'in akreditasyonları iptal edilmişti
12 Kasım’da,
Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi ve İnternet
hukukçusu Doç. Dr. Yaman Akdeniz, Genelkurmay Başkanlığı’nın
hazırladığı "İnternet siteleri andıcı"nda çeşitli
yakıştırmaların bulunduğunu ifade ederek, en azından hakaret ve
tazminat davası açılabileceğini söyledi; "Dezenformasyona konu edilen
siteler var, bir şeyler yapmaya çalışmışlar. Gülüp geçilmeyecek
yakıştırmalar var" dedi. Uygulamanın 5651 Sayılı İnternet Ortamında
yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla
Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ile alakasını pek anlayamadığını
kaydeden Akdeniz, Andıç'ta yer alan bazı sitelerin, pornografi,
çocukların istismarı, kumar ve şans oyunları, intihara özendirme ve
Atatürk'ün anısına hakaret gibi bu Kanun'un 8. maddesinde yer alan
"katalog suçlar" dışındaki gerekçelerle de mahkemelerce erişime
kapatılabildiğini ortaya koyduğunu kaydetti; mahkemelerin
Özgür Gündem, Günlük, ve Keditör gibi bir çok siteye politik
sansür uygulamasını ve ardından getirilen erişim yasaklarını anımsattı.
10 Kasım’da
Adalet Bakanlığı, Ergenekon gibi önemli soruşturmalar kapsamında,
bugüne kadar 15 gazeteci hakkında, "soruşturmanın gizliliğini ihlal"
iddiasıyla dava açıldığını duyurdu. Bakanlık, buna karşılık, 33
kamu görevlisi hakkında yapılan işlemin "soruşturma" aşamasında
olduğunu duyurdu. Ergenekon soruşturması ve diğer önemli dosyalarda
yargının "soruşturmanın gizliğinin ihlali" konusunda "duyarsız" kaldığı
yönündeki eleştirilere yazılı olarak yanıt veren Bakanlık, Eyüp
Savcılığı'nca 447 soruşturma, Bakırköy Savcılığı'nca 2 bin 455
soruşturma, Üsküdar Savcılığı'nca 30 soruşturma, Kadıköy Savcılığı'nca
184 soruşturma, Beyoğlu Savcılığı'nca 423 soruşturma ve İstanbul
Adliyesi'nce de 522 soruşturma yürütüldüğünü bildirdi. Bakanlık, 31
Temmuz 2009 tarihi itibarıyle bu savcılıklarda gazeteciler hakkında 3
bin 845 soruşturma başlatıldığını, 358 davanın sürmekte olduğunu ve 15
davanın da mahkumiyetle sonuçlandığını açıkladı.
Zonguldak
Karadeniz Ereğlisi'nde çıkan haftalık Can Haber gazetesinin
yayın yönetmeni Seyfi Boyraz, belediyeyle ilgili 2 Kasım
2009’da yayımladıkları "Belediye BAŞKAN'a çalışıyor ve 'Posbıyık Çete
Davası'nda sanık mı?" başlıklı haber nedeniyle "engelli" kadrosundan
çalışan eşi Meltem Boyraz'ın yine belediye bünyesindeki Ayniyat
Ambarı'na görevlendirildiğini savundu. Boyraz, eşinin bir engelliye
uygun olmayan koşullar altında görevlendirilmesine tepki gösteren
gazeteci, Posbıyık'ın, gazetenin yayına hazırlandığı gün olan 1
Kasım'ın sabahında kendisini telefonla arayarak, yayımlanmaya
hazırlanan iki haberle ilgili bilgisi olduğunu ve haberlerin çıkması
durumunda kendisiyle uğraşacağını söylediğini iddia etti. Gazeteci,
"Halil Posbıyık, kendi personeli olan eşim üzerinden bana baskı
uygulayarak haber yapma özgürlüğümü kısıtlamaya çalışıyor. Yer verilen
içerik tamamen haber niteliğindedir ve etik kurallara da uygundur"
dedi. Belediye yetkilileri, bu kararı "kurum içi olağan bir karar"
olarak görülmesini istediler.
5 Kasım’da
TGS, FİJ’in Avrupa'da yaygınlaştırdığı "Uluslararası Gazetecilik İçin
Ayağa Kalk" kampanyası dolayısıyla, İstanbul'da
Sabah gazetesi ve ATV, Ankara'da Halk TV'de ve
Bursa'da
Olay gazete ve Olay TV önünde eylem yaptı. TGC, Sabah ve
ATV için Beşiktaş Balmumcu'da bulunan işyerinin önünde, Halk TV için
televizyona mali destek sağlayan CHP genel merkezinin önünde, Bursa'da
ise Olay gazetesi ve Olay TV'nin bulunduğu bina önünü seçti.
Açıklamalarda, gazetecilik sektöründe; tekelleşme ve sermaye
yoğunlaşmasına karşı mücadele etmek; medya-siyaset-ticaret ilişkisi
sonucu ortaya çıkan yozlaşmalara dikkati çekmek; editoryal bağımsızlığı
ve nitelikli yayıncılığı savunmak; her türlü sansür ve oto-sansür
uygulamalarına karşı çıkmak; politik, askeri ve çeşitli çıkar
çevrelerinin dezenformasyon ve manipülasyon uygulamalarına araç
olmamak; gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama ve mahkumiyet,
saldırı, yaralama ve cinayet gibi basın özgürlüğü ihlallerini gündeme
getirerek, basın özgürlüğü üzerindeki yasal ve fiili baskı ve
tehditlerin kaldırılması için mücadele etmek eylemin hedefleri arasında
sayıldı.
Yargıtay Ceza
Genel Kurulu, Anadolu’da Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman
Dilipak'ın, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e hakaret ettiği
iddiasıyla yargılandığı davada beraat kararını onayan Yargıtay 9. Ceza
Dairesi'nin kararına Yargıtay Başsavcılığı’nın yaptığı itirazı kabul
etti. 4 Kasım’da öğrenilen karara göre Genel Kurul, Yargıtay
Başsavcılığının itirazını 11'e karşı 13 üyenin oyuyla kabul ederek,
Dilipak'ın eski TCK’dan cezalandırılması gerektiği yönünde karar verdi.
Bu karara yerel mahkemenin direnme hakkı var. Mahkeme, beraat kararında
direnirse konu bir kez daha Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelecek.
17 Ekim’de
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Özgür Görüş gazetesinin
yayınını, 17-23 Ekim 2009 tarihli sayısında yayımlanan içeriklerde "PKK
örgütünün açıklamalarına yer verildiği" ve "örgüt propagandası
yapıldığı" iddiasıyla bir ay süreyle durdurdu. Ancak mahkeme, sekiz
sayfalık gazete içerisinde suçu "dokuzuncu sayfa"da buldu; suça yazı ve
haberlerin mi gerekçe yapıldığına veya hangi yazı veya haberlerin suç
oluşturduğuna dair herhangi bir bilgi vermedi. Hakim Gökmen
Demircan, Basın Kanunu'nun 25/2 maddesi uyarınca gazetenin tüm
sayılarının toplatılmasına karar vermekle kalmadı, TMY’nin 6/son
maddesine dayanarak da gazeteyi bir ay süreyle kapattı.
Mahmur
kampından 26 mültecinin, Kandil'den de sekiz PKK'linin hükümetin Kürt
açılımına destek vermek için Kuzey Irak'tan Türkiye'ye girişini izleyen
dört gazeteci, Habur Sınır Kapısı'ndan girişlerine izin verilmeyince 19
Ekim gecesini "tampon bölge"nin Irak tarafında geçirmek zorunda kaldı.
Radikal muhabiri Rifat Başaran, Milliyet muhabiri
Namık Durukan, DHA muhabiri Ramazan Yavuz ve serbest
gazeteci
Mazlum Özdemir, 16 saat süreyle insansız bölgede bekletildi.
Gazeteci Rifat Başaran, "Bizi arayan bir başka valilik
görevlisi, 'buraya gelmeyin, bilgisayar bozuk, giremezsiniz' dedi.
'Nasıl olur, ama biz Irak'tan çıktık' dediysek de sonuç değişmedi" dedi.
Genelkurmay
Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, "Devlet adamı değilsin, devlet
memurusun İlker Paşa..." başlıklı yazıda kendisine hakaret edildiği
iddiasıyla Taraf
gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'ya dava açtı. Kütahyalı,
hakkında dava açıldığı haberini 28 Ekim 2009 tarihli köşe yazısında
duyurdu.
Türkiye,
RSF’nin yayımladığı Dünya Basın
Özgürlüğü Sıralaması'nda geçen yıla göre 20 sıra birden gerileyerek 175 ülke
içerisinde 122. sırada yer aldı. Türkiye, Venezuela'nın önünde, Filipinler
ile birlikte 122. sırada bulunuyor. Geçen yıl Türkiye ile 102.
sırayı paylaşan Ermenistan da bu yıl 111. sırada görünüyor.
Ayrıca,
Kuzey Kıbrıs sıralamada 51. sırada, Kıbrıs Yönetimi de 25.
sırada gösterildi. RSF açıklamasında, "Bu düşüşün nedeni, Türkiye'de
özellikle azınlıklar içerisinde Kürtleri hedef alan gazetelere yönelik
sansür vakalarındaki patlama ve kamu makamları içerisinde özellikle
Ordu ve yargının kamuoyuna mal olmuş sorunları kendi tekelinde tutma
isteği olarak gösterilebilir" denildi.
Türkiye ve
yurtdışında yaşayan yabancıların araç veya öğretmen gibi
ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı bir ilan sitesi olan
www.expatriates.com,
5651 Sayılı
İnternet Yasasına dayanılarak erişime kapatıldı. 16 Ekim’de fark edilen
kapamayla ilgili İnternet kullanıcıları, sitenin TİB’in 23 Haziran
2009'da aldığı bir "idari tedbir" kararıyla erişime kapatıldığını
öğrenebildiler. Site sayfasında, "5651 sayılı yasa uyarınca katalog
suçlar kapsamında yapılan teknik inceleme ve hukuksal değerlendirme
sonucunda; bu İnternet sitesi (expatriates.com) hakkında Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı'nın 23/06/2009 tarih ve 421.02.02.2009-179234 nolu
kararı gereğince İDARİ TEDBİR uygulanmaktadır" deniyordu. Site bir süre
sonra yeniden erişime açıldı.
Avrupa
Komisyonu'nun 14 Ekim’de Türkiye ile ilgili yayımladığı 2009 İlerleme
Raporu'nda basın
ve ifade özgürlüğü ihlalleri "Medeni ve sivil haklar" başlığı altında
yer aldı. Maliye Bakanlığı'nın Doğan Yayın Holding'e verdiği
vergi cezası, youtube.com
gibi sitelere erişim yasağı, gazetecilere TCK ve TMY uyarınca açılan
yoğun davalar raporda yerini aldı. TCK'nın 301. maddesinin artık ifade
özgürlüğünün sınırlandırılması için sistematik şekilde
kullanılmadığının kaydedildiği raporda, Mayıs 2008'de yapılan
değişikliğin kovuşturmalarda geçmiş yıllarda göre "anlamlı bir
azalma"ya neden olduğu ifade edildi. "Türkiye'de yasal çerçeve, ifade
özgürlüğünün güvence altına alınması bakımından hala yetersiz”. Sonuç
olarak, hakim ve savcılar, bu düzenlemeleri sıklıkla dar ve kısıtlayıcı
bir biçimde yorumluyorlar. 301. maddeden hala soruşturma ve
mahkumiyetler söz konusu". Raporda, TCK'nın "hakaret" suçunu düzenleyen
125. maddesinin de ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için kullanıldığı,
"Kamu düzenine karşı suçlar" başlığıyla yer alan 214, 216, 217, 218,
220. maddelerinin, "Temel milli yararlara karşı hareket"e dair 305.
maddesinin, Anayasal düzene yönelik 312 ve 314. maddelerinin ve
müstehcenliğe dair 226. maddesinin de sorun oluşturduğuna ifade edildi.
Ayrıca, "halkı askerlikten soğutma"ya dair TCK'nın 318. maddesi,
Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanun ve Türk Harflerinin
kullanılmasına dair 222. maddesi uyarınca kovuşturma ve mahkumiyetlerin
de sürdüğü vurgulandı."Bu yasal belirsizlik, gazetecileri, yazarları,
yayıncıları, siyasetçileri, akademisyenleri ve diğer başkalarını
soruşturma, yargılanma, cezalandırma ve tutuklama tehlikesi altında
tutuyor ki, bu da oto-sansüre neden olabiliyor" TMY’den bir çok süreli
gazetenin 15 günden bir aya kadar kapatıldığını hatırlatan raporda, Ergenekon
Davası,
Hrant Dink davası ve Malatya Zirve Yayınevi katliamı
davalar, "soruşturmaların etkinliği açısından endişe yaratan
yargılamalar" olarak yer aldı.
TİB, haydigayri.com, gabile.com ve shemaleturk.com
isimli sosyalleşme sitelerini yasada sayılan "katalog suçları” içerdiği
gerekçesiyle erişime kapattı. Kendilerine kararın iletilmediğini
açıklayan site yöneticileri, “Karar homofobik zihniyetin ürünü”
dediler. Haydigayri.com yöneticileri de, "haydigayri.com
pornografi içermeyen, lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve
transseksüellere (LGBTT) yönelik arkadaş arama, haber, forum, sohbet
sitesidir. 18 yaşından küçüklerin üye olmasının yasak olduğu sitenin
girişinde belirtilmiştir. Kapatılma aniden oldu ve bir bilgi tarafımıza
gönderilmedi” dedi.
Hrant Dink
Davasıyla ilgili açıklama yapan RSF, "Cinayetteki bağlantılar
itibariyle bir 'devlet skandalı'nı ortaya çıkarabilecek bu
dosyada, siyasi irade kendisini en üst düzeyde göstermeli. Ancak kanıt
gerektirmeyen tek bir durum var ki, o da, aşırı milliyetçi nefret
söylem ve ideolojinin Türkiye toplumunun geneli üzerinde oluşturduğu
tehlikedir” dedi.
Doğan Grubu
avukatlarından Nurcan Çalışkan, basın davalarında yerel
mahkemelerin sıklıkla Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 231. maddesinde
tanımlanan "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"na başvurulduğunu
ifade ederek sakıncalarını şöyle sıraladı: "Mahkemelerin verdiği
kararların temyiz edilememesi, bir gazetenin sorumlu müdürü veya
muhabir için, mesleklerini sürdürmeleri açısından en az beş yıl süreyle
kısıtlayıcı bir yön halini alıyor. Bu gazeteci için tedirgin edici bir
süre oluyor. Mahkemeler, bunu sanığın lehindeymiş gibi açıklıyorlar.
Üstelik, hem hükmü açıklıyorlar hem de 'hükmü açıklamayı geriye
bırakıyorum' diyebiliyor" dedi.
İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi, Demokratik Açılım
gazetesinin son sayısını, PKK'li Aliye Timur'un cenazesiyle ilgili
yayımlanan "Bayramda Cenaze Kaldırdılar" başlıklı haberde "örgütün
övüldüğü" iddiasıyla toplattı. Mahkeme, 22 Eylül 2009 tarihli 29.
sayıda yer alan haberle suç işlendiğini iddia ederek TMY'nin 6/son
maddesi uyarınca gazete yayınını bir ay süreyle durdurdu. PKK üyesi ve
örgütünün övüldüğünü ve propagandasının yapıldığını iddia eden mahkeme,
gazete sahibi ve sorumlu müdürü Ziya Çiçekçi hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatıldığı da kaydetti.
Musa Anter
Gazetecilik Ödülleri, Türkçe dalında ikincilik "Polisten Bir Garip
Test: Taş İzi Var mı?" haberiyle Taraf Gazetesi'nden
Volkan Eser'in oldu. Üçüncülüğe Evrensel Gazetesi'ndeki "TSK'dan
Alevi Açılımı" başlıklı haberin sahipleri Elif Görgü ve Meral
Peker değer görüldü. Kürtçe dalında ikincilik ve üçüncülüğe değer
görülen eserin bulunmazken, Diyarbakır Gün TV'ye, Kürtçe yayınlarında
baskıya uğradığı için Jüri Özel Ödülü verildi. Türkçe haber
kategorisinde ödül Batman Postası gazetesinden "Helkis Dağı'nda Toplu
Mezar" ile Mehmet Karabaş ve "Bilinmeyen Dil Çevirisinde Yaşar
Kemal ve Celal Talabani" haberiyle DİHA Ajansı muhabiri Hikmet Erden
layık görüldü. Kürtçe haber dalında verilen ödülün sahibi ise
"Beranberî Sewalan Pasdar Rehîn Girtin" haberiyle DİHA muhabiri Erdoğan
Altan oldu. Kürtçe eğitim verdiği için hakkında soruşturma
başlatılan dokuz yaşındaki M. Ö.'ye de Kürtçe'ye katkısından
dolayı Kürtçe Onur Ödülü verildi.
Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığı, "Kürt Açılımı"na ilişkin değerlendirmelerinin,
"Halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle hem Hülya
Avşar hem de röportajı yapan Milliyet gazetesi muhabiri Devrim
Sevimay hakkında soruşturma açtı. Avşar, "Bunu, hayatımda bana
yapılmış en büyük hakaret olarak düşünüyorum. Bu açılım değil, kapanış
oldu. Demokratik bir ülkede olduğumuzu düşünerek bunları konuştum.
"Genelde okuduğumu bir defada anlarım. İnanamadım. Nasıl böyle bir şey
olabilir diye. Ben, Türkiye'de bir sanatçının kendini oturup
anlatmasıyla ilgili cumhuriyet savcılığından kin, nefret düşmanlık
falan diye bir hakaretle, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek
suçu diye bir şey yazılıyorsa, bence bu ülkede demokratik açılım, Kürt
açılımı falan konuşmasınlar" dedi. İşlemi protesto eden bianet de,
"Bu soruşturmayı protesto ediyoruz, eğer bu söyleşi
suçlanıyorsa, aynı "suç"u biz de işliyoruz ve Avşar söyleşisinin
Milliyet gazetesinin internet sitesinde yayınlanan halini yeniden
yayınlayarak, "suç" kanıtını gereği için Ali Çakır'a teslim ediyoruz"
yazısına yer verdi. IPI Ulusal Komitesi, "Gündemin en çok
tartışılan ve amacı barış olan bir konuda düşünce açıklamak da bu
düşünceleri yayınlamak da suç oluşturamaz. Bunu suç gören zihniyet hak
ve özgürlükler konusunda sorunlu bir zihniyettir. Demokrasinin olmazsa
olmazı olan basın özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılması
için yetkilileri göreve çağırıyoruz" dedi. Soruşturma takipsizlikle
sonuçlandı.
En büyük
sosyal paylaşım sitelerinden ikisi olan MySpace ile Last FM, 19 Eylül'de Türkiye çapında İnternet
kullanıcılarının erişimine kapatıldı. Siteler, YÜYAP’ın yaptığı
girişimler sonucunda Beyoğlu Savcılığı'nın 26 Haziran 2009'da aldığı
bir karar üzerine yasaklandı. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
öğretim görevlisi Doç, Dr. Yaman Akdeniz,
"Korsan ve illegal olarak nitelendirilen yayınlara karşı başvurulsa
dahi, genel olarak İnternet sitelerine erişim engellemeleri, dinozor
çağından kalma bir mücadele yöntemi... Etkisiz, ölçüsüz, aşırı, biraz
da ormana mangal yakmaya gitmişken ormanı da yakmaya benzer bir yöntem"
dedi. RSF de "Telif hakkına sahip çıkarken ifade özgürlüğü hakkı
engellenemez" açıklaması yaptı. Sansuresansur.org sitesi, kullanıcıları
tepkisiz kalmamaya çağırırken, müzisyen Aylin Aslım,
Facebook'taki sayfasında, "myspace.com'a
erişimin engellenmesi, Türkiye'de bağımsız müzisyenlere yapılan ciddi
bir haksızlıktır. Müziğimizi isteyen herkese özgürce ulaştırabilmek
için yeniden müzik kanallarına, plak şirketlerine ve onların pis
politikalarına mecbur bırakılmak istemiyoruz" dedi. Myspace, Last FM ve
Akıllı TV sitelerine girenler "Bu siteye erişim mahkeme kararıyla
engellenmiştir. T.C. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 26.06.2009
tarih ve 2009/45 sayılı kararı gereği erişime kapanmıştır" yazısıyla
karşılaştılar. Kapama işlemi bir mahkeme süreci sonunda veya
Telekomünikasyon Üst Kurulu kararıyla değil, sadece Beyoğlu
Başsavcılığı kararıyla gerçekleştirildi. Youtube.com 5 Mayıs 2008'den beri "Atatürk
aleyhinde içerikler barındırdığı" iddiasıyla erişime kapalı.
