BİA Medya
Gözlem Masası'nın yayımladığı Temmuz-Ağustos-
Toplam 373
kişinin yargılama ve mücadelesine yer veren rapor,
ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri "saldırı
ve tehdit", "gözaltı ve tutuklamalar", "dava
ve girişimler", "düzenleme ve hak aramalar",
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi",
"Sansüre tepkiler" ve "RTÜK uygulamaları"
başlıklarıyla sunuyor.
Rapor eksiksiz olmayıp, basın ve ifade özgürlüğünü hedef alan uygulamalar konusunda yoğunluğu ve çeşitliliği itibariyle fikir vermeyi amaçlıyor.
Avukat Mebuse
Tekay, kendilerini elektronik posta yoluyla tehdit eden Türk İntikam
Tugayı (TİT) isimli örgüt hakkında suç duyurusunda bulunacakları
açıkladı. TİT'in ölüm tehdidini değerlendiren Tekay, "Anlaşılır
ya da kabul edilebilir bir şey değil. Biz hukuki bir başvuruda bulunduk,
ne var bunda?" dedi. "Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un
bu tip bir korumaya ihtiyacı yok" diye ekledi. Başbuğ, Şeker
(Ramazan) Bayramı dolayısıyla 21 Eylül'de gittiği Mardin'deki Sınırtepe
Karakolu'nda "Özellikle bu bölgedeki insanlarımız, vatandaşlarımız,
Doğu Anadolu dahil olmak üzere ağalardan çekti. Bugün bu noktalardaysak,
altında yatan temel nedenlerin bir tanesi bu. Bu zamanın ağalarından
çeken insanlarımız, siyaset ağalarından terör ağalarından mustarip.
Esas temel sorunlardan bir tanesi de, bu halkımızın siyasetin ağalarından,
terör ağalarından kurtarılması" demişti. Bunun üzerine de
İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras ve aktivist Cengiz
Algan, 28 Eylül'de Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulundular.
Dilekçeye Oya Baydar, Baskın Oran, Ahmet İnsel, Mithat
Sancar, Mebuse Tekay, Aydın Engin ve Sezgin Tanrıkulu
da imza attı. Savcıysa, "yetkimizde değil" diyerek dilekçeyi
Askeri Savcılığa sevk etti.
24 Eylül'de
Siirt Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Erdal Bozoğlu, gazeteci Diya
Yarayan'a saldırarak ağır yaralanmasında neden oldukları gerekçesiyle
Feyzi Aldemir, Hamit Kurt, Feyaz Aldemir ve Tahir Aldemir isimli dört
tutuklu sanığın cezalandırılmasını talep etti. Savcı,
saldırının "tasarlayarak insan öldürmeye teşebbüs"
kapsamında değerlendirmesi gerektiğine kanaat getirerek sanıklara
ağır cezalar verilmesini istedi. Esas hakkındaki mütalaasında Bozoğlu,
olay günü polise Abdullah Bağış Caddesi üzerindeki Selami Değer
Lisesi önünde kavga yaşandığının ihbar edildiğini, Yarayan'ı
ağır yaralayan şahısların plakası tespit edilen bir araçla kaçmaya
kalkıştıklarını, dur ihtarına uymayarak araçla kaçanların arka
camdan dışarıya iki adet sopa attıklarını ve aracın durdurulmasından
sonra ise içinde iki adet kar maskesinin çıktığını hatırlattı.
Bozoğlu, Adli Tıp raporundaysa Yarayan'ın yaşamını tehlikeye sokan
bir duruma neden olacak şekilde yaralandığının tespit edildiğini
kayda geçirdi. Mahkemenin sanıkların tanığı sıfatıyla dinleme
kararı aldığı Sedat Çakmak, Abdulhakim Siper ve Mahmut Uğur da,
"mağduru kim dövdüğünü bilmiyorum" dedi. Aynı sözü,
söz verilen sanıklar da sarf etti.
Batman GAP
gazetesi sahibi Mansur Obut, 24 Eylül'de çıkan "Bayram'a
ilgi Yoktu" başlıklı bir haberi nedeniyle Vali Ahmet Turhan'ın
makam odasında saldırıya uğradığını savunarak suç duyurusunda
bulunduğunu açıkladı. Tartışma yaratan haberde, "Ramazan
Bayramı'nın özellikle resmi kurumlar arasında son derece soğuk
ve sakin geçtiği, bu yıl ilk kez sadece valilik bahçesinde kutlanan
bayrama katılımın oldukça az olduğu, törene eski yoğunluğun
olmayışı ve Batman halkının bayramlaşma ziyaretine katılmamasına
Turhan'ın yanlış yönetim anlayışı ve halkla bütünleşememesi
olduğu" iddia ediliyordu. Obut, haberden sonra Valilik basın
müdürü Nizamettin Düz'ün
kendisini Valinin talimatıyla valilik makamına çağrıldığını,
gittiğinde valinin "ağza alınmayacak hakaretler ettiğini, kendisini
duvara iterek yumrukladığını, Batman'da yaşatmayacağını ve tüm
kurumlara girişini yasaklatacağını söylediğini" savundu.
Valilikse, iddianın gerçeği yansıtmadığı ve GAP Medya Sivil Toplum
Gelişiminde Basın Desteği Derneği'nin başkanı olan Obut'un SODES
adında "Kadın haklarını bilinçlendirme Projesi"nin kabul
edilmemesi nedeniyle böyle davrandığını açıkladı. Gazeteciyse,
projenin eski Vali dönemine ait olduğunu açıklayarak iddialara karşılık
verdi.
Tekirdağ'ın
Şarköy İlçesi'nde 9 Eylül'de yaşanan bir trafik kazasını
görüntülemek isteyen Şarköy'ün Sesi gazetesi sahibi Yakup Önal,
kaza yapan İstanbul Seyahat Şirketi'ne bağlı bir otobüsün şoförlerince
darp edildiğini açıkladı. Şarköy'deki Kayra Şarap Fabrikası
yakınında devrilen otobüsü görüntülerken otobüste görevli üç
kişinin saldırısına uğradığı ve belinden yaralandığını ifade
eden gazeteci Önal, İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne gelerek şikayetçi
oldu. Önal, "Polis nezaretinde Şarköy Devlet Hastanesi Acil
Servisi'ne geldim. Burada çeşitli tetkikler yapılarak üç saat müşahede
altında tutuldum. Sırtıma aldığım sert darbenin bir iç kanamaya
neden olabileceği düşüncesiyle Tekirdağ Devlet Hastanesi'ne sevk
edildim. Burada tomogrofi çekildi. Muayene edilip müşahede altında
tutulduktan sonra taburcu edildim. Sırtıma aldığım darbeler ağrı
yaptığı için çalışamıyorum" dedi. Olayla ilgili gözaltına
alınan saldırganlar, ifadeleri alındıktan sonra Cumhuriyet Savcısı'nca
serbest bırakıldı.
GAP Gazeteciler
Cemiyeti, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba'ya
yönelik bıçaklı saldırı girişimini ve görüntü çekmemesi için
Fakıbaba'nın Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Ömer Pınar'a
saldırmasını kınadı. 7 Ağustos'ta Tarihi Hanlar Bölgesi'nde esnafı
ziyaret ederken bıçaklı saldırı girişiminden kurtulan Fakıbaya'ya
geçmiş olsun dileğinde bulunarak soru soran Pınar'a belediye başkanı
tokat attı. Fakıbaba'nın çevresindeki görevliler gazetecilerin
üzerine yürüdü. ÇGD ve Foto Muhabirleri Derneği de, Fakıbaba'nın
gazetecilere tavrını kınadılar. GAP Gazeteciler Cemiyeti,
"Basın özgürlüğü, sadece basın mensuplarının ve basın
organlarının kullandığı bir özgürlük değil. Demokratik ülkelerde
basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü olarak algılanır
ve iletişim çağında bireylerin özgürce haber alabilmeleri için,
yönetenler basın özgürlüğüne sahip çıkıp onu koruma ve kollama
görevini üstlenir" dedi. Fakıbaba ise, basına yansıyan haberlerin
gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü.
Adıyaman'ın
Gerger İlçesi çıkışında belediye atıklarının döküldüğü
alandaki yangını görüntülemeye çalışan Gerger Fırat
gazetesi sahibi Haci Boğatekin
28 Temmuz’da saldırıya uğradı. Orman yangınını görüntülemek
isterken belediye personelinin yumruklu saldırısına uğrayan gazete
sahibi ve sorumlu müdürü Boğatekin yüzünden yaralandı; Gerger
Sağlık Ocağı'nda tedavi gördü. Boğatekin belediye personeli ve
Belediye başkanı Arif Karatekin'in yakınlarınca darp edildiğini
ifade etti. Habercinin fotoğraf makinesi de kullanılamaz hale geldi.
Gazeteci, Belediye başkanı Arif Karatekin ve başkanın kardeşi İlhan
Karatekin’i şikayet etti. Gerger Fırat gazetesi, tazminatları ödenmeden
işlerine son verilen işçilerin belediye karşı açtıkları icra
davasıyla ilgili "Belediyeye Şok Haciz" haberini
yayımlamıştı. Gazeteci, saldırılmadan önce, "Sen bizim haberimizi
yapamazsın, fotoğrafımızı çekemezsin" dendiğini söyledi.
Boğatekin, daha önce Gerger yetkililerini icraatlarından dolayı
ağır şekilde eleştirdiği için onlarca davadan yargılanmış,
bir savcıyı Fethullah Gülen cemaatine yakın olmakla suçladığı
için 109 gün hapiste tutulmuştu. Basın Enstitüsü Derneği ve Basın
Konseyi saldırıyı kınadı. Konsey, "Fiili saldırı aslında
kamuoyunun haber alma hakkına yapıldı. Hukuki süreci takip edeceğimizi
ve özellikle basının haber verme ve kamuoyunun haber alma hakkına
müdahale niteliği taşıyabilecek her türlü eylemin karşısında
olacağımızı duyururuz" dedi.
24 Temmuz’da
Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in öldürülmesinde
ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle sekiz jandarma görevlisini yargıladığı
davada Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'ndan cinayetten önce azmettirici
olarak yargılanan Yasin Hayal'le ilgili bir çalışma yapılıp
yapılmadığını sormaya karar verdi. Döneminde İl Jandarma Komutanı
Albay Ali Öz'un ve tutuksuz sanık olarak yargılanan yedi askerin
katılmadığı bugünkü duruşmada hakim, yeni bilgilere ulaşmak
için değişik kurumlardan bilgi ve belge istenmesine karar verdi.
Dink Ailesi avukatlarından Bahri Bayram Belen, talepler karşılanırsa
cinayetin birçok yönünün aydınlatılmış olacağını ifade etti;
"Albay Öz yapılan işlemlerin hiç birine doğru dürüst cevap
vermedi. Oysa haftada bir veya birkaç kez il güvenlik toplantılarında
Hayal ve arkadaşlarının durumunun gündeme getirildiği anlaşılıyor”
dedi. Hakim, cinayet öncesi Hayal'in yaşadığı Trabzon'u Pelitli
beldesinde kayıtlı haber elemanı olarak çalışanların isimlerinin
Jandarma Komutanlığı'ndan bildirilmesini talep etti; bu kişilerin
tanık olarak dinlenmesi için davetiye çıkarılmasına karar verdi.
Mahkeme, Komutanlıktan cinayetten sonra Jandarmanın ihbar hattı olan
156 numaralı telefona ihbarda bulunup bulunulmadığını soracak.
Mahkeme, TBMM Başkanlığı'ndan, cinayeti araştırmakla görevli
Meclis Alt Komisyonu'nun cinayete ilişkin raporunu ve eklerinin onaylı
bir suretini istedi. Ayrıca
Trabzon Valiliği'nden, Dink cinayeti öncesi yapılan asayiş toplantılarında
Hayal ve arkadaşlarının faaliyetleriyle ilgili herhangi bir konuşma
ve çalışma olup olmadığı, buna ilişkin tutanaklarda yer alan
herhangi bir kayıt bulunup bulunmadığının sorulmasına, varsa tutanakların
onaylı bir örneği talep edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan
"Ergenekon Davası" kapsamında Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca
talimatla dinlenen Veysel Şahin'in ifadesinin bir suretinin
gönderilmesi istedi; bu kişiyle ilgili yapılan işlemlerin aktartılmasını
talep etti. Dava 23 Ekim'de sürecek. Dink'in 19 Ocak 2007'de
İstanbul'da öldürülmeden önce Trabzon'da ihmal göstermekle suçlananlar
arasında Albay Öz dışında, istihbarat şubesi görevlileri Yüzbaşı
Metin Yıldız, Astsubaylar Gazi Günay ve Hüseyin Yılmaz,
Başçavuş Okan Şimşek, Uzman Çavuşlar Veysel Şahin,
Hacı Ömer Ünalır ve Önder Araz bulunuyor. Sekiz görevli
iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar.
Aydın'ın
Söke İlçesi'nde yayın yapan Söke
Gerçek gazetesinin
imtiyaz sahibi Durmuş Tuna, 6 Temmuz’da kızı ve yeğeniyle
birlikte Fevzipaşa Mahallesi'ndeki evine giderken kimliği belirsiz
kişilerin sopalı saldırısına uğradı. Yoldan geçen bir kişinin
saldırıyı fark etmesi üzerine saldırganlar kaçtı. Aracını park
etmeye çalışırken saldırının hedefi olan Tuna'nın sağ kolu
kırıldı. Gazeteci, Söke Fehime Kocagöz Devlet Hastanesi'nde tedavi
altına alındı. Polise ifade veren haberci, yedi-sekiz kişinin saldırısına
maruz kaldığını ve bu kişileri tanımadığını söyledi. Tuna,
"İşimiz doğru bildiklerimizi yazmak. Ancak bunu hukuk ve demokrasi
çerçevesinde yapıyoruz. Sebebi ne olursa olsun şahsıma ve mesleğime
yapılan bu saldırı, hiçbir anlayışa sığmıyor, üzgünüm"
sözleriyle saldırıya tepki gösterdi. TGC, "Ülkede demokrasinin
yeşermesine tahammül edemeyen kimi kurum ve kişilerin, çok zor koşullar
altında yerel medyada görev yapmaya çalışan gazetecilere, saldırı
ve tehditlerini giderek arttırdıklarını üzüntü ile gözlemliyoruz”
şeklinde açıklama yaptı.
6 Temmuz’da,
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti davasında
mahkemenin istediği bilgileri müdahil avukatlarının talebine uygun
şekilde göndermeyen İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Trabzon Emniyet
Müdürlüğü'nden bilgi isterken uyardı. Tanık olarak ifade veren
Malatya E Tipi Cezaevi tutuklusu Veysel
Şahin, 2003, 2004 ve 2005'te zaman zaman kaldığı Trabzon Jandarma
Komutanlığı'nda Yasin Hayal'i bir kez gördüğünü, Hayal'in
"İyi çocuk" olarak bilindiğini söyledi. Kendisini istihbaratçı
olarak tanıtan Şahin, azmettirici olarak yargılanan Erhan Tuncel'i
tanımadığını ancak hem Çeçenistan'da bulunduğu hem de Arapça
bildiği için istihbarat amacıyla Albay
Şinasi'nin başındaki Trabzon Jandarma Komutanlığı'nda bulunduğunu
söyledi. Şahin, Şube Başkanı Feridun Yüzdaşı'ya Hayal'i
sorduğundaysa, "İyi çocuktur, vatanını milletini sever"yanıtı
aldığını açıkladı. Hayal'e Şahin'in sözleri sorulduğunda,
"Arkadaşı çıkartamadım" dedi. Tuncel ise, deşifre olduğunu
ve terör örgütlerinin hedefi durumuna düştüğünü ileri sürerek
tahliye olur olmaz Tanık Koruma programından yararlanmak istediğini
söyledi. Dink öldürüldüğünde ilk yanına gelen kişi olduğunu
söyleyen Mesme Havva, Samast'a dönerek, "Suçlu bu herhalde.
Tam hatırlayamıyorum, kış olduğu için yüzleri sargılıydı"
dedi; Mahkeme, Mithat Alkan, Ergün Çağatay, Serkan İskender, Lerna
Atan, Ayşe Pamiş, Şahabettin Şahin ve Cemal Yıldırım'ın tanık
sıfatıyla dinlenmesi için davetiye çıkarılmasına, daha önce
çağrılanlarınsa zorla getirilmesine karar verdi. Ogün Samast, Erhan
Tunel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tahliye taleplerini
geri çeviren mahkeme, müdahil avukatlar ve Dink Ailesi'ne yönelik
olarak sarf ettiği "Beş yıl kaldı.." şeklindeki tehdit
içerikli sözler nedeniyle tetikçi sanık Samast hakkında suç duyurusunda
bulundu. Mahkeme, 12 Ekim’de görülecek duruşmada bir gizli
tanığı dinlemeyi hedefliyor. Cinayette kullanılan silah da duruşma
salonuna getirilecek. Mahkeme, Ergenekon davası tutuklusu Sevgi
Erenerol'un "Türkiye'de Misyonerlik Faaliyetleri" konulu
konferansın çözümü ve dökümünün yapılması için Emniyet müdürlüğüne
tekrar yazı yazılmasına karar verdi. Talebin yerine getirilmemesi
halinde yasal işlem yapılacak. Müdahil avukatlar, cinayete kadar
Emniyetin elindeki istihbarat belge, rapor ve tutanakları göndermediği
gerekçesiyle Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'e
tepki gösterdiler. Talepleri üzerine mahkeme, bu belgeler ve emniyetin
tuttuğu F3, F4 ve F5 raporlarının da eklenerek gönderilmesi için
yeniden yazı yazdı.
Marksist Leninist
Komünist Partisi'ne (MLKP) yönelik operasyonda sekiz ayı aşkın
süredir tutuklu bulunan İzmir Demokrat Radyo Genel Yayın Koordinatörü
Nadiye Gürbüz, 17 Eylül'de görülen ikinci duruşmada tahliye
edildi. 4 Şubat'ta İzmir Balçova'daki evine yapılan baskında gözaltına
alınan Gürbüz, 7 Şubat'ta çıkartıldığı mahkemede tutuklanarak
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'ne konmuştu. İlk duruşması 27
Ağustos'ta görülen Gürbüz, Gürbüz'un tutuksuz yargılanmasına
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 26 Ocak 2010'da devam
edilecek. MLKP üye olmak ve örgütün mali işlerini yürütmekle
suçlanan Gürbüz'le birlikte tutuklanan Mine Özalp ve Sakine
Solmaz ilk duruşmada tahliye edilmişti. Mahkeme Gürbüz'ün tahliye
edilmesi talebini reddetmişti.
10 Eylül'de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin karşısına çıkarılan Azadiya
Welat gazetesi eski Yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun'un
Kürt Sorunu ve PKK Örgütüyle ilgili haber ve yazılar nedeniyle
tutukluluğu, en az 2 Aralık'a kadar uzatıldı. Bir davada
ifade vermediği gerekçesiyle 30 Ocak'ta İstanbul Atatürk Havalimanı'nda
gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Kurşun, duruşmada uzun süredir
tutuklu bulunduğunu ve mağdur olduğunu belirterek, tahliyesini talep
etti. Avukat Servet Özen "Haber ve yazılara suç unsuru taşımadığına
kanat getirilerek yayımlandı. Demokratik açılımın tartışıldığı
bugünlerde PKK ve Abdullah Öcalan'ın muhataplık konusu tüm basında
yazılıyor ve tartışılıyor. O halde, bu yayınlar, müvekkilimin
gazetesi için neden suç oluşturuyor? Müvekkilim bugün tartışılan
olayları geçmişten gündemleştirmiştir" diye konuştu. Hakkında
20'nin üzerinde dava açılan Kurşun, günlük Kürtçe yayın yapan
gazetenin birçok sayısında yayımlanan haberlerde "PKK örgütünün
propagandasını yaparak yardım ve yataklık etmek" ve "suçlu
ve suçluyu övmek" ile suçlanıyor. Mahkeme propagandanın sistemli
şekilde yapıldığı kanaatine varırsa Kurşun'a "örgüt üyeliği"
suçlamasıyla da yargılayabilir.