Cumhuriyet gazetesi, Ergenekon
terör örgütü"ne yönelik soruşturmayı yürüten savcıların İkinci
İddianame dosyasına ekledikleri belgelerin gazete çalışanlarının
"usulsüz ve hukuk dışı bir şekilde dinlendiğini" ortaya koyduğunu
savundu. 16 Eylül'de gündeme gelen iddiaya göre, gazetenin Ankara
muhabirleri Fırat Kozok
ve İlhan Taşçı'nın mesleği gereği yaptığı görüşmelerin tüm
içeriğinin dava dosyasına konuldu. Gazete, bu duruma Ergenekon
Davası'ndan tutuklu bulunan gazetenin Ankara temsilcisi Mustafa
Balbay'a ait teknik takip kararları incelendiğinde fark edildiğini
açıkladı. TGC Başkanı Orhan Erinç, telefon dinlemelerinin
gazete santrallerini de kapsamasını "basın ve ifade özgürlüğünün yok
sayılması" anlamına geldiğini söyledi. Buna göre, Ergenekon davası
sanığı Mustafa Balbay'la ilgili iletişim tespit içeriklerinin yer
aldığı klasörlerde, Kozok'un bir RTÜK üyesiyle yaptığı görüşmenin
deşifresi ile Taşçı'nın 29 Mart seçimleri öncesi CHP'li ��stanbul
Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile
görüşmesinin deşifresi de yer alıyor.
8 Eylül'de
IPI, Maliye Bakanlığı'nın Doğan Medya Grubu'nu elinde
bulunduran Doğan Yayın Holding'e (DYH) 3 milyar 75 milyon TL'lik cezayı
endişeyle karşıladığını bildirdi. IPI, DYH'ye verilen "muazzam para
cezası"nın Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda yepyeni endişeler
gündeme getirdiğini savunarak, adının açıklanmasını istemeyen Türkiye
medyasından bir kaynağın cezayı "medya üzerinde siyasal baskı ve karşıt
seslerin susturulması teşebbüsü" anlamına geldiği" şeklinde
değerlendirdiğini duyurdu. Açıklamada "IPI, verilen cezanın konusu
hakkında yorum yapabilecek durumda olamamasına karşın, bu yılın
başlarındaki olaylar, Başbakanın medyaya karşı sözlü savaş başlattığını
göstermektedir. IPI, vergi incelemelerinin Grubun finansal koşullarının
gerçek anlamda incelenmesinden ziyade politik ve kişisel hesaplaşma
olduğu endişesini taşımaktadır" denildi. DYH'nin doğrudan ve dolaylı
bağlı ortaklıkları Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp
Görsel İletişim şirketlerinde 2005, 2006 ve 2007 yıllarına dair vergi
incelemeleri sonucunda ağır vergi ve ceza kesilmişti. IPI Türkiye
başkanı Ferai Tınç da, Viyana'daki IPI Sekreterliğine verdiği
demeçte, "Medya Grubunun kurumsal değerinin üzerinde olan bu para
miktarı ceza olarak kabul edilemez. Bu, doğrudan medya grubuna el
konulması ve yok edilmesidir" dedi. DYH'e göre, söz konusu tutarın 1.88
milyar TL'lik bölümünü vergi aslı, 1.88 milyar TL'si vergi ziyai
cezası, 60 bin TL'si usulsüzlük cezası ve 282 bin 173 TL'si de özel
usulsüzlük cezası oluşturuyor. TGC
de, "AİHM'in verdiği birçok kararda, basının hükümetleri eleştirme
sınırının çok geniş olduğu vurgulanmasına karşın ülkemizde iktidarın
eleştiriye bu denli tahammülsüzlüğünü demokrasi anlayışıyla
bağdaştıramıyoruz" açıklaması yaptı.
ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, "Bu, hükümetin grubu pasifize
etme, kendisine yakın durmasını sağlama girişiminin bir parçası. Basın
ve ifade özgürlüğü açısından tehlikeli" dedi.
Ankara
Valiliği, ÖDP'nin "29 yıldır 12 Eylül- Darbeciler Hesap Verecek"
başlıklı afişlerinden sonra partinin darbeci Kenan Evren'in
tedavi gördüğü GATA'nın karşısında "Vicdan Nöbeti" tutmalarına da izin
vermedi. ÖDP, 10-11 Eylül'de Evren'in yattığı GATA'nın karşısındaki
park alanında stand açarak "Vicdan Nöbeti" tutmak ve bu yolla kamuoyuna
12 Eylül askeri darbesiyle ilgili adalet arayışının sürdüğüne işaret
etmek istiyordu. Vicdan Nöbeti'ne 12 Eylül döneminde idam edilenlerin
aileleri ve işkence mağdurları da katılacaktı. ÖDP Ankara İl Başkanı
Cevat Özdemir, getirilen yasaklamaların demokrasiye uygun
olmadığını söyledi: "Anayasanın Geçici 15. maddesinin kaldırılması
gündemdeyken demokratik açılımın tartışıldığı bugünlerde bu tür
uygulamalar AKP'nin ne kadar samimi olduğunun bir göstergesi" dedi.
Valilik, gönderdiği yazıda "İller İdaresi
Kanunu"nun 11/c
maddesi gereği stand açımına izin verilmeyeceğini belirtiyordu.
Düzenlemede "İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi
dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin
sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir"
deniyor. Valilik, afişin TCK'nın 301. maddesine muhalefet ettiğini ve
afişin sergilenmesinin "Kabahatler Kanunu'na muhalefet" anlamına
geleceğini savundu.
Diyarbakır ve
bölgesinde yayın yapan Gün
TV'nin yayın
yönetmeni
Diren Keser, RTÜK'ün TRT Şeş (TRT6) gibi özel radyo ve
televizyon kuruluşlarının da 24 saat anadilde yayın yapabilmelerinin
önünü açma yönündeki girişim için "Olumlu, ancak geç kalındı" dedi.
Keser, 3 Eylül'de Bölge Müdürlüğü'nün talebiyle RTÜK'e anadilde yayına
ilişkin taleplerini sunduklarını söyledi. Halen yürürlükte olan 5 Ocak
2004 tarihli "Türk
Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları
Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları
Hakkında Yönetmelik", anadilde yayın yapmak isteyen özel medya kuruluşlarına,
radyolar için haftada beş saat Türkçe çevirili, televizyonlar için de
haftada dört saat Türkçe alt yazılı anadilde yayın yapma izni veriyor.
Yönetmelik, çizgi film gibi çocuklara yönelik yayınları ve o anadilin
öğretilmesini yasaklıyor. Ayrıca, alt yazı veya çeviri zorunluluğu
nedeniyle de Diyarbakır veya bölgesinde yaşanan gelişmeleri
canlı Kürtçe aktarmak da mümkün olamıyordu.
IPI Ulusal
Komitesi, Milliyet gazetesi muhabiri Nedim Şener
hakkında 4,5 yıl hapis istemiyle yeni bir dava açılmasına ve bir
tazminat mahkumiyeti nedeniyle Anadolu'da Vakit gazetesi yazarı
Abdurrahman Dilipak'ın evini satmak durumunda bırakılmasına tepki
gösterdi. Komite, Şener'e açılan davanın İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi 19. maddesinde belirtilen ilkeyle çeliştiğini bildirdi;
"Basın özgürlüğüne yönelik bu durumun düzeltilmesi için yetkilileri
göreve davet ediyoruz" dedi. Örgüt, Dilipak'la ilgili de, "Basın
yoluyla hakaret davalarına verilecek cezalar yazarı yok etmeyi
amaçlayan boyutlara, meskeninin haciz yoluyla satılacak noktalara
ulaşmamalıdır" şeklinde açıklama yaptı. Bakırköy Savcılığı, Milliyet
gazetesinde 9 Şubat 2009'da çıkan "Emniyet'ten
iki ilginç şema" haberinden
Şener'e "gizlilik ihlal”den dava açmıştı. Dernek, Dilipak'ın Kadıköy
Acıbadem'deki evinin, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral
Güven Erkaya'nın ölümünden sonra hakkında yazdığı bir yazı
nedeniyle çarptırıldığı tazminat nedeniyle icra yoluyla satılmasını da
eleştirdi. Gazeteci, 25 Haziran 2000'de yer verilen "Hakkımı helal
etmiyorum" ifadesi nedeniyle mahkum olmuş, tazminat cezasını karşılamak
için evini icra yoluyla 167 bin TL'ye satmak zorunda kalmıştı. Dernek,
"Bu sözlerden hakkımda hem tazminat hem de ceza davası açıldı. Ceza
davası zaman aşımına uğradığı için düştü. Tazminat davası adresimi
bulamadıkları gerekçesiyle gıyabında bir yargılama yapılarak karara
bağlanıyor. Temyiz süresi geçtikten sonra bana ulaşıyorlar. Basın
özgürlüğüne doğrudan bir müdahaledir" açıklaması yaptı.
1 Eylül'de
RSF, İstanbul 13. ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri'nin Ağustos ayı
sonunca Terörle Mücadele Yasası'nın 6/son maddesine dayanarak ve "terör
örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla verdiği yayın durdurma
kararlarına tepki gösterdi: "Günlük ve Özgür Ortam
gazetelerinin kapatılmasını kesin bir dille kınıyoruz. Türkiye
yargısını, Kürt Sorununu bağımsız veya militanca ele alan gazeteleri
kapatmaya ve taciz etmeye son vermeye çağırıyoruz.". RSF, hükümetin 25
yıldır ülkede çatışmaya yol açan Kürt Sorunu'nu barışçıl yoldan çözmek
için çeşitli çevreleri ikna ettiği bir süreçte Kürtlerin haklarını
savunan gazetelerin bir aylık kapatmayla cezalandırılmalarını
anlaşılmaz bulduklarını açıkladı. RSF açıklamasında, "Demokrasilerde
düşünce özgürlüğü temel bir öneme sahiptir ve şiddete çağrı
yapılmadıkça ve nefret söyleminde bulunulmadıkça gazeteler
cezalandırılamaz" ifadelerine de yer verildi. RSF, "Türkiye toplumunun
konuyla ilgili bağımsız ve çoğulcu bilgiye sahip olma hakkı var.
Hükümetin, Kürt Sorunu'na yönelik çabaları ifade özgürlüğünü de
kapsamalı" dedi.
21 Ağustos'ta
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Günlük gazetesini, Toronto
Üniversitesi Yakındoğu ve Ortadoğu Medeniyetleri Bölümü’nden Prof. Dr.
Amir Hassanpour'un bir yazısı ve bazı haberleri gerekçe göstererek bir
ay süreyle kapattı. Mahkeme, TMY’nin 7/2. maddesine dayanarak yazıların
"örgüt propagandası" içerdiğini söyledi. Yayın yönetmeni Filiz
Koçali, MGK’da hükümetin "açılım"ına devam açıklamasının ertesi
günü gelen kararı eleştirdi ve "Kürtlerin konuşturulmadığı bir süreçten
'demokratik açılım süreci' diye bahsedilemez" dedi. "Kapatmaya gerekçe
yapılan yazı, dünyaca ünlü bir profesör olan Hassanpour'un uluslar
arası dergi ve gazetelerde yayınlanan yazısıdır. Türkiye bu kararla
aynı zamanda dünyaca ünlü bir dil bilimciye de sansür uygulamış oldu.".
DTP de kararı kınadı.
"qwx-dilini
çıkart" aksiyonu, ya da kendilerini tanımladıkları şekliyle
"Erroristler" (Hata Verenler) özelde q, w ve x harflerinin
kullanımına yönelik yasağa, genelde Kürtçe'ye yönelik uygulamalara
karşı İnternet üzerinden kampanya başlattılar: üzerinden dilini çıkart!
24 Ağustos'ta kamuoyuna yansıyan eylemleriyle Erroristler, 24
Ağustos'ta kamuoyuna yansıyan eylemlerinden sonra yasağa karşı qwx2009.org adresi üzerinden “dilini çıkart!”
dediler.
Başbakanlık
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, Minima Yayıncılığın
yayımladığı Anıl Alacaoğlu'na ait "Üçüncü Sınıf Kadın"
romanını "18 yaşından küçüklere zararlıdır" ibaresi ile satışına karar
verip ve reklamının yapılmasını yasakladı. 11 Ağustos’ta yazar, "Bir
transseksüelin çocukluğundan yirmili yaşlarına kadar geçirdiği sürede
yaşadığı aşkları, cinsel deneyimleri, ayrılıkları, ayrımcılıkları ve
sıkıntılarını anlattığı kitabının çocukların eşcinsel ya da
transseksüel olma ihtimallerini yok sayan zihniyetin ürünü olduğunu ve
bunu sadece homofobi veya transfobiyle açıklanamayacağını" söylüyor:
"Kitabın bir şekilde negatif tepkiler alacağını bekliyordum ama bize
bildirilen tebligatta yazanları okuyunca bu kadar çağ dışı gerekçelerle
bir kitaba sınırlamaların getirilmesi karşısında endişelendim."
Aylık dergi Bitlis Bülteni ve yerel Radyo 13'ün sahibi ve yayın
yönetmeni İlhan Karabulut, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
kenti ziyaretinde yaptığı konuşmanın ve Güroymak ilçesini eski adıyla
anmasının halkı sevindirdiğini söylüyor. İstanbul'da büyümüş Bitlisli
bir Kürt olan Karabulut, radyolarında Kürtçe şarkılar yayınladıklarını,
ama "riske girmemek için siyasi şarkılar yayınlamadıklarını" söylüyor.
Kürtçe radyo televizyon yayınlarının önündeki engellerin
kaldırılmasının iyi olacağını söylüyor: “Radyoda biz kendi kendimize
sınır koyduk. Spiker Kürtçe konuşmuyor. Ama istiyoruz. Günde iki üç
saat Kürtçe konuşulsa ne güzel olur. İnsanlar, kendisinden bir şey
bulduğunda daha çok kucaklar. Çünkü, radyoda Kürtçe şarkıyı, birinin
Kürtçe konuşmasını duyduğunda, özüyle karşılaşıyor; mutlu oluyor."
Arjantin'in
federal ve eyalet düzeyinde birçok sol milletvekili, Mayıs Meydanı
Anneleri örgütünün yöneticileri, sendikacıları, işsizler hareketi
(piqueteros) temsilcileri, öğretim üyeleri ve en önemli sosyalist
partileri olarak PO, PTS, MST, PCR, Autodeterminacion y Libertad'ın
temsilcileri Jorge Altamira, Luis Zamora, Patricia Walsh,
Liliana Parada, Jorge Cardelli
ve Laura Ginsberg dahil 51 kişi, Munzur Fesitvali'nde yaptığı
bir konuşma nedeniyle mahkum edilen Demirer’e destek verdiklerini
açıkladılar. Yunanistan'dan ise başta Kamu Emekçileri Ulusal
Konfederasyonu, Öğretmenler Sendikası ve Kâğıt ve Basın İşçileri
Sendikası olmak üzere, bir dizi sendikanın yöneticisi ile Savas
Mihail-Matsas ve Katerina Matsa gibi solcu aydınlar da
Demirer'e destek verdi. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Tunceli'deki
bir konuşmasında Maoist Komünist Partisi/ Halk Kurtuluş Ordusu
örgütünün bir üyesi olan
Ökkeş Karaoğlu'nu "övdüğü" iddiasıyla Demirer'i beş ay hapse mahkum
etmişti.
Çocuklar İçin
Adalet Çağrıcıları'ndan Melek Ulagay, "Hükümetinı Kürt
açılımının ilk adımı olarak TMY'den tutuklu bulunan çocuklar serbest
bırakılmalı" dedi. Ulagay, TMK mağduru çocuklar sorununun Kürt
sorunuyla iç içe geçtiğini, olayın yalnızca çocuk sorunu olarak
değerlendirilemeyeceğini de sözlerine ekledi: "Çocuklar ve gençler
gelecek demek. Hükümetin Kürt açılımı bugünkü nesilleri olduğu kadar
geleceği de etkileyecek. Dolayısıyla bu çocukları hapiste tutarak
geleceğe ambargo koymuş oluyoruz." Adalet Bakanlığı verilerine göre,
tüm Türkiye'de TMY ve TCK'deki terör suçlarından 2006 ve 2007'de 1 572
çocuk hakkında dava açıldı; 92'si Diyarbakır'da 174 çocuk mahkum oldu.
Ulagay, "Bu nedenle hükümet bu konuyla açıkladığı açılımın bir parçası
olarak ilgilenmeli" diye konuştu.
Güneydoğu
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faruk Balıkçı, hükümetin "Kürt
açılımı" mesajlarının umut ve memnuniyet yarattığını ifade etti.
Serbest siyaset yapma kanallarının açılmasının önemine işaret eden
Balıkçı, “tüm siyasi engeller kaldırılmalı, kültürel hakların önemli
bir parçası olarak da anadilde eğitim hakkının tanınmalı. Kürtlerin
olmazsa olmazı olarak, anadilde eğitim ve Kürtlerin artık kendilerini
serbestçe ifade edebilme hakları tanınmalı” dedi. Doğu ve Güneydoğu'da
Kürt Sorunu'nu haberleştiren gazetecilere karşı baskılara son
verilmesini isteyen Balıkçı, Beytüşşebap'ta haber izlerken "sloganları
emniyete bildirmediği" gerekçesiyle yargılanan DHA muhabiri Emin Bal'ı
örnek verdi.
HSYK ve
Yargıtay üyesi Ali Suat Ertosun’un bir Ergenekon Davası sanığı
ve "Hayata Dönüş" operasyonuyla ilgili soruları yanıtladığı basın
toplantısını izlemek isteyen Vakit gazetesi muhabiri İsmail
Uğur, güvenlik görevlilerince kimliği sorularak toplantı salonundan
dışarı çıkarıldı. Ertosun, “Genç hakimlere de Ergenekon sanıklarıyla
yemek yemesini tavsiye ediyor musunuz?” diye sorduktan sonra dışarı
çıkarılan Uğur’dan tepkiler üzerine özür diledi. Ertosun,
"Basın özgürlüğüne karşı olan bir insan değilim. Bu olayı bana mal
etmeyin. Terör olaylarıyla ilgili ihbarlar alıyoruz. Arkadaşımızın
hassasiyeti bundandır" dedi.