Danıştay
saldırısı davasıyla birleştirilen birinci "Ergenekon
terör örgütü"ne yönelik davasına 24 Ağustos'ta İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 104. duruşmayla devam edildi. Tutuksuz
sanık İşçi Partili eski Ulusal TV yayın yönetmeni Ferit İlsever
, "İddianamede beni ve Doğu Perinçek'i Abdullah Öcalan'la görüşmekle
suçlayanlar, bugün Öcalan'ın her sözünü manşetlere taşıyorlar.
Ergenekon dalgalarıyla TSK yıpratıldı, başta üniversite ve yargı,
tüm devlet kurumları ve halk baskı altına alındı. Bu aşamada
AKP-PKK ittifakıyla 'Kürt Açılımı' gündeme getirildi. Talatpaşa
Komitesi'nin yurt dışındaki çalışmalarının aydınlatılması
için dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in tanık olarak dinlemesini
istiyorum" dedi. "Ergenekon terör örgütü" ile ilgili
yazılan üçüncü iddianamede Prof. Dr. Yalçın Küçük,
"Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "TBMM'yi
ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme", "Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından yargılanıyor.
İddianamede Küçük'ün kişisel notlarında yola çıkarak Ergenekon
örgütü ile PKK arasında bağlantı kuruluyor. İddianamede Küçük'ün
davanın bir diğer şüpheli ismi olan Mehmet Haberal ile birlikte
örgütün yöneticisi konumunda bulunduğu, yazarın kişisel notlarından
Küçük'ün Haberal ve İlhan Selçuk ile birlikte "aynı
örgüt evi"ni paylaştığı da ileri sürülüyor. İlhan Selçuk,
örgütün fikri lideri olduğu tespitine yer veren iddianameyle ilgili,
"hukuk mantığının ötesinde, düz mantığın bile m'si yok"
dedi. "Ergenekon terör örgütü"nde yer alarak "anayasal
düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" iddiasıyla
tutuklu yargılanan Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa
Balbay, "İddianamede yer alan ve bana atfedilen günlük adındaki
notlar bana ait değil" dedi.
26 Haziran'da
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Özgür Radyo genel yayın
koordinatörü Füsun Erdoğan
ve Atılım gazetesi yayın koordinatörü İbrahim Çiçek'in
de aralarında bulunduğu 23 kişiyi MLKP örgütüne üye olmak veya
yöneticiliğini yapmak iddiasıyla yargılamaya devam etti. 8 Eylül
2006'da çeşitli illerde yürütülen "Gaye" operasyonda
tutuklanan sanıklar için, 40 yıldan ağırlaştırılmış müebbet
hapse kadar ağır cezalar isteniyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün
delil olarak sunduğu belgeler duruşmada sert biçimde tartışıldı.
Mahkeme, Erkan Salduz ve Arzu Torun'u tahliye etti. Duruşmada,
Naci Güner üzerine kayıtlı olduğu ifade edilen ve polisin operasyon
yaptığı evin yer aldığı Aydın Nazilli'ye bağlı Ocaklı Köyü
muhtarı Ali İhsan Demiralay ve üç kişi daha tanık sıfatıyla
dinlendi. Tanıklar, 10 yılı aşkın bir süredir köyde ikamet eden
ve tarımla uğraşan Güner'i "Ali Taş" olarak, Fatma Siner'i
de eşi "Hanım Taş" olarak tanıdıklarını; yardımsever
bildiklerini ve şüphe çeken insanlar olmadıklarını söylediler.
Avukatları, müvekkillerinin 2 yıl 10 aydır tutuklu bulunduklarını
vurguladıktan sonra operasyonda tutanak tutan dört polis memurunun
duruşmaya çağrıldıkları halde gelmemelerini, "yargılamayı
uzatmaya dönük" ve "maksatlı" buldular. Mahkeme, görevli
polislere yine davetiye çıkardı. Dava 6 Kasım'da sürecek.
"PKK veya
MKP örgütlerinin propagandası yaptığı" iddiasıyla yargılanan
ve 26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındığından bu yana cezaevinde
bulunan Devrimci Demokrasi gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri
müdürü Erdal Güler yeni dosyalardan hapse mahkum olmazsa
Aralık ayında tahliye olabilecek.
26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındıktan sonra Amasya Cezaevi'ne
gönderilen Güler'in 30'un üzerinde davası vardı; 21 ay hapse mahkum
edilmişti ve 60 bin TL'yi akşın cezası vardı. Güler, Özgür Düşün
dergisinin Mart-Nisan 2005 sayısında yer verilen "Mahir Çayan
ve yoldaşlarını saygıyla anıyoruz" mesajından dolayı "suç
ve suçluyu övmek" ile suçlanıyor. Bir başka dava da, İbrahim
Kaypakkaya'nın anıldığı "Halk için Devrimci Demokrasi"
gazetesinin 1-16 Mayıs 2006 tarihli sayı için açılmıştı. Avukatı
Ümit Sisligün, Güler'in 11 Aralık 2009 tarihinde tahliye edilmesini
umuyor ancak kesinleşen davaları bu hükümlülük süresini uzatabilir.
Güler, 11 Aralık'ta İstanbul 11 Ağır Ceza Mahkemesi'nde,
29 Aralık'ta da 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına
çıkacak.
Erzurum 2.
Ağır Ceza Mahkemesi, Eğitim-Sen Sivas Şubesi'nde “Ortak
Düşman Amerika’dır” karikatür sergisi düzenledikten sonra tutuklanan
Gençlik Federasyonu'ndan İlker Ekiz, İbrahim Karataş,
Mustafa Doğan ve Elbil Çınar'ı 18 Ağustos'ta yargılamaya
başladı. Mahkeme, “Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi
okumak” ve “Gençlik Federasyonu üyesi olmak” ile suçlanan ve
bu nedenle Sivas E Tipi cezaevinde bulunan beş kişi, "örgüt
üyeliği", "örgüt propagandası yamak" ve Toplantı
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek" ile yargılıyor.
ÇHD İstanbul Şubesi üyesi ve avukat Taylan Tanay, tutuklamaların
üniversitede gerçekleşen saldırı ve buna demokratik kitle örgütlerinin
gösterdikleri tepkilerden sonra geldiğini savundu. Yargılamaya
5 Kasım'da devam edilecek.
İstanbul Bostancı'da
üç kişinin ölümüne yol açan "Devrimci Karargah" örgüte
yönelik operasyon sonrası gözaltına alınan Vatan gazetesinin İnternet
sitesi gazetevatan.com'un yayın müdürü Aylin Duruoğlu
30 Nisan'da tutuklanarak Bakırköy Kadın Tutukevi'ne gönderildi.
27 Nisan'da gözaltına alındıktan üç gün sonra İstanbul Nöbetçi
12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan Duruoğlu için meslektaşları
Vatan gazetesi önünde destek eylemi yaptı. Tutukluluğunun 15. gününde
"Aylin'imiz Seni Seviyoruz Arkandayız" pankartı açarak
fotoğraf çektiren çalışma arkadaşları ve dostları bu fotoğrafı
Duruoğlu'na moral amaçlı göndereceklerini açıkladılar. Avukatı
Naime Kılıç, müvekkili Duruoğlu'nun, yıllar önce İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde aynı sınıfta okuduğu
Yılmazkaya ile "Türk Hamımı" kitabının yazarı
olması nedeniyle görüştüğü, müvekkilinin örgütle hiçbir bağlantısının
olmadığını, Duruoğlu'nun daha polis sormadan ayrıntılı beyanda
bulunduğunu belirtti. Kılıç, başvurusunda, "Dosyada da hiç
bir delil ve emare yok. Gazetenin yanındaki Astoria adlı alışveriş
merkezinde yenilen yemekte tutulan tutanak dışında bir şey yok.
Müvekkilim mağdur. Yılmazkaya’nın dokunduğu, gördüğü herkes
suçlu ilan edildi. Örgüt suçlaması çok ciddi bir suçlamadır.
Müvekkilim ilerde beraat edecektir. Tutuklu yargılanmasına gerek
yok” dedi. Devrimci Hareket dergisi de, çalışanları Mehmet
Yeşiltepe'nin örgütle ilişkilendirilmesini "komplo"
olarak nitelendirdi. Duruoğlu ve Yeşiltepe 23
Şubat 2010'da İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya
başlayacaklar.
PKK örgütüne
yönelik operasyonda gözaltına alınan Diyarbakır Gün TV
Genel Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin, 14 Nisan'dan bu yana
cezaevinde tutuluyor. Ancak Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutulan Birsin
ve operasyondan tutuklananlar hakkında beş aydır iddianame düzenlenmedi.
Diyarbakır Başsavcılığı, operasyonun "PKK üyesi sekiz kişilik
'Türkiye koordinasyon Birimi"ne yönelik olarak, bir yıldır
"teknik takip, telefonların dinlenmesi ve banka hesap hareketliliği"nden
hareketle yapıldığını duyurdu. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
arama-el koyma kararı vermesinden sonra polis, Gün TV bürosuna gelerek
arama yaptı. Diyarbakır dışında, İstanbul, Ankara, Batman, Mardin,
Adana, Elazığ, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi kentlerde de operasyon
yürütüldü.
Siirt'te Newroz
Bayramı'nı izlerken önce tartaklanarak gözaltına alınan ardından
da tutuklanan DİHA muhabiri Abdurrahman Gök, Ekim ayında yargılanmaya
başlanacak. Gök, Newroz kutlamalarındaki gelişmeleri ROJ'ye aktardığı
gerekçesiyle "örgüt propagandası yapmak" ile suçlanıyor.
25 Mart'ta Siirt Cumhuriyet Savcılığı'na, ardından da tutuklama
talebiyle Siirt Sulh Ceza Mahkemesi'ne sevk edilen Gök, tutuklanarak
Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. DİHA muhabiri Celal
Kalpak, "Gök gözaltına alınırken Newroz'un kutlandığı
alanın çıkışındaydık. Polis onu tartaklayarak gözaltına aldı.
Ben itiraz edince, bir polis müdürü 'arkadaşın polislere taş atmış'
dedi. Bunun inandırıcı olmadığını, onun sadece gazetecilik yaptığını,
uygulamanın keyfi olduğunu söyledim" demişti. Kalpak, Gök'ün
önce "polise taş atmak", bu suçlama tutmayınca 'kitleyi
yönlendirmekle, ardından not defterinde pankart, döviz ve sloganlar
yazılı olduğu gerekçesiyle, son olarak da Roj TV'ye bağlandığı
gerekçesiyle "örgüt propagandası" iddiasıyla tutuklandığını
ifade etti.
DİHA Ajansı,
ajans çalışanları Ali Buluş,
Mehmet Karaaslan, Faysal Tunç ve Behdin Tunç'un da "PKK
ile bağlantılı olmak" suçlamasıyla hapiste bulunduğunu açıklamıştı.
Ancak tutuklamaların kesin olarak "gazetecilik faaliyetleri"
ile ilgili olup olmadığı henüz bilinmiyor.
30 Eylül'de
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Kürt Sorunu'na ilişkin açıklamaları
nedeniyle DTP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel'in ifadesini
zorla alınmasına karar verdi.. Tuncel, DTP Kadın Meclisi'ne üye
23 kişiyle birlikte, "suç ve suçu övmek" iddiasıyla ve
TCK'nın 215. maddesi uyarınca yargılanıyor. Mahkeme, Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 15 Ekim 2008 tarihli kararında, isnat edilen fiilin,
Anayasanın 14. maddesinde belirtilen ''devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik suçlardan olduğu'' yönünde
içtihat bulunduğunu savunarak, milletvekili dokunulmazlığı bulunsa
da Tuncel'in CMK'nın 146. ve 199. maddeleri uyarınca savunma yapması
için zorla getirilmesine karar verdi. Mahkeme, sanıklardan Tarık
Yıldırım ve Meryem Demir'e avukat tayin edilmesi için Ankara Barosu
Başkanlığı'na müzekkere yazılmasına karar verdi; duruşma günü
olarak 30 Aralık'ı belirledi. Başbakan yardımcısı Bülent
Arınç, "Bana göre DTP'li milletvekillerinin yargılanmaması
gerekiyor. Ancak DTP'liler ifade verirlerse çok iyi bir jest yaparlar"
dedi.
29 Eylül'de
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, üç yıl önce "Dünden
bugüne Kürt sorunu ve çözüm yolları" konulu panelde yaptıkları
konuşmalar nedeniyle hukukçu ve insan hakları savunucusu Eren
Keskin, tiyatrocu Murat Batgi ve yazar Edip Polat'ı
"Kürt halkı" ve "Kürdistan"dan söz ettikleri
için "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" iddiasıyla
bir yıl hapis cezasına çarptırdı. Diyarbakır'da 31 Mayıs 2006'da
gerçekleşen bir etkinlikte yaptıkları konuşmalardan üç kişi
hakkında Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı.
Her üç kişinin de, kamu görevi üstlenmeleri, kurum ve kuruluşlarda
görev yapma, seçme ve seçilme haklarını kullanma, dernek, vakıf,
şirket, sendika ve parti gibi yapılarda yöneticilik yapma hakları
da ellerinden alındı.
"Dink
Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı
Nedim Şener'in sekiz yıla kadar hapiste istemiyle yargılandığı
davaya Emniyet Genel Müdürlüğü de duruşmaya hazine avukatı göndererek
müdahil olmak istedi. Ancak İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Hazine
vekilinin bu talebini, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün dosyada ve
iddianamede ihbar eden konumunda bulunduğu ve "doğrudan zarar
gören sıfatında olmadığı" gerekçesiyle reddetti. Hrant
Dink Cinayeti öncesi ve sonrası Jandarma, Polis ve MİT içerisindeki
ihmalleri ve ihmallerini gizleme yönündeki çabalarını gözler önüne
seren gazeteci Şener'in "kamu görevlisine hakaret", "haberleşmenin
gizliliğini ihlal ettiği" ve "adil yargılamayı etkilemeye
teşebbüs" ettiği iddiasıyla yargılanmasına 29 Eylül'de devam
edildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu'na yazılan yazıya yanıt geldiğini
belirten mahkeme, dosyaya konulan bu raporların incelenmesi ve taleplerin
değerlendirilmesi için yargılamayı 2
Şubat 2010'a bıraktı.
29 Eylül'de
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, çeşitli açıklamalarından dolayı
milletvekili dokunulmazlıklarına rağmen yargılanan DTP eş
başkanı Emine Ayna ve Diyarbakır milletvekili Selahattin
Demirtaş'ın zorla getirilmelerine karar verdi. DTP genel başkanı
Ahmet Türk içinse yeniden tebligat çıkarılacak. 26 Mayıs'ta
mahkeme, milletvekillerinin ifadelerinin talimatla alınmasıyla ilgili
süreyi bugüne kadar uzatmıştı. Ayna, yargılamanın süreceği
29 Aralık'ta da mahkemeye ifade vermeyeceklerini söyledi. Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim
Kaboğlu, üç ayı aşkın süredir gerginliğe neden olan durumun
"Anayasal dokunulmazlığı"nı ele alan Anayasanın 83. maddesiyle gönderme yapılan
"terör suçları"na dair 14. maddesiyle ilgili istisnanın
kaldırılmasıyla sona erdirilebileceğini ifade etti. Diyarbakır
milletvekili Selahattin Demirtaş'ın ifadesinin alınmasını Diyarbakır
5. Ağır Ceza Mahkemesi, Türk'ün İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi,
Ayna'nın da Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi istiyor.
Ardahan'ın
Çıldır Cumhuriyet Başsavcılığı, Kaymakamı Önder Çan'ın
şikayet ettiği ve "hakaret" iddiasıyla hapsini istediği kuzeyanadolugazetesi.com sitesi yetkilisi Fakir Yılmaz'ın
yargılanmasına gerek olmadığına kamu makamlarına örnek oluşturacak
bir tespitle karar verdi. Kuzey Anadolu gazetesi, Köy Hizmetlerine
ait bir greyderin donmuş Çıldır Gölü üzerindeki askeri çadırın
etrafına kar biriktirmesi için çıkartan Kaymakam Çan'ı "Ardahan'da
yetkililer 'Çıldır'mış olmalı"
başlıklı bir haberle eleştirmişti. Haber, gazetenin İnternet sitesinde
ve Taraf gazetesinde 11 Ocak 2009'da da yayımlanmıştı. Savcılık,
"Basın, geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm
olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde
aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak
tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde
doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek,
uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı
toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek
durumundadır" dedi. Karar, 24 Eylül'de tebliğ edildi. Kararda,
şüphelinin eylemlerinin eleştiri ve düşünce açıklama özgürlüğü
sınırlarında kaldığı, TCK'nın 125. maddesindeki "hakaret"
suçunun unsurlarının oluşmadığına vurgu yapıldı.
Gaziantep 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, haftalık Çoban Ateşi
gazetesinde 8 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Berkant Coşkun'a
ait "Anne beni askere yollama" başlıklı yazıdan yazı
işleri müdürü Yasin Yetişgen'i yargılamaya 1 Ekim'de
devam edecek. Savcı Mahmut Yalçın Arı,
Yetişgen'in 5816 sayılı Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin
Kanun ve TCK'nın "halkı askerlik soğutma" fiilini
düzenleyen 318. maddesinden cezalandırılmasını istemişti. Arı,
Yazının son paragrafında yer alan "tırmandırılan savaş rantçılığı
teşhir edilmeli ve kirli bir savaşın parçası olmamak için askerlik
yapma konusunda vicdani ret kullanılmalıdır" ve "Mustafa
Kemal'in bizzat dersim katliamı emrini vermesinden tutun da" şeklindeki
sözleri suça gerekçe yapmıştı. Son duruşmada Yetişgen ek savunma
verirken mahkeme, Yetişgen'in ek savunmasını ve basın suçlarından
oluşan sabıkasını inceleyecek. Yetişgen'in, 3 Ağustos 2007'de
çıkan "Antep ve Çoban Ateşi"
yazısında "Antep Kuzey Kürdistan'ın bir sanayi kentidir"
ifadesi geçtiği için yargılandığı dava da 18
Şubat 2010'da görülecek. Hakkında "kin ve düşmanlığa
tahrik" iddiasıyla dava açılan yazının yurtdışında yaşayan
yazarı Hurşit Kaşıkkırmaz hakkında da tutuklama kararı
çıkarılmıştı.
Diyarbakır
6. Asliye Ceza Mahkemesi, hizmetleri Türkçe dışında Kürtçe, Ermenice
ve Süryanice verdiği için Sur Belediyesi Başkanı Abdullah
Demirbaş, belediye başkan yardımcısı Hüseyin Kaya,
Satın alma müdür vekili Resül Baran ile kültür işleri
müdürü Mehmet Ali Altunkaynak'ı yargılamaya 9 Kasım'da
devam edecek. 25 Mayıs'ta mahkeme savcısı, dört tutuksuz sanığın
hapisle cezalandırılmasını talep etmişti. Demirbaş ve ona bağlı
üç müdürünün, bu hizmetlerde bulundukları ve belediye kaynaklarını
bu faaliyetlere ayırdıkları gerekçesiyle, TCK'nın 257. maddesi
uyarınca "görevi kötüye kullanarak kamuyu zarara uğratmak"
ve 222. maddesi gereğince de "Şapka ve Türk harflerine
aykırı hareket etmek" iddiasıyla 3 yıl 6 aya kadar hapisleri
isteniyor. 30 Eylül'de devam edilen davayla ilgili Demirbaş, "Bizim
ceza alıp almamız Türkiye'nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok
inançlı ve çok dilli olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Hükümet
kendisine hak gördüğünü bize suç görüyor. Bizi yargılayan mahkeme,
ben Kürtçe konuşsaydım bana tercüman sağlaması gerekecekti. Belediye
bütçesinden kaynak aktardığım için suçlanıyorum" demişti.