Sansürün
İlk Kez Kaldırılışının 101. Yıldönümü’nde TGC, Dolmabahçe
Sarayı Hasbahçe'de gerçekleştirdiği töreninde, "Dink Cinayeti ve
İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı Nedim Şener ve Milliyet
gazetesine yazdığı hukuk yazılarıyla bilinen eski AAİHM yargıcı Rıza
Türmen'e TGC 2009 Basın Özgürlüğü Ödülü’nü
verdi. Türkiye'de sansürün uzun yıllardır varlığını sürdürdüğünü
hatırlatan TGC Başkanı Orhan Erinç, "Sansür, bir yanıyla
yasalardaki ifade özgürlüğü sınırlamaları, öbür yanıyla da siyasal,
ekonomik ve ideolojik nedenlerden kaynaklanan otosansür uygulamaları
dikkate alındığında 'yok' deme olanağı bulunmayan bir meslek sorunu
olarak gündemdedir" dedi. İnternet'teki yasaklamaların tam bir sansüre
dönüştüğüne işaret eden Erinç, "TGC, yasalarda yer alan ve halkın
bilgilenme hakkını kullanmasını engelleyen yasa kurallarının
değiştirilmesi için çaba harcarken, meslek ilkelerinin uygulanmasını
yaygınlaştırma girişimlerini de meslek içi eğitim seminerleri ile
sürdürüyor" dedi. Şener, ifade özgürlüğü ihlallerinin yanı sıra
Türkiye'nin bir korku toplumuna dönüştürüldüğünü kaydetti; sıradan bir
zam haberi veya parti kongresinde iki adayın yarıştığını yazmanın
azarlamalara neden olduğunu söyledi: "Zaten maddeleri ağır olan Basın
Yasası yürürlükteyken, gazetecilerin TMY ve TCK’ya göre yargılanması
önündeki engelleri kaldırmayan bugünün iktidar sahipleri korku toplumu
yaratmakta yasama ve yürütmeden gelen gücünü kullanırken en önemli
desteği yine kendilerine yakın gazeteler ve televizyonlardan alıyorlar.
Türmen de, "Bu ödülü almış olmam mesleği iyi yaptığımı gösteriyor.
Mesleğe yeni girmiş genç bir gazeteci olarak bu çabalarıma destek
veriyor. Uzun yıllar sadece teoriyle uğraştım, şimdiyse pratikle
uğraşıyorum. Şimdi anlıyorum ki basın özgürlüğü aslında bizzat
gazetecilerin yaşam alanı, vazgeçilmez bir alanı" dedi.
24 Temmuz’da
TGS, siyasi iktidarların kanunlardan güç alarak uyguladıkları sansür
ile medya patronlarının çıkarlarına hizmet eden oto-sansüre karşı
mücadele ihtiyacının yoğunlaştığını açıkladı. TGS, "Sansüre karşı
mücadele eden, siyasi iktidarın baskılarına karşı direnme ve eleştiri
hakkını kullanma cesareti gösterebilen gazeteciler ve aydınlar hakkında
verilen tutuklama kararları, açılan yüzlerce soruşturma ve davalar,
demokratik toplumun geleceğini tehdit ediyor" dedi. Sendika, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararlar gereği, "toplumu sarsıcı
ve şoke edici nitelikte bile olsa -şiddet çağrısı içermediği müddetçe-
her türlü görüş açıklamanın basın ve ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği"ni vurguladı.
Hakkari
Yüksekova'da mühimmatın kazayla patlamasıyla ölen askerlerden Piyade Er
Bahadır Han Solak'ın cenazesinde "Şehidimiz fakirdendir"
pankartı açan arkadaşları 15 Temmuz’da gözaltına alındı. Yaşamını
yitiren dört askerden Solak'in cenaze töreni yapılırken arkadaşları da
cenaze top arabasına bindirildiği sırada "Yemen yolu çamurdandır,
sefertası bakırdandır, gemiciği olan bedel öder, şehidimiz fakirdendir"
yazılı bir pankart açtı. Polis, İstanbul Maltepe'deki Yusuf Ziya Üçüncü
Camisi'nde düzenlenen törenin ardından cenazesi Maltepe Gülsuyu
Mezarlığı'nda defnedilen
Solak'ın arkadaşlarından ikisini gözaltına aldı.
Kocaeli 1
No'lu F tipi Cezaevi'nde tutuklu R. Şevket Yılmaz, Başbakanı
aşağılayan ve terör örgütlerini öven içerikler bulundurduğu iddiasıyla
aylık politik mizah dergisi Şarlo'nun Temmuz sayısının kendilerine
verilmediğini savundu. 15 Temmuz’da gündeme gelen olayla ilgili
açıklama yapan dergi yayın kurulu, "Bu siyasi tutsaklar üzerinde tecrit
politikalarının sistemli bir şekilde devam ettiğinin göstergesi" dedi.
Mektubunda Yılmaz, bölüm başlıklarından "Pompalı Recep" için
"T.C Devletinin Başbakanını aşağıladığı" ve "Red Kürt" bölümü
için de "Yasa dışı terör örgütünü övücü ifadeler yer aldığı" gerekçesi
dergiye yasak getirildiğine yer veriyor. Uygulamaya da Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimiyle Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzüğün gerekçe gösterildiği, ayrıca, Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönetmeliğindeki, "mahkemece
yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ve ya
müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu
kararıyla tespit edilen hiç bir yayın kuruma kabul edilmez" hükmü
dayanak oluşturdu. Kapakta, darbe planlarına "kâğıt parçası" diyen
İlker Başbuğ da yer alıyor.
Avrupa
Gazeteciler Birliği (AEJ), TRT yönetiminin Haber-Sen
yöneticilerine ve üyelerine baskı yapıldığını açıklayarak bu tür
uygulamalara son verilmesini istedi. AEJ, Haber-Sen üyesi TRT
çalışanlarının, "TRT'nin bağımsız ve tarafsız bir kamu hizmeti
yayıncılığı vermesini talep ettikleri" için baskı altında bulundukları
belirtildi. Haber-Sen üyesi TRT çalışanlarının ayrımcılığa uğradığı da
belirtilen açıklamada, Haber-Sen üyesi bazı yöneticilerin, TRT
yönetimince görevlerinden alındığı ve faaliyetlerinden dolayı
haklarında soruşturma açıldığını bildirdi. Haber-Sen Merkez Yönetim
Kurulu üyesi olan ve TRT'de gazeteci olarak çalışan Osman Köse
hakkında soruşturma açıldığı ve soruşturma sonuçlanıncaya kadar
görevinden alındığına yer verildi. G-9 Gazeteciler Platformu
da, TRT çalışanı sendika üyelerine açılan bütün soruşturmaların geri
çekilmesi ve ülkenin kamusal yayın organına politik müdahalede
bulunulmamasını istedi. TRT'nin, Anayasanın 133. maddesinde ve TRT
tüzüğünde "bağımsız ve tarafsız" olarak tanımlandığı ancak bu
niteliklerin kâğıt üstünde kaldığı savunuldu. "TRT hep, Yönetim Kurulu
Başkanını ve Genel Müdürünü atayan hükümetin kontrolünde oldu."
Diyarbakır 1.
Sulh Ceza Mahkemesi, 23 yaşındaki bir kadının polis oldukları
iddia edilen kişilerce taciz edildiği iddiasına yer veren
Azadiya Welat gazetesinin 8 Temmuz 2009 tarihli sayısını toplattı.
Azadiya Welat, DİHA Ajansı'nı kaynak göstererek kullandığı haberde genç
kadının üyesi olduğu Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ve son bir
hafta dört kadının aynı şikayette bulunduğu bilgisini veren İHD
yetkililerinin de görüşlerini yansıtmıştı. Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğü'nün şikayeti ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
talebiyle polis, Hakim Dursun Karaman'ın aldığı karardan
hareketle akşam saatlerinde gazetenin bin kadar sayısına el koydu.
Günlük ve Kürtçe yayın yapan gazetenin birinci ve
yedinci sayfalarındaki
"Devletin Diyarbakır'daki yeni politikası Tecavüz" başlıklı
haberde, "30 Haziran tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne Mustafa
Sağlam'ın atanması yapıldı. O günden şu ana kadar onlarca kadın
polislerin tecavüzüne maruz kaldı ve İnsan Hakları Derneği'ne
başvurularda bulundur" şeklindeki ifadelerin "gerçeği yansıtmadığı,
yalan haberden ibaret olduğu, insanlar arasında ayırımcılık yapılarak
kin ve düşmanlığa ittiği" iddia edildi. İmtiyaz sahibi Ozan Kılınç,
dile getirdikleri iddiayla ilgili 8 Temmuz’da Diyarbakır
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulduğu ve savcılığın da başvuruyu
kabul ederek, mağdurla görüşmesine karşın gazetelerinin toplatıldığını
açıkladı.
Dünya
Bankası'nın yayımladığı "Dünya Yönetişim Göstergeleri:
1996-2008”
isimli rapora göre Türkiye, 212 ülke içerinde, ifade,
örgütlenme ve basın özgürlüğünün yanı sıra, vatandaşların hükümet
seçimlerine ne derece katılabildiğinin değerlendirildiği kriterde, 122.
oldu. 12 yıllık süre içerisinde Türkiye, bu konuda en iyi performansı
2005 yılında sergilerken, bu tarihten sonra sıralamada gerilemeye
başladı. Rapora göre Madagaskar, Endonezya ve Tanzanya gibi ülkeler, bu
konuda 2008 yılında Türkiye’den daha iyi performans gösterdi.
18 Haziran'da
Anayasa Mahkemesi, yıllardır gazetelerin bir aya kadar kapatılmasına
zemin oluşturan Terörle Mücadele Yasası'nda 29 Haziran 2006'da
yapılan değişiklikleri korumaya karar verdi. Bazı hükümleri Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in
iptalini istediği düzenlemeleri esastan görüşen Anayasa Mahkemesi,
"Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak 15 günden bir aya kadar
yayın durdurulmasına" olanak sağlayan düzenlemenin iptalini reddetti.
Buna göre, "Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen
teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün
propagandasını içeren süreli yayınlar hâkim kararı ile; gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak
15 günden bir aya kadar durdurulabilir. Cumhuriyet savcısı, bu kararını
en geç 24 saat içinde hâkime bildirir. Hâkim 48 saat içinde
onaylamazsa, durdurma kararı hükümsüz sayılır" düzenlemesi yürürlükte
kalacak. Basın ve yayın organlarının sahipleri ve yayın sorumluları
için, terör örgütünün propagandası yapılması hallerinde, "suçun
işlenişine iştirak etmemiş olsalar dahi" bin günden on bin güne kadar
adlî para cezası verilmesine dair düzenleme ise, "yayın sahipleri" için
iptal edildi. Karara göre, yayın sahipleri "terör örgütü
propagandası"ndan sorumlu tutulamayacaklar. Ayrıca, "Yukarıdaki
fıkralarda belirtilen fiillerin basın ve yayın yoluyla işlenmesi
hâlinde, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş
olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında,
bu cezanın üst sınırı beşbin gündür" düzenlemesinden "basın organ
sahipleri" ifadesi çıkarıldı. Buna göre, "İsim ve kimlik belirterek
veya belirtmeyerek kime yönelik olduğunun anlaşılmasını sağlayacak
surette kişilere karşı terör örgütleri tarafından suç işleneceğini veya
terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini
açıklayanlar veya yayınlayanlar veya bu yolla kişileri hedef
gösterenler bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"
düzenlemesinden medya sahipleri muaf tutulacak. Günlük gazetesi yayın
yönetmeni
Filiz Koçali, Anayasa Mahkemesi'nin yargılama yapılmadan dahi yayın
durmaya olanak sağlayan düzenlemeyi iptal etmemesiyle ilgili, "vahim
bir durum" dedi.
İPİ Ulusal
Komitesi başkanı Ferai Tınç
ve ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay, Genelkurmay Başkanı
Orgeneral
İlker Başbuğ'un "Medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat
yapılıyor" sözlerini eleştirdi. Başbuğ, geçtiğimiz cuma günü
düzenlediği toplantıda "kağıt parçası" diye nitelediği "İrticayla
Mücadele Planı"nın yayınlanmasını "Medya üzerinden asimetrik bir
psikolojik harekat yapılıyor" diye tanımlamıştı. Tınç, "Kimi çevrelerin
beklentilerine cevap vermeyen yayınları amaçlı görmeleri doğaldır ancak
doğru bir yaklaşım değil. Yanlışın sorumluluğu, medya organının kendi
güvenilirliğini sarsar... Bu tamamen medyanın tasarrufundadır. Medyaya
haberler, bazen Genelkurmay, bazen siyaset bazen de farklı kaynaklardan
gelir. Bu haberlerin yayımlanması bir psikolojik savaş olarak
nitelendirilemez" dedi. Abakay da, "Medyayı hedef almasını doğru
bulmuyorum. Bu çok derinlikleri olan siyasal bir tartışmadır. Belgenin
kendisi de ciddi bir tartışmadır. Şimdi mahkeme gerekli kararı verecek,
bunun sonucunu beklemek gerek. Kesinleşmiş bir durum da yok. Ancak
sadece basının üzerine atarak bu işten sonuç çıkaramayız" açıklaması
yaptı.
AGİT Medya
Özgürlüğü Temsilcisi Miklos Haraszti, Türkiye
yetkililerini, "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" başlıklı kitabı
nedeniyle gazeteci Nedim Şener hakkında 28 yıla kadar hapis
istemiyle açılan iki davaya son vermeye çağırdı. İfade özgürlüğünü
kısıtlayan düzenlemelerin acil olarak gözden geçirilmeye çağıran
Haraszti, "Şener’e dava açılarak AGİT ve Avrupa Konseyi'nce eleştirel
yayınlara tanınan özgürlük standartları yok sayıldı” dedi. Haraszti,
Türkiye'de ifade özgürlüğünün daha fazla kısıtlanmaması için TCK, TMY,
Basın Yasası ve 5651 Sayılı İnternet Suçlarına İlişkin Yasası'nın günün
koşullarına göre değiştirilmesi gerektiğini savundu. "Yetkililer,
Şener'e yönelik suçlamaları düşürerek, Türkiye'de hoşa gitmeyen
haberleri verenleri cezalandırmaya son verebilir ve bunun yerine ifade
özgürlüğü alanında çok ihtiyaç duyulan yasal reformları yapabilirler.”
Başbakan
Erdoğan'ın Kars ziyareti öncesinde Kars Belediyesi, belediye önündeki
iki kadın heykelini 14 Haziran'da kaldırdı. AKP Belediye Başkanı Nevzat
Bozkuş, "Belediyenin girişinde iki kadın heykelinin olmasını uygun
bulmadım. Heykelleri başka bir yerde de değerlendirmeyeceğiz" dedi.
2006 yılında İstanbul'da yaptırılan iki kadın heykeli, belediyenin
girişine konmuştu. Çağdaş Kars Haber gazetesi, heykellerin Bozkuş'un
talimatıyla depoya kaldırıldığını yazdı. Antalya'da çıkan Kemer Gözcü
gazetesi de, Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül'ün, sanatçı Zafer
Sarı'nın 2007'de yaptığı ancak Kemer ilçe merkezindeki Çınarlı
Kavşağı'na monte edildikten sonra depoya kaldırılan Aşk Yağmuru isimli
heykeli Kuğulu Park'taki havuza monte ettirdiğini bildirdi. Gazete,
işlemi, Gül'ün "yerel seçimler öncesi verdiği sözün yerine getirilmesi"
olarak nitelendirdi.
12 Haziran'da
Genelkurmay Askeri Mahkemesi, 12 Haziran 2009 tarihli Taraf Gazetesinde
yer alan "AKP ve GÜLEN'i Bitirme Planı" başlıklı habere konu
iddia edilen belgeyle ilgili haberler milli güvenliği, kamu düzenini ve
kamu güvenliğini ilgilendirdiği, ayrıca Genel Kurmay Harekat
Başkanlığınca hazırlandığı iddia edilen gizli belgenin sızdırılması ve
yayınlanması hususlarında soruşturma yapıldığı, bu konuya ilişkin
haberlerin yargı gücünün otorite ve tarafsızlığını etkileme ihtimali
bulunduğu, ayrıca CMK'nun 157. maddesinde düzenlenen
soruşturmanın gizliliğini ihlal etme ihtimalinin bulunduğu
gerekçeleriyle Anayasanın 28/4 maddesi ve Basın Kanunun 3/2. maddesi
uyarınca "soruşturma tamamlanıncaya kadar soruşturmayla ilgili
belgelerin içeriği hakkında yayın yasağı getirdi.
9 Haziran'da
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli
nüshalarında "PKK örgütünün propagandasının yapıldığı" iddiasıyla
Günlük gazetesinin yayınının bir ay süreyle durdurdu. Karar,
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in iptal istemiyle Anayasa
Mahkemesi'ne taşıdığı TMY'nin 6/son maddesine dayanılarak verildi. 1
Haziran 1009 tarihli sayıda, Diyarbakır Kültür Sanat Festivali'nin
kapanış konseriyle ilgili "Görkemli final" başlıklı haberde kullanılan
ve bir bölümünde PKK lideri Abdullah Öcalan'ın posterinin de yer aldığı
"Bu halk rüyasını gerçekleştirecek" yazılı olan fotoğraf nedeniyle
gazete bir ay süreyle kapatıldı. Mahkeme, kapatmaya, 2 Haziran 2009'da
çıkan Hüseyin Ali imzalı "Operasyonlara Dur Denilmeli" başlıklı
köşe yazısı ve Teoman Deprem'e ait "PeKeKe mi, PeKaKa mı?"
başlıklı yazıları da gerekçe gösterdi. Aralık 2008'de gazeteci Ragıp
Zarakolu, 2006 yazından bu yana Kürtçe yayın yapan veya Kürt Sorunu'nu
merkez alan gazetelerden 21'iyle ilgili 46 kapatma kararı verildiğini
duyurmuştu. DTP lideri Ahmet Türk, traji-komik olarak nitelendirdiği
kapatma kararıyla ilgili, "Barışın sesini kesersek, savaşın dili egemen
olur. Bundan kesinlikle kaçınılması gerekir. Ama ne yazık ki, nerede
bir barış sesi yükseliyorsa, anında susturmaya çalışıyorlar" açıklaması
yaptı. IPI Ulusal Komite, kapatma kararına tepki gösterdi;
gazetelerin kapatılmasına ve gazetecilerin hapisle cezalandırılmalarına
izin veren yasaların basın özgürlüğüyle bağdaşmadığına işaret etti; "bu
maddelerin yasalarımızdan çıkartılması gerektiğini sorumlulara
hatırlatırız" dedi.
TYB bu yıl
Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nü Allah'ın
Kızları Romanı'ndan "dini değerleri aşağıladığı" ve "halkı kin ve
düşmanlığa sevk ettiği" iddiasıyla yargılanan yazar Nedim Gürsel,
yayımladığı kitaplar müstehcen bulunduğu için yargılanan Sel Yayınları
sahibi İrfan Sancı
ve Şanlıurfa'da 54 yıldır kitapçılık yapan Naci İpek'e verdi.
Düşünce Suçuna
Karşı Girişimi'nin 22-24 Mayıs günlerinde İstanbul Bilgi
Üniversitesi'nde düzenlediği Düşünce Özgürlüğü için 6. İstanbul
Buluşması, düşünceleri nedeniyle Türkiye'de baskılarla
karşılaşanları, Avrupalı ve Karadeniz bölge ülkelerindeki hak
savunucularını bir araya getirdi. Eski milletvekili
Mahmut Alınak, Agos gazetesi eski imtiyaz sahibi Serkis
Seropyan, yazar Temel Demirer, yazar Abdurrahman
Dilipak, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Ceren
Baykal, vicdani retçi Doğan Özkan, karikatürist Halil
İbrahim Özdabak, polisin öldürüldüğü oğlu için mücadele veren Mehmet
Tursun, Taraf muhabiri Mehmet Baransu, Lambdaİstanbul
Derneği'nden Bora Bengisu, Mısır Çarşısı davasından müebbet
hapsi istenen Sosyolog kızı Pınar Selek ile ilgili durumu
babası ve avukatı Alp Selek anlattı.
Video
paylaşımı için yararlanılan DailyMotion sitesine Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24 Mart'ta aldığı kararla getirilen erişim
yasağı 12 Mayıs itibariyle kaldırıldı. Siteye girmek isteyenler, "Bu
siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir. T.C.Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın 24.03.2009 tarih ve 2009/25 sayılı kararı gereği
erişime kapanmıştır" yazısıyla karşılaşıyorlardı. DailyMotion sitesine,
Ağustos 2008'de de gerekçesi ve hangi yargı kararına dayandığı dahi
belirtilmeden hizmete kapatılmıştı. Çeşitli gerekçelerle erişime
kapatılan siteler arasında da geçmişte Myspace, Wordpress sitelerine de
yer alıyordu. Ayrıca, geocities.com
sitesi, Ankara 9.
Sulh Ceza Mahkemesi'nin 4 Şubat 2008'de erişim yasağı kararı aldığından
beri erişilmez durumda. Türkiye'den ve uluslararası alandan ifade
özgürlüğü savunucuları, akademisyenler, hukukçular, gazeteciler ve
İnternet kullanıcıları yasaklara tepki göstermişti. Harun Yahya
mahlasını da kullanan ve yaratılışçılığı savunan Adnan Oktar,
evrim teorisi üzerine çalışan bilim insanı Richard
Dawkins'in, Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim-Sen) sitelerinin yanı sıra Google'ın
e-posta iletişim grubu Google Groups ve ardından da bir okur
yorumu nedeniyle Vatan
gazetesinin internet sitesini Türkiye'den erişime kapattırmıştı. Mahkemeler bugüne kadar
Oktar'ın yanı sıra çok çeşitli şikayetler üzerine aralarında YouTube,
EkşiSözlük, DailyMotion, blogger.com, geocities.com gibi paylaşım alanlarının da
bulunduğu onlarca siteyi erişime kapattı.
9 Mayıs'ta İHD
İstanbul Şubesi, 2009 Ayşe Nur Zarakolu Düşünce Özgürlüğü Ödülleri'ni
bu yıl Özgür Radyo'nun tutuklu Genel Yayın Yönetmeni Füsun Erdoğan,
eski DEP'li Mahmut Alınak ve yazar Temel Demirer'e
verdi. İHD Şube Başkanı Gülseren Yoleri, "Düşünce özgürlüğünün
en temel insan hakları arasında yer aldığını" vurguladı, "Ayşe ablanın
verdiği mücadele insanların özgür olması içindi. Bize hep düşünün
eyleme geçin ve geçirin mesajı verdi" dedi.
Mayıs başında,
Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn,
Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'deki demokratikleşme süreciyle ilgili
oturumda, Kürt sorunu, Ergenekon davasında adil yargılama ve ifade
özgürlüğü konularını yakın takibe aldıklarını ve sonbahardaki ilerleme
raporuna yansıtacaklarını söyledi. Rehn, bu konuyu sonbahardaki Türkiye
İlerleme Raporu'nda ayrıntılarıyla işleyeceklerini duyurdu.
İstanbul
Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, Ergenekon Soruşturması'yla
ilgili savunma avukatlarını bağlayan "dosyayı inceleme ve belgelerden
örnek alma" yasağını tebliğ ettirdi. Öz, İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin 13 Nisan'da aldığı kararı hatırlattı: bunun soruşturma
bilgilerinin kamuoyuna ve basın yayın organlarına ulaşmasına neden
olacağını bildirdi. İlçe Emniyet Müdürlüklerince medya kuruluşlarına
"çok ivedi" tebliğ yapılmasını talep eden Öz, dosyaya avukatlarının
erişiminin "soruşturmanın gizliliğinin ihlal edileceği, yargı
makamlarının etkileyerek soruşturma amacının tehlikeye düşüreceği ve
suç teşkil eden yayınlar yapılmasına olanak sağlayacağı"nı savundu.
İstanbul Valiliği, işleme dayanak olarak TMY'nin 10/d maddesinde
belirtilen "Dosya içeriğini inceleme ve belgelerden örnek alma hakkının
kısıtlanması"na ilişkin düzenlemeyi gösterdi. Kararın Cumhuriyet
Başsavcılıklarına duyurulmasıyla "Tüm yazılı ve görsel basın-yayın
kuruluşlarının (televizyon, radyo, gazete vs) yetkililerine "ÇOK İVEDİ"
olarak tebliğ edilmesi de istendi. 13 Nisan'da İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesi Nöbetçi Hakimi Resul Çakır, TMY'nin 10/d maddesi
gereğince İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinin ilettiği talebi
kabul etmişti.
Avrupa Konseyi
genel sekreteri Terry Davis, "Medya özgürlüğü terör karşıtı
yasalara kurban edilmemeli" dedi. 3 Mayıs'ta bir açıklama yapan Davis,
"Demokratik bir toplumda haber alma ve verme özgürlüğü vazgeçilmezdir
ama kriz anlarında bu daha da önemli hale gelir" diye
ekledi.Türkiye'nin de aralarında olduğu konsey üyelerine çağrıda
bulunan Davis, yasaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10.
maddesine uygun olarak yapılmasını istedi. 28-29 Mayıs'ta, medya ve
yeni iletişim hizmetleri üzerine Reykjavik'de yapılacak bakanlar
toplantısının, üye devletlerdeki durumu değerlendirmek için fırsat
sunacağını da ekledi.
TGS ve EJF, 3
Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü
TGS Başkanı
Ercan İpekçi, 2009`un dört aylık dönemiyle ilgili açıkladığı Basın
İhlalleri İzleme Raporu'nda, Cumhuriyet savcılıklarının TCK'nın 301.
maddesiyle ilgili 719 dosyayı Adalet Bakanlığı'na gönderdiklerini,
Bakanlığın 96 şüpheli veya sanığı ilgilendiren 73 dosyada soruşturma
veya kovuşturma izni verdiğini, altı dergi ve gazete hakkında TMY
uyarınca toplatma ve yayın durdurma cezası verildiğini,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı`nın da 1631 İnternet sitesine
erişim yasağı getirdiği, RTÜK`ün dört ayda 89 radyo ve televizyona 129
uyarı, 35 medyaya 39 program durdurma cezası, 15`ine 22 kez idari para
cezası uygulandığını, 1`ine de 3 gün gelir getirici yayın yasağı
getirildiğini açıkladı. Bu dönemde, 31 radyo ve televizyon kuruluşu
hakkında da seçim yasaklarıyla ilgili olarak ceza uygulanması istemiyle
Yüksek Seçim Kurulu’na 41 bildirim yapıldı.
TYB Yayımlama
Özgürlüğü Komitesi Başkanı ve yayıncı Ragıp Zarakolu,
Türkiye'de birçok yayıncının Ermeni Soykırım iddiaları gibi konularda
oto-sansüre başvurduğunu açıkladı. Birçok ülkede "soykırım" olarak
anılan 1915 olaylarının Türkiye'de hala tüm açıklığıyla
tartışılamadığını vurgulayan Belge Yayınları sahibi Zarakolu, "Sağlıklı
bir sonuca varmak ve sorunu anlayabilmek için bütün tarafların net
olarak ne düşündüğünü bilmek zorundayız" dedi, bunu TCK'nın 301.
maddesinden mahkum edilmeden önce yaptığı savunmasında da dile
getirdiğini anımsattı.
Başbakanlık
Basın Merkezi'nin akreditasyonunu iptal ettiği gazetecilerden Milliyet
gazetesi muhabiri Abdullah Karakuş hakkını idari yargıda aradı
ve kazandı. Ankara 9. İdare Mahkemesi, basın özgürlüğü ve hukuka aykırı
olduğunu belirterek, işlemin yürütmesini durdurdu. Mahkeme, gerekçeli
kararında, uygulamanın gazetecilerin haber yapma iradelerinde caydırıcı
etki oluşturacağını belirtti. Kasım 2008'de Başbakanlık ve Bakanlar
Kurulu etkinliklerini her zamanki gibi izlemek isteyen "Günlük
Evrensel" muhabiri Sultan Özer, "Hürriyet" muhabirleri Hasan
Tüfekçi ve Turan Yılmaz, "Milliyet" muhabiri Abdullah
Karakuş, Star Televizyonu'ndan Fatma Çözen ile "Akşam"
muhabiri
Ali Ekber Ertürk'e daha sonra "devamsızlık" olarak gösterilen bir
gerekçeyle izin verilmemişti
Nisan
ortasında, Avrupa Parlamentosu Gey ve Lezbiyen Hakları Çalışma Grubu
Başkanı
Michael Cashman, "30 Nisan'da görülecek olan Lambdaistanbul LGBTT
Dayanışma Derneği'nin kapatılması yönündeki davada yerel mahkemenin
LGBTT bireylerin örgütlenme özgürlüğünü gözeten bir karara varacağını
umduğunu" söyledi. Cashman, "Eğer Türkiye Avrupa Birliği'ne
katılacaksa, tüm insanlara eşit şekilde davranmalı ve her vatandaşının
haklarına saygı duymalı" dedi.
17 Nisan'da
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Eylül 2008'de Belge Yayınları’ndan
çıkan ve 12 Eylül dönemini anlatan “Ölümden Zor Kararlar”
isimli romanı Basın Kanunu’nun 25. Maddesi uyarınca el koydu. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcı vekilinin talebini aynı gün karara bağlayan
mahkeme, N. Mehmet Güler’in yazdığı 111 sayfalık kitapta,
"örgüt propagandası yapıldığı" ve "halkı suç işlemeye tahrik edildiği"
iddia ediliyor.
Güler,“12 Eylül döneminin yarattığı ve çeyrek yüzyılı aşan bir
trajediyi, savaş ile aşk temasıyla anlattığım kurgusal bir romandı
yazdığım. Romandaki kahramanların sözlerini yargılamak utanç verici”
dedi.
Genelkurmay
Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, İstanbul'da Harp
Akademileri Komutanlığı’nda 15 Nisan'da yaptığı "Yıllık Değerlendirme"
konuşmasını dinlemeye bugüne kadar akreditasyon alamamış gazeteciler de
davet edildi. "Star" yazarı Mustafa Karaalioğlu, "Sabah" yazarı Erdal
Şafak, "Yeni Şafak" yazarı Fehmi Koru'nun da aralarında
bulunduğu gazeteciler, Harp Akademileri'ndeki etkinliklere ilk kez
katıldılar. Ayrıca, özellikle TSK'nın siyasi yaşama dair müdahalelerini
eleştiren "Star" yazarı Mehmet Altan ve "Milliyet" yazarı Hasan
Cemal, "Yeni Şafak" yazarı Ali Bayramoğlu da Bağbuğ'un
konuşmasını Harp Akademileri'nde dinleyebildiler. Ancak konuşma
salonunda bundan önce de olduğu gibi, aralarında Birgün, Günlük
Evrensel, Taraf,
Zaman, Vakit ve Günlük gazeteleri ve Hayat TV'nin
de bulunduğu yayın organları ve temsilcilerinden kimse yoktu.
13 Nisan'daki
Gazetecilik Başarı Ödülleri gecesinde konuşan TGC Başkanı
Orhan Erinç, ifade özgürlüğü, gazetecilerin kimlik ve kişilik
sorunlarıyla ilgili bundan 10 yıl öncesine göre hiçbir gelişme
yaşanmadığını açıkladı. Açış konuşması olarak, önceki başkanı Nail
Güreli'nin 11 Ocak 1999 tarihinde yaptığı bir konuşmayı aynen okuyarak
başlayan Erinç, "Hiçbir gelişme olmamış. Aksine
Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink'i silahlı saldırıda,
İsmail Güneş'i de görevi başında kaybetmişiz. Saldırıya uğrayan,
tehdit edilen, yargılanan, yayın organları aranan meslektaşlarımızın
sayısı yüzleri aşıyor" diye konuştu. Erinç, "Türkiye Basın Özgürlüğü
alanında 134 ülke arasında 106. sıradadır" cümlesinin bile Türkiye'deki
demokrasi anlayışını ve ifade özgürlüğünün durumunu göstermek için
yeterli olduğunu söyledi.
İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, Kürtçe çıkan Özgür Mekopotamya
gazetesinin yayını da, Azadiya Welat
gazetesi gibi, "PKK örgütü propagandası" iddiasıyla bir ay süreyle
durdurdu. Azadiya Welat gazetesi yayınının yasaklandığı 11 Nisan'da
haftalık yayın başlatan Özgür Mezopotamya gazetesi, mahkeme başkanı
Hakim Ömer Diken'in aldığı bir kararla bir ay süreyle durduruldu.
Azadiya Welat gazetesi sahibi Emine Demir,
bu kararın hükümetin Kürtlere ne kadar samimi yaklaştığını bir kez daha
gösterdiğini söyledi. Haftalık yayın yapan Özgür Mezopotamya Gazetesi
de aynı mahkemece aynı gün ve aynı gerekçelerle kapatıldı. Mahkeme,
sekiz sayfalık gazetenin yedi sayfasında, "Örgüt açıklamalarına yer
verildiği" ve "örgüt propagandası yapıldığı"na kanaat getirdi. Gerekçe
olarak, Abdullah Öcalan'ın 60. doğum gününde yapılan Amara Yürüyüşü'ne
müdahalede ölen Mustafa Dağ ile Mahsum Karaoğlan'ın aileleriyle yapılan
röportaj da gösterildi. Ayrıca, Şırnak'ın Cizre ve Silopi
İlçeleri'ndeki 31 ölüm kuyusunun da yerlerini gösteren haber de suça
gerekçe olarak gösterildi. ABD'de yapılan bir anket sonucunun ele
alındığı ABD Başkanı Barack Obama'yla ilgili verilen "ABD'de
sosyalizm rüzgarı" (Bayê sosyalîzmê li Amerîkayê gur dibe) başlıklı
haberin de "örgüt propagandası" kapsamında gösterildiği iddia edildi.
Mahkeme, Azadiya Welat gazetesi için de, 11 Nisan 2009 tarihli sayının
yedi sayfasında yer alan haberlerin "örgüt propagandası" içerdiği
gerekçesiyle aynı yaptırıma gitmişti. Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı
görüşme, anma ilanları, Amara yürüyüşü sırasında askerlerce öldürülen
Mustafa Dağ'ın ailesiyle yapılan röportajın yanı sıra 8. sayfada
"Obama sadece ABD'nin imajını güzelleştiriyor" (Obama tenê îmaja
DYA'yê xweş dike) başlıklı haber ile DTP'li belediye başkanlarının
teşekkür ilanları da suçlama yönetilen sayfalarda yer alıyor.
4 Nisan'da
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Atılım
gazetesine, son sayısında "MLKP Örgütü açıklamalarına yer verildiği" ve
"örgüt propagandası yapıldığı" iddiasıyla bir ay yayın durdurma kararı
verdi. Mahkeme, "Ezilenlerin Sosyalist Alternatifi Atılım Gazetesi"nin
4 Nisan 2009 tarihli son sayısında, gazeteye el konulması ve
dağıtım-satış yasağı getirmenin yanı sıra, gazetenin İnternet
ortamındaki yayını atilim.org sitesine de erişimin engellenmesine
karar verdi. Mahkeme, TMY'nin 6/2 ve 7/2. maddelerinde belirtilen
suçların "açıkça işlendiği"ne yer vererek, gazete ve tüm nüshalarına
dağıtımı ve satışına yasak getirerek, el konulmasına, 1 ay süreyle
yayınının durdurulmasına karar verdi. TMY'nin 6/son maddesinden de atilim.org İnternet sitesinin erişimine de, "suç
kasti ve yoğunluğu" gerekçe gösterilerek engellenmesine karar verildi.
Son sayıda "Sandık çarptı, sıra sokakta" manşetiyle
yayınlanmıştı. Bursa'da bir polisi öldürmekle suçlanan ve MLKP Örgütü
üyesi olduğu iddia edilen Ender Bulhaz Aktürk'ün gözaltında
işkence gördüğüne ilişkin bir iddia da bu kişi "Komünist savaşçı"
olarak sunularak işlenmişti. 1 Mayıs öncesi açıklamalar ve seçim
sonuçlarının değerlendirilmesiyle ilgili haberler de gazetede yer
alıyordu.
ABD başkanı
Barack Obama'nın ziyaretini protesto etmek için sendika, meslek
örgütleri, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin 6 Nisan'da
Ankara'da düzenledikleri eyleme polis müdahale etti. Meclise yürümek
isteyenlere saldıran polis ÖDP üyesi 21 kişiyi gözaltına aldı. Yaklaşık
500 kişi "Yanki go home", "Emperyalistler, işbirlikçiler yenilecek,
direnen halklar kazanacak", ABD defol bağımsız Türkiye", "NATO'ya
hayır, üsler kapatılsın", "Katil ABD, işbirlikçi AKP" sloganları attı.
TGC Başkanı
Orhan Erinç, Medeniyetler İttifakı toplantısında dünyaya hoşgörü
mesajı gönderen Başbakan Erdoğan’a "Aynı yaklaşımı ülke içinde de
bekliyoruz" mesajı gönderdi. Öldürülen Gazeteciler Günü'nün 13'üncüsü
dolayısıyla tam 100 yıl önce katledilen gazeteci Hasan Fehmi'nin
mezarı başında "bugüne kadar öldürülen 62 gazeteciyi" anan Erinç, isim
vermeden Başbakana "Gazetecilerin işlerini yapabilme olanaklarının
geliştirmelerinde ve işlerine gelmeyen haberler yayımlandığında boykot
çağrıları yerine de hoşgörü bekliyoruz. "Tahammülsüzlük ayrışmaya yol
açar şeklindeki mesajlar, umuyoruz ki,medya özgürlüğüne yönelik
saldırılar kapsamında da değer görür" dedi.
Küresel video
paylaşım sitesi youtube.com sadece İnternet Hastası'nı değil, 3
Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü de erişime kapalı halde geçirdi.
Siteye erişim, "Atatürk aleyhindeki içerik barındırdığı" gerekçesiyle
Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin yasak kararı aldığı 5 Mayıs 2008'den
beri sağlanamıyor. 4 Şubat 2008'deyse Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi, geocities.com sitesini Türkiye'den yasaklamıştı.
Geocities.com sitesi, Harun Yahya olarak bilinen Bilim Araştırma Vakfı
temsilcilerinden Adnan Oktar'ın avukatlarının yaptırım istediği
siteler arasında yer alıyordu. Oktar nacizanebilgi.com adındaki İnternet Sözlüğü
yetkililerinden, kişilik haklarına saldırı iddiasıyla 8 bin YTL manevi
tazminat talep ediyordu. Yaratılış Teorisi'nin savunucusu Oktar, "Atlas
of Creation" adlı kitabına yönelik hakaret içeren yayın yapıldığı
iddiasıyla 3 Eylül 2008'de de evrimci kuramın temsilcisi yazar Prof.
Richard Dawkins'in richarddawkins.net
sitesini tedbiren Türkiye'den erişime kapattırmıştı. Son iki yılda 22
bin 846 vatandaş, genel ahlak ve hukuk kurallarına aykırı bulduğu
sitelerden duyduğu rahatsızlığı kuruma bildirdi. Şikâyetleri
değerlendiren Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, erişim yasağı
uygulamasının başladığı 23 Mayıs 2007'den bu yana toplam bin 631 siteyi
engelledi. Yasaklamaların bin 387'si resen, 244'ü yargı kararıyla
yapıldı.
Bilişim STK
Platformu'ndan Mustafa Akgül, 6- 21 Nisan günlerinde
gerçekleştirilen Türkiye'deki İnternet Haftası'nın 16. yıldönümünde
yaptığı açıklamada, "Dünyada 1,6 milyar İnternet kullanıcısı, 630
milyon kayıtlı bilgisayar, 180 milyon alan adı, 224 milyon web, 124
milyar civarında web sayfası, 100 milyon civarında video ve 60 milyon
civarında kişisel web/ blog olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’deyse 30
milyon civarında kullanıcı, 2,6 milyon bilgisayar, 190 bin Türkiye
içinde, 790 bin Türkiye dışında alan adı var. Halkımızın yüzde 33’ü
İnterneti düzenli kullanıyor, yüzde 65’i hiç İnternet kullanmamış,
kırsal kesimde bu oran yüzde 80" dedi. Akgül, 2006-2010 Bilgi Toplumu
Stratejisi kapsamında planların eylemlerin çoğunun ya başlamadığını ya
da çok az ilerleme olduğunu ekledi.