İskenderun
2. Asliye Ceza Mahkemesi, Abdullah Öcalan için "sayın"
ifadesinin kullandığı için DTP İskenderun İlçe Başkanı Mahmut
Aydıncı, sözleri haberleştirdiği için de Demokrat
İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz'ı "suç ve
suçluyu övmek"ten yargılıyor. 18 Kasım 2008'de çıkan "İmralı
Cezaevi ve uygulamalarına son verilmesi toplumsal barışa büyük
katkı sunması açısından önemsenmelidir" sözlerinden dolayı
Korkmaz ve Aydıncı, 18 Eylül'de hâkim karşısına çıktı. Öcalan'ın
durumuyla ilgili sözlerin sahibi Aydıncı ile birlikte yargılanan
Korkmaz, "Kürt açılımıyla ilgili ülke gündemini meşgul
eden tartışmalar hakkımdaki davanın hukuksal ve sosyal dayanaklarını
ortadan kaldırıyor" dedi. Dava 9 Aralık’ta sürecek.
24 Aralık 2008'de açılan davada, iki kişinin, TCK'nın 215. maddesi
uyarınca cezalandırılmasını talep etmişti. Korkmaz, TKP'nin bir
panelini izledikten sonra "Kürtlerin Önderi Alındı Faşistlere
Teslim Edildi" başlığıyla haberleştirdiği için de eski TCK'nın
159. maddesi uyarınca da yargılanıyor. "Askeri ve emniyet
kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasıyla Korkmaz ve TKP yetkilisi
Necmettin Salaz'ın, üç yıl hapsi isteniyor. Eski belediye başkanının
Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açtığı davada 10 bin TL tazminat istemiyle
yargılanan gazeteci, 21 Ekim'de hakim karşısında olacak.
Eylül ortasında
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Star gazetesi yazarı Şamil
Tayyar'ı, Ergenekon Davası'nın tutuksuz sanıklarından gazeteci
Güler Kömürcü Öztürk'e "basın yoluyla hakaret ettiği"
iddiasıyla 2 bin 610 TL para cezasına, "haberleşmenin ve özel
hayatın gizliliğini ihlal ettiği" gerekçesiyle de 1 yıl 6
ay hapis cezasına çarptırdı. Ceza, iyi halden 1 yıl 3 aya indirildi
ve beş yıl süreyle ertelendi. Beş yıl adli denetime tabi tutulacak
olan Tayyar, bu süre içerisinde bir suç işlerse cezasını çekmek
için hapse girecek. Kömürcü, Tayyar'ın 12 Eylül 2008 tarihli "Hayırlı
İşler Tuğrul Bey" ve 17 Eylül 2008 tarihli "Ergenekon
Kimlere Kaldı" başlıklı yazılar nedeniyle mahkemeye başvurmuştu.
Yazıda Kömürcü ile Tuğrul Türkeş'in soruşturmayla ilgisi olmayan
ve iddianamenin eklerine konulan telefon kayıtlarına yer verdiği
iddia ediliyordu. Karar, savcıların Ergenekon iddianamesine koyduğu
bir konuşmanın "özel hayatı ihlal" sayılması açısından
da önem taşıyor.
17 Eylül'de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütü için "silahlı
Kürt muhalefeti" dediği için "terör örgütü propagandası
yapmak" ile yargıladığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanı Osman Baydemir hakkında beraat kararı verdi.
17 Eylül'de
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı Savaş Kırbaş,
Kandil Dağı'nda KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'la
röportaj yapan aktivist Hakan Tahmaz,
yazılara yer veren Birgün gazetesi sorumlu müdürü İbrahim
Çeşmecioğlu ve gazete sahibi Bülent Yılmaz'ın cezalandırılmasını
talep etti. 9 Ağustos 2008'de yayımlanan "Tek Taraflı Ateşkes
Sorunu Büyütüyor" başlıklı röportajdan Tahmaz, Yılmaz ve
Çeşmecioğlu, "PKK açıklamalarını yayımladıkları"
iddiasıyla TMY'nin 6/2. maddesinden yargılanıyorlar. Tahmaz ve Çeşmecioğlu'nun
üç yıla kadar hapisleri, Yılmaz içinse ağır adli para cezası
isteniyor. Dava, esas hakkında savunma sunulması için 17
Aralık'a bırakıldı. Röportajda, "Hakan Tahmaz'la Kandil'de
görüşen KCK Başkanı Karayılan sokaktaki insanın artık şiddet
istemediğini söylerken bir yandan da 'meşru savunma savaşı' adını
verdikleri eylemleri sürdüreceklerini açıkladı" deniyordu.
"Ayrı devlet peşinde olmadıklarını, Kürt Sorunu'nun inkarına
karşı dağda olduklarını" söyleyen Karayılan, DTP'nin kendileri
için bir ara halka olduğunu, PKK olarak siyaset yapmak istediklerini,
"meşru savunma savaşı" olarak nitelendirdiği eylemleri
sürdüreceklerini, bunun bir çelişki olmadığını savunuyordu.
15 Eylül'de
Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi, tek celsede Ekspres
gazetesi çalışanı
Sevda Turaçlar'ı, yayına verdiği bir fıkra yoluyla Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'a hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapse
mahkum etti. Ceza, beş yıl süreyle aynı nitelikte bir suç işlenmesi
durumunda infaz edilecek. Turaçlar, "Hukukun verdiği karara saygılıyız.
20 yıldır gazetecilik yapıyorum, ilk kez böyle bir şey yaşadım.
Türkiye çapında destek aldım. Herkese teşekkür ederim" dedi.
Turaçlar, ''Ben gazetenin teknik servisinde bilgisayar operatörü
olarak görev yapıyorum. Bu köşede gazeteye elektronik postayla gönderilen
fıkrayı incelemeden alıp kullandım. Daha önce de eski Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel ve eski Başbakan Yıldırım Akbulut ile ilgili de
fıkralar alıp kullanmıştım. Suç içerdiğini bilmiyordum'' dedi.
Muğla'da çıkan
Milas Önder gazetesi ve yazı işleri müdürü Kemal
Kaşkar, Başbakan Erdoğan'a ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e
fıkra yoluyla "şerefsiz" denilerek hakaret edildiği gerekçesiyle
Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. "Başbakana
basın yoluyla hakaret" iddiasıyla yargılanan Kaşkar'ın iki
yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor. Davaya Kasım ayında devam
edilecek. Gazetenin yayın yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir
Cumartesi günleri okurlardan gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak,
"Aslında yayın politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz.
Dikkatimizden kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına
gereken yoktu. Fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra.
Mahkum olursak Yargıtay'a, sonuç alamazsak da AİHM'e gideriz"
demişti.
16 Eylül'de
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Ben Mila'nın "Perinin
Sarkacı", Guillaume Apollinaire'in "Genç Bir Don
Juan'ın Maceraları", Fransız P.V.'nin yayına hazırladığı
"Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları"
adlı kitapların "müstehcenlik yapıldığı" iddiasıyla Sel Yayınları sahibi İrfan Sancı'yı yargılamaya
başladı. İstanbul Başsavcılığı, Ocak 2009'da başlatılan Cinsel
Kitaplar dizisinden soruşturma açılan dört kitap içerisinde bir
tek Juan Manuel de Prada'nın "Kukular Kitabı"na dava
açılmasına gerek görmemişti. Üç yıl hapisle yargılanan Sancı,
İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin hazırladığı bilirkişi raporuna
itiraz etti; yeni bir bilirkişi kurulunun kitapları incelemesini talep
etti. Mahkeme de, "Genç Bir Don Juan'ın Maceraları" ile
"Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları"
kitaplarının Galatasaray Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı
ile Hukuk Fakültesi kürsülerinden seçilecek bilirkişilerce; "Perinin
Sarkacı" adlı kitabın ise, İstanbul Üniversitesi Türk Dili
Edebiyatı kürsüsünden seçilecek bilirkişilerce yeniden incelenmesine
karar verdi. Mahkeme, bilirkişi raporlarının oluşturulması ve yeni
kanıtların sunulması için yargılamayı 15 Aralık'a bıraktı.
Sancı, "Ticaret Üniversitesi'nden birilerinin bilirkişi sıfatıyla
edebiyat eseri değildir demesiyle dünyaca okunan kitaplar edebiyat
eseri olmaktan mı çıkacak? Dünyaca ünlü şair, yazar Apollinaire
porno yazarı mı olacak?" dedi.
15 Eylül'de
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı, 17 askerin yaşamını
yitirdiği Aktütün Karakolu'na baskında "askeri ihmali"
gündeme getirdiği için hapisle yargılanan Taraf gazetesi sorumlu
müdürü Adnan Demir'in beraatini istedi. Savcı, saldırıyla
ilgili yayınların basın özgürlüğünün bir parçası olarak değerlendirdi;
Demir'in beraatini istedi. "Genelkurmaya ait gizli belgelere yer
verdiği" gerekçesiyle Demir'in yargılandığı davada avukatı
Ergin Cinmen'e savunma hazırlaması için 20 Ekim'e kadar süre
verildi. Demir, TCK 329. maddesi uyarınca ve 5 yıl hapis istemiyle
yargılanıyor. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi'nin,
14 Ekim 2008'de çıkan "Aktütün'ü İtiraf Edin Demiştik...
Biz Açıklıyoruz" haberine ertesi gün yayın yasağı koyduğu
da hatırlatılmıştı.3 Ekim 2008 gecesi yapılan saldırıyla ilgili
14, 15, 16, 17, 18, 26 ve 28 Ekim 2008 tarihlerinde çıkan haberleri
yargılamaya gerekçe olarak gösterilmişti.
11 Eylül'de
Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı
Çubuklu, bir "İrticayla mücadele planı" belgesiyle
ilgili yayın nedeniyle bir muhabire dava açıldığını açıkladı.
Ordu içinde bir "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" hazırlandığını
12 Haziran'da haberleştirdiği için Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'nın
hakkında soruşturma yürüttüğü Taraf
gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, "soruşturma davaya dönüşürse
mahkemeye iddiaları çürütecek belgeler sunacağım. Dava açıldığına
dair bir bilgi bana gelmedi" dedi. Baransu, "askeri kuvvetleri
alenen aşağılamak" suçlamasıyla hakkında bir soruşturma
yürütüldüğünü biliyor ancak hakkında dava açıldığından
haberdar değil: "Soruşturmayı yürüten savcılık, Genelkumrayı
bilgilendirmiş olabilir. Gazeteci, TCK'nın 301. maddesinden
yürütülen soruşturmaya ilişkin dosyasının 12 Ağustos'ta Adalet
Bakanlığı'na gönderildiğini söylüyor.
9 Eylül'de
Ardahan 2. Asliye Ceza Mahkemesi, DTP milletvekillerinin Ardahan ziyareti
öncesi ve sonrasında yaşanan provokasyonları yazarken "kin
ve düşmanlığa tahrik" ettikleri iddiasıyla Kuzey Doğu
Anadolu gazetesi yazı işleri müdürü Fakir Yılmaz,
gazete sahibi Selmi Yılmaz ve Son Vilayet gazetesi yazı
işleri müdürü Nihat Yılmaz'ı
yargılamaya devam etti. Mahkemesi, DTP'lilerin 28 Kasım 2008'de yaptığı
ziyaretle ilgili yazılara açılan ceza davasını evrakların tamamlanması
için yargılamayı 4 Kasım'a bıraktı. Ayrıca, Ardahan Adliyesi
Hakimi Dilek Şen ve yine Ardahan Adliyesi Savcılarından
Emrah Ünal, 14 Mayıs 2009'da çıkan "Reddi hakim mi yapsaydım!"
başlığıyla yer verilen bir yazıda kendilerine hakaret edildiği
iddiasıyla gazetecilere 40 bin TL tutarında tazminat davası açmışlardı.
İki hakim, 30 Eylül'de görülecek tazminat davası dışında iki
kişiye bir de ceza davası açılması için girişim yapmışlardı.
"Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" iddiasıyla
açılan bu davada Kasım'da
sürecek. Üç haberciye bir dava da, Ardahanlı devrimci Orhan Keskin'in
babasının matbaalarını ziyaret etmesini haberleştirmeleri üzerine
açıldı. Savcılık,"Diyarbakır zindanlarında ölen Ardahanlı
devrim şehidi Orhan Keskin" ifadesinden dava açma gereği duydu.
Savcılık, gazetecileri, "kin ve düşmanlığa tahrik" ve
"örgüt propagandası" iddiasıyla suçlama yöneltiyor.
Fakir Yılmaz, Köy Hizmetlerine ait bir greyderin donmuş Çıldır
Gölü üzerinde ki askeri çadırın etrafına kar biriktirmesi için
çıkartan Çıldır Kaymakamı Önder Çan'ı eleştirdiği
için de tazminat istemiyle yargılanıyor. "Ardahan'da yetkililer
'Çıldır'mış olmalı" başlıklı bu haber, Taraf gazetesinin
11 Ocak 2009 tarihli sayısında da yayımlanmıştı.
Haber 49
gazetesi sahibi Emrullah Özbey hakkında, İl Öz İdaresi Genel
Sekreteri Ahmet Güngör'ün istisıyla ilgili yayımlanan "Spekülasyonlarla
dolu bir istifa" haberinden sonra "hakaret" iddiasıyla
dava açıldı. Gazeteci, 22 Ekim'de Muş Sulh Ceza Mahkemesi'nde
hakim karşısına çıkacak. Güngör'ün istifasıyla ilgili gündeme
gelen sorulardan 15'ini Muş Valisi Erdoğan Bektaş'a da soran gazeteciye
Vali yanıtlarını göndermişti. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Dairesi,
17 Ocak 2005'te çıkan "İmza Skandalı" haberiyle
engellilerin sınavının sahte imzayla iptal edilmesini gündeme getiren
gazeteciye verilen iki bin TL'lik tazminatı bin TL'ye indirmişti.
Ancak bu arada Danıştay da, Muş'taki engellilerin görevlerine iadesini
kararlaştırmıştı. İddiasının arkasında olduğunu ifade eden
gazeteci, AİHM'e başvuracak.
8 Eylül'de
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Sur Belediyesi'nin "Her
Eve Bir Hikâye" (Sere Şeve Çirokek) Projesi kapsamında evinde
çocuklara Kürtçe ders veren 10 yaşındaki M.Ö.'nün
annesi ve babası ile belediye başkanı Abdullah Demirbaş
hakkında dava açmaya gerek görmedi. Üç yıl önce ''Her geceye
bir masal ve her evi bir eğitim yerine dönüştürme projesi'' adıyla
başlattığı proje nedeniyle Abdullah Demirbaş ile bu projeden hareketle
evinin bir bölümünü okula dönüştüren M.Ö.'nün anne ve babası
daha önce savcılığa ifade vermişlerdi. Soruşturma sonunda savcılık
takipsizlik kararı verdi.
8 Eylül'de
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, kapatılan DEP'in eski milletvekili
Leyla Zana, 2007 Newrozu'nda "Kürtlerin üç önder Celal
Talabani, Mesut Barzani ve Abdullah Öcalan" sözlerinden mahkum
olduğu davada yaptığı savunmadan da hapis istemiyle yargılandı;
ancak "örgüt propagandası yaptığı" iddiasıyla ilgili
beraat etti. Zana'yı "suç ve suçluyu övmek" iddiasıyla
iki yıl hapse mahkum edildiği dava sırasında, "düşüncelerimden
dolayı yargılanmayı Türkiye demokrasisinin ayıbı olarak görüyorum"
dediği için yargılanıyordu. Avukatı Meral Danış Beştaş,
"Mahkemeler propaganda yapılabilecek alanlar değildir. Çünkü
propaganda belirli bir fikri yaymayı kapsar. Ayrıca, savunma hakkı
Anayasa ve uluslararası hukuk başta olmak üzere evrensel bir boyutta
güvence altındadır" dedi.
8 Eylül'de
Aydın Çocuk Mahkemesi, Başbakan Erdoğan'ın ziyareti sırasında
aracıyla yanından geçerken "Allah senin belanı versin"
dediği iddia edilen 13 yaşındaki M.S.Ö. ile ilgili
davayı düşürdü. 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde Aydın'ı
ziyaret eden başbakan, kendisine hakaret ettiği iddiasıyla korumalarınca
yanına getirilen M.S.Ö.'ye neden böyle konuştuğunu sormuş, "Seni
sevmiyorum" şeklinde bir yanıt alınca da çocuğun boğazını
sıkmıştı."Görevliye görevi nedeniyle alenen hakaret"
iddiasıyla yargılanan M.S.Ö hakkındaki dava ilk duruşmada düştü.
Mahkeme, Erdoğan'ın Aydın ziyaretini AKP lideri olarak yaptığını
ve bu nedenle kamu görevlisi olarak kabul edilemeyeceğine kanaat getirdi.
MSÖ, çocuk TCK'nın 125. maddesi uyarınca 14 ay ile 28 ay arasında
hapis istemiyle yargılanıyordu. Babasının iflas etmesi nedeniyle
Erdoğan'a tepki gösteren çocuğun avukatları da, Erdoğan hakkında
"kasten insan yaralamak" iddiasıyla şikayet etmiş ancak
suç duyurusu takipsizlikle sonuçlanmıştı. Avukat Kemal Aytaç,
"Başbakanı değil çocuğun korunması gerekir. Mahkeme hukuka
aykırı şekilde yazılan iddianameyi nasıl kabul edebilir? İşin
komik tarafı başbakanın herhangi bir şikayeti de yok" dedi.
Beyoğlu 1.
Sulh Ceza Mahkemesi, "Hayat Üç Saatlik Sınava Sığmaz"
kampanyası için toplanan imzaları TBMM'ye gönderdikten
sonra 20 Mayıs 2008'de yaptıkları eylemde Başbakana hakaret
ettikleri iddiasıyla yargılanan Emek Gençliği'nin üç üyesi
Şerafettin Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık'ı
beraat ettirdi. Bilirkişinin mahkemeye gönderdiği raporda, "İstanbul'da
doğdu, ABD'li oldu, katil Bush'un oğlu Tayyip Erdoğan" şeklindeki
slogan ve sözlerde suç unsuruna rastlanmadığına yer verilmişti.
Gözaltına alınan üç genç, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Yasası'na muhalefet etmekten de beraat etmişlerdi.
İstanbul Başsavcılığı,
Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu hakkında, geçen
yıl PKK örgütünün Aktütün Karakolu'na 17 askerin ölümüne neden
olan baskınla ilgili "tutanak raporlarını haberleştirdiği"
için dava açtı. 27 Ağustos'ta yazılan iddianamede, Mehmet Baransu
imzasıyla 13 Nisan 2009'da yayımlanan "Ceride Raporları"
başlıklı haberde, karakola yapılan baskının zamanı, baskın anında
uçakların kalkış saati, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı'na olayın
ne zaman bildirildiği, Genelkurmay Başkanı'nın Karargâha saat kaçta
geldiği gibi bilgilere yer verildiği bildiriliyor. Haberden iki ay
sonra Askeri Savcılık, 12 Haziran'da Baransu hakkında suç duyurusunda
bulundu; gazetecinin "Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına
ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıkladığı"nı iddia
etti. Baransu, 18 Kasım'da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
yargılanacak. "Ceride kayıtlarının gizli, gizlilik derecesi
kaldırılmamış veya değiştirilmemiş bilgi ve belgelere" yer
verdiği gerekçesiyle Baransu, TCK'nın 329. maddesinden 10 yıla kadar
hapis istemiyle yargılanacak.
İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetinde polis ve jandarma ihmallerinin
anlatıldığı "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları"
kitabından gazeteci Nedim Şener'i yargılamaya 23 Ekim’de
devam edecek. Şener, "Terörle mücadelede görev almış kileri
hedef gösterdiği, gizli bilgileri temin etmek ve açıkladığı,
yargıyı etkilemeye teşebbüs ettiği" suçlamalarıyla 28 yıla
kadar hapis istemiyle yargılanıyor. 26 Haziran’da mahkeme, şikayetçi
polisler Ramazan Akyürek, Muhittin Zenit, Fatih Sarı
ve Ali Fuat Yılmazer'in "hedef gösterme" suçlamasıyla
ilgili müdahillik taleplerini kabul etti. Diğer suçlamalarla ilgiliyse
doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle talebi reddetti. Zenit'in
e katıldığı duruşmada konuşan Şener, "Şikayetçilerin ileride
sanık olmak ihtimalleri de var. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun
ardından görevlendirilen iki mülkiyet müfettişi soruşturma yürütüyorlar.