Antalya'nın
Kemer İlçesi'nde MHP'li belediye Başkanı Mustafa Gül,
Çınarlı Kavşağı'nda bulunan "Aşk Heykeli"ni kaldırdı. Kemer Gözcü
gazetesi, "Ve Heykel Kaldırıldı"
başlıklı haberinde heykeli kaldırmanın Gül'ün seçim öncesi vaadi
olduğunu, AKP Kemer İlçe Başkanı Zafer Yaman'ın heykeli "kadın
haklarına saldırı" olarak değerlendirdiği ve eski belediye başkanı Hasan
Şeker'e tepki gösterdiği, vatandaşlarınsa "Kavşak, porno kavşağı
oldu" eleştirileri yönelttiklerini ileri sürdü. Gül, heykelin
yerleştirildiği gün de tepki gösterdiğini hatırlatarak, "Kemer'in yerli
halkı ve tatil yapan turistler heykelin kaldırılmasını talep ettiler.
Heykel turistlerce ve vatandaşlarca kabul görmedi. Biz de istenileni
yaptık. Oraya turizme faydalı bir yapı inşa edeceğiz" dedi. Heykeli
yapan Zafer Sarı ise, telif hakları yasası gereğince savcılığa
suç duyurusunda bulunacağını söyledi: "Belediye Başkanı Mustafa Gül
bana sorarak da bu heykeli kaldırabilirdi. Söyleyecek bir şey
bulamıyorum. Çok üzüldüm."
Gaziantep
Gazeteciler Cemiyeti (GGC), 29 Mart Yerel Seçimleri'nin ardından yerel Telgraf,
Hakimiyet ve Güneş gazeteleri çalışanlarının Büyükşehir
Belediyesi'ne girişlerinin yasaklanacağı duyumunu aldıklarını, bunun
gerçek olmadığına inandıklarını, aksi takdirde bu kararı kınadıklarını
bildirdi. Seçime kadar belediyeyi eleştiren üç gazeteye ait nüshaların
Gaziantep Belediyesi'ne alınmadığına dönük iddiaları sormak için
belediye giden Hakimiyet gazetesi muhabiri
Hakan Yağlı ve Telgraf gazetesi muhabiri Hasan Akpınar'ın
da belediye alınmadığından şikayet edilmişti. GGC başkanı ve Hakimiyet
gazetesi sahibi Abdullah Sabri Kocaman,
bundan sonra kamu denetiminin gereğini yerine getirmeye ve üçüncü göz
olmayı sürdüreceklerini dile getirdi. Bunun ardından açıklama yapan
Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey,
2 Nisan'da yaptığı basın toplantısında konunun yanlış anlaşıldığını
savundu: "Bir bürokratımızın kişisel bir söylemi olduğunu öğrendim.
Öğrenir öğrenmez karşı çıktım. Benim memurum siyaset yapamaz. Siyaset
yapılacaksa bunu sadece ben yaparım."
İnsan hakları
savunucuları, Erzurum H Tipi cezaevinde yaşananlara dikkat çekmek için
23 Şubat'ta süresiz açlık grevine başlayan tutuklulardan
Cihan Alkan, Bozo Açlan, Aydın Atalay ve Abdulvahap
Karatay'ın durumlarının kötüye gittiğini belirterek, Adalet
Bakanlığı'nın bir an önce çözüm için harekete geçmesini istediler. 1
Nisan'da Ankara'da toplanan hak savunucuları, 39. gününe giren grevin,
Kürtçe kitap ve yayınların içeri alınmaması, ortak havalandırmaların
engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe telefon görüşmelerinin
engellenmesi, tutukluların ara koridorlarda birbirlerine selam
vermesinin dahi disiplin cezası kapsamına alınması gibi uygulamalara
karşı olduğunu açıkladılar. Yaşananlara dikkat çeken bildiriye atanlar
arasında Esra Çiftçi, Yüksel Mutlu, Murat Çelikkan ve Yusuf
Alataş'a, Ataol Behramoğlu, Adil Okay, Ahmet Telli, Baskın
Oran, Ercan Kanar, Gün Zileli, Hicri İzgören, Metin
Bakkalcı, Nihat Behram, Oral Çalışlar, Şanar yurdatapn, Şükrü
Erbaş ve Temel Demirer de bulunuyor.
TYB Yayımlama
Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu, son iki yılda
yasaklanan kitapların ivmesinde artış gözlemlendiğini ifade etti.
2009'daki en önemli olumsuz gelişmesi olarak, Abdullah Öcalan'ın
Aram Yayınları'nca yayımlanmak istenen "Kültür ve Sanat
Devrimi" adlı kitabına, daha basım sürecinde matbaada el
konulmasını örnek olarak veren Zarakolu, "1989 yılında "Devrimci Yol
Savunması -12 Eylül Öncesi ve Sonrası" (Simge Yayınları) adlı kitap,
Ankara'da daha kitaplaşmadan toplatılmıştı. Ancak yargılama beraat ile
bitmişti. Sonuç olarak yayınlama özgürlüğü bakımından, tam 20 yıl
geriye gitmiştik. Böylece TYB'nin, bandrolün Kültür Bakanlığı
tarafından sansür amacıyla kullanılabileceği uyarısı da haklı çıkmış
oldu" dedi. Zarakolu'ya göre, "Büyükler İçin Masal, Hırsızistan" adlı
oyunun engellenmesini eleştiren Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN)
Türkiye Merkezi'nin eski başkanı ve Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri
Birliği (TEB) Türkiye Başkanı
Üstün Akmen hakkında Keşan Kaymakamının açtığı hakaret davası da,
"özel hukukun, eleştiri özgürlüğünü engellemek için kötüye kullanımının
tipik bir örneği" olarak nitelendirdi.
İrfan Karaca'nın Berçem Yayınları'nca çıkarılan "Ape Musa'nın
Generalleri" adlı kitabın yargılanmasında da 1 yıl 3 ay hapis
cezası çıktığını açıklayan Zarakolu, Do Yayınları sahibi Hüseyin
Gündüz'e, Sertaç Doğan’ın “Şırnak Yanıyor 1992” adlı
kitabını yayınladığı için, "örgüt propagandası" iddiasıyla 16 bin 660
TL ödemeye mahkum edildiğini kaydetti. Do Yayınevi'nden çıkan Medeni
Ferho'nun "Sayın Başkan" adlı kitabı ise 9 Mayıs
2008'de yayınevine polis ekiplerinin düzenlediği baskınla toplatılmış
ve Gündüz iki gün gözaltında kalmıştı.
İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık yayın yapan Özgür Yorum
gazetesinin yayınını, 14-20 Mart 2009 tarihli sayısında yer alan tüm
haberler gerekçe göstererek bir ay süreyle durdurdu.
Haftalık
Politika gazetesinin yayını, 14-20 Şubat 2009 tarihli sayıda
yayımlanan yazı ve haberlerde "PKK örgütü propagandası yapıldığı"
iddiasıyla 30 gün süreyle durduruldu. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi,
gazetede yer alan "Özgürlük talebi", "Komplo lanetleniyor",
"Yurtdışında da protesto edildi" ve "Komplo barışa, çözüme ve
demokrasiye karşıdır" başlıklı haberleri suça gerekçe yaptı. 28 Şubat
2009'da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Şubat-6 Mart 2009 tarihli
sayısında çıkan yazılar gerekçe göstererek Analiz gazetesine
bir ay yayın durdurma cezası verdi. Gazetenin yayını, 27 Aralık 2008'de
de, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile yapılan "Sorun af
değil, özgürlük sorunudur" başlıklı röportaj nedeniyle İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla 15 gün süreyle durdurulmuştu. İstanbul
11. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Kasım 2008'de yayın hayatına başlayan Analiz
gazetesine, 22-28 Kasım 2008 tarihli sayıda yayımlanan "PKK ve otuzuncu
yıl" ve "Otuz yıl" başlıklı yazılar gerekçe gösterilerek, 3713 Sayılı
Kanunu'nun 6/son maddesi gereğince bir ay yayın durdurma cezası
vermişti. Aralık 2008'de açıklama yapan gazeteci Ragıp Zarakolu,
2006 yazından bu yana Kürtçe yayın yapan veya Kürt Sorunu'nu merkez
alan gazetelerden 21'iyle ilgili 46 kapatma kararı verildiğini duyurdu.
26 Ocak'ta
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Ayrıntı gazetesinin
yayınını, 24-30 Ocak tarihli 5. sayısında yer alan haber ve yazılarda
"Terör örgütü propagandası yaptığı" gerekçesiyle bir ay süreyle
durdurdu. 29 Kasım 2008'de İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteye 29
Kasım - 5 Aralık sayılı gazetede yayınlanan "PKK sosyalizme itibar
kazandırdı" başlıklı yazı nedeniyle 3713 Sayılı Kanunu'nun 6/son
maddesi gereğince bir ay yayın durdurma cezası vermişti.
Gaziantep
Gazeteciler Cemiyeti (GGC), 29 Mart Yerel Seçimleri'nin ardından yerel Telgraf,
Hakimiyet ve Güneş gazeteleri çalışanlarının Büyükşehir
Belediyesi'ne girişlerinin yasaklanacağı duyumunu aldıklarını, bunun
gerçek olmadığına inandıklarını, aksi takdirde bu kararı kınadıklarını
bildirdi. Seçime kadar belediyeyi eleştiren üç gazeteye ait nüshaların
Gaziantep Belediyesi'ne alınmadığına dönük iddiaları sormak için
belediye giden Hakimiyet gazetesi muhabiri
Hakan Yağlı ve Telgraf gazetesi muhabiri Hasan Akpınar'ın
da belediye alınmadığından şikayet edilmişti. GGC Yönetim Kurulu
Başkanı ve Hakimiyet gazetesi imtiyaz sahibi Abdullah Sabri
Kocaman,
bundan sonra kamu denetiminin gereğini yerine getirmeye ve üçüncü göz
olmayı sürdüreceklerini dile getirdi: ''Daha önce olduğu gibi seçim
döneminde de haksızlıkları gündeme taşıdık. Halkın büyük kesiminin onay
vermediği işlerin yapılmasını istemiyoruz. Yanlışlara meydan
vermeyecek, haksızlıklara çanak tutmayacağız." Bu açıklamanın ardından
geri adım atan Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, bir
açıklamayla konunun yanlış anlaşıldığını savundu: "Bir
bürokratımızın kişisel bir söylemi olduğunu öğrendim. Öğrenir öğrenmez
karşı çıktım. Benim memurum siyaset yapamaz. Siyaset yapılacaksa bunu
sadece ben yaparım. Bu gazetelerin toplantılarımızı takip etmekte bir
sıkıntıları oluşursa bunları çözeriz." Bu arada, Güzelbey'in seçim
sonrası ilan verdiği 13 gazete arasında Telgraf, Güneş ve Hakimiyet
bulunmuyor.
Ankara'da bir
basın toplantısı yapan insan hakları savunucuları, Kürtçe
kitap ve yayınların içeri alınmaması, ortak havalandırmaların
engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe telefon görüşmelerinin
engellenmesi gibi gerekçelerle 23 Şubat'ta süresiz açlık grevine
başlayan Cihan Alkan, Bozo Açlan, Aydın Atalay ve
Abdulvahap Karatay'ın durumlarının kötüye gittiğini belirterek,
Adalet Bakanlığı'nın bir an önce çözüm için harekete geçmesini
istediler. Tutukluların, Kürtçe kitap ve yayınların içeri alınmaması,
ortak havalandırmaların engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe
telefon görüşmelerinin engellenmesi, tutukluların ara koridorlarda
birbirlerine selam vermesinin dahi disiplin cezası kapsamına alınması
gibi uygulamalara karşı başlattıkları açlık grevi 39. gününde. Erzurum
H Tipi cezaevinde yaşananlara dikkat çekmek için ortak bir bildiri
kaleme alan Esra Çiftçi, Yüksel Mutlu, Murat Çelikkan
ve Yusuf Alataş'a, Ataol Behramoğlu, Adil Okay, Ahmet
Telli, Baskın Oran, Ercan Kanar, Gün Zileli, Hicri
İzgören,
Metin Bakkalcı, Nihat Behram, Oral Çalışlar, Şanar
yurdatapn,
Şükrü Erbaş ve Temel Demirer de destek verdi. 150 siyasi tutuklunun
da dönüşümlü olarak destek verdiği açlık greviyle ilgili Mülkiyeliler
Birliği'nde yapılan toplantıda hapishanelerde yaşanan hak gaspları ve
keyfi uygulamalara dikkat çeken aydınlar Bakanlığın yayınladığı
genelgeye kendisinin uymadığına dikkat çekti.
Diyarbakır İl Seçim Kurulu, siyasi
partiler arasında bir fırsat eşitsizliğine neden olduğunu iddia ederek
Diyarbakır ve bölgesinde yayın yapan
Gün TV'ye, 19.30 Ana Haber bültenini altı kez yayınlamama cezası
verdi. Yenişehir İlçe Seçim Kurulu'nun 11 Mart'ta verdiği cezaya
televizyon yayın yönetmeni Diren Keser'in yaptığı itirazı
görüşen Diyarbakır İl Seçim Kurulu, verilen kararın yerinde olduğunu 14
Mart'ta kararlaştırdı. Kararda, DTP lehine ve partiye ait belediyelerle
ilgili taraflı ve yanlı haber yapıldığı, tarafsızlık, gerçeklik ve
doğruluk ilkelerine aykırı yayın yapılmadığı iddia edildi. Gün TV'ye,
3984 Sayılı Radyoların ve Televizyonları Kuruluşları ve Yayınları
Hakkındaki Kanunun 4. maddesinin "Siyasi partiler ve demokratik gruplar
arasında fırsat eşitliği sağlanması; tek yönlü, taraf tutan yayın
yapılmaması; seçim dönemlerinde belirlenen seçim yasaklarıyla ilgili
ilkelere aykırı davranılmaması"nı öngören (n) bendine dayandırılarak
verilen ceza, 15 Mart'ta uygulamaya geçti. Kurul Başkanı Cüneyt Galip
İpek, asil üyeler
Abdurrahman Kavun ve Gül Melek Subaşı ile Seçim müdürü Zülküf Tayfur'un
imzalarıyla alınan kararla Gün TV, 21 Mart'ta kadar Ana haber bülteni
yayımlayamayacak.
Aralarında
yazarlar Bilgesu Erenus, Murathan Mungan, Şeyhmus Diken
ve Ragıp Zarakolu, insan hakları savunucuları Hürriyet Şener,
Eşber Yağmurdereli ve Şebnem Korur Fincancı,
gazeteciler İnci Hekimoğlu ve Ragıp Duran'ın da
bulunduğu aktivistler, 16 Mart'ta 10 yıl hapis cezasına mahkum edilen
Leyla Zana için özgürlük kampanyası başlattı. "Leyla Zana'ya
özgürlük" konulu kampanyasını Makine Mühendisleri Odası'nda
düzenledikleri bir basın toplantısıyla başlatan insan hakları
savunucuları, Yargıtay'ı Zana'ya ilişkin verdiği kararını bozmaya, TBMM
üyeleri de "düşünceyi ifade" önündeki her türlü yasal engeli kaldırmaya
davet ettiler. Kampanya, hukukçu Eren Keskin, İHD yetkilisi Leman
Yurtsever, hukukçular Ergin Cinmen
ve Ayşe Batumlu, yazarlar Erol Özkoray ve Necmiye
Alpay ile vicdani retçi Halil Savda'nın katıldığı basın
açıklamayla duyuruldu. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10 yıl
hapisle cezalandırdığı Zana için girişimde yer alan Eren Keskin,
"Kampanyanın amacı, Türkiye'nin kırmızı noktaları konusunda farklı her
düşüncenin özgür olmasını sağlamaktır. Bir yandan da Kürt sorununda
yerleşik çözümsüzlük politikalarının değişmesini düşünce suçluları ve
siyasi mahpusların serbest bırakılmasını talep etmektir. Farklı
düşünceleri nedeniyle yargılanan insanlar oldukça demokratikleşme söz
konusu olmayacak" dedi.
Hürriyet
gazetesi başyazarı Oktay Ekşi'nin başkanlığını yaptığı Dünya
Basın Konseyleri Birliği (WAPC), Doğan Medya Grubu'na
verilen 490 milyon dolar tutarındaki vergi cezasını protesto etti. WAPC
Genel Sekreteri Chris Conybeare,
"Doğan Medya grubuna verilen para cezasının haklı olup olmadığından
kuşku duyan IPI ve öteki uluslar arası kuruluşları destekliyoruz"
şeklinde açıklama yaptı. Açıklamada, "Başbakan Erdoğan'ın medya
organlarını kamuoyu önünde azarlama kampanyasıyla birlikte gelen bu
büyüklükteki bir vergi cezasının aslında medyayı boğma teşebbüsü olduğu
aşikardır" denildi. Cumhuriyet gazetesi de, Başbakanın medyaya
yönelik yaygınlaşan müdahalelerini protesto etmek amacıyla, dünkü
nüshasının ilk ve son iki sayfasını bembeyaz ve habersiz olarak
basmıştı.
Genelkurmay
Başkanlığı'nın haftalık basın bilgilendirme toplantısında Tuğgeneral
Metin Gürak, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'ün Meclisteki grup
toplantısında Kürtçe konuşmasını gazeteciler sorunca, "Herkesin anayasa
ve yasalara uygun şekilde hareket etmesi gerekir. Hukuk devletinde
yasalara aykırı hareket edenler karşısında yargının harekete geçmesi de
doğal bir husustur'' dedi. Gazeteciler Gürak'a TRT 6'nın Kürtçe yayın
yapmasını da sordu. Gürak bunu da "Üniter devlet ve ulus devlet
yapısına zarar vermeyecek tedbirleri de göz önüne almak kaydıyla devlet
kültürel alanda bazı açılımlarda bulunabilir" diye yanıtladı.
Milletvekili
olarak TBMM'de yaptığı Kürtçe yemin nedeniyle 1994 yılında
tutuklanan, 15 yıl hapse mahkum edilen ve 2004 yılında da tahliye
edilen Leyla Zana için Türkiye'de ve Fransa'da bir kampanya
düzenlendi. Türkiye'deki kampanyada, "Leyla'ya yaptığı konuşmalar
nedeniyle 10 yıl hapis cezası daha verildi. Dosyası Yargıtay'da. Bu kez
izin vermeyelim! Çünkü Leyla Zana ve onun gibi sistemden farklı olan,
düşüncelerini dile getiren diğer insanlar hapishanede oldukça, bizler
de özgür olamayacağız. Bu metne imza vererek Yargıtay'ı Leyla Zana'ya
ilişkin vermiş kararı bozmaya, TBMM milletvekillerini de, "düşünceyi
ifade" önündeki her türlü yasal engelli kaldırmaya davet edelim"
denildi. Fransa'ya 10 Şubat'ta başlatılan
kampanyada da çok sayıda aydının imzaları toplandı. Avrupa
Parlamentosu (AP), Dış İlişkiler Komisyonu, Türkiye'de basın ve ifade
özgürlüğüne yönelik ihlallere yer verdiği raporunu kabul ederken,
TCK'nın 301. maddesinin yol açtığı sakıncalara, AP'nin 1995 yılında
Sakharov Ödülü'nü verdiği Leyla Zana'ya açılan dava gösterilmişti.
ABD bu yıl
yayımladığı İnsan Hakları Raporu'nda Türkiye'de ifade ve
basın özgürlüğünün tehdit altına alan etkenlerden TCK'nın
301. maddesi ve TMY'ye ağırlık verdi. Türkiye'de kamusal alanda
korkusuz şekilde ve baskıdan endişe etmeden devlet ve hükümetin
eleştirilemediğine işaret edilen 2008 Türkiye İnsan Hakları Raporu'nda,
"Hükümet, bir takım dini ve siyasi aidiyetten insanların ifade
özgürlüğü haklarını kısıtlamayı sürdürdü" tespitine yer verildi. 19
Ocak 2007'de işlenen Hrant Dink cinayetine ilişkin sürecin de yer
aldığı raporda, 2008 yılında Kürt Sorunu'nu ele alan kitaplara baskıda
artış yaşandığına dair TYB'nin açıklamasına da atıf yaptı. TYB'nin, AB
üyeliği perspektifi dahilinde girişilen yasal reformlara rağmen ifade
özgürlüğüne yönelik ciddi engellerin sürdüğü yönündeki tespit de
raporda yer aldı. Raporda, yazarlar
Temel Demirer ve Orhan Miroğlu,
yayıncı Ragıp Zarakolu, çevirmenler Atilla Tuygan ve Mehdi
Tanrıkulu, sanatçı Bülent Ersoy, üniversite öğrencisi Durmuş
Şahin, DTP'li belediye yetkilileri Hilmi Aydoğdu ve Hüseyin
Kalkan,
gazeteciler Lale Sariibrahimoğlu, Ahmet Şık, Alper Görmüş,
Cengiz Kapmaz, Sakine Aktan,
Sebati Karakurt, Necdet Tatlıcan
ve Hasan Kılıç ile ilgili vakalar da bulunuyor. Ankara'da
Radyo İmaj'ın yaşadığı yayın engeli, Kürt Sorunu'nu temel alan Yedinci
Gün ve Azadiya Welat
gibi gazetelerine verilen yayın durdurma cezalarını da işleyen raporda,
"Atatürk aleyhinde içerik bulundurduğu" gerekçesiyle Mayıs 2008'den bu
yana erişimine mahkeme kararlarıyla engel konan youtube.com isimli
küresel video paylaşım sitesinden de söz edildi.
Başbakan
Erdoğan'ın 24 Şubat'ta yaptığı Çorum mitingi öncesi, Günlük Evrensel
gazetesi muhabiri Taner Şimşek'in de aralarında bulunduğu beş
gazeteciye yasak getirildi. Miting öncesinde Başbakanlık Koruma
Müdürlüğü'nün talebi doğrultusunda gazetecilerin kimlik bilgilerini
isteyen Çorum Valiliği, Şimşek ile birlikte, Dost Haber gazetesi yayın
yönetmeni Servet Mete,
gazetenin muhabiri Buğra Kıhtır,
Yayla Haber gazetesi yayın yönetmeni Hacı Odabaş ve Kanal 19
kameramanı Erkan Araz'a Başbakanlığın etkinliğini izlemelerine
onay vermediğini duyurdu. Başvurulara, "GBT'nize bakıldı. Başbakanlık
Koruma Müdürlüğü'nden Mehmet Bey, bu beş kişiye kart verilemeyecek
dedi" karşılığı verildi. Dost Haber gazetesi sahibi ve Çorum
Gazeteciler Cemiyeti başkan yardımcısı Sadık Örgel,
görevlendirdikleri üç çalışandan bir tek Ebru Çalış'a izin
verildiğini söyledi. Örgel, "Böyle bir durumla ilk defa karşılaştık.
Geçmişte yaşananlar ve kentimizin özelliği gereği ayrımcılık yapmamaya
ve yapılmamasına daima dikkat ederiz. Her çevreden destek görmekten
memnunuz" dedi.
Maliye
Bakanlığı, 2006'da, kendisine ait televizyon şirketinin hisselerinin
yüzde 25'inin, Almanya merkezli Axel Springer Grubu'na
satmasıyla süreçte usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle Doğan Grubu'na
toplam 826 milyon 300 bin TL vergi cezası kesti. DYH, işlemlerin
usulüne uygun olduğunu öne sürerek Maliye'ye tepki gösterdi; mahkemeye
gideceklerini belirtti. IPI Türkiye Komitesi
Başkanı Ferai Tınç, Çukurova Grubu'nun başındaki Mehmet Emin
Karamehmet'in mahkemece dinlenmesi, Doğan Grubu'na bir hisse
satışının ardından ağır ceza verilmesi ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun
(SPK) Cumhuriyet gazetesinin ortaklık yapısını incelemeye
almasının aynı günlere denk gelmesinin "tesadüf olamayacağını" söyledi:
"Başbakan özgür basın istemediğini ortaya koyuyor. Ekonomiyi elinde bir
sindirme silahı olarak kullanıyor." Başbakan Erdoğan'ın partilileri
medya boykotu çağırdığı, son dönemde sıklıkla ağır bir dille
eleştirdiği ve CHP'nin yanında yer almakla suçladığı Doğan Grubu
şirketlerine şimdi de çok ağır vergi ve cezalar kesildi. DYH, Maliyenin
bu uygulamasını mahkemeye taşıyacaklarını açıkladı. Axel Springer'e
yüzde 25 hisse satış işleminin Kasım 2006'da başladığını ama 2 Ocak
2007'de sonuçlandığını belirten Doğan Grubu, bu yüzden ilgili verginin
2007 içinde ödendiğini söyledi; işlemin usulüne uygun yapıldığını
belirtti. Şirket, buna karşın Maliye Bakanlığı'nın soruna, satışın
2006'da yapıldığı, verginin de aynı yıl ödenmesi gerektiği şeklinde
yaklaştığını duyurdu. Başbakan Erdoğan ise, "Devletin bir kurumu yasal
bir işlem yapıyor. Hemen hükümete yüklenmeye başlıyorlar. Başınıza ne
gelse hükümetten AKP'den biliyorsunuz..." dedi. Maliye Bakanlığı
da, "husumet ve hakaret" içerdiği" ifade edilen DYH açıklamasıyla
ilgili bakanlık ve personelinin yasal yollara başvuracağını bildirdi.
TGS Başkanı Ercan İpekçi de, "İktidar medya kuruluşlarını
hizaya sokmaya çalışıyor. Bu ceza da bunun bir parçası. Bu durum
medyanın bağımsızlığını zedeliyor: "Köklü bir geleneği olan Maliye
Bakanlığı'mızın tarihinde bir gruba ait 7 şirketin aynı anda beş
yılının 40 küsur vergi inceleme elemanı ile 11 aydır incelendiği
görülmemiştir. Bunun siyasi ortamdan tetiklenen bir inceleme olduğu
konusunda ciddi şüphelerimiz vardır."
Polis, PKK
lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanmasının 10. yıldönümünde
birçok kentte yapılan ve DTP milletvekillerinin de katıldığı eylemlere
engel oldu. Batman'daki basın açıklamasına milletvekilleri Ayla
Akat Ata, Bengi Yıldız, Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan,
İl Başkanı Özcan Erdem'in aralarında bulunduğu çok sayıda kişi
katıldı. Polis yürüyüşe engel olunca, Sanat Sokağı'nda yapılan basın
açıklamasında Yıldız "Biz buraya gelirken yasadışı bir gösteri de
yapabiliriz. Suçluyu da övebiliriz. Güvenlik güçleri gaz sıkarak
müdahale edemez. Tespit eder, görevini yapar. Bizi baskıyla
yıldıracaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar" dedi. DTP'liler daha
sonra Devlet Hastanesi'ne kaldırılan yaralıları ziyaret etti.
Sendikaların
15 Şubat'ta düzenlediği "Krizin Bedelini ödemeyeceğiz; İşsizliğe ve
Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele için Emek ve Demokrasi Mitingi"ni
izlemek isteyen gazetecilerden polis, "sarı basın kartı" sordu;
tanıtım kartlarını kabul etmedi. DİSK, KESK ve Türk-İş sendikalarının
miting düzenledikleri Kadıköy Meydanı'ndaki alana girmek isteyen
gazetecilere polis, belediye otobüs duraklarının arkasını adres olarak
gösterdi. Bir kaç muhabir ve kameramanla birlikte platformun yanında,
basına ayrılan bölüme girmek istediklerini ifade eden
bianet muhabiri Bawer Çakır, "Buraya vardığımızda kurum
kartlarımızı gösterdik. Polis elimizdeki kartlarıyla bizi miting
alanına sokmayacaklarını söyledi. Emir var, içeriye kamera da sokamayız
dediler. Polis şefine İnternet haber sitelerinin çalışanlarına sarı
basın kartı verilmediğini filan anlattık. Ancak bizi hiç dinlemeden,
biraz da başından atmak amacıyla konuşmayı bitirdi" dedi. Ergenekon
soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Mustafa Özbek'in genel
başkanı olduğu Türk-İş'e bağlı Türk Metal Sendikası ile DİSK'e bağlı
Birleşik Metal-İş Sendikası üyeleri arasında yaşanan kavgada bu bölgede
görev yapmaya çalışan gazetecilerin de zarar görmesine neden olduğunu
belirten Çakır, "bazı arkadaşlarımız darp edilirken, bazılarımıza da
atılan sopalar ve şemsiyeler isabet etti" diye konuştu. Göğsüne sopa
darbesi alan Kızıl Bayrak gazetesi muhabiri Özgün Çetin de,
"Türk Metal Sendikası'na bağlı gruptan 70-80 kişi, girmemeleri
gerektiği halde gazeteciler ve görevlilere ayrılan bölüme girdi. Sorun,
sendikal bir amaçları olmayan ve sadece Özbek'i savunmak için orada
bulunan bu grupla diğer sendikaların aynı yerde bulunmasıydı" dedi.
Avrupa
Parlamentosu, Hollandalı Parlamenter Ria Oomen-Ruijten'in
kaleme aldığı ve Türkiye'de ifade ve basın özgürlüğünün durumundan
endişe edildiğinin vurgulandığı Türkiye raporunu kabul etti. Avrupa
Birliği reformlarında üç yıldır yavaşlama gözlendiğine işaret edilen
rapor Parlamento Dışişleri Komisyonu'nda bir çekimser oyun kullanıldığı
oylamada 4'e karşı 65 oyla kabul edildi.
Türkiye'nin geçen yıl yaptığı ilerlemeye ilişkin raporunda AP,
"Parlamenterler, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün hala tam
anlamıyla güvence altına alınamamış olmasını üzüntüyle karşılar"
deniliyor. Raporda, "301 değişikliği, şiddet içermeyen düşünceler dile
getirenlerin yargılanmasının önüne geçmediğinden yeterli görülemez"
deniliyor; bu kişilere örnek olarak da AP'nin 1995'te Sakharov Ödülü'nü
verdiği Leyla Zana
gösterildi. AP, İnternet sitelerine sıklıkla getirilen yasaklarla,
eleştiride bulunan basına yönelik baskının ve açılan davaların,
demokratik ve çoğulcu bir toplumda basın özgürlüğüne hizmet etmediği
görüşündedir" denildi Özellikle DTP'nin kapatılması endişe konusu
oluşturduğuna işaret edilen raporda, Siyasi Partiler Yasası'nın
değiştirilmesi isteniyor. Türkiye hükümetinden, yeni bir Laik Anayasa
oluşturulması çalışmalarına yeniden başlaması ve kadınların hedef
olduğu "namus cinayetleri"ne karşı mücadele etmesi talep ediliyor.
AP'li vekiller, Kürt Sorunu'na kalıcı bir çözüm bulunmasına vurgu
yaparak, "Bu girişim, Kürt kökenli yurttaşlara, ekonomik ve sosyal
yaşamda daha iyi entegrasyon sağlamalarından geçer, ki buna, özel ve
kamuya ait okullarda Kürtçe öğrenmeleri için gerçek imkanların
sağlanmasını, bu dili radyo ve televizyon yayıncılığında, günlük
yaşamda ve kamu hizmetine erişimlerinde kullanabilmelerini da içerir.
Bu anlamda, 1 Ocak 2009 itibariyle bir kamu televizyonunda (TRT Şeş) Kürtçe
yayına başlanmış olmasını kutlarız" dedi.
Ergenekon
Soruşturması'nın 11. operasyon dalgasında Ankara merkezli Avrasya
Radyo Televizyonu'nda (ART) ve TÜRK-İŞ Konfederasyonu'na bağlı Türk
Metal Sendikası'nda sabahın erken saatlerinde arama yapılması TGS
ve ÇGD'nin tepkisine yol açtı. Yargı bağımsızlığına inandıklarını ancak
siyasi iktidarın aynı hassasiyet içerisinde olmadığını savunan TGS,
"Demokrasinin geleceği hakkında endişeliyiz, temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edilmesinden dolayı endişeliyiz, basın ve ifade özgürlüğü
üzerindeki artan baskılardan kaygılıyız" açıklaması yaptı. TGS,
Ergenekon Davası'nın devlet içindeki çeteleri ortaya çıkarmak ve
yargılamak yerine, siyasi iktidarca aydınlar, medya kuruluşları,
demokratik kitle örgütleri ve son olarak da sendikalar ile işçi
hareketi üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasıyla ilgili bir
endişeye neden olduğunu açıkladı. Sendika açıklamasında, "Soruşturmanın
gizliliğinin ihlal edilmesi önceden gözaltına alınacak olan kişilerin
isimlerinin bazı medya organlarında yazılması, verilen ifadelerin aynı
anda medyaya servis edilmesi endişelerimizi daha da güçlendiriyor"
denildi. ÇGD ise güvensizliklerini başka bir açıdan dile getirdi:
"Uygulamalar gösteriyor ki, iktidar bu yapıyı (Ergenekon) yok etmek
yerine, onu koruyarak kendi siyasal çıkarları için kullanacak şekle
sokmak istiyor."
Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin 75.
kuruluş yıldönümü törenlerine 30 Ekim 2008’de katılan
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü protesto eden öğrencilerden üçünün
bursu kesildi. Rektörlük ayrıca protesto gösterisine katılan
Veterinerlik ve Ziraat fakültelerindeki dokuz öğrenci hakkında disiplin
soruşturması açtı. Tarım Bakanı Mehdi Eker'in de katıldığı törende
öğrenciler Gül’ün, rektör atamaları konusundaki tutumunu protesto
amacıyla kampüse gelişi sırasında oturma eylemi yapmıştı. “AKP’ye
bırakma üniversitene sahip çık, AKP defol üniversiteler bizimdir”
sloganları atarak eylem yapan öğrencilerden üçü gözaltına alınmıştı.
Kameraların önünde yaka paça dışarı çıkarılan öğrenciler daha sonra
savcılık tarafından serbest bırakılmıştı. Ancak söz konusu üç
öğrencinin bursu kesildi. İki yıldır üniversitede yarı zamanlı
çalışarak, 200 YTL burs alan öğrenciler, ayrıca yemek bursundan da
yararlanıyordu.
TRT 6 (Şeş)
televizyonunda 1 Ocak'ta başlayan gün boyu Kürtçe yayın,
23 Mart 2006 tarihinde çeşitli yerel ve bölgesel medya kuruluşlarının
başlattığı anadilde yayın standartlarını aştı. TRT Şeş Kürtçe
yayınını, örneğin Diyarbakır'dan yayın yapan Gün TV'nin aksine,
Türkçe altyazısız, çocuklara yönelik ve ta gün yayın yapabiliyor. Oysa Radyo
Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) 25 Ocak 2004 tarihli "Türk
Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları
Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları
Hakkında Yönetmeliği"ni iki yıl bekleyen 10 kadar yerel ve bölgesel
medya kuruluşu, birçok kısıtlamayla karşılaştılar. Buna göre, radyolar
ancak günde bir saat haftada beş saat, televizyonlar da günde 45
dakika, haftada dört saat anadilde yayın yapabilecekti; televizyonlar
yayına alt yazılı olarak, radyolar da yayın sonrası Türkçe çevirisini
yayımlayacaklar. Örneğin, TRT Şeş'te bugün saat 15.00'te yer verilen ve
Yönetmen
Şerif Gören'in "Yol", "Kurbağalar" ve "Amerikalı", Yılmaz Güney'in
"Umut" filmlerinin de tanıtıldığı
"Perda Spi" Programı'nda Türkçe altyazı yer almadı. Bu yönelik,
yerel medya kuruluşlarının, çocuklara ve anadilin öğretilmesine yönelik
yayın yapmasını da yasaklıyordu. TRT Şeş'te "Korsane Reş" (Kara
Korsan) çizgi filmi de yer aldı. TRT Şeş yayına geçmeden RTÜK
Yönetmeliği'nin bu kanalı bağlayıp bağlamayacağı merak ediliyordu.
Ancak bugüne kadar yapılan yayınlar, TRT Şeş'e diğer özel yayınlara
göre daha geniş yetki verildiğini gösteriyor. Bu durumda, özel
yayınlarına sağlanan haklarının TRT'nin gerisinde kalmaması için
RTÜK'ün "Anadil" Yönetmenliği'nin özel ve kamu yayını farkı gözetmeden
hakları geniş tutacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
AGİT’in "Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı"na dair ilkesine göre,
"Ulusal azınlık mensubu olanlar dahil herkes, ifade özgürlüğünden
yararlanma, kimliklerini koruma ve geliştirme, medya yayıncılığından
adil ve ayrım görmeksizin yararlanma hakkına sahiptir"
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi
Şanlıurfa'nın
Birecik İlçesi'nde bir polisin kötü muamelede bulunmasını "Polis misin
Yoksa Ağa mısın?" başlığıyla köşesine taşıyan
Birecik'in Sesi gazetesi yetkilisi Şevket Demir, hem ceza
hem de tazminat davasından mahkum olunca AİHM’e başvurdu. 4 Aralık’ta
öğrenildiğine göre gazeteci, ifade özgürlüğü hakkının hukuka aykırı
şekilde kısıtlandığını savunuyor. Gazeteciyi önce,
Birecik Asliye Ceza Mahkemesi 15 Ocak'ta üç ay hapse mahkum ederek
hükmün açıklanmasını geri bırakmıştı. Ardından da Asliye Hukuk
Mahkemesi, 6 Ekim'de 8 bin TL manevi tazminata mahkum etmişti. 15 Şubat
2008’de çıkan yazısında Demir, örneklerle Emniyette görevlerini
fedakarlıkla yapanları ele aldıktan ve Çevik'in tavırlarını
eleştirdikten sonra, "Bu gibi şahıslar topluma, amirine, kurumuna ve
Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar vermektedir. Fakat gördüğüm bu manzara
beni derinden etkiledi ve şaşırdım. Devlet adil olduğu sürece güçlü,
sözü, devletin organları kanun çerçevesinde hareket ettiklerinde
geçerli olacaktır" demişti.
İnternet
Teknolojileri Derneği’nin (INETD), YouTube küresel video paylaşım sitesine
Türkiye'den 19 aydır sürdürülen erişim yasağını Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdığı 2 Aralık’ta öğrenildi. İNETD Başkanı
Mustafa Akgül, 5 Mayıs 2008'den beri youtube.com sitesine getirilen yasağa karşı,
"INETD, zarar görenler ve tüm ülke adına" başvuru yaptıklarını, yasağı
ise "hukuka ve kamu yararına aykırı" olduğunu savunduklarını
açıkladı.Akgül, yasağın Anayasa'ya, evrensel ilkeleri ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı olduğunu kaydetti.Ankara 1. Sulh
Ceza Mahkemesi'nin on kadar video nedeniyle ve 5651 Sayılı Kanuna
dayanarak uyarınca 5 Mayıs 2008'de aldığı erişim yasağını AİHM'in
gündemine getiren başvurucu avukat Nihad Karslı, "Youtube bu videoların
bazılarını kaldırdı. Bazıları ise sadece Türkiye'den erişime kapatıldı.