Bu şikayetler, ileride sanık olmamak için, kurumsal değil şahsi
kaygılarla yapıldı. Cinayetin siyasi boyutları ve amaçları vardı.
Suç işlenmeden bu cinayeti aydınlatmanın yolu yok. Toplumun bilgi
alma hakkı ve evrensel insan haklarının gereğini yaptım" dedi.
Şener'in avukatı Şeyhnaz Yüzer
de, "Şikayetçi, hangi terör örgütüyle mücadele ediyormuş,
biz bunu bilemeyiz. İstihbaratçı olması, terörle mücadelede bulunduğu
anlamına gelmez. Görevini yapan hiç kimse cezalandırılamaz. AİHM
içtihatları göz önünde bulundurulmalı" dedi.
Eski DTP Genel
başkan yardımcısıyken 2007 Newroz Bayramı'nda bir konuşma yapan
Orhan Miroğlu, "PKK Türkiye'nin gerçeğidir, bu gerçekle
Türkiye yüzleşmelidir. Sınır ötesinde aramayın" dediği
için 2 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi,
Ağustos'ta verdiği kararında "örgüt propagandası
yapıldığı"nı ileri sürdü. Dosya Yargıtay'a taşındı.
Taraf gazetesi yazarı Miroğlu, 12 Aralık 2007 tarihli “Bekar
Askerler” yazısında “bekar Türk askeri ile geleneksel kıyafetli
Kürt kadınını yan yana” gösteren Sabah gazetesindeki bir fotoğrafı
ve haberi eleştirdiği için TCK'nın 301. maddesinden yargılıyor.
Adalet Bakanlığı'nın yargılama izni verdiği Miroğlu, Kadıköy
Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen dava için talimatla ifade vermişti.
Miroğlu, Sabah’taki “Sınır Komandoları Bekar Olacak”
haberinden hareketle kadınların geçmişte aylarca karakollarda cinsel
ihtiyacın giderilmesi için tutulduğunu savunarak, Türkiye’nin
AİHM'de mahkum olduğu Ş.A davasını gündeme getirmişti.
Sanatçı
Ferhat Tunç, Yeniden Özgür Gündem gazetesine yazdığı "Bir
Devrimci Leyla ve Bir Şarkı" başlıklı yazıda "Adliyeyi
tahkir ve tezyif" ettiği iddiasıyla yargılanıyor. Beyoğlu
2. Asliye Ceza Mahkemesi, 19 Ocak 2004'te çıkan ve "Derin Yargı"dan
söz eden yazıdan sanatçı ve yurtdışında yaşayan sorumlu müdürü
Mehmet Çolak'ı hapis istemiyle yargılıyor. Ayrıca Tunç, 22
Temmuz 2006'da Antalya Alanya'da verdiği bir konserde "Bu ülkede
ölen askerler nasıl bu ülkenin evladı sayılıyorsa, öldürülen
her gerilla da bu ülkenin evladıdır" dediği için de yargılanıyor.
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, "örgüt propagandası yaptığı"
iddiasıyla yargılanan davadan beraat etti ancak duruşma savcısı
kararı temyiz edince dosya Yargıtay'a taşındı. Tunç, burada da
"Bu ülkede ölen askerler nasıl bu ülkenin evladı sayılıyorsa,
öldürülen her gerilla da bu ülkenin evladıdır. Ölen her asker
için yüreğim yanıyor, öldürülen her gerilla için yüreğim kanıyor"
demişti.
Hukukçu
Erdal Doğan, gazeteci Hrant Dink'in katledildiği 19 Ocak 2007
günü NTV, Habertürk ve STV kanallarında yaptığı açıklamalar
nedeniyle Ergenekon sanığı Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün
açtığı 10 bin YTL'lik tazminat davasından yargılanıyor. Dava
önce müşteki avukatlarının mazeret bildirilmeden katılmadıkları
gerekçesiyle düşen dava, ek girişimle yeniden açılmıştı. Beyoğlu
1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yargılanan Doğan, müvekkili Dink'in
öldürülmeden önce 301. maddeden yargılandığı davaya Veli Küçük'ün
müdahil olmak istediğini ifade etmişti. Doğan, "Bu davada Veli
Küçük kendi el yazısıyla davaya taraf olmak için dilekçe sundu.
Bu olaydan sonra ise Hrant kendini daha çok tedirgin hissederek, bunu
aile ve yakın çevresine ve tarafıma iletti. Çünkü Veli Küçük
sokaktan geçen herhangi bir kişi değil. Bunu herkes iyi bilir"
demişti. Dava 5 Kasım'da devam edecek.
30 Temmuz'da
Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi, Asım Yenihaber imzalı "Onbaşı
bile olamayacakların general olduğu
ülke" başlıklı köşe yazısından Vakit gazetesini
624 bin TL manevi tazminat istemiyle açılan davada yargılamaya devam
etti. Mahkeme, gazete avukatı Hacı Ali Özhan'ın, davacı 312 generalden
Ergenekon Davası'ndan yargılanan beş kişinin de bulunduğunu ifade
ederek, bu kişilerden Şener Eruygur'un Vakit gazetesi aleyhine davalar açılarak
çalışamaz hale getirilmesi yönünde beyanları bulunduğunu iddia
etti. Avukat, "Bu nedenle davacıların, bu istek üzerine dava
açtığını düşünüyoruz. Şener Eruygur ve Hurşit Tolon`un bizzat
dinlenilmesini talep ediyorum" dediyse de mahkeme başkanı Adem
Albayrak, "dosya kapsamı, usul ve yasaya uygun bulunmadığı"ndan
bunu reddetti. Yargılamaya 3 Kasım'da devam edilecek. Dört
eski kuvvet komutanı dahil 312 generalin "hakaret" iddiasıyla
açtığı davada, gazete sahibi Nuri Aykon ve haberin sahibi
olduğu iddia edilen Mehmet Doğan yargılanıyor. Davacılar,
yazıyı eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan'ın yazdığını savunuyorlar.
Eylemlere katılan
çocukların tutuklanıp ağır cezalara mahkum edilmelerini Roj TV'de
eleştiren İHD Adana Şube Başkanı Ethem Açıkalın hakkında
"kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla açılan davanın
görülmesine 27 Ekim’de başlanacak. Adana 1. Asliye Ceza
Mahkemesi'nde yargılanacak olan Açıkalın, çocukların durumuyla
ilgili 29 Kasım 2008'de Roj TV'ye bilgi vermişti. Vali
İlhan Atış'ın, "gösterilere katılan çocukların ebeveynlerinin
yeşil kartları iptal edilsin" önerisini eleştirdiği için
ve "kirli savaş"tan söz ettiği için hedef alındığını
söyleyen Açıkalın, yakıcı bir sorunla ilgili düşüncelerini
paylaştığını, bugüne kadar Adana'da 84 çocuğun 382 yıl 11 ay
hapis cezasına çarptırıldığını ifade etti. Açıkalın, DTP
il binasına polisin yaptığı baskına itiraz ettiği için de "polise
mukavemet"ten de yargılanıyor.
Taraf
gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan "Büyükanıt
da hedefti" başlıklı manşet haberi nedeniyle Yayın yönetmeni
ve yazar Ahmet Altan Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.
Altan hakkında, "Gizliliğin ihlali" ve "adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamalarıyla dava açılmıştı.
Çoğu Ergenekon Soruşturma kapsamında olmak üzere, Ahmet Altan,
Yasemin Çongar, Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik,
Başar Arslan, Sibel Hürtaş, Adnan Keskin
ve Adnan Demir hakkında "soruşturmanın gizliliğini ihlal",
"adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ve "yargıyı
yapanı etkilemek" gibi suçlamalarla açılan 100'ü aşkın dava
sürüyor. Ergenekon Soruşturması'nın başladığı Haziran 2007'den
bu yana aynı suçlamalarla Doğan Grubu'na bağlı medya kuruluşlarına
200'ün üzerinde dava açıldığı biliniyor.
İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesi, Günlük gazetesinin yazarı Veysi Sarısözen
ve imtiyaz sahibi Ziya Çiçekçi'yi "PKK örgütünün
propagandasını yaptıkları" iddiasıyla yargılıyor. 6 Şubat
2009'da yayımlanan "Örgüt propagandasını biz yapmıyoruz halk
yapıyor" yazısından Sarısözen ve Çiçekçi'nin,
TMY'nin 7/2 maddesi uyarınca 7,5 yıla kadar hapisleri isteniyor. Mahkeme,
Çiçekçi'ye bin gün adli para cezası karşılığında 20 bin TL'lik
ön ödeme cezasının 10 gün içerisinde yatırılması halinde davanın
düşürüleceğini bildirdi. Süre içerisinde ceza ödenmezse Çiçekçi'nin
yargılamasına devam edileceği uyarısında bulunan mahkeme, 26
Ekim'de görülecek bir dahaki duruşmada Sarısözen'in ifadesine
başvuracak; gazetenin periyodik yayın durumunu da araştıracak.
28 Temmuz'da
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Londra'daki Suas Üniversitesi'nde
yaptığı konuşmada, "İnsan için beyin ve yürek neyse Kürt
halkı için PKK ve Öcalan o demektir. Kürt halkı için yeni bir
yaşam kurdu öyle ki varlığından utanır hale gelmiş halka özgürlük
ve direniş ruhu kazandırdı" dediği iddiasıyla eski DEP milletvekili
Leyla Zana'yı "PKK örgütü propagandası yapmak"
suçlamasıyla 1 yıl 3 ay hapse mahkum etti. Zana,
24 Mayıs 2008'de yapılan bir seminerinden TMY'nin 7/2. maddesi uyarınca
yargılanıyordu. Emniyet, Roj TV haber bülteninde çıkan görüntüleri
takip ederek Zana'yı şikayet etmişti. Zana hakkında açılmış
10'u aşkın dava var. Zana, Avrupa Parlamentosu'nun Brüksel'de düzenlediği
"4. Uluslararası AB, Türkiye ve Kürtler" konferansında
yaptığı ve 4 Aralık 2007 tarihli Akşam gazetesinde "Zana:
Öcalan'ın Rolü Son Derece Önemli" başlığıyla çıkan
konuşmasından da suçlanıyor. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi
de, Zana'yı “Eğer kardeşlik için el uzatılsa Kürtler daha da
güçlü bir şekilde barış elini tutacak. Eğer uzatılmazsa Kürtler
her zaman mücadele edecek. Erdoğan’a sesleniyorum, Kürt şehirlerini
bir bir dolaşma, git İmralı’da barış elini tut. Bu halk bunu
istiyor” sözlerinden yargılıyor.
Silivri 1.
Asliye Ceza Mahkemesi, üç yıldır Hakan Taştan ve Turan
Topal'ı "kin ve düşmanlığa tahrik", "Türk milletini
aşağılama" ve "hukuka aykırı şekilde veri toplamak"
iddiasıyla yargılıyor. Dava 15 Ekim'de sürecek. Mahkeme,
"Protestanlığı yaydıkları" gerekçesiyle yargılandığı
davada soruşturmanın genişletilmesi ve "misyonerliğin adliyelerdeki
yaygınlığına tanıklık etmeleri" için İstanbul ve Beyoğlu
adliyesinden iki çalışanın dinlenmesine karar vermişti. Dava, Silivri'nin
Hristiyanlar için "kutsal bir yerleşim haline getirilmek istendiği,
misyonerlerin buradaki okullarda örgütlenmeye çalıştığı; Türklüğü,
askerlik hizmetini ve İslamiyet'i aşağılayıcı konuşmalar yapıldığı"
yönündeki bir ihbar üzerine açılmıştı. Taksim'deki Türk Protestan
Kilisesi üyesi sanıklara yönelik suçlamalar arasında "misyonerlik
faaliyetinde bulunmak, çoğu öğrenci olan müştekilere ücretsiz
İncil, Hıristiyanlık'la ilgili kitap ve CD verilmesi" de var.
Adalet Bakanlığı, iki gencin TCK'nın 301. maddesinden yargılanmalarına
izin vermişti.
DİHA muhabirleri
Sertaç Kayar ve Yunus Tosun, Beyoğlu Dolapdere'de, eylem
izlerken gözaltına alındıktan sonra şimdi de eyleme katıldıkları
gerekçesiyle yargılanıyorlar.20 Ekim 2008'de savcılıkça serbest
bırakılan iki muhabirin, "Yasadışı gösteri sırasında yanıcı
madde kullanmak ve kamu malına zarar vermek" iddiasıyla cezalandırılmaları
isteniyor. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada
iki kişi, eylemi izlerken haberci olarak gözaltına alındıklarını
ve haber materyallerine de el konduğunu söylediler. Kayar ve Tosun,
söylediklerinin savunma yerine geçmesini istemediklerini, durumu izah
etmeye çalıştıklarını ifade ederek suçlamaları reddettiler.
Yargılamaya 1 Ekim'de devam edilecek. Polis, Dolapdere'de bir
inşaat bölgesinde iş makinelerine yönelik molotoflu saldırı düzenleyen
grubu izlerken "çevredeki evlerin, pencere ve balkonlardaki vatandaşların
bağırarak işaret etmeleri üzerine, kaçan grubun arkasından ayrılan"
DİHA stajyer muhabiri Tosun ile muhabir Kayar'ı, üzerlerindeki fotoğraf
makinesi, el kamerası ve gaz maskeleriyle birlikte gözaltına aldı.
Kürt siyasetçi
Mahmut Alınak, Başbakan Erdoğan'a gönderdiği ve kendisini Kürtçe
ifade ettiği mektubunda, "Kars halkını kandırdınız"
dediği için hapisle yargılanıyor. Başbakana hakaret ettiği iddiasıyla
11 ay ve 20 gün hapisle 500 fidan dikerek bakımını yapmaya mahkum
edilen Alınak, Erdoğan'a Kürtçe mektup göndererek eleştirdiği
için 23 Temmuz'da Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına
çıktı. Tutuksuz sanık olarak iki yıl hapsi istenen Alınak, savunmasında,
"Mektubumda Başbakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin halkı
kandırdığını, Kars'a sömürge gözüyle bakıldığını yazdım.
Bu sözlerin neresinde hakaret olduğunu anlamış değilim. Öyle ki,
bir eleştiriden dahi söz edilemez. Bu halde bizim ağzımıza mühür
vurup sokakta öyle dolaşmamız gerekecektir. Nasıl bir düşünce
özgürlüğüdür ki, kandırma sözcüğü dahi suç olmaktadır.
Görünen o ki, bizim bu ülkede özgür olduğumuz tek yer hapishanedir"
dedi. Mahkeme, sanığın sabıkasını incelemeye almıştı.
Alınteri dergisi
eski yazı işleri müdürü Sakine Yalçın, eski Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk'e bir haberde "katil" dendiği için Şişli
2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hapisle yargılanıyor. Derginin 1 Şubat
2002 tarihli sayısında "Hücre tipi yaşama hayır" başlıklı
haber nedeniyle Yalçın, 4 Kasım'da bir kez daha hakim karşısına
çıkacak. İlk yargılamada 884 YTL'ye mahkum edilen gazeteci, karar
Yargıtay yolu açık olmak üzere verilmesine karşın, 2006 yılında
pasaport almaya gittiğinde gözaltına alındı. Yalçın'a serbest
bırakılması için para cezası ödettirildi ancak dava sürüyor.
Gazeteci, 16 Temmuz 2003'te yer alan “Darbenin kesintisizliği” başlıklı yazıdaki “köylülerin yüzlerine bok süren ve kadınlara tecavüz eden askerler” ifadesi ve TBMM'ye “ahır” denmesi gerekçeleriyle 159. maddeden Şişli
2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Adalet Bakanlığı'nın 301 değişikliği nedeniyle yargılanmasına izin vermediği Yalçın, eski TCK'nın 159. maddesinden hala sanık
olduğunu,
son olarak para cezasına mahkum edildiğini ve cezasının da tekrar suç işleyebileceği kanaatiyle ertelenmediğini
ifade etti. Dosyası Yargıtay'da. Yalçın, 14 Ekim 2003'te yayımlanan
“Sınıfa karşı. sınıf” yazısından, "orduya hakaret ettiği"
iddiasıyla bin 620 TL idari para cezasına mahkum edildi. Yalçın,
kararı temyiz ettiklerini bildirdi.
Diyarbakır'ın
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş,
PKK örgüt üyesi Burhan Bahtiyar'ın anma etkinliğinde ifade ettiği
sözlerinden dolayı yargılandı; sonunda beraat etti. Demirtaş, "Herkesin
göz rengi ayrı olabilir, gerilla annesinin ve asker annelerinin gözyaşları
aynıdır. Özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlere minnet
duyuyoruz" sözlerinden "örgüt propagandası yapmak"
suçlamasıyla yargılanıyordu.
Diyarbakır
2. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkçe ve Kürtçe yazılan 2007 ajandası
nedeniyle, eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu ve avukat
Nesip Yıldırım'ı "suçu övmek"ten yargılıyor. 15
Mayıs'ta savunmasını sunan Yıldırım, "Bu benim meşru hakkım.
Anadilim Kürtçe. Bu suçlamanın kendisi insan haklarına aykırı"
dedi. Savcı, avukatlığın kamu hizmeti olduğunu, baronun da bu ajandayla
Türkçe dışında kamu hizmeti sunarak "devletin dili Türkçe'dir"
ilkesini ihlal ettiğini, ayrıca Türkçe alfabesi dışında harfler
kullandığını, dolayısıyla Tanrıkulu'nun "görevi kötüye
kullandığı"nı iddia ediyor. Yıldırım'sa, bu ajandayla ilgili
bir yerel gazetenin hedef gösteren yayınından sonra verdikleri "baroma
ve ajandama sahip çıkıyorum" dilekçesi nedeniyle yargılanıyor.
Dava 2 Ekim'de sürecek.
Ankara 10.
Asliye Hukuk Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek'in şikayetiyle AKP Adana Milletvekili Dengir
Mir Mehmet Fırat ve Hürriyet
gazetesini 50 bin TL tazminat talebiyle yargılıyor. Mahkeme, 19 Aralık
2008 tarihli haberde yer alan "şıllık"
kelimesinin sözlük ve argo anlamının Türk Dil Kurumu'ndan sorulmasına
karar vermişti. Duruşmada Fırat, mahkemeye sunduğu dilekçede, "Bu
beyanın kötü anlamda kullanıldığı nereden bellidir?" diye
sordu. Gökçek ise dilekçesinde, "Şıllık sözcüğü 'hafif
meşrep kadın, aşırı boyanmış, yosma' anlamındadır. TDK Türkçe
Sözlüğü'nde 'şıllık aşırı ve bayağı biçimde süslenmiş
boyanmış kadın'a verilen ad olarak tanımlanır. Görüldüğü üzere,
Dengir, sövmüştür, suç işlemiştir" demişti. Hürriyet gazetesi,
"Şıllık" adında Şanlıurfa mutfağında "hamuruna
süt, yumurta, un ve fıstık içi konulup, şerbet ile sunulan Şanlıurfa
yöresine özgü bir yöresel bir tatlı" bulunduğunu yazdı ve
tarifine de yer vermişti.
Adıyaman Asliye
Ceza Mahkemesi, anayasa değişikliği sonrası genç kadınların başörtüsüyle
üniversiteye alınmamasını eleştiren gazeteci Naif Karabatak'ı
hapisle yargılamaya Kasım'da başlayacak. 22 Nisan'da Adıyaman
Sulh Ceza Mahkemesi, Karabatak hakkında açılan davanın dosyasında
takipsizlik kararı vermişti. Güne Bakış gazetesinin 28 Şubat
2008 tarihli sayısında çıkan "Savcılar Nerede"
yazısı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa
Gündüz'ün şikayetiyle yargılanan Karabatak, "basın yoluyla
hakaret"ten suçlanıyor. Son olarak Gündüz, avukatı aracığıyla
mahkemeye sunduğu dilekçesinde, tazminat davasından vazgeçtiğini
bildirdi. Bu durumda sadece ceza davası sürecek. 10 Mart 2008'de savcılığa
ifade veren Karabatak, yazısında "başörtülü kızların"
okullara alınmasını savunduğunu, Gündüz'ün üslubu üzerine alınmış
olabileceğini ancak bu üslubun kişilere yönelik olmayıp bir anlayışa
yönelik olduğunu söylediğini aktarmıştı.
Emniyet Müdürlüğü'nde
fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007'de "AB'ye
Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar"
yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar
Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla
kadar hapis ve 440 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Emirdağ
Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi'nde dinlenen dört tanık
gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler.
Bilirkiye taşınan ceza davasına Ekim
ayında devam edilecek. Koyuncu, "yayın yoluyla hakaret"
iddiasıyla 13 Mart 2007'de tutuklanmış, tekzip yayımlaması şartıyla
bir hafta sonra tahliye edilmişti.
İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi, Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün
ve Yayın yönetmeni Ragıp Zarakolu'nu "terör örgütü
propagandası yapmak", "halkı askerlikten soğutmak"
ve "suçu ve suçluyu övmek" iddialarıyla yargılıyor.
23 Eylül 2008'de açılan davada, 16 ve 17 Ağustos 2008 tarihli gazete
sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet Ali Avcı’nın “Türk Askeri
Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına yer verilmesi, “İlk kurşun
tartışılmalı” yazısında PKK’den ‘Kürt halkının özgürlüğü
için mücadele eden bir örgüt olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt
halk önderi’ denilmesi, 15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına
ilişkin, "Her yerde havai fişekli kutlama" haberine yer
verilmesi, DTP’li bir milletvekilinin Ağrı'da yaptığı konuşmaya
ilişkin "Siyasi çözüm sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa
döner" başlıklı haberin yayımlanması suçlamaya konu edildi.
Taraf gazetesi
avukatı Ergin Cinmen, çoğu "soruşturmanın gizliliğini
ihlal" ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" iddialarıyla
gazete hakkında açılmış 100'den fazla dava bulunduğunu ifade etti;
"Bu davalardan sonuçlanan henüz olmadı ama inanılmaz bir iş
yükü var. Bunlar sonuçlanır ve AİHM'e taşınırsa Türkiye mahkum
olur" dedi. Cinmen, yerel mahkemelerin "görevini yapan kişiye
ceza verilmez" denilen TCK'nın 26. maddesiyle ilgilenmediğini,
bunun gazetecilere uygulanmamasının sürdürülmesi halinde Türkiye'nin
kısa süre sonra yeniden düşünce özgürlüğünün sistematik şekilde
ihlal eden ülkeler kategorisine gireceğini ve AİHM'de mahkum edileceğini
kaydetti.
İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, PKK'nın yöneticilerinden Duran Kalkan'ın
Fırat Haber Ajansı'na (ANF) yaptığı açıklamayı "Genel Af
Çıksa da Silah Bırakmayız" başlığıyla haberleştiren Milliyet
gazetesi muhabiri Namık Durukan
hakkında dava açtı. 30 Temmuz'da düzenlenen iddianamesine, sorumlu
müdür Hasan Çakkalkurt da dahil edildi. İki kişi, "terör
örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla 7,5 yıla kadar
hapisle yargılanacaklar. Savcılık, Durukan ile Çakkalkurt için
"seçme ve seçilme hakları" dahil çeşitli haklarından
yoksun bırakılmalarını da talep etti. PKK'nın silah bırakmasının
tartışıldığı süreçte Kalkan'ın ANF'ye 24 Haziran'da yaptığı
açıklamayı gazete için haberleştiren Durukan ve habere 24 Haziran'da
yer verdiği gerekçesiyle Çakkalkurt, 12 Ağustos'ta gıyaplarında
yargılanmaya başladılar. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamaya
10 Kasım'da başlayacak. Kalkan'ın, 'Kürt sorunun çözümü
öyle genel aflık bir sorun değildir. Kürt halkı, PKK ve gerilla
öyle af edilebilecek bir durum olduğunu düşünmüyor, ancak Apo'nun
özgürlüğünü de öngören bir genel af çıkarılırsa, o zaman
PKK silah bırakmayı değil ateşkes ilan etmeyi düşünebilir, ama
silah bırakmayı değil, gerilla silah bırakmaz" sözleri suça
gerekçe yapıldı. Son yıllarda, PKK ile ilgili röportaj ve haberlerden
Hürriyet'ten Sebati Karakurt, Hasan Kılıç ve Necdet Tatlıcan,
Ülkede Özgür Gündem gazetesi muhabiri Cengiz Kapmaz, Hasan
Bayar ve Ali Gürbüz ve pek çok gazeteci mahkum oldu. Azadiya
Welat gazetesi eski sorumlu müdürü Vedat Kurşun "örgüt
propagandası yapmak" suçlamasıyla Ocak ayından beri hapiste.
Daha önce
PKK, MLKP ve DHKPC'yle ilişkili olmakla suçlanan, "örgüt propagandası
yapmak", "polise mukavemette bulunmak" ve "kin ve
düşmanlığı tarik etmek" iddialarıyla hakkında şimdiye kadar
sekiz dava açılan İHD Adana Şubesi Şube Sekreteri Ethem Açıkalın'a
şimdi yeni bir dava açıldı. Hakkari'de 23 Nisan'da bir özel tim
polisinin silahının dipçiğiyle bir çocuğa saldırmasını protesto
eden Açıkalın, şimdi de, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri
hakkındaki kanuna muhalefet etmek" ile suçlanıyor. Açıkalın,
2911 Sayılı Kanunu'nun 6/2, 23/d ve 28/1 maddelerini düzenleyen "Kanuna
aykırı gösteri yürüyüşlerine muhalefet, gösteriyi yönetmek,
gösteriye katılmak" suçlamasından, 2 Kasım'da, Adana
8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlayacak.
Adli Tıp Kurumu
3. İhtisas Dairesi Başkanı Nur Birgen'in, TİHV Yönetim
Kurulu Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Gerçek Gündem.com sitesi yayın yönetmeni Barış
Yarkadaş hakkında dava açtığı 2 Eylül'de kamuoyuna yansıdı.
Fincancı ve Yarkadaş, 15 Ocak 2010'da Kadıköy 2. Asliye Ceza
Mahkemesi’nde "kamu görevlisine hakaret" iddiasıyla yargılanmaya
başlayacak. Her ikisinin de 2,5 yıla kadar hapsi isteniyor. Birgen,
Ergenekon Davası sanıklarına tahliye edilmelerini sağlayacak rapor
verdiği, F Tipi Cezaevlerinde yatan Wernicke Korsakoff sendromuna rastlanan
tutuklular için aksi yönde raporlar verdiği gerekçesiyle medyada
eleştiriliyordu. Birgen, 22 Temmuz'daki röportajda kendisine "hakaret"
edildiğini ileri sürdü. Fincancı, "İktidarlar değiştikçe
kadrolaşma da oluyor mu Adli Tıp'ta?" sorusuna Birgen'in, "sadakatinin
sonucu olarak orada bulunduğu"nu söylemişti; Adli Tıp Kurumu'nda
kadrolaşmanın ağırlığı ve etkilerini vurgulayarak özellikle
Mehmet Ağar döneminde "inanılmaz bir kadro değişikliği"
yaşandığını ifade etmişti. Fincancı, Birgen'in neden o göreve
getirildiğiyle ilgili soru için, "Sadakatinin ödülü herhalde!
Çünkü işkenceyle ilgili raporlarda Tabip Odası Onur Kurulu üzerinden
yapılmış soruşturmaları var; işkence bulgularını gizlediği
için. Bunlar da herhalde kendisinin sicilinde olumlu puanlar olmuştur!"
demişti. Birçok hak kuruluşunun yayımladığı raporlarda eleştirilen
Birgen, 1995'te işkence gören yedi kişi için işkence bulgusu olmadığına
dair rapor hazırladığı gerekçesiyle Tabip Odası'nca meslekten
men cezası almıştı.
Türkiye'de
Cuma dergisinde çıkan "Paşalar Laf Dinlemezse", "Disiplinsiz
Paşalar" ve "Askerliğin olmazsa olmaz şartı laiklik değil,
vatanseverliktir" başlıklı yazılar nedeniyle beş yılı aşkın
süredir yargılanan yazar Abdurrahman Dilipak ve altı gazete
temsilcisine nihayet mahkeme bulundu. Genel Yayın Koordinatörü
Mustafa Karahasanoğlu ve Dilipak dışında dergi sorumlu müdürü
Cengiz Almış, Mustafa Hacımustafaoğulları, Hüseyin Arı,
Yalçın Turgut ve Abdurrahman Şeref Kazan'ın da sanık olduğu
davaya 11 Şubat 2010'da, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde
başlanacak. Derginin 29 Ağustos -3 Eylül 2003 sayısında yayımlanan
yazılardan sanıklar, önce Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde
yargılanmaya başlamıştı. Sanıklar, Askerî Ceza Kanunu'nun (ACK)
95/4 maddesi uyarınca, "astlık-üstlük münasebetlerini zedelemek"
ile suçlanıyordu. ACK'nın değişmesiyle dosyası Bağcılar Asliye
Ceza Mahkemesi'ne, oradan da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen
Dilipak, bu kez yargılanmak için Bakırköy 2. Asliye Ceza ile 17.
Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki da yetki itilafının çözülmesini
bekledi. İddianamede, tüm sanıkların, 6 ay ile 3'er yıl arasında
hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
Bakırköy
Cumhuriyet Savcılığı'nın, "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları"
kitabının yazarı Nedim Şener hakkında, Milliyet
gazetesinin 9 Şubat 2009 tarihli sayısında yer verilen "Emniyet'ten
iki ilginç şema" başlığı
haber nedeniyle dava açtığı 1 Eylül'de öğrenildi. Halen kitap
nedeniyle iki ayrı dava kapsamında 28 yıl hapis istemiyle yargılanan
gazetecinin, karşı karşıya olduğu cezanın miktarı 32,5 yılı
buldu. Dink'i öldürmekle yargılanan tetikçi zanlısı Ogün Samast'ın
cezası ise 20 yılı bulmayacak. Emniyet Müdürlüğü, 19 Ocak 2007'de
işlenen Hrant Dink cinayetiyle "Ergenekon terör örgütü"
sanıkları arasında telefon irtibat trafiğini gösteren şemanın
gazetede yayımlanmasının ardından 13 Şubat'ta ihbarda bulunmuştu.
Şener hakkında TCK'nın 285. maddesi uyarınca ve "basın yoluyla
gizlilik ihlal edildiği" iddiasıyla dava açıldı. Dava,
22 Aralık'ta Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek.
İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi, Belge Yayınları'nın Mart 2009'da yayımladığı "Ölümden
Zor Kararlar"
adlı romandan yayıncı Ragıp Zarakolu ve yazar N. Mehmet
Güler'i hapisle yargılamaya 13 Ağustos’ta başladı. Kitapta
yer alan "Sıti", "Sabri" ve "Şiyar"
adlı karakterler nedeniyle Zarakolu ve Güler "terör örgüt
propagandası yaptıkları” iddia ediliyor. Baskıların "roman
kahramanlarının yargılanmasına kadar vardığı"nı ifade eden
yayıncı Zarakolu, "Dava, gazetecilikte 40. yılım için armağan
gibi oldu. Bugüne kadar 50'nin üzerinde davadan yargılandım. Ama
üstat Çetin Altan'ın rekorunu kırmam mümkün değil" dedi.
Zarakolu ve Güler'den 19 Kasım'a kadar savunmalarını hazırlayacaklar.
22 Mayıs'ta yazılan iddianamede, romanda bir PKK üyesinin yargılandığı
duruşmada sarf ettiği, "bu heyetin beni yargılamaya hakkı yoktur.
Ben bir özgürlük savaşçısıyım. Bu mahkemeyi tanımıyorum"
sözlerini ve mahkeme başkanının "Heyete saygısızlık yapma!"
şeklindeki uyarısı ve ardından gelişen diyalogları gerekçe yapıldı.
Savcı, örgüt üyelerinin hayat hikayelerinin örgüt sempatizanlarını
teşvik edecek şekilde ifade edildiğini propagandasının yapıldığını
savunuyor.
İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı’nın, haber, köşe yazısı ve fotoğraflar nedeniyle
son bir ay içerisinde Günlük
gazetesinin beş temsilcisine, "PKK örgütünün propagandası
yapmak" iddiasıyla dava açtığı 6 Ağustos’ta öğrenildi.
Gazetenin 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli sayılarında yayımlanan yazı
ve fotoğraflardan verilen bir ay yayın durdurma cezasının uygulandıktan
sonra Başsavcılık, yayın yönetmeni Filiz Koçali ve imtiyaz
sahibi Ziya Çiçekçi hakkında iki dava açtı. 1 Temmuz'da
düzenlenen iki ayrı iddianamede, Koçali ve Çiçekçi'nin TMY’nin
7/2 maddesinden mahkumiyetleri isteniyor. Davalardan biri, "Diyarbakır
9. Kültür ve Sanat Festivali ile ilgili 1 Haziran 2009'da çıkan
"Görkemli Final" başlıklı habere eşlik eden fotoğrafta
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın resmine odaklanarak "Bu
halk rüyanı gerçekleştirecek" ifadesine yer verilmesi nedeniyle
açıldı. İlimoğlu'nun açtığı ikinci dava da, 2 Haziran'da çıkan
Hüseyin Ali imzalı "Operasyonlara Dur Denmeli" ve "PKK;
PeKeKe mi, PeKaKa mı?" yazılarında örgüt propagandası içerdiğine
ilişkin iddiaya dayanıyor. Savcı, "Operasyonlara Dur Denmeli"
yazısındaki "Kürt Özgürlük Hareketi askeri operasyonlara
ve demokratik kurumlar üzerindeki ağır baskılara rağmen çatışmasızlık
sürecini 15 Temmuz'a kadar uzattı", "Gerilla zaten Kürt
sorununun çözümsüzlüğünden ortaya çıkmıştır", "Kürt
halkının büyük bedeller ödediği mücadele olmasaydı bugün bırakalım
Kürt sorununu tartışmayı, belki Kürtlerin varlığının esamesi
bile okunmayabilirdi" ve "Gerilla Kürt sorununda kalıcı
ve geri dönülmez adımlar atılmadan pozisyonunda değişiklik yapmaz"
ifadelerini kodu renkle gösterdi. İkinci bir dava da, editör Yüksel
Genç'in Nelson Mandela'nın avukatı Essa Moosa ile yaptığı
röportaj ve yazar Veysi Sarısözen'in "Seçim sonuçlarından
biri" başlıklı yazısı nedeniyle açıldı. 13 Nisan 2009’da
çıkan "Hükümet raporuma yanıt vermedi" başlıklı röportajda
Öcalan ile Mandela arasında kıyaslama yapılarak PKK propagandası
yapıldığı iddia ediliyor. İddianameyle gazeteci ve Çiçekçi,
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. İddianamede,
10 Nisan 2009 tarihli sayıda yer alan Delil Karakoçan'ın "Durduğum
yerden baktığımda Obama" başlıklı yazısı ve 13 Nisan 2009'da
yayımlanan "YDG-M'liler Dağ ve Karaoğlan'ı andı" başlıklı
haberlerinden dolayı Çiçekçi'nin cezalandırılmaları da istendi.
Yazar Veysi Sarısözen de, Öcalan'ın özgür bırakılması
talebinin savunulduğu 10 Nisan 2009 tarihli "Seçim sonuçlarından
biri" yazısından da "örgüt propagandası"ndan yargılanacak.
31 Temmuz'da
Bursa 2. Çocuk Mahkemesi, Öğrenci Seçme Sınavı'nı (ÖSS)
protesto eden 17 yaşındaki O.K'yi, "Ampulsün sen Tayyip",
"Önce dinci sonra liboş eğitimi satan!" sloganları nedeniyle
üç ay 26 gün kamu yararı olan bir işte çalışma cezasına mahkum
etti. Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Nisan 2008'de hükümetin eğitim
politikalarını bir grup öğretmen ve öğrenciyi mahkum ederken O.K.'nin
dosyasını 20 Ağustos 2008'de ayırarak Çocuk Mahkemesi'ne göndermişti.
Mahkeme, "görev başındaki memura hakaret" iddiasıyla suçundan
yargılanan O.K.'yi önce yedi ay 23 gün hapis cezasına çarptırdı.
O.K. yaşı küçük olması, sabıkasız olması ve "bilgisayar
ve tasarım işleri de yaptığı" da dikkate alınarak üç ay
26 gün süreyle bir kamu yararı olan bir kuruluşta çalışma cezasına
mahkum edildi. Polis fezlekesinde yer verilen "Ampulsün sen Tayyip",
"Önce dinci sonra liboş eğitimi satan!" ve "Amerikancı,
işbirlikçi" gibi sloganları suç olarak gören mahkeme, O.K.
ile ilgili "seçenekli bir yaptırıma" gitti. O.K.'nin avukatı
Fırat Gündoğan, "Kararı aynı gün temyiz ettik. Yargıtay'dan
olumlu bir sonuç almayı umuyoruz. Yoksa Bursa'da gerçekleşen 1 Mayıs
gibi birçok eylemden yüzlerce dava çıkabilir. Gidişat ve endişemiz
bu yönde" dedi.
Kadıköy 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Ergenekon Operasyonu kapsamında 21 Mart 2008
sabahı İşçi Partisi Genel Merkezi'nde yapılan aramada Yargıtay'a
ait kroki bulunduğu haberini yazdığı için Taraf
gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu'yu, "iftira" (TCK
267), "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" (TCK 288)
ve "gizliliğin ihlali" (TCK 285) iddiasıyla yargılanıyor.
Gazeteci, haberinde, İP Genel Merkezi'nde yapılan aramada bulunan
CD'lerin birinde Yargıtay'ın ayrıntılı krokisinin çıktığı,
AKP'nin kapatılmasıyla ilgili iddianamenin Abdullah Gül'le ilgili
kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nca İP'e önceden
verdiği iddiasını gündeme getirmişti. Gazeteci, 24 Mart 2008 tarihinde
"İP'de Kuşkulu Yargıtay Krokisi" ve "Yargıtay'ı
Vuracaklardı" başlıklarıyla çıkan haber nedeniyle 27
Mart 2008'de gözaltına alınmış, ardından serbest bırakılmıştı.
Arıkanoğlu'na son dönemde aynı nitelikte ikinci bir dava açılmıştı.
Özgür Gündem
gazetesi muhabiri Kemal Kılıç'ın öldürülmesinin yıldönümünde
yaptığı konuşmadan "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla
bir yıl hapse mahkum edilen Azadiya Welat gazetesi yayın yönetmeni
Tayip Temel ile ilgili kararı avukatı Servet Özen Ağustos başında
temyiz etti. 21 Temmuz'da Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Kürtçe
yaptığı anma konuşmasında, "Kemal Kılınç arkadaşımız
görevi başında şehit oldu. Onu katleden güçlerden mutlaka hesap
sorulmalı, sorulacak da. Kürdistan'da yüzlerce insan bu karanlık
güçler tarafından katledildi veya kaybedildi" diyen Temel'i
bir yıl hapse mahkum etmişti. Hükümetin "Kürt açılımı"
kapsamında toplumun çeşitli kesimleriyle çalıştay düzenlediği,
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın muhatap alınması ve düşünce özgürlüğünün
tam anlamıyla sağlaması yönünde tavsiye aldığı günlerde, faili
meçhul cinayetlerin cezalandırılmasını isteyen Temel'in kendisi
mahkum oldu. Konuşmada "şehit" ve "Kürdistan"dan
söz edilmesi ve "hesap sorulacak" sözlerine yer verilmesi
“kin ve düşmanlığa tahrik"e dayanak olarak gösterildi.
30 Temmuz’da
İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi, 29 Mart Yerel Seçimleri'nde Gaziemir'de
vaatlerini Kürtçe anlattığı için Şeyhmuz Seyhan'ı
Siyasi Partiler Yasası'ndan (SPY) sekiz ay hapse mahkum etti. Mahkeme,
"iyi hal" ve "sabıkasızlık" nedeniyle cezayı
beş aya indirdikten sonra, beş yıl süreyle aynı suçun işlenmemesi
şartıyla hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Seyhan, "Mahkum
etmekle bizi caydıramazlar. Tam tersine, bize ceza verdikçe bizi kamçılıyorlar.