Bu süre zarfında herhangi bir yargılama yapılmadı; dava açılmadı,
savunma alınmadı. Tedbir kararı yenilenmesi gerektiği halde
yenilenmedi" dedi.
20 Ekim’de
AİHM, Kürt sorununu temel alan Ülkede Özgür Gündem, Gündem, Güncel ve
Gerçek Demokrasi gazetelerinin 26 çalışanının açtığı davalarda
Türkiye'yi, ifade özgürlüğünü ihlal ettiği için mahkum etti. Bu
gazetelerin sahibi, yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü, haber müdürü
ve gazetecisi olarak çalışan 26 kişinin açtığı davada AİHM, başvuru
sahiplerine 5 bin avro'dan (10 bin 750 TL) 40 bin avro'ya (86 bin TL)
kadar varan tutarlarda maddi tazminat; her bir başvuru sahibine bin 800
avro (3 bin 870 TL) manevi tazminat ve mahkeme giderleri karşılığında
da toplam 4 bin avro (8 bin 600 TL) ödenmesine karar verdi. AİHM'in
verdiği mahkumiyet kararları, Türkiye'de gazetelerin yayınının bir aya
kadar durdurulmasında başvurulan, Anayasa Mahkemesi'ninse
uygulanmasında "Anayasaya aykırılık" görmediği TMY’nin 6/son maddesiyle
de ilgiliydi.
AİHM, Dicle
Üniversitesi'ne bağlı Siirt Eğitim Fakültesi'nin sorunlarına dikkat
çektiği yazılardan Dekan Cemal Ergun Çelik'in "hakaret" iddiasıyla
tazminata ettirdiği Siirt Mücadele gazetesi sahibi
Cumhur Kılıççıoğlu'dan ek bilgi ve belge talep etti. 17 Haziran
2008'de Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi, dört yazıyı gerekçe göstererek
gazeteci Kılıççıoğlu'yu 3 bin 200 TL manevi tazminat cezasına mahkum
etmişti.
50.
kuruluş
yıldönümünü kutlayan AİHM kurulduğu 1959 yılından 1 Ocak 2009
tarihine kadar "süren yargılamalar" ile ilgili durumu aktarırken
Türkiye yargısının "gurur karnesi"ni de açıkladı. 1 Ocak 2009
itibariyle mahkemenin önünde 97 bin 300 başvuru dosyası bulunuyor. Bu
davaların yarısı Türkiye, Rusya ve Romanya ile ilgili şikayetleri
kapsıyor. Türkiye'de hakları gasp edilenlerin yaptığı başvurular, AİHM
önünde bekleyen dosyaların yüzde 11,4'ünü oluşturuyor. Avrupa
Konseyi'ne üye 800 milyon nüfuslu 47 ülke içerisinde, bir tek 70
milyonluk Türkiye ile ilgili 11 bin 100 şikayet dosyası var. 50
yılda 47 ülke içerisinde AİHM'in aldığı kararlardan 1953'ü İtalya'yla,
1939'u Türkiye, 740'ı Fransa ve 643'ü de Rusya ile ilgiliydi. Türkiye
ile ilgili bin 939 karardan bin 676'sında Sözleşmenin en az bir maddesi
ihlal edildi. İfade özgürlüğünü ihlalden verilen 348 karardan 170'i,
adil yargılama yapılmadığının tespit edildiği 2 bin 725 karardan 531'i
Türkiye ile ilgiliydi.
Gözaltında
işkencenin zamanaşımına uğramasını haberleştirdiği için Basın
Kanunu'nun 19. maddesinden ve “yargıyı etkilemek”ten mahkum edilen Cumhuriyet
gazetesi muhabiri Alper Turgut, iç hukuk yolları tükenince
Ağustos başında AİHM’e başvurdu. Ekim Örgütü'ne yönelik operasyonda
gözaltında işkence yapmakla suçlanan polisler kurtulurken işkenceyi
duyuran Turgut, "yargıyı etkilediği" gerekçesiyle 20 bin YTL para
cezasına mahkum edilmişti. Gazete avukatı
Tora Pekin, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 9 Ekim 2008
tarihinde Yargıtay 7. Ceza Dairesi'ne direnen kararından sonra İstanbul
6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itirazdan da sonuç alamadı. 22 Ocak
2009'da Ağır Ceza Mahkemesi de, "İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin
kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu"na kanaat getirdi. Gazeteci,
ifade özgürlüğü hakkı, mahkemeye etkili başvuru hakkı ve adil
yargılanma hakkı çerçevesinde yapıldı. 18 Ekim 2004'te çıkan "İşkenceye
Beraat" başlıklı haber nedeniyle 20 bin YTL para cezasına mahkum
etmişti. Haber sahibi belli olduğundan gazetenin diğer yetkilileri
hakkında beraat kararı verilmişti.
28 Temmuz’da
AİHM, askerdeyken "Kürdistan'ı kuracağız" ve "Özel kuvvetler ve
askerler insanlarımızı ve masum çocukları
öldürüyor" dediği gerekçesiyle "bölücülük propagandası yapmak"
iddiasıyla yargılanan Seyithan Demir'in şikayetinde Türkiye'yi
oybirliğiyle mahkum etti. Türkiye, Demir'e, iki bini manevi tazminat,
bini de mahkeme gideri olmak üzere toplam üç bin avro (6 bin 600 TL)
ödeyecek. TMY’nin 8. maddesi uyarınca 2000'den 2002'ye kadar sürdürülen
ilk yargılamasının "sanık yokluğunda" gerçekleştirildiğine işaret eden
AİHM, ifade özgürlüğünün hukuka aykırı şekilde kısıtlandığına ilişkin
şikayetin ayrıca değerlendirmeye gerek olmadığını bildirdi. Demir,
yargılama sonunda bir yıl hapis ile para cezasına mahkum edilince
konuyu AİHM'e taşımıştı. "Bölücülük propagandası" fiilini düzenleyen
TMY'nin 8. maddesi, daha sonra AB adaylığı sürecinde "Uyum" paketleri
çerçevesinde yürürlükten kaldırılmıştı.
Avukat Özcan
Kılıç, TMY'nın 6/son ve 7/2 maddeleri uyarınca yayınları bir ay
süreyle durdurulan Özgür Mezopotamya,
Özgür Görüş, Rojev, Siyasi Alternatif ve Süreç
gazeteleriyle ilgili dosyaları AİHM'e taşıdıklarını açıkladı. Kılıç,
AİHM'in, ifade özgürlüğünün ihlaline dayanarak son aylarda yaptıkları
yedi başvurunun birleştirilerek karara bağlanacağının kendilerine
bildirildiğini kaydetti. Kasım 2006'dan bu yana AİHM'e
Ülkede Özgür Gündem, Gündem, Güncel,
Gerçek Demokrasi, Yedinci Gün,
Haftaya Bakış, Yaşamda Demokrasi,
Toplumsal Demokrasi, Yeni Bakış,
Alternatif, Gelecek, Gerçek, Özgür Ülke, Politika,
Özgür Yorum,
Analiz, Ayrıntı, Özgür Mezopotamya, Özgür Görüş ve Siyasi
Alternatif olmak üzere toplam 20 gazetenin yayının durdurulmasıyla
ilgili tam 50 başvuru yapıldı. Bu davaların bir kısmı 7 birleşik dava
haline getirildi. Ayrıca,
Günlük gazetesinin yayınının 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli
sayılarındaki haber ve fotoğraflar gerekçe gösterilerek bir ay süreyle
durdurulması da AİHM'e taşındı.
30 Haziran'da
AİHM, F Tipi Cezaevlerini açlık grevi ve el bildirileriyle protesto
eden "Anadolu Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği"
(Anadolu TAYAD) yetkilisi İsmail Kara'nın ifade özgürlüğünü
kısıtladığı için Türkiye'yi mahkum etti. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesini ihlal edildiğine oybirliğiyle karar
veren AİHM; Kara'ya mahkeme gideri dahil 2 bin 613 avro (yaklaşık 5 bin
750 TL) tazminat ödenmesine hükmetti. 29 Kasım 2000'de tutuklu
yakınlarıyla dayanışma için çeşitli eylemler düzenleyen Kara, Üsküdar
Cumhuriyet Savcılığı'nın 8 Şubat 2001'de düzenlediği iddianameyle 2908
Sayılı Dernekler Yasası'na muhalefetten yargılandı. 27 Aralık 2002'de
Asliye Ceza Mahkemesi, Kara'yı önce altı ay hapse mahkum etmiş,
ardından cezayı paraya çevirmişti. Ceza Yargıtay'da onanmıştı. AİHM,
Kara'nın kamuoyuna mal olmuş F Tipi cezaevindeki tutukluluk
koşullarıyla ilgili duyarlılık yaratmaya çalıştığını, dağıtılan el
bildirilerindeyse "şiddete veya açlık grevine teşvik eden herhangi bir
ifade bulunmadığını" duyurdu.
17 Haziran'da
AİHM'in, Agos gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak
2007'de öldürülmesiyle ilgili yapılan beş başvuru nedeniyle Türkiye
hükümetine sorular yönelttiği gündeme geldi. Faklı tarihlerde yapılan
başvuruları birleştirerek değerlendirmeye başlayan AİHM, sorulara yanıt
vermesi için dört aylık süre tanıdı. Uluslararası Hrant Dink Vakfı
avukatlarından Deniz Tuna, hükümete Kasım ayının başına kadar süre
tanındığını ifade etti. Tuna, başvurularını, AİHS'nin "yaşam hakkı
ihlali", "mahkemeye etkin başvuru hakkı", "adil yargılama hakkı",
"ifade özgürlüğü hakkı" ve "ayrımcılık yasağı"na dair maddelerine
dayandırdıklarını hatırlattı."Ermeni Kimliği" dizi yazısından eski
TCK'nın 159. maddesi uyarınca ertelemeli 6 ay hapse mahkum edilen
gazeteci Dink, sanıklığının tehditleri arttırdığı bir dönemde ve
öldürülmeden iki hafta önce kendisi AİHM'e başvurmuştu. Cinayet sonrası
da avukatları, saldırı ihbar ve istihbaratlarını değerlendirmemekle
suçladıkları Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Trabzon Jandarması ile İstanbul
Emniyet yetkililerini yargı önüne çıkartamayınca AİHM'e başvurmuşlardı.
Son bir başvuru da, 20 Ocak 2007 gecesi Samsun Otogarı'nda yakalanan
tetikçi zanlısı
Ogün Samast ile samimi ortamda "hatıra fotoğrafı" çektiren Samsun
Emniyet görevlileriyle ilgili cezai işlem yapılmamış olması nedeniyle
yapılmıştı.
16 Haziran'da
AİHM, "bölücülük propagandası yaptıkları" gerekçesiyle 2002 yılında
hapisle cezalandırılan Ömer Bahçeci ve
Fikret Turan'a Türkiye'nin toplam 4 bin avro (8 bin 800 TL)
tazminat ödenmesine karar verdi. AİHM, oybirliğiyle 10. maddenin ihlal
edildiğini hükmetti; Sözleşmenin diğer maddelerine atıf yapan
kısımlarının incelenmesine yer olmadığını bildirdi.
9 Haziran'da
AİHM, Beyoğlu Galatasaray'daki PTT merkezinin şefi olarak yazdığı bir
yazısında "hakaret"ten mahkum edilen Cihan Öztürk'ün açtığı
davada Türkiye'nin tazminat ödemesine hükmetti. AİHM, PTT'ye ait Postel
dergisinde dönemin PTT başmüdürünü ağır şekilde eleştiren Öztürk'ün
tazminatla cezalandırılmasını oybirliğiyle ifade özgürlüğünün ihlali
olarak değerlendirdi. AİHM, Türkiye'nin Öztürk'e bin avro (yaklaşık 2
bin 200 TL) manevi tazminat ödemesini kararlaştırdı. Derginin Mayıs
2000 sayısında Galatasaray postanesinin faaliyet gösterdiği tarihi
binanın bakımsızlığa terk edilmesinde eski PTT başmüdürünü sorumlu
tutan bir yazı yazan Öztürk, yaklaşık bin TL, derginin sorumlu müdürü
de 500 TL tazminata mahkum edilmişti. Aralık 2001'de kararın temyiz
edilmesi sonucu değiştirmemişti. AİHM, yazıda kullanılan ironik
ifadelerin PKK çalışanlarından oluşan okurları tarihi yapıların
korunması amacıyla duyarlılığa davet etmeyi amaçladığını, yazıda
tartışma yaratan yönlerinde de, kamuoyu yararı olan meşru bir
tartışmanın bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.
Dicle
Üniversitesi'ne bağlı Siirt Eğitim Fakültesinin sorunlarına dikkat
çektiği haber ve yazılar nedeniyle Dekan Cemal Ergun Çelik'in
kişilik haklarına saldırıda bulunduğu iddiasıyla tazminata mahkum
edilen 53 yıllık gazeteci Cumhur Kılıççıoğlu
AİHM'e başvurdu. 17 Haziran 2008'de Siirt Asliye Hukuk
Mahkemesi, dört yazıda davalıya hakaret içeren unsur bulunduğu
gerekçesiyle Siirt Mücadele gazetesi sahibi Kılıççıoğlu'yu, mahkeme
giderleri dahil 3 bin 200 TL tutarında manevi tazminat ödemesine
hükmetmişti. Kararın bozulması için 22 Temmuz'da yapılan başvurudan
olumlu yanıt alınamadı. Siirt İcra Dairesi, 23 Aralık 2008'de
gazeteciye icra emri çıkardı. Gazeteci, yazılarında eğitim alanındaki
sorunlara dikkat çekiyordu. Kılıççıoğlu, mahkumiyetiyle, "gazetecinin
iyileştirme, şehrine hizmet etme gayretinin engellendiği, diğer
meslektaşlarının da cesaretinin kırıldığını" belirtti. Gazeteci, halkın
olaylarının tartışılmasına dönük imkanların kısıtlandığı, bilgi sağlama
akışının da sekteye uğratıldığını savundu. Yargıtay'ın ilk kararını
bozduğu Asliye Ceza Mahkemesi, böylece ikinci yargılamada yine
gazeteciyi mahkum etti. 5 Haziran 2008'de de Siirt Asliye Ceza
Mahkemesi, gazeteciyi eski TCK'nın 482/4 maddesinden ertelemeli bin 519
YTL adli para cezasına mahkum etmişti. Siirt Üniversitesi Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Asaf Varol'un şikayetiyle Kılıççıoğlu, 354
gün adli para cezası karşılığında 7 bin 80 YTL adli para cezasına
mahkum edilmiş; beş yıl süreyle "yargı denetimi" baskısıyla yaşayamaya
başlamıştı.
İnternet
Teknolojileri Derneği (İNETD),
iç hukuk
yollarında kaldırmaya çalıştığı küresel video paylaşım sitesi youtube yasağını AİHM taşımaya hazırlanıyor. 5
Mayıs 2008 tarihli son kapatma kararıyla birlikte Türkiye'den bir yılı
aşkın süredir erişilemeyen youtube.com'un açılması için verdikleri hukuki
mücadelenin olumsuz sonuçlandığını aktaran avukat Nihad Karslı,
İNETD Başkanı Doç. Dr. Mustafa Akgül ile konuyu görüştükten ve
gerekli hazırlığı yaptıktan sonra AİHM'e başvuracaklarını kaydetti.
Karslı'nın "Atatürk aleyhinde video görüntüsü barındırdığı"
gerekçesiyle Türkiye'deki tüm İnternet kullanıcılarına kapatılan
youtube sitesinin yeniden açılması için yaptığı girişimler, 8 Mayıs'ta
son buldu. Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesi, kapatılma işleminin
kaldırılmasını reddeden Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 15 Nisan'da
verdiği karara itirazı reddetti. Karslı, İnternet'in gelişimiyle ilgili
olan bir sivil toplum örgütü olarak mücadeleyi uluslararası hukuka
süredüreceklerini söyledi.
5 Mayıs'ta
AİHM, Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi sahibi ve sorumlu müdürü Aziz
Özer'in ifade özgürlüğünün çiğnendiği gerekçesiyle açtığı davada
Türkiye'yi mahkum etti. AİHM, Türkiye'nin Özer'e 2 bin avro manevi
tazminat ve bir o kadar da mahkeme gideri olmak üzere toplam 4 bin avro
(8 bin 400 TL) ödenmesine karar verdi. AİHM, Özer'in ifade özgürlüğü
hakkının "demokratik bir toplumda gereksiz karşılanacak bir şekilde"
kısıtlandığına oybirliğiyle hükmetti; Cumhuriyet savcılığının görüşünün
gazeteciye bildirilmemesini de adil yargılamaya gölge düşürdüğünü
duyurdu.
Alternatif
gazetesinin avukatı Özcan Kılıç, İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin, sorumlu yazı işleri müdürü Cevat Düşün hakkında
"PKK propagandası" ve "örgüt açıklamalarına yer verdiği" gerekçesiyle
verdiği toplam 4 yıl 2 ay hapis cezasına ilişkin kararları AİHM’e
taşıdı. Gazetenin 25 Mayıs 2008 tarihli nüshada yer alan haber ve
yazıların TMY'nin 7/2 ve 6/2 maddelerini ihlal ettiği savunuluyor.
AİHM'e ulaştırılan diğer bir dava da, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Gelecek
gazetesinde 27 Eylül 2008'de yayımlanan yazılar nedeniyle Düşün'e 1 ay
15 gün hapis ve 740 TL para cezası vermesiyle ilgili oldu. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Eylül 2008'de Alternatif
gazetesinde yayımlanan PKK kaynaklı açıklamalar nedeniyle Düşün'ü 10 ay
hapis cezasına mahkum etmişti. Bu dosya da AİHM'e taşındı. Gelecek ve
Alternatif gazetesi yetkilileri, yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle
açılan bir kısmı birleştirilmiş 11 davadan toplam 10 yıl hapis ve 2 bin
220 TL'ye mahkum edildiler.
AİHM,
kapatılan
Türkiye'de Cuma dergisinin 29 Ağustos-3 Eylül 2003
sayısında çıkan "Paşalar Laf Dinlemezse"
başlıklı yazıdan beş yıldır hapisle yargılanan gazeteci-yazar
Abdurrahman Dilipak'ın başvurusuyla ilgili Türkiye hükümetine
sorular yöneltti. Dilipak, Türkiye'de adil yargılanacak bir ortam
bulamadığı gerekçesiyle dört yıl önce AİHM'e başvurmuştu.
"astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı
görev hissini yok etmeye matuf olarak basın yoluyla alenen tahkir ve
tezyif edici fiil ve harekette bulunmak" suçlamasıyla önce 3. Kolordu
Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde dava açılan, ardından ACK'da
değişiklikle dosyası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi'ne, oradan da
Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'na gönderilen Dilipak, Bakırköy 2.
Asliye Ceza ile 17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki yetki itilafı
giderildikten sonra son olarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nin
gündemine geldi. Ancak dosyada zamanaşımı da söz konusu olabilir. Altı
ay ile üçer yıl arasında hapsi istenen Dilipak ile birlikte
Mustafa Karahasanoğlu ve üç emekli subay da sanık olarak
yer alıyor.
10 Mart'ta
AİHM, Türkiye'yi, Günlük Evrensel gazetesinden Adana'da Demokratik Halk
Partisi (DEHAP) üyelerinin düğününe saldırı haberine yer veren İstanbul
Özgür Radyo'ya 4 bini avrosu (8 bin 800 TL) manevi, 3 bin 500'ü
(7 bin 700 TL) mahkeme gideri olmak üzere toplam 16 bin 300 TL
ödenmesine karar verdi. RTÜK, Özgür Radyo’ya "kin ve düşmanlığa tahrik
ettiği" iddiasıyla bir ay yayın durdurma cezası vermişti.