Haklı mücadelemizden vazgeçemeyiz. Bedeli ne olursa olsun biz kendi
dilimizi konuşmaya devam edeceğiz" şeklinde konuştu. İfadesinde
Seyhan, "Ben bir Kürdüm, Gaziemir'de içinde bulunduğum kitlemin
yüzde 90'ı Kürt'tür. Çoğu Türkçe bilmediği için yaptığım
proje ve yapacağım hizmetleri Kürtçe anlattım. Bundan daha doğal
bir şey olamaz. Çelişkili bir ülkede yaşıyorum. Bütün dillerin
sadece Kürtlere yasak olduğunu öğrendim" dedi. Seyhan ve DTP
Karabağlar Belediye Başkan adayı Cemal Coşgun yine seçimde
Kürtçe konuştukları için İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi'nde de hapisle
yargılanıyorlar. 15 Temmuz'da devam eden yargılama, 3 Kasım'a
bırakıldı. Bakan Beşir Atalay'ın açılıma ilişkin sözlerini
"en azından dil, üslup ve tarz üzerinde durması ve destek çağrısında
bulunması" açısından uygun bulduğunu açıklayan Coşgun ise
biraz daha iyimser:
Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi, emekli hakim Zekeriya Dilsizoğlu'nun "Her
10 bin cinayet davasının dokuz bininde kadın parmağı var"
sözünü eleştirdiği için 20 bin TL manevi tazminata mahkum edilen
Gaziantep Sabah gazetesi yayın yönetmeni
Nurgün Balcıoğlu ile ilgili kararı esastan bozdu. 9 Haziran’da
alınan ancak gazeteciye 30 Temmuz’da tebliğ edilen kararında Yargıtay,
Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne yönelik "davayı tümden
reddetmeniz gerekirdi" eleştirisi yöneltti. 13 Mayıs 2008'de
yerel mahkeme, 100 bin TL tazminat talebiyle açılan davayı kısmen
kabul ederek Balcıoğlu ve gazete sorumlu müdürü Fethullah
Kapkapcı'yı 20 bin TL'ye mahkum etmişti. Yargıtay, "Davacının
bilimsel olarak ispatlanmamış sübjektif görüşlere dayanan, genelleştirilemeyecek
nitelikte olan ve kadınları incitici açıklamaları karşısında
davalı yazarların da sert eleştiri yapmak hakkının doğduğunun
kabul edilmesi gerekir. Yazıda geçen olguların aksi iddia edilmediğine
göre davacının açıklaması ve Urfi Çetinkaya ile arasındaki vekalet
ilişkisi karşısında davalıların hukuki sınırlar içinde klana
eleştiri niteliğindeki yayın nedeniyle manevi tazminat ile sorumlu
tutulmaması gerekir" dedi. 15 Şubat 2007'de çıkan "Bu
Hakim O Hakim mi?" yazısında Balcığlu, Dilsizoğlu'nun
ölen kardeşiyle ilgili gazetelere verdiği ilanda iki eşinden birinin
bile adına yer vermediğini örnek göstererek emekli hakimin "kadın
düşmanı tavrı"nı eleştirmişti.
Yargıtay 9.
Ceza Dairesi, sansursuz.com sitesi için 23 Ocak 2005'te yazdığı
"İş Bilenin Kılıç Kuşananın"
başlıklı bir yazıda "askeri tahkir ve tezyif ettiği"
iddiasıyla yargılanan serbest gazeteci Rahmi Yıldırım hakkındaki
beraat kararını oybirliğiyle onadı. Daire, Mart’ta aldığı ancak
Temmuz ortasında tebliğ ettiği kararında, "Toplanan delillere,
mahkemenin oluşan vicdani kanaatine göre, sanığın üzerine atılı
suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığına, bu bakımdan Cumhuriyet
savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddine, hükmün
onanmasına karar verildi" diyor. Eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca
17 Mayıs 2005'te başlayan yargı sürecinin sonunda aklanan Yıldırım,
kararla "Türkiye'nin en köklü bir tabusuna yönelik eleştiri
yasağının büyük ölçüde hafiflediği"ni söyledi. Yıldırım
hakkında, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un
şikayeti üzerine dava açılmıştı. 24 Ekim 2005'te Ankara 12. Asliye
Ceza Mahkemesi, "Atatürk ilke ve inkılaplarının yılmaz savunucusu
paşalar, sermaye düzeninin koruyucusu, sıradan neferleri, aktörleri
ve figüranları" ifadelerinin geçtiği yazıdan gazeteci
hakkında beraat kararı vermişti.
Şarköy Asliye
Ceza Mahkemesi Savcı Hüseyin Koçaslan, ilçe sorunlarını "Başkan
Pinokyo ve Dokuz Cüceler"
başlıklı yazı dizisiyle eleştiren Şarköy'ün Sesi gazetesi
yazarı Yakup Önal'ın 10 yıl hapsini istiyor. Gazeteci ve
avukatı, son olarak gelen "masal dahi olsa, dile getirilen sorunların
varlığı kanıtlanmalı" yönündeki bilirkişi raporuna yanıt
vermeye hazırlanıyorlar. AKP Belediye Başkanı Can Gürsoy'un ve
iki Belediye Meclisi üyesinin şikayetiyle gazeteci, "hakaret"
iddiasıyla yargılanıyor. 20 Temmuz 2005'te yazı dizisine başlayan
gazeteci, bunlardan birinde, "Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin
birinde, deniz kenarında bulunan Şarki adlı kasabada Pinokyo adlı
bir başkan varmış. Pinokyo'nun her kararına emme basma tulumba gibi
onay veren dokuz cücesi varmış" demişti.
Temmuz ortasında
Van 2. Asliye Ceza Mahkemesi, DİHA muhabirleri Ercan
Öksüz ile Oktay Candemir'i, 2007'de gerçekleştirilen
"Zilan Katliamı'nın Tanığı Konuştu"
başlıklı röportajda "kin ve düşmanlığa sevk ettikleri"
gerekçesiyle 1 yıl 6 ay hapisle cezalandırdı. Ceza beş yıl ertelenirken,
itiraz yolu kapatıldı. Öksüz, katliamda yaşamını yitirenlerde
birinin de dedesi olduğunu belirterek, "Ben de Musa Anter gibi
bu davanın hem mağduru, hem sanığı, hem de tanığıyım"
dedi. Gazeteciler, Van'ın Erciş İlçesi'nde yer alan Zilan Deresi'nde
1930'da yaşanan katliamın 94 yaşındaki tanığı Kakil Erdem'ın
tanıklığını haberleştirmişti. Eylül 2007'de basında yer bulan
haberde, olaylar yaşandığı sırada 17 yaşında bir genç olan Erdem'in
Kündük Köyü'nde oturduğu ve yaşananların tek tanığı olduğuna
da yer verilmişti. Haberde, bu tanıktan, insanlara işkence yapılmasına
dair çok ağır ifadeler aktarılıyordu.
Batman Ağır
Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi'nde güvenlik kuvvetlerinin bir araca
ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek'in
ölümüne yol açan olayla ilgili yayınlardan altı haberciyi yargılamaya
devam ediyor. Mahkeme, "Askeri kuvvetleri aşağılama" iddiasıyla
ve 301. madde uyarınca yargıladığı Batman Postası, Batman Barış
ve Batman Vizyon gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik,
Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal,
Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş
gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz,
Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa Seven
ile dosyayı Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Son olarak Bakanlık,
savcılıktan dosyanın son halini talep etmişti. Gazeteciler, "adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamasından beraat etmişlerdi.
Düzenledikleri rapor nedeniyle sanık olan Batman Barosu Başkanı
Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı Ahmet Sevim de
16 Eylül 2008'de beraat etmişlerdi. Aktivistlerin 301'den yargılanmalarına
da Bakanlık izin vermemişti.
14 Temmuz'da
Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek,
"İrticayla Mücadele Planı" başlıklı belgeyi kamuoyuna
duyuran Taraf muhabiri Mehmet Baransu ve gazete yetkilileri hakkında,
"belgede sahtecilik, sahte belgeyi yayımlama ve gizlilik kararını
ihlal" iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. AKP ve Fethullah
Gülen cemaatine karşı oluşturulan planın altında imzası bulunduğu
ileri sürülen Çiçek'in avukatı, Star gazetesi muhabiri
Bünyamin Demirkan ve gazete yetkililerini de konuyla ilgili yayınlar
nedeniyle şikayet etti. Taraf gazetesinin 12 Haziran'da ilk kez gündeme
getirdiği "AKP
ve Gülen'i Bitirme Planı" haberinde
dile getirilen belgeyle ilgili Askeri Savcılık, "Belge değil
fotokopi; Genelkurmay'da hazırlanmadı; adli yargı soruştursun"
demiş, ardından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ belge için
"kağıt parçası" demişti. İstanbul Savcılığı'nca
ifadesi alındıktan sonra tutuklanan Çiçek, 18 saat sonra tahliye
edilmişti. Çiçek, tahliye olduktan iki hafta sonra Ankara Başsavcılığı'na
iki gazete yetkilisini şikayet etti. Albay, Star gazetesinde 6 Temmuz
2009'da çıkan "Cuntadaki
kod adı XX", "Albay Dursun Çiçek'e sorulan ihbar e-mailindeki
cunta iddiası" haberiyle
ilgili muhabir Demirkan ve gazete yöneticilerinin "soruşturmanın
gizliliğini alenen ihlal" ve "yargı görevini yapanları
etkileme" ve "hukuka aykırı fiil isnadı"ndan cezalandırılmalarını
istedi.
Malatya 3.
Ağır Ceza Mahkemesi, Roj TV'ye telefonda çatışmalar hakkında bilgi
veren DİHA Tunceli muhabiri Rüştü Demirkaya'yı, "PKK
örgütünün propagandasını yaptığı" iddiasıyla 1 yıl 10
ay 15 gün hapis cezasına mahkum etti.18 Mart'ta verdiği kararının
gerekçesini Temmuz başında gazeteciye tebliğ eden mahkeme, Roj TV'nin
örgütün yayın organı olduğunun "açık" olduğunu, 16
Haziran 2004 ile 23 Nisan 2007 tarihleri arasında yapılan dokuz telefon
bağlantısında örgüt üyelerinin "HPG gerilla" olarak
nitelendirildiği ve "iki devlet arasında savaş anlatılır gibi"
ifadelerin kullanıldığını açıkladı. Mahkeme, "bazı resmi
askeri görevlilerin konuşmalarında hedef göstermekle suçladığı
muhabirin tüm görüşme kayıtları dikkate alındığında "örgütün
propagandasının birden çok defa yapıldığının anlaşıldığını"
bildirdi. Mahkeme, cezayı erteleme veya seçenek yaptırımlara tabi
tutmaya gerek görmedi.
Yargıtay 9.
Ceza Dairesi’nin, alkollü bir şahsın "Ben sizin de, devletin
de a..." sözlerini aklayan yerel mahkeme kararını bozduğu ve
bu kişinin "Cumhuriyeti alenen aşağılamak" suçlamasıyla
cezalandırılmasını istediği 13 Temmuz’da kamuoyuna yansıdı.
Mahkemenin "tahkir ve tezyif özel kastının bulunmadığı"
gerekçesiyle verdiği beraat kararını bozan Yargıtay, oybirliğiyle
sanığın TCK’nın 301. maddesinden üç yıla kadar hapisle
yeniden yargılanması gerektiğini bildirdi. 30 Haziran 2009 tarihli
karara göre, "Olayda, devleti sinkaf etme şeklindeki sözle Türkiye
Cumhuriyeti'nin kastedildiğinin anlaşılması karşısında, cumhuriyeti
alenen tahkir etme suçunun oluştuğu kabul edilerek, mahkumiyet hükmü
kurulması yerine yazılı şekilde 'tahkir ve tezyif özel kastının
bulunmadığı' gerekçesiyle beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir"
denildi. Haberde, Şile'de bir otelde yanındakilerle tartışan sanığın,
kendisine vurulması üzerine hem bu kişilere, hem de devlete küfür
ettiği, tartışma yatışmayınca, otel görevlilerinin polis çağırdıkları
ve sanık hakkında tutanak tutulduğu hatırlatıldı.
7 Temmuz'da
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Evrim Teorisinin savunucularından
Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını
Türkçe'ye kazandıran Kuzey Yayınları sahibi Erol Karaaslan'ı
beraat ettirdi. 19 Haziran'da mahkeme savcısı, "Musevilik dinine,
Allah'a ve peygamberlere hakaret edildiği" gerekçesiyle Sonia
Eskinazi'nin şikayetiyle "halkı kin ve düşmanlığa
tahrik etmek veya aşağılamak" iddiasıyla hapis istemiyle açılan
davanın reddedilmesini istemişti. Savcı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
10. maddesinin din ve vicdan özgürlüğünü de kapsadığını vurguladıktan
sonra, "Bilimin gelişebilmesi için her konuda eleştirileri ve
şüpheci yaklaşımı olması gerektiği tarafımızca da kabul edildiği,
aksi taktirde bütün toplumun dogmaların esiri olur" demişti.
Yayıncı, Emre Bukağılı adlı bir kişinin şikayetiyle açılan
davada beraat etmişti.
Bursaspor-
Tokatspor futbol karşılaşmasında yeni inşa edilecek stat yeri konusunda
Başbakan Erdoğan'ı sloganlarla eleştiren 22 taraftarın "hakaret"
iddiasıyla yargılanmasına başlandı. Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde,
"kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmek" iddiasıyla
2'şer yıla kadar hapis istemiyle hakim karşısına çıkan taraftarlar,
iddiaları reddettiler. 3 Temmuz’da Yeni Bursa gazetesi, davaya müşteki
olarak katılması beklenen Başbakan Erdoğan ile Bursa Valiliği yetkililerinin
duruşmaya gelmediğini, sadece belediye avukatının katıldığını
yazdı. Duruşmaya 14 tutuksuz sanık katıldı. 18 Ocak'ta oynanan
karşılaşmada, "küfürlü tezahürat" yaptıkları ileri
sürülen taraftarlardan 19 yaşındaki M.A., savunmasında, "Ben
stadyumda maç izliyordum. Tribünlerden yükselen sloganları duydum.
Ancak kimseye küfretmedim. Bir insan oy verdiği partiye küfreder
mi? Suçsuzum" dedi. R.K. ise, "Biz Bursaspor'un menfaatlerini
her şeyin önünde tutuyoruz. Stadın yeriyle ilgili Başbakanın yaptığı
açıklamalara karşılık tribünde tepkimizi dile getirdik. Asla hakaret
etmedim" diye konuştu. Yargılamada diğer sanıklar dinlenecek.
Diyarbakır
5. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP’li 54 belediye başkanını,
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın hapiste zehirlendiğine dair
iddialarla ilgili tatmin edici bir açıklama beklediklerini ifade ettikleri
için "suçu övmek" ile yargılamaya 1 Temmuz’da başladı.
Hrant Dink'in öldürülmesi, suikast listeleri ve Öcalan'ın zehirlenmesi
iddiasıyla ilgili "gerilimin düşürülmesi" için yaptıkları
açıklamayı mahkemede bir kez daha okuyan Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanı Osman Baydemir,
"Suç bunun neresinde?" diye sordu. 4 Şubat 2007'deki açıklama
nedeniyle belediye başkanları hakkında TCK’nın 215. maddesi uyarınca
iki yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
İddianamenin hukuki altyapısının olmadığını ifade eden Baydemir
iki yıl önce ülkenin içinde bulunduğu "kaotik durum"la
ilgili o sırada partilerinin parlamentoda grubu bulunmadığı için
54 belediye başkanıyla birlikte görüşlerini kamuoyuyla paylaştıklarını
ve "barışçıl bir çaba için demokratik refleks gösterdiklerini"
söyledi. "Görüşlerimiz hükümetin resmi politikasıyla bağdaşmayabilir.
Açıklamamızdan kamuoyu istifade etmiştir." Adliyede elektrik
kesilince duruşma ileri bir tarihe ertelendi.
Adana 6. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde "Kürt Halkı Ayakta... Bu Sese Kulak Verin”
başlıklı yazıda “suç ve suçluyu övdüğü" iddiasıyla
yargılayan İşçi Mücadelesi gazetesi yazı işleri müdürü
Şiar Rişvanoğlu'nun 26 Mayıs'ta beraat ettiği öğrenildi.
29 Mart seçimlerinde Adana Büyükşehir Belediye başkanlığı için
solun ortak adayı Avukat Şiar Rişvanoğlu hakkında Adana 6. Ağır
Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Rişvanoğlu, gazetenin Kasım
2008 tarihli sayısında yer alan yazıdan dolayı yargılanmaya 30
Nisan'da başlamıştı. Rişvanoğlu “PKK talimatıyla sokakta eylem
yapan çocukları ve ‘terör örgütü lehine, yasa dışı slogan
atmak, kamu görevlilerine ve kamu ve şahıs mallarına zarar verme’
suçlarını övmekle suçlanıyor. Bu ilk duruşmada savcı, Rişvanoğlu’nun
daha ağır bir ceza gerektiren “örgüt propagandası yapmak"tan
cezalandırılmasını talep etti.
İstanbul Bilgi
Üniversitesi Hukuk Fakültesi eğitim görevlisi Doç. Dr. Yaman
Akdeniz, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu'nun, myspace.com ve lastfm.com.tr siteleriyle ilgili 26 Haziran 2009
tarihli ve 2009/45 sayılı erişim engelleme kararına 29 Eylül'de
itiraz etti. Akdeniz, avukatları aracılığıyla Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığı Basın Bürosu'na başvurdu; taleplerinin Beyoğlu
Sulh Ceza Mahkemesi'ne iletilmesini istedi.
16 Eylül'de
Uluslararası Hrant Dink Vakfı (UHDV), iki yıl önce katledilen gazeteci
Hrant Dink'in doğum gününde gazeteci Alper Görmüş ve
İsrailli gazeteci Amira Hass'ı ödüllendirdi. Görmüş ve
Hass'a ödül, "ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış,
daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna
bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları
yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut verdikleri"
gerekçesiyle verildi.
13 Ağustos’ta
Siirt Ağır Ceza mahkemesi, Siirt Birlik
gazetesi sahibi Diya Yarayan'a saldırıp ağır yaralanmasına
neden oldukları iddia edilen dört tutuklu sanığın tutukluluk hallerinin
devamına karar verdi. Mahkeme, savcının esas hakkında mütalaasını
sunması için yargılamayı 24 Eylül'e bıraktı. Dört sanık, Siirt
Kapalı Cezaevi'ne geri gönderildi. 17 Şubat akşamı yapılan saldırıyı
kınayan RSF, "Türkiye'de yerel yetkililer, eleştirel bakışa
sahip gazetecileri darp etmeye tereddüt etmiyorlar. Gazetecilerin sıklıkla
karşılaştığı bu saldırıları kabul etmemiz mümkün değil.
Yetkilileri, saldırılarda sorumluluğu tespit edilen seçilmişler
veya memurları daha iyi izlemeye ve cezalandırmaya çağırıyoruz"
dedi. RSF, son dönemde gazeteciler Diya Yarayan, Hacı Boğatekin
ve Durmuş Tuna'nın ciddi saldırıların hedefi olduklarını
anımsattı; saldırılarla ilgili örnek oluşturacak ve düşünce
özgürlüğünü hedef almak isteyenleri caydıracak mahiyette soruşturma
ve dava yürütülmesini bildirdi.
Aydın'nın
Söke İlçesi'nde Söke
Gerçek gazetesi
sahibi Durmuş Tuna'ya yönelik saldırıya karışanlar oldukları
iddia edilen 12 şüpheliden altısı 29 Temmuz’da Söke 2. Sulh Ceza
Mahkemesi'nce tutuklandı. Tuna'nın ağır şekilde yaralanmasına
neden oldukları iddiasıyla 27 Temmuz'da gözaltına alınan 12 kişiden
üçü serbest bırakılırken mahkemesi'nde sorgulanan şüpheliler
S.K., S.Y., L.Y., S.D., R.Y. ve İ.Ç. cezaevine gönderildi. Ancak
Tuna, maşa olarak kullanılan ve yaralama suçu işlemekle suçlananların
tutuklandığı, öldürmek amacıyla kendisine vurulduğu, saldırı
anında bir kişinin bağırarak, ''kafasına vurun, öldürün, gebertin''
şeklinde talimat verilmesini dikkate alınmadığını ileri sürdü.TGC
de, Tuna gibi, saldırının azmettiricilerinin bulunmasını talep
ediyor.
Cumhuriyet gazetesi avukatları, 1 Mayıs 2008'de çalışanlarına saldırılmasında sorumlu tuttukları İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü Gökhan Özsavaş'a yargı yolunu açmak için İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdular. Gazete avukatı Tora Pekin, 1 Temmuz'da kaleme aldığı bir dilekçeyle Özsavaş hakkında soruşturma açılmasını istemeyen İstanbul Valiliği'nin kararına itiraz etti. Gazeteciler Ali Deniz Uslu ve Esra Açıkgöz'ün de aralarında bulunduğu dört kişiye saldıran emniyet görevlilerini şu ana dek yoğun çabalarına rağmen yargı önüne çıkarmayı başaramayan Pekin, dilekçesinde, "Hakkında soruşturma izni verilmeyen müdür, bu insanlık dışı saldırıları gerçekleştiren ve bir türlü kimliği tespit 'edilemeyen' memurun amiridir. Ve hiç kuşkusuz ki suçu oluşturan eylemlerin sorumlusu durumundadır" dedi. Sorumluların her şeyden önce yargı önüne çıkarmak istediklerini ve 1 Mayıs'ta çalışanlarına yönelik saldırıların cezasız bırakmamak için çaba gösterdiklerini bianet'e söyleyen hukukçu Pekin, iç hukuk yollarında sonuç alamayacakları bir durumda dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımaya tereddüt etmeyeceklerini ifade etti.
Doğan Grubu
avukatlarından Nurcan Çalışkan, basın davalarında yerel
mahkemelerin sıklıkla Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 231. maddesinde
tanımlanan "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"na
başvurulduğunu ifade ederek sakıncalarını şöyle sıraladı: "Mahkemelerin
verdiği kararların temyiz edilememesi, bir gazetenin sorumlu müdürü
veya muhabir için, mesleklerini sürdürmeleri açısından en az beş
yıl süreyle kısıtlayıcı bir yön halini alıyor. Bu gazeteci için
tedirgin edici bir süre oluyor. Mahkemeler, bunu sanığın lehindeymiş
gibi açıklıyorlar. Üstelik, hem hükmü açıklıyorlar hem de 'hükmü
açıklamayı geriye bırakıyorum' diyebiliyor" dedi.
İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi, Demokratik Açılım
gazetesinin son sayısını, PKK'li Aliye Timur'un cenazesiyle ilgili
yayımlanan "Bayramda Cenaze Kaldırdılar" başlıklı haberde
"örgütün övüldüğü" iddiasıyla toplattı. Mahkeme,
22 Eylül 2009 tarihli 29. sayıda yer alan haberle suç işlendiğini
iddia ederek TMY'nin 6/son maddesi uyarınca gazete yayınını bir
ay süreyle durdurdu. PKK üyesi ve örgütünün övüldüğünü ve
propagandasının yapıldığını iddia eden mahkeme, gazete sahibi
ve sorumlu müdürü Ziya Çiçekçi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'nca
soruşturma başlatıldığı da kaydetti.
Musa Anter
Gazetecilik Ödülleri, Türkçe dalında ikincilik "Polisten
Bir Garip Test: Taş İzi Var mı?" haberiyle Taraf Gazetesi'nden
Volkan Eser'in oldu. Üçüncülüğe Evrensel Gazetesi'ndeki "TSK'dan
Alevi Açılımı" başlıklı haberin sahipleri Elif Görgü
ve Meral Peker değer görüldü. Kürtçe dalında ikincilik
ve üçüncülüğe değer görülen eserin bulunmazken, Diyarbakır
Gün TV'ye, Kürtçe yayınlarında baskıya uğradığı için Jüri
Özel Ödülü verildi. Türkçe haber kategorisinde ödül Batman Postası
gazetesinden "Helkis Dağı'nda Toplu Mezar" ile Mehmet
Karabaş ve "Bilinmeyen Dil Çevirisinde Yaşar Kemal ve Celal
Talabani" haberiyle DİHA Ajansı muhabiri Hikmet Erden
layık görüldü. Kürtçe haber dalında verilen ödülün sahibi
ise "Beranberî Sewalan Pasdar Rehîn Girtin" haberiyle DİHA
muhabiri Erdoğan Altan oldu. Kürtçe eğitim verdiği için
hakkında soruşturma başlatılan dokuz yaşındaki M.
Ö.'ye de Kürtçe'ye katkısından dolayı Kürtçe Onur Ödülü
verildi.
Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığı, "Kürt Açılımı"na ilişkin
değerlendirmelerinin, "Halkı kin, nefret ve düşmanlığa
tahrik ettiği" gerekçesiyle hem Hülya Avşar hem de röportajı
yapan Milliyet gazetesi muhabiri Devrim Sevimay hakkında soruşturma
açtı. Avşar, "Bunu, hayatımda bana yapılmış en büyük hakaret
olarak düşünüyorum. Bu açılım değil, kapanış oldu. Demokratik
bir ülkede olduğumuzu düşünerek bunları konuştum. "Genelde
okuduğumu bir defada anlarım. İnanamadım. Nasıl böyle bir şey
olabilir diye. Ben, Türkiye'de bir sanatçının kendini oturup anlatmasıyla
ilgili cumhuriyet savcılığından kin, nefret düşmanlık falan diye
bir hakaretle, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek suçu
diye bir şey yazılıyorsa, bence bu ülkede demokratik açılım,
Kürt açılımı falan konuşmasınlar" dedi. İşlemi protesto
eden bianet de, "Bu soruşturmayı protesto ediyoruz,
eğer bu söyleşi suçlanıyorsa, aynı "suç"u biz de işliyoruz
ve Avşar söyleşisinin Milliyet gazetesinin internet sitesinde yayınlanan
halini yeniden yayınlayarak, "suç" kanıtını gereği için
Ali Çakır'a teslim ediyoruz" yazısına yer verdi. IPI Ulusal
Komitesi, "Gündemin en çok tartışılan ve amacı barış
olan bir konuda düşünce açıklamak da bu düşünceleri yayınlamak
da suç oluşturamaz. Bunu suç gören zihniyet hak ve özgürlükler
konusunda sorunlu bir zihniyettir. Demokrasinin olmazsa olmazı olan
basın özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılması
için yetkilileri göreve çağırıyoruz" dedi. Soruşturma takipsizlikle
sonuçlandı.
En büyük
sosyal paylaşım sitelerinden ikisi olan MySpace ile Last FM, 19 Eylül'de Türkiye çapında İnternet
kullanıcılarının erişimine kapatıldı. Siteler, Bağlantılı
Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği'nin (MÜYAP) yaptığı
girişimler sonucunda Beyoğlu Savcılığı'nın 26 Haziran 2009'da
aldığı bir karar üzerine yasaklandı. Bilgi Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öğretim görevlisi Doç, Dr. Yaman Akdeniz,
"Korsan ve illegal olarak nitelendirilen yayınlara karşı başvurulsa
dahi, genel olarak İnternet sitelerine erişim engellemeleri, dinozor
çağından kalma bir mücadele yöntemi... Etkisiz, ölçüsüz, aşırı,
biraz da ormana mangal yakmaya gitmişken ormanı da yakmaya benzer
bir yöntem" dedi. RSF de "Telif hakkına sahip çıkarken
ifade özgürlüğü hakkı engellenemez" açıklaması yaptı.
Sansuresansur.org sitesi, kullanıcıları tepkisiz kalmamaya çağırırken,
müzisyen Aylin Aslım, Facebook'taki sayfasında, "myspace.com'a
erişimin engellenmesi, Türkiye'de bağımsız müzisyenlere yapılan
ciddi bir haksızlıktır. Müziğimizi isteyen herkese özgürce ulaştırabilmek
için yeniden müzik kanallarına, plak şirketlerine ve onların pis
politikalarına mecbur bırakılmak istemiyoruz" dedi. Myspace,
Last FM ve Akıllı TV sitelerine girenler "Bu siteye erişim mahkeme
kararıyla engellenmiştir. T.C. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
26.06.2009 tarih ve 2009/45 sayılı kararı gereği erişime kapanmıştır"
yazısıyla karşılaştılar. Kapama işlemi bir mahkeme süreci sonunda
veya Telekomünikasyon Üst Kurulu kararıyla değil, sadece Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı kararıyla gerçekleştirildi. Küresel
video paylaşım sitesi Youtube.com 5 Mayıs 2008'den beri "Atatürk
aleyhinde içerikler barındırdığı" iddiasıyla erişime kapalı.
Cumhuriyet
gazetesi, Ergenekon terör örgütü"ne yönelik soruşturmayı
yürüten savcıların İkinci İddianame dosyasına ekledikleri belgelerin
gazete çalışanlarının "usulsüz ve hukuk dışı bir şekilde
dinlendiğini" ortaya koyduğunu savundu. 16 Eylül'de gündeme
gelen iddiaya göre, gazetenin Ankara muhabirleri Fırat Kozok
ve İlhan Taşçı'nın mesleği gereği yaptığı görüşmelerin
tüm içeriğinin dava dosyasına konuldu. Gazete, bu duruma Ergenekon
Davası'ndan tutuklu bulunan gazetenin Ankara temsilcisi Mustafa Balbay'a
ait teknik takip kararları incelendiğinde fark edildiğini açıkladı.
TGC Başkanı Orhan Erinç, telefon dinlemelerinin gazete santrallerini
de kapsamasını "basın ve ifade özgürlüğünün yok sayılması"
anlamına geldiğini söyledi. Buna göre, Ergenekon davası sanığı
Mustafa Balbay'la ilgili iletişim tespit içeriklerinin yer aldığı
klasörlerde, Kozok'un bir RTÜK üyesiyle yaptığı görüşmenin
deşifresi ile Taşçı'nın 29 Mart seçimleri öncesi CHP'li İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu
ile görüşmesinin deşifresi de yer alıyor.
8 Eylül'de
IPI, Maliye Bakanlığı'nın Doğan Medya Grubu'nu elinde
bulunduran Doğan Yayın Holding'e (DYH) 3 milyar 75 milyon TL'lik cezayı
endişeyle karşıladığını bildirdi. IPI, DYH'ye verilen "muazzam
para cezası"nın Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda yepyeni
endişeler gündeme getirdiğini savunarak, adının açıklanmasını
istemeyen Türkiye medyasından bir kaynağın cezayı "medya üzerinde
siyasal baskı ve karşıt seslerin susturulması teşebbüsü"
anlamına geldiği" şeklinde değerlendirdiğini duyurdu. Açıklamada
"IPI, verilen cezanın konusu hakkında yorum yapabilecek durumda
olamamasına karşın, bu yılın başlarındaki olaylar, Başbakanın
medyaya karşı sözlü savaş başlattığını göstermektedir. IPI,
vergi incelemelerinin Grubun finansal koşullarının gerçek anlamda
incelenmesinden ziyade politik ve kişisel hesaplaşma olduğu endişesini
taşımaktadır" denildi. DYH'nin doğrudan ve dolaylı bağlı
ortaklıkları Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp
Görsel İletişim şirketlerinde 2005, 2006 ve 2007 yıllarına dair
vergi incelemeleri sonucunda ağır vergi ve ceza kesilmişti. IPI Türkiye
başkanı Ferai Tınç da, Viyana'daki IPI Sekreterliğine verdiği
demeçte, "Medya Grubunun kurumsal değerinin üzerinde olan bu
para miktarı ceza olarak kabul edilemez. Bu, doğrudan medya grubuna
el konulması ve yok edilmesidir" dedi. DYH'e göre, söz konusu
tutarın 1.88 milyar TL'lik bölümünü vergi aslı, 1.88 milyar TL'si
vergi ziyai cezası, 60 bin TL'si usulsüzlük cezası ve 282 bin 173
TL'si de özel usulsüzlük cezası oluşturuyor. TGC
de, "AİHM'in verdiği birçok kararda, basının hükümetleri
eleştirme sınırının çok geniş olduğu vurgulanmasına karşın
ülkemizde iktidarın eleştiriye bu denli tahammülsüzlüğünü demokrasi
anlayışıyla bağdaştıramıyoruz" açıklaması yaptı.
ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, "Bu, hükümetin grubu
pasifize etme, kendisine yakın durmasını sağlama girişiminin bir
parçası. Basın ve ifade özgürlüğü açısından tehlikeli"
dedi.
Ankara Valiliği,
ÖDP'nin "29 yıldır 12 Eylül- Darbeciler Hesap Verecek"
başlıklı afişlerinden sonra partinin darbeci Kenan Evren'in
tedavi gördüğü GATA'nın karşısında "Vicdan Nöbeti"
tutmalarına da izin vermedi. ÖDP, 10-11 Eylül'de Evren'in yattığı
GATA'nın karşısındaki park alanında stand açarak "Vicdan
Nöbeti" tutmak ve bu yolla kamuoyuna 12 Eylül askeri darbesiyle
ilgili adalet arayışının sürdüğüne işaret etmek istiyordu.
Vicdan Nöbeti'ne 12 Eylül döneminde idam edilenlerin aileleri ve
işkence mağdurları da katılacaktı. ÖDP Ankara İl Başkanı
Cevat Özdemir, getirilen yasaklamaların demokrasiye uygun olmadığını
söyledi: "Anayasanın Geçici 15. maddesinin kaldırılması gündemdeyken
demokratik açılımın tartışıldığı bugünlerde bu tür uygulamalar
AKP'nin ne kadar samimi olduğunun bir göstergesi" dedi. Valilik,
gönderdiği yazıda "İller
İdaresi Kanunu"nun
11/c maddesi gereği stand açımına izin verilmeyeceğini belirtiyordu.
Düzenlemede "İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi
dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin
sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir"
deniyor. Valilik, afişin TCK'nın 301. maddesine muhalefet ettiğini
ve afişin sergilenmesinin "Kabahatler Kanunu'na muhalefet"
anlamına geleceğini savundu.
Diyarbakır
ve bölgesinde yayın yapan Gün
TV'nin yayın yönetmeni
Diren Keser, RTÜK'ün TRT Şeş (TRT6) gibi özel radyo
ve televizyon kuruluşlarının da 24 saat anadilde yayın yapabilmelerinin
önünü açma yönündeki girişim için "Olumlu, ancak geç kalındı"
dedi. Keser, 3 Eylül'de Bölge Müdürlüğü'nün talebiyle RTÜK'e
anadilde yayına ilişkin taleplerini sunduklarını söyledi. Halen
yürürlükte olan 5 Ocak 2004 tarihli "Türk
Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları
Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon
Yayınları Hakkında Yönetmelik",
anadilde yayın yapmak isteyen özel medya kuruluşlarına, radyolar
için haftada beş saat Türkçe çevirili, televizyonlar için de haftada
dört saat Türkçe alt yazılı anadilde yayın yapma izni veriyor.
Yönetmelik, çizgi film gibi çocuklara yönelik yayınları ve o anadilin
öğretilmesini yasaklıyor. Ayrıca, alt yazı veya çeviri zorunluluğu
nedeniyle de Diyarbakır veya bölgesinde yaşanan gelişmeleri canlı Kürtçe
aktarmak da mümkün olamıyordu.
Basın Enstitüsü
Derneği-IPI Ulusal Komitesi, Milliyet gazetesi muhabiri Nedim
Şener hakkında 4,5 yıl hapis istemiyle yeni bir dava açılmasına
ve bir tazminat mahkumiyeti nedeniyle Anadolu'da Vakit gazetesi yazarı
Abdurrahman Dilipak'ın evini satmak durumunda bırakılmasına
tepki gösterdi. Komite, Şener'e açılan davanın İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi 19. maddesinde belirtilen ilkeyle çeliştiğini
bildirdi; "Basın özgürlüğüne yönelik bu durumun düzeltilmesi
için yetkilileri göreve davet ediyoruz" dedi. Örgüt, Dilipak'la
ilgili de, "Basın yoluyla hakaret davalarına verilecek cezalar
yazarı yok etmeyi amaçlayan boyutlara, meskeninin haciz yoluyla satılacak
noktalara ulaşmamalıdır" şeklinde açıklama yaptı. Bakırköy
Savcılığı, Milliyet gazetesinde 9 Şubat 2009'da çıkan "Emniyet'ten
iki ilginç şema" haberinden
Şener'e dava açmıştı. Şener, "gizlilik ihlal etmek"
ile suçlanıyordu. Dernek, Dilipak'ın Kadıköy Acıbadem'deki evinin,
eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın ölümünden
sonra hakkında yazdığı bir yazı nedeniyle çarptırıldığı tazminat
nedeniyle icra yoluyla satılmasını da eleştirdi. Gazeteci, 25 Haziran
2000'de yer verilen "Hakkımı helal etmiyorum" ifadesi nedeniyle
mahkum olmuş, tazminat cezasını karşılamak için evini icra yoluyla
167 bin TL'ye satmak zorunda kalmıştı. Dernek, "Bu sözlerden
hakkımda hem tazminat hem de ceza davası açıldı. Ceza davası zaman
aşımına uğradığı için düştü. Tazminat davası adresimi bulamadıkları
gerekçesiyle gıyabında bir yargılama yapılarak ilan yoluyla davayı
sürdürüyorlar. Dava karara bağlanıyor. Temyiz süresi geçtikten
sonra bana ulaşıyorlar. Kanuna karşı hile yoluyla evim gasp edildi.
Ceza büyük bir gözdağı ve basın özgürlüğüne doğrudan bir
müdahale" açıklaması yaptı.
1 Eylül'de
RSF, İstanbul 13. ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri'nin Ağustos ayı
sonunca Terörle Mücadele Yasası'nın 6/son maddesine dayanarak ve
"terör örgütü propagandası
21 Ağustos'ta
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Günlük gazetesini, Toronto
Üniversitesi Yakındoğu ve Ortadoğu Medeniyetleri Bölümü öğretim
üyesi Prof. Dr. Amir Hassanpour'un bir yazısı ve bazı haberleri
gerekçe göstererek bir ay süreyle kapattı. Mahkeme, Terörle Mücadele
Kanunu'nun 7/2. maddesine dayanarak yazıların "örgüt propagandası"
içerdiğini söyledi. Yayın yönetmeni Filiz Koçali, Milli
Güvenlik Kurulu'nda hükümetin "açılım"ına devam açıklamasının
ertesi günü gelen kararı eleştirdi ve "Kürtlerin konuşturulmadığı
bir süreçten 'demokratik açılım süreci' diye bahsedilemez"
dedi. "Kapatmaya gerekçe yapılan yazı, dünyaca ünlü bir profesör
olan Hassanpour'un daha önce uluslar arası dergi ve gazetelerde yayınlanan
yazısıdır. Türkiye bu kararla aynı zamanda dünyaca ünlü bir
dil bilimciye de sansür uygulamış oldu.". DTP de kararı kınadı.
"qwx-dilini
çıkart" aksiyonu, ya da kendilerini tanımladıkları şekliyle
"Erroristler" (Hata Verenler) özelde q, w ve x harflerinin
kullanımına yönelik yasağa, genelde Kürtçe'ye yönelik uygulamalara
karşı İnternet üzerinden kampanya başlattılar: Yasağa karşı
dilini çıkart! 24 Ağustos'ta kamuoyuna yansıyan eylemleriyle Erroristler, qwx2009.org adresinde süren kampanya için neden
dil çıkartma yöntemini seçtiklerini şöyle anlatıyorlar: "Dil
çıkarmak, iktidarın, 'öteki'nde görmeyi beklediği itaatkâr ve
güler yüzlü ifadeyi deforme eder. Dil çıkaran surat, kabul gören
iletişim kodlarını kırar ve iktidara itaatsizlik gösterir. Ancak
bunun da ötesinde, dil çıkarmak, öcüleştirilen ötekinin, kendisine
atfedilen imajı önce sahiplenip sonra da tersine çevirerek, içindeki
ötekiyi görünür kılmak ve kendini dillendirmek için kullandığı
bir araçtır."