Handuside-Britanya, Radio France-Fransa, Radşo Twist-Slovakya gibi
kararlarına atıf yapan AİHM, rahatsız edici bir içeriğe sahip olsa da
şiddet kullanımını özendirecek bir niteliği olmayan haber nedeniyle,
yer verildiği gazeteye herhangi bir işlem yapılmadığı halde, radyonun
cezalandırıldığını tespit etti. AİHM, yayın durdurmanın ayrıca "cezada
orantılılık" ilkesine de aykırılık taşıdığına hükmetti. 24 Şubat
2004'te RTÜK, 27 Ağustos 2003 tarihli "Konuşan Sayfalar"
programından radyoya 30 gün yayın durdurma cezası vermişti.
17 Şubat'ta
AİHM, PKK örgütüne bağlı tutukluların açıklamalarına yer veren Yeni
Evrensel gazetesinin cezalandırılmasında ifade özgürlüğünün ihlali
görmedi. Ekim 2000'de yayımlanan açıklamalar nedeniyle yerel mahkemenin
para cezasına mahkum ettiği gazetesini sahibi Fevzi Saygılı ve
sorumlu müdürü Bülent Falakaoğlu ifade özgürlüğü ihlal edildiği
ve adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle AİHM'e başvurmuşlardı. Ancak
AİHM, 2'ye karşı 5 oyla ifade özgürlüğünün hukuka aykırı şekilde
kısıtlanmadığına hükmetti. AİHM, gazete yetkililerinin "Özellikle
çatışma ve gerginlik dönemlerinde şiddet yoluyla karşılık verilmesine
ortam sağlayacak haberler yayımlanmamasına dair sorumluluklarını yerine
getirmediklerine" hükmetti. AİHM, "Terör propagandası yaparak örgüte
yardım ve yataklık ettiği" gerekçesiyle suçlu bulunan ve hapis cezası
sonunda paraya çevrilen gazetenin yazı işleri müdürü Hünkar Demirel'in
açtığı davada, "Biri sizi öldürmek istese ona karşı meşru müdafaa
hakkınızı kullanırdınız" ve "Eğer dünya bizi ortadan kaldırmak için
birleşiyorsa, meşru müdafaa hakkımızı kullanırız" şeklindeki sözleri
şiddet kullanımının teşviki olarak değerlendirmişti. Temmuz 2001'de
haftalık gazetede çıkan ve "örgüt üyeliğinin nedenlerini" inceleyen bir
yazı nedeniyle Demirel, Haziran 2002'de 3 yıl 9 ay hapse mahkum
olmuştu.
Bağımsız
milletvekili adayı olduğu 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sırasında
Mersin'deki seçmenlerine Kürtçe konuşan Kürt siyasetçi Orhan Miroğlu
mahkum olduğu davayı AİHM'e taşıdı. Miroğlu, AİHM'in Kasım 2008'de
yapılan başvuruyu 27 Ocak'ta kabul ettiğini ve bu nedenle dosyayı
esastan görüşeceğini aktardı; "Bu karar lehimize sonuçlanırsa
muhtemelen Kürtçe'nin yasal bir statüye kavuşturulması ve yasal
engeller arasında örneğin Siyasi Partiler Yasası'nın ve Anayasanın 42.
maddesinin değiştirilmesi gündeme gelebilecek ve tartışmalar da son
bulacak" dedi. Eylül 2008'de Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Miroğlu'yla
ilgili gizli tuttuğu mahkumiyet kararının "açıklanmasının geri
bırakılmasına" ve beş yıl süreyle "denetimli serbestlik tedbirine tabi
tutulmasına' karar vermişti. Mahkeme, Seçim Kanunu'nun 58, 60 ve 61.
maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Miroğlu'nu suçlu buldu. Kararın
"beş yıl süreyle Kürtçe konuşmasının yasaklanması anlamına geldiğini ve
tepesinde Demokles'in kılıcı gibi duracağını açıklayan Miroğlu
yüzlerine karşı herhangi bir mahkumiyet kararı okunmadığı için karara
itiraz edemediklerini ve kararın böylelikle kesinleştiğini" belirtti.
10 Şubat'ta
AİHM, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) eski Başkan yardımcısı
İbrahim Güçlü'nün açtığı davada ifade özgürlüğünü hukuka aykırı
şekilde kısıtladığı gerekçesiyle Türkiye'yi 5 bin avro (yaklaşık 10 bin
TL) maddi ve manevi tazminat ve 2 bin avro da (4 bin TL) mahkeme gideri
karşılığında ödeme yapmaya mahkum etti. "Demokrasi ve Kürt Sorunu"
başlıklı bir basın toplantısında yaptığı konuşmada "bölücülük
propagandası yapmak"tan mahkum olan Güçlü, Ankara'da tutukluyken
AİHM'de başlattığı hukuki mücadelesini kazandı. AİHM, Güneydoğu'da
yürürlüğe koyulan politikaları eleştiren, politik ve tarihi sorunları
tartışmaya açmak isteyen Güçlü'nün cezalandırılmasıyla, genel kamuoyunu
ilgilendiren bir meseleyle ilgili olarak Türkiye yetkililerinin halkın
haber alma hakkını yeterince dikkate almadıklarını açıkladı.
20 Ocak'ta
AİHM, PKK örgütünün açıklamalarını yayımladığı
gerekçesiyle cezalandırılan aylık Özgürlük Dünyası
dergisi yetkilisi Sedat İmza'nın ifade özgürlüğü hakkının
çiğnendiğine hükmetti. AİHM, kamuoyunu ilgilendiren bir konunun dergide
işlenmesine yasak getirilemeyeceğine, dergi yayınının da
durdurulamayacağını oybirliğiyle işaret etti ancak tazminat tutarı
bildirilmediği için tazminat ödenmesine gerek olmadığını duyurdu.
13 Ocak'ta
AİHM, hukukçu Ayhan Erdoğan ve Yeni Asya gazetesi Ankara
temsilcisi Mehmet Cevher İlhan'ın açtığı ifade özgürlüğü
davalarından Türkiye'yi toplam 13 bin 911 avro (yaklaşık 27 bin 822 TL)
tazminata mahkum etti. İstanbul'un bir ilçesinin belediye başkanına
"acımasız ve sekter" eleştirisini yönelttiği için tazminata mahkum
edilen avukat Ayhan Erdoğan'ın açtığı davada AİHM, Türkiye'ye ifade
özgürlüğünü kısıtladığı için mahkum oldu. Dosyada, oybirliğiyle
AİHS'nin 10. maddesinin ihlal edildiğini duyurdu; Erdoğan'a 8 bin 800
avrosu maddi, bini avrosu manevi tazminat ve 2 bin 111 avrosu da
mahkeme gideri olmak üzere toplam 11 bin 911 avro (23 bin 822 TL)
ödemeye mahkum etti. İlhan da, AİHM'de açtığı davayı kazandı. Çeşitli
tarihlerde yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle ceza davaları
kapsamında mahkum edilen gazetenin Ankara temsilcisine Türkiye, mahkeme
gideri dahil 2 bin avro (4 bin TL) ödeyecek.
Aynı
gün AİHM, İstanbul Üniversitesi'nde yapılan öğrenim yılı
açılışında polis müdahalesiyle kötü muamele gören ve açıklama
yapmalarına izin verilmeyen Öğrenci Koordinasyonu üyesi sekiz kişiyi
haklı buldu. AİHM, oybirliğiyle Türkiye'nin "işkence ve kötü muamele
yasağı"nı ve "ifade özgürlüğü hakkı"nı çiğnendiğine hükmetti. AİHM, Rüya
Kurtuluş,
Erdinç Gök, Haşim Özgür Ersoy
ve İnci Açık'a kötü muamelede bulunulduğu gerekçesiyle
Türkiye'yi toplam 4 bin avro (yaklaşık 8 bin TL) tazminat ödemeye
mahkum etti. Ancak AİHM, Ekim 2002'de düzenlenen ve iş insanları,
siyasetçiler ve gazetecilerin katıldıkları açılışta açıklama
yapmalarına izin verilmeyen, darp edilen ve kolları bükülerek polis
karakoluna götürülen bu dört öğrenci ve Serpil Ocak,
Ayfer Çiçek, Nuri Günay ve Murat Kaya'ya ifade
özgürlüğünü ihlalden tazminat ödenmesine gerek olmadığını, bu yöndeki
tespitin uğradıkları zararı gidermek için yeterli olduğunu bildirdi.
AİHM, konferans katılımcılarının konuşmasını engelleyen, slogan atan ve
pankart taşıyan üniversitelilere, hakaret etmedikleri ve şiddete
başvurmadıkları halde bu şekilde konferans salonundan çıkartılması ve
gözaltına alınması yerine daha orantılı bir şekilde davranılabileceğine
kanaat getirdi.
RTÜK, 2009’da
en fazla cezayı, “çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve
ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programları onların
seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlayan” kuruluşlara verdiğini ve
bu nedenle medyaya toplam 81 (yüzde 9,5) müeyyide uyguladığını
açıkladı. RTÜK, reklam ihlallerine ilişkin 241, “kişilerin manevi
şahsiyetlerine eleştiri sınırları ötesinde saldırıda bulunulan
yayınlar” ile ilgili 30, “insan onuruna ve temel insan haklarına aykırı
yayınlar” için 26, “şiddet kullanımını özendiren yayınlardan
kaynaklanan ihlaller” için 22, “toplumun milli ve manevi değerlerine,
Türk aile yapısına aykırı yayınlar” gerekçe gösterilerek 19, “yargı
kararıyla kesinleşmediği halde kişileri suçlu gibi gösteren ya da
kişileri suç işlemeye yönlendirecek yayınlar” iddia edilerek 15, “özel
hayatın gizliliğini ihlal eden yayınlar” için 14, “Türk milli
eğitiminin temel amaçlarına ve milli kültürün geliştirilmesine aykırı
yayınlara” ilişkin iddialardan da 14 müeyyide uygulamaya karar verdi.
25 Eylül'de
RTÜK, 19 ve 26 Temmuz günlerinde yer verdiği “Telefon
Kulübesi”
adlı yarışma programda, "Program hizmetleri tüm unsurlarının insan
onuruna ve temel insan haklarına yaraşır şekilde düzenlemediği"
gerekçesiyle Kanal D'ye uyarı cezası verdi. Dr. Zahid Akman,
"programa katılan yarışmacı bu olumsuzluklara kendi isteğiyle rıza
göstermiştir" diyerek karara muhalif kaldı. RTÜK üyesi Taha Yücel de,
onurunu korumakla birinci derece yükümlü yarışmacı buna karşı
çıkmadıkça bu bir yayın ihlalini oluşturmaz" diyerek aynı tavrı
gösterdi.
24 Eylül'de
RTÜK, 22 Haziran'da yayınlanan "Kocam Size Emanet" adlı
yarışma programda, "toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile
yapısına aykırı" yayın yapıldığı iddiasıyla
Kanal D'ye uyarı cezası verdi. Cezaya, "Programda evlilik
ilişkileri irdeleniyor. Kadın yarışmacılar eşlerinin beğenmedikleri
özelliklerini dile getiriyorlar. İmaj değiştirmeye çalıştıkları bir
programdır. Programın niteliği ve formatı gereği, kadına yarışmacıların
eşlerine yönelik yapmış oldukları eleştiriler esprili ve mizahi bir
bakış açısıyla sunuluyor. Saat 23:00’ten sonra yayınlandığı da dikkate
alınmalı" diyen Vahap Darendeli ve "yarışma programının kişilerin
olumlu yönde davranmalarına ve bu yarışmadan ders çıkarmalarına katkısı
olabilir" diyen Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu karara şerh koydu.
17 Eylül'de
RTÜK, Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32. Gün programında, Vakit gazetesi
yazarı Serdar Arseven, Hilal TV haber müdürü Muharrem Coşkun ve
Cumhuriyet gazetesi yazarları Ümit Zileli ile Mehmet Faraç arasında
yaşanan "hakaret içerikli" sözlerini ekranına taşıyan
Star TV'ye “Kişilerin manevi şahsiyetlerine saldırıda bulunulduğu"
iddiasıyla idari para cezası verilmesini kararlaştırdı. "Verilen
haberlerde veya programda kamu yararı aranmamalı" diyen Dr. Mehmet
Dadak ile "stüdyodaki konukların birbirlerine karşılıklı olarak
yönelttiği aynı ağırlıktaki hakaretlere yer verdi. Konuklar program
sırasında uyarıldı" diyen N. Hülya Alp karşı oy kullandı.
30 Temmuz'da
RTÜK, 22 Ocak 2009’da yer verilen Güne Başlarken programı
nedeniyle NTV'ye verdiği "bir kez program durdurma cezası"nı
uyguladı. RTÜK, 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşları ve
Yayınları Hakkındaki Kanunu'nun 4. maddesinin (k) bendinde tanımlanan
"suç olduğu kesinleşmedikçe kimsenin suçlu olarak gösterilmemesi"
ilkesine aykırı yayın yapılmasını gerekçe olarak gösterdi. 30 Temmuz
sabahı NTV, bu programın yerine "Mevlana ve Sema" başlıklı bir programı
yayına koymak zorunda kaldı.
23 Temmuz'da
RTÜK, CNN Türk'e, 21-22 Mayıs günlerinde yer verdiği “360
Derece”, “Yeni Gün” ve “Parametre” adlı haber programlarında, Vakit ve
Cumhuriyet gazetesi yazarlarının arasındaki kavgaya dair yayın
nedeniyle uyarı cezası verdi. “Manevi şahsiyetlere saldırıda bulunmak"
ile suçlanan yayında "tartışmanın kontrol edilemeyecek boyuta
gelmesinden duyulan rahatsızlığın ifade edildiği"ni savunan N.
Hülya Alp karara muhalifti.
22 Temmuz'da
RTÜK, 9-10-11 Şubat günlerinde yaptıkları yayınlarla "özel yaşamın
gizliliğine aykırı yayın yaptıkları" (madde 4/f) iddiasıyla Kanal
24, NTV, TV8, CNN Türk, Kanal Türk, Kanal 7, STV, Samanyolu Haber,
Kanal A'ya uyarı cezası verdi. Örneğin NTV, 11 Şubat'taki ana haber
bülteninde, Ergenekon Davası sanığı emekli orgeneral Şener Eruygur’un
eşi Mukaddes Eruygur’a ait olduğu iddia edilen ses kaydına
ilişkin bir habere yer verdiği için cezalandırıldı. NTV spikerinin,
“Ergenekon’la bağlantılı ses kayıtlarına biri daha eklendi. Bu kez
Ergenekon sanığı olan Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un eşi Mukaddes
Eruygur’a atfedilen iki kayıt söz konusu. İddiaya göre Mukaddes Eruygur
bir kayıtta karşısında bulunan kişiye 12. ve 14. Ağır Ceza
Mahkemelerinin kendi taraflarında olduğunu söylüyor. Diğer bir kayıtta
ise sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen Şener Eruygur’un Gata’da
tedavisi kesildikten sonra da tutulup tutulmayacağı tartışılıyor "
şeklindeki sunumu, ardından telefon kaydının yayımlanması ve telefon
kaydının deşifrelerinin ekrandan gösterilmesi suça gerekçe yapıldı.
7 Temmuz'da
RTÜK, 22 Ocak'ta yayımladığı "Güne Başlarken" haber bülteninde bir
kişiyi "suçlu olduğu yargı kararıyla kesinleşmediği halde suçlu
gösterdiği" ve 3984 sayılı Kanunun 4/k maddesine aykırı yayın yaptığı
iddiasıyla NTV'ye bir kez program durdurma cezası verdi.
Karara, RTÜK üyesi Şaban Sevinç muhalif kaldı. Aynı gün RTÜK,
Diyarbakır’da GÜN FM'e de, 23 Mart'ta yayınladığı Kürtçe
şarkıyla, "hukukun üstünlüğüne aykırı yayın yaptığı" iddiasıyla, fiil
tekrardan işlendiği gerekçesiyle de idari para cezası verdi. Karara Dr.
Zahid Akman ve Prof. Dr. Davut Dursun muhalif kaldı.
Her ikisi de, "Kürtçe şarkıda geçen ifadelerde herhangi bir kişi veya
örgüt adı sarf edilmedi" dedi.
Kanal D'ye
de, 2 ve 3 Nisan'da yayınladığı “Esra Ceyhan’la” adlı programla, bir
kez daha 3984 sayılı Yasanın birinci fıkrasında belirlenen “Radyo,
televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel
ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka
uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır.” İlkesine
aykırı yayın yaptığı gerekçesiyle idari para cezası uygulanmasına karar
verildi. Karara Şaban Sevinç ve Taha Yücel muhalif
kaldı.
13 Mayıs'ta
RTÜK, Diyarbakır’dan yayın yapan Gün FM radyosundan 12 Mart'ta
istediği savunma sonrası yaptığı toplantıda radyoya ceza verilmesine
gerek olmadığına karar verdi. Radyonun, 19 Kasım 2008 tarihinde yer
verdiği “Natırsım” (Korkmuyorum) isimli müzik parçasında, 3984 sayılı
Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasında belirlenen “Radyo, televizyon
ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine,
temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe uygun olarak kamu hizmeti
anlayışı çerçevesinde yapılır" ilkesine aykırı yayın yapıldığı iddia
ediliyordu.
29 Nisan'da
RTÜK, bundan iki gün önce İstanbul Bostancı’da Devrimci Karargah
örgütüne yönelik düzenlenen operasyonla ilgili yayınlarını, Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek imzasıyla verilen yayın yasağı kararına rağmen
sürdürdükleri iddiasıyla Kanal D ve
Kanaltürk televizyonlarının uyarılmasına, Kanaltürk'ten ayrıca,
3984 sayılı Kanunun 4. maddesinin (y) bendinde belirlenen “Suç
örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerinin yansıtılmaması”
ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle idari para cezası uygulamadan
önce savunma alınmasına karar verdi. Sky Türk ve Kanal 24'ün
de uyarılmasına karar veren RTÜK, aynı gerekçeyle de savunma istedi. TGRT
Haber,
STV, TV5, Kanal A, Asu TV,
Ses TV, Ülke TV, NTV, Kanal B,
Olay TV, CNN Türk, 67 TV, Bengü Türk TV, Cem TV, D
Fun TV,
Show TV, TV Net, Kanal Çay, Hilal TV,
Ulusal Kanal, Samanyolu Haber,
Kanal 7 ve ATV Avrupa'yı uyarmakla yetinen RTÜK, TV 8 ve
Hak TV, uyarmaya ve (y) bendinin tekraren ihlal edildiği
iddiasıyla da program durdurma cezası vermeden önce savunma istenmesine
karar verildi. Haber Türk ve Fox TV'ı uyaran RTÜK, (y)
bendinden idari para cezası uygulamadan önce savunma istedi.
Yüksek Seçim
Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın, yerel seçimlerin düzenli,
tarafsız, herkesin güvenebileceği bir Seçim olduğunu savunarak,
televizyonların Seçim yayın yasaklarına uymadıklarını belirterek,
kuralları çiğneyenlere gereken cezaların uygulanacağını kaydetti. Bir
gazetecinin, yasaklara uymayan bazı televizyon kanalları olduğunu ifade
etmesi üzerine Aydın, ''Bazı değil hepsi. Bütün televizyon kanalları
maalesef yasanın ilgili maddesine uymadılar. Bunu özellikle mi
yaptılar, nasıl yaptılar bilmiyorum, tabii ki o konuda gereken cezalar
uygulanacak. Biz kanalların hepsini tespit ettik. Evimizdeki
televizyonda o gün biz de izliyorduk. Ona göre tespit ettik. Herhalde
RTÜK de bunları tespit edip bize gönderecek. Biz de ona göre sonucunda
gereken kararı vereceğiz'' yanıtını verdi.
Bilgi: BİA Medya Gözlem Masası, Tel. (0212) 251 15 03, Faks. (0212) 251 16 09, E-mail. [email protected]