Başbakanlık
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, Minima Yayıncılığın
yayımladığı Anıl Alacaoğlu'na ait "Üçüncü
Sınıf Kadın" adlı romanını "18 yaşından küçüklere
zararlıdır" ibaresi ile satışına karar verip ve reklamının
yapılmasını yasakladı. 11 Ağustos’ta yazar, "Bir
transseksüelin çocukluğundan yirmili yaşlarına kadar geçirdiği
sürede yaşadığı aşkları, cinsel deneyimleri, ayrılıkları,
ayrımcılıkları ve sıkıntılarını anlattığı kitabının çocukların
eşcinsel ya da transseksüel olma ihtimallerini yok sayan zihniyetin
ürünü olduğunu ve bunu sadece homofobi veya transfobiyle açıklanamayacağını"
söylüyor: "Kitabın bir şekilde negatif tepkiler alacağını
bekliyordum ama bize bildirilen tebligatta yazanları okuyunca bu kadar
çağ dışı gerekçelerle bir kitaba sınırlamaların getirilmesi
karşısında endişelendim."
Aylık dergi Bitlis Bülteni ve yerel Radyo 13'ün sahibi ve yayın
yönetmeni İlhan Karabulut, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
kenti ziyaretinde yaptığı konuşmanın ve Güroymak ilçesini eski
adıyla anmasının halkı sevindirdiğini söylüyor. İstanbul'da
büyümüş Bitlisli bir Kürt olan Karabulut, radyolarında Kürtçe
şarkılar yayınladıklarını, ama "riske girmemek için siyasi
şarkılar yayınlamadıklarını" söylüyor. Kürtçe radyo televizyon
yayınlarının önündeki engellerin kaldırılmasının iyi olacağını
söylüyor: “Radyoda biz kendi kendimize sınır koyduk. Spiker Kürtçe
konuşmuyor. Ama istiyoruz. Günde iki üç saat Kürtçe konuşulsa
ne güzel olur. İnsanlar, kendisinden bir şey bulduğunda daha çok
kucaklar. Çünkü, radyoda Kürtçe şarkıyı, birinin Kürtçe konuşmasını
duyduğunda, özüyle karşılaşıyor; mutlu oluyor."
Munzur Fesitvali'nde
yaptığı bir konuşma nedeniyle mahkum edilen, ayrıca Hrant
Dink'in ölümünden sonra yaptığı bir konuşma dolayısıyla
yargılanmakta olan yazar Temel Demirer'e Arjantin ve Yunanistan'dan
destek geldi. Arjantin'in federal ve eyalet düzeyinde birçok sol milletvekili,
Mayıs Meydanı Anneleri örgütünün yöneticileri, sendikacıları,
işsizler hareketi (piqueteros) temsilcileri, öğretim üyeleri ve
en önemli sosyalist partileri olarak PO, PTS, MST, PCR, Autodeterminacion
y Libertad'ın temsilcileri Jorge Altamira, Luis Zamora, Patricia
Walsh, Liliana Parada, Jorge Cardelli
ve Laura Ginsberg dahil 51 kişi, Demirer ile dayanışma içerisinde
olduklarını bildirdi. Yunanistan'dan ise başta Kamu Emekçileri Ulusal
Konfederasyonu, Öğretmenler Sendikası ve Kâğıt ve Basın İşçileri
Sendikası olmak üzere, bir dizi sendikanın yöneticisi ile Savas
Mihail-Matsas ve Katerina Matsa gibi solcu aydınlar da Demirer'e
destek verdi. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Tunceli'deki bir konuşmasında
Maoist Komünist Partisi/ Halk Kurtuluş Ordusu örgütünün bir üyesi
olan Ökkeş Karaoğlu'nu "övdüğü" iddiasıyla
Demirer'i beş ay hapse mahkum etmişti.
Çocuklar İçin
Adalet Çağrıcıları'ndan Melek Ulagay, "Hükümetinı
Kürt açılımının ilk adımı olarak TMY'den tutuklu bulunan çocuklar
serbest bırakılmalı" dedi. Ulagay, TMK mağduru çocuklar sorununun
Kürt sorunuyla iç içe geçtiğini, olayın yalnızca çocuk sorunu
olarak değerlendirilemeyeceğini de sözlerine ekledi: "Çocuklar
ve gençler gelecek demek. Hükümetin Kürt açılımı bugünkü nesilleri
olduğu kadar geleceği de etkileyecek. Dolayısıyla bu çocukları
hapiste tutarak geleceğe ambargo koymuş oluyoruz." Adalet Bakanlığı
verilerine göre, tüm Türkiye'de TMY ve TCK'deki terör suçlarından
2006 ve 2007'de 1 572 çocuk hakkında dava açıldı; 92'si Diyarbakır'da
174 çocuk mahkum oldu. Ulagay, "Bu nedenle hükümet bu konuyla
açıkladığı açılımın bir parçası olarak ilgilenmeli"
diye konuştu.
Güneydoğu
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faruk Balıkçı, hükümetin
"Kürt açılımı" mesajlarının umut ve memnuniyet yarattığını
ifade etti. Serbest siyaset yapma kanallarının açılmasının önemine
işaret eden Balıkçı, “tüm siyasi engeller kaldırılmalı, kültürel
hakların önemli bir parçası olarak da anadilde eğitim hakkının
tanınmalı. Kürtlerin olmazsa olmazı olarak, anadilde eğitim ve
Kürtlerin artık kendilerini serbestçe ifade edebilme hakları tanınmalı”
dedi. Doğu ve Güneydoğu'da Kürt Sorunu'nu haberleştiren gazetecilere
karşı baskılara son verilmesini isteyen Balıkçı, Beytüşşebap'ta
haber izlerken "sloganları emniyete bildirmediği" gerekçesiyle
yargılanan DHA muhabiri Emin Bal'ı örnek verdi.
Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)
ve Yargıtay üyesi Ali Suat Ertosun’un bir Ergenekon Davası
sanığı ve "Hayata Dönüş" operasyonuyla ilgili soruları
yanıtladığı basın toplantısını izlemek isteyen Vakit
gazetesi muhabiri İsmail Uğur, güvenlik görevlilerince kimliği
sorularak toplantı salonundan dışarı çıkarıldı. Ertosun, “Genç
hakimlere de Ergenekon sanıklarıyla yemek yemesini tavsiye ediyor
musunuz?” diye sorduktan sonra dışarı çıkarılan Uğur’dan
tepkiler üzerine özür diledi. Ertosun, "Basın özgürlüğüne
karşı olan bir insan değilim. Bu olayı bana mal etmeyin. Terör
olaylarıyla ilgili ihbarlar alıyoruz. Arkadaşımızın hassasiyeti
bundandır" dedi.
Sansürün
İlk Kez Kaldırılışının 101. Yıldönümü’nde TGC, Dolmabahçe
Sarayı Hasbahçe'de gerçekleştirdiği töreninde, "Dink
Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı Nedim
Şener ve Milliyet gazetesine yazdığı hukuk yazılarıyla bilinen
eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen'e TGC 2009
Basın Özgürlüğü Ödülü’nü verdi.
Türkiye'de sansürün uzun yıllardır varlığını sürdürdüğünü
hatırlatan TGC Başkanı Orhan Erinç, "Sansür, bir yanıyla
yasalardaki ifade özgürlüğü sınırlamaları, öbür yanıyla da
siyasal, ekonomik ve ideolojik nedenlerden kaynaklanan otosansür uygulamaları
dikkate alındığında 'yok' deme olanağı bulunmayan bir meslek sorunu
olarak gündemdedir" dedi. İnternet'teki yasaklamaların tam bir
sansüre dönüştüğüne işaret eden Erinç, "TGC, yasalarda
yer alan ve halkın bilgilenme hakkını kullanmasını engelleyen yasa
kurallarının değiştirilmesi için çaba harcarken, meslek ilkelerinin
uygulanmasını yaygınlaştırma girişimlerini de meslek içi eğitim
seminerleri ile sürdürüyor" dedi. Şener, ifade özgürlüğü
ihlallerinin yanı sıra Türkiye'nin bir korku toplumuna dönüştürüldüğünü
kaydetti; sıradan bir zam haberi veya parti kongresinde iki adayın
yarıştığını yazmanın azarlamalara neden olduğunu söyledi: "Zaten
maddeleri ağır olan Basın Yasası yürürlükteyken, gazetecilerin
TMY ve TCK’ya göre yargılanması önündeki engelleri kaldırmayan
bugünün iktidar sahipleri korku toplumu yaratmakta yasama ve yürütmeden
gelen gücünü kullanırken en önemli desteği yine kendilerine yakın
gazeteler ve televizyonlardan alıyorlar. Türmen de, "Bu ödülü
almış olmam mesleği iyi yaptığımı gösteriyor. Mesleğe yeni
girmiş genç bir gazeteci olarak bu çabalarıma destek veriyor. Uzun
yıllar sadece teoriyle uğraştım, şimdiyse pratikle uğraşıyorum.
Şimdi anlıyorum ki basın özgürlüğü aslında bizzat gazetecilerin
yaşam alanı, vazgeçilmez bir alanı" dedi.
24 Temmuz’da
TGS, siyasi iktidarların kanunlardan güç alarak uyguladıkları sansür
ile medya patronlarının çıkarlarına hizmet eden oto-sansüre karşı
mücadele ihtiyacının yoğunlaştığını açıkladı. TGS, "Sansüre
karşı mücadele eden, siyasi iktidarın baskılarına karşı direnme
ve eleştiri hakkını kullanma cesareti gösterebilen gazeteciler ve
aydınlar hakkında verilen tutuklama kararları, açılan yüzlerce
soruşturma ve davalar, demokratik toplumun geleceğini tehdit ediyor"
dedi. Sendika, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararlar
gereği, "toplumu sarsıcı ve şoke edici nitelikte bile olsa
-şiddet çağrısı içermediği müddetçe- her türlü görüş açıklamanın
basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği"ni
vurguladı.
Hakkari Yüksekova'da
mühimmatın kazayla patlamasıyla ölen askerlerden Piyade Er Bahadır
Han Solak'ın cenazesinde "Şehidimiz fakirdendir" pankartı
açan arkadaşları 15 Temmuz’da gözaltına alındı. Yaşamını
yitiren dört askerden Solak'in cenaze töreni yapılırken arkadaşları
da cenaze top arabasına bindirildiği sırada "Yemen yolu çamurdandır,
sefertası bakırdandır, gemiciği olan bedel öder, şehidimiz fakirdendir"
yazılı bir pankart açtı. Polis, İstanbul Maltepe'deki Yusuf Ziya
Üçüncü Camisi'nde düzenlenen törenin ardından cenazesi Maltepe
Gülsuyu Mezarlığı'nda defnedilen
Solak'ın arkadaşlarından ikisini gözaltına aldı.
Kocaeli 1 No'lu
F tipi Cezaevi'nde tutuklu R. Şevket Yılmaz, Başbakanı aşağılayan
ve terör örgütlerini öven içerikler bulundurduğu iddiasıyla aylık
politik mizah dergisi Şarlo'nun Temmuz sayısının kendilerine
verilmediğini savundu. 15 Temmuz’da gündeme gelen olayla ilgili
açıklama yapan dergi yayın kurulu, "Bu siyasi tutsaklar üzerinde
tecrit politikalarının sistemli bir şekilde devam ettiğinin göstergesi"
dedi. Mektubunda Yılmaz, bölüm başlıklarından "Pompalı
Recep" için "T.C Devletinin Başbakanını aşağıladığı"
ve "Red Kürt" bölümü için de "Yasa dışı
terör örgütünü övücü ifadeler yer aldığı" gerekçesi
dergiye yasak getirildiğine yer veriyor. Uygulamaya da Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimiyle Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzüğün gerekçe gösterildiği, ayrıca, Ceza İnfaz Kurumları
ile Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönetmeliğindeki, "mahkemece
yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü
ve ya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı
eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiç bir yayın kuruma kabul
edilmez" hükmü dayanak oluşturdu. Kapakta, darbe planlarına
"kâğıt parçası" diyen İlker Başbuğ da yer alıyor.
Avrupa Gazeteciler
Birliği (AEJ), TRT yönetiminin Haber-Sen
yöneticilerine ve üyelerine baskı yapıldığını açıklayarak
bu tür uygulamalara son verilmesini istedi. AEJ, Haber-Sen üyesi TRT çalışanlarının,
"TRT'nin bağımsız ve tarafsız bir kamu hizmeti yayıncılığı
vermesini talep ettikleri" için baskı altında bulundukları
belirtildi. Haber-Sen üyesi TRT çalışanlarının ayrımcılığa
uğradığı da belirtilen açıklamada, Haber-Sen üyesi bazı yöneticilerin,
TRT yönetimince görevlerinden alındığı ve faaliyetlerinden dolayı
haklarında soruşturma açıldığını bildirdi. Haber-Sen Merkez
Yönetim Kurulu üyesi olan ve TRT'de gazeteci olarak çalışan
Osman Köse hakkında soruşturma açıldığı ve soruşturma sonuçlanıncaya
kadar görevinden alındığına yer verildi. G-9 Gazeteciler Platformu
da, TRT çalışanı sendika üyelerine açılan bütün soruşturmaların
geri çekilmesi ve ülkenin kamusal yayın organına politik müdahalede
bulunulmamasını istedi. TRT'nin, Anayasanın 133. maddesinde ve TRT
tüzüğünde "bağımsız ve tarafsız" olarak tanımlandığı
ancak bu niteliklerin kâğıt üstünde kaldığı savunuldu. "TRT
hep, Yönetim Kurulu Başkanını ve Genel Müdürünü atayan hükümetin
kontrolünde oldu."
Diyarbakır
1. Sulh Ceza Mahkemesi, 23 yaşındaki bir kadının polis oldukları
iddia edilen kişilerce taciz edildiği iddiasına yer veren Azadiya
Welat gazetesinin 8 Temmuz 2009 tarihli sayısını toplattı. Azadiya
Welat, DİHA Ajansı'nı kaynak göstererek kullandığı haberde genç
kadının üyesi olduğu Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH)
ve son bir hafta dört kadının aynı şikayette bulunduğu bilgisini
veren İHD yetkililerinin de görüşlerini yansıtmıştı. Diyarbakır
Emniyet Müdürlüğü'nün şikayeti ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
talebiyle polis, Hakim Dursun Karaman'ın aldığı karardan
hareketle akşam saatlerinde gazetenin bin kadar sayısına el koydu.
Günlük ve Kürtçe yayın yapan gazetenin birinci ve yedinci sayfalarındaki
"Devletin Diyarbakır'daki yeni politikası Tecavüz"
başlıklı haberde, "30 Haziran tarihinde Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğü'ne Mustafa Sağlam'ın atanması yapıldı. O günden
şu ana kadar onlarca kadın polislerin tecavüzüne maruz kaldı ve
İnsan Hakları Derneği'ne başvurularda bulundur" şeklindeki
ifadelerin "gerçeği yansıtmadığı, yalan haberden ibaret olduğu,
insanlar arasında ayırımcılık yapılarak kin ve düşmanlığa
ittiği" iddia edildi. İmtiyaz sahibi Ozan Kılınç, dile
getirdikleri iddiayla ilgili 8 Temmuz’da Diyarbakır Başsavcılığı'na
suç duyurusunda bulunulduğu ve savcılığın da başvuruyu kabul
ederek, mağdurla görüşmesine karşın gazetelerinin toplatıldığını
açıkladı.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM), Dicle Üniversitesi'ne bağlı
Siirt Eğitim Fakültesi'nin sorunlarına dikkat çektiği yazılardan
Dekan Cemal Ergun Çelik'in "hakaret" iddiasıyla tazminata
ettirdiği Siirt Mücadele gazetesi sahibi Cumhur Kılıççıoğlu'dan
ek bilgi ve belge talep etti. 17 Haziran 2008'de Siirt Asliye Hukuk
Mahkemesi, dört yazıyı gerekçe göstererek gazeteci Kılıççıoğlu'yu
3 bin 200 TL manevi tazminat cezasına mahkum etmişti.
50. kuruluş
yıldönümünü kutlayan AİHM kurulduğu 1959 yılından 1 Ocak
2009 tarihine kadar "süren yargılamalar" ile ilgili durumu
aktarırken Türkiye yargısının "gurur karnesi"ni de açıkladı.
1 Ocak 2009 itibariyle mahkemenin önünde 97 bin 300 başvuru dosyası
bulunuyor. Bu davaların yarısı Türkiye, Rusya ve Romanya ile ilgili
şikayetleri kapsıyor. Türkiye'de hakları gasp edilenlerin yaptığı
başvurular, AİHM önünde bekleyen dosyaların yüzde 11,4'ünü oluşturuyor.
Avrupa Konseyi'ne üye 800 milyon nüfuslu 47 ülke içerisinde, bir
tek 70 milyonluk Türkiye ile ilgili 11 bin 100 şikayet dosyası var.
1955-1998 döneminde 45 bin başvuru kabul eden AİHM, 1999 yılında
8 bin 400 olan başvuruların geçen yıl 49 bin 900'a tırmandığına
tanık oluyor şimdi. 50 yılda 47 ülke içerisinde AİHM'in aldığı
kararlardan 1953'ü İtalya'yla, 1939'u Türkiye, 740'ı Fransa ve 643'ü
de Rusya ile ilgiliydi. 18 Mayıs 1954'te Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne
taraf olan Türkiye hakkında verilen 1939 kararın bin 676'sında ihlal
tespit edilirken, ihlal olmadığına karar verilen dosyaların sayısı
sadece 37 idi. Toplam 11 bin 085 dilekçeyle ilgili kabul edilemezlik
kararı verilmiş. Türkiye ile ilgili bin 939 karardan bin 676'sında
Sözleşmenin en az bir maddesi ihlal edildi. 204'ünde dostane çözüm
ve benzeri kararlarla sonuçlandı. Sadece 37'sinde ihlale rastlanmadığı
sonucu çıkmış. İfade özgürlüğünü ihlalden verilen 348 karardan
170'i, adil yargılama yapılmadığının tespit edildiği 2 bin 725
karardan 531'i Türkiye ile ilgiliydi. Gözaltında, cezaevinde ve alı
konma mekanlarında "işkence" toplamda 48 karara yansırken
22'si Türkiye ile ilgiliydi.
Gözaltında
işkencenin zamanaşımına uğramasını haberleştirdiği için
Basın Kanunu'nun 19. maddesinden ve “yargıyı etkilemek”ten mahkum
edilen Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alper Turgut, iç
hukuk yolları tükenince Ağustos başında AİHM’e başvurdu. Ekim
Örgütü'ne yönelik operasyonda gözaltında işkence yapmakla suçlanan
polisler kurtulurken işkenceyi duyuran Turgut, "yargıyı etkilediği"
gerekçesiyle 20 bin YTL para cezasına mahkum edilmişti. Gazete avukatı
Tora Pekin, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 9 Ekim 2008 tarihinde
Yargıtay 7. Ceza Dairesi'ne direnen kararından sonra İstanbul 6.
Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itirazdan da sonuç alamadı. 22
Ocak 2009'da Ağır Ceza Mahkemesi de, "İstanbul 2. Asliye Ceza
Mahkemesi'nin kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu"na kanaat
getirdi. Gazeteci, ifade özgürlüğü hakkı, mahkemeye etkili başvuru
hakkı ve adil yargılanma hakkı çerçevesinde yapıldı. 18 Ekim
2004'te çıkan "İşkenceye Beraat" başlıklı haber
nedeniyle 20 bin YTL para cezasına mahkum etmişti. Haber sahibi belli
olduğundan gazetenin diğer yetkilileri hakkında beraat kararı verilmişti.
28 Temmuz’da AİHM, askerdeyken "Kürdistan'ı kuracağız" ve "Özel kuvvetler ve askerler insanlarımızı ve masum çocukları öldürüyor" dediği gerekçesiyle "bölücülük propagandası yapmak" iddiasıyla yargılanan Seyithan Demir'in şikayetinde Türkiye'yi oybirliğiyle mahkum etti. Türkiye, Demir'e, iki bini manevi tazminat, bini de mahkeme gideri olmak üzere toplam üç bin avro (6 bin 600 TL) ödeyecek. TMY’nin 8. maddesi uyarınca 2000'den 2002'ye kadar sürdürülen ilk yargılamasının "sanık yokluğunda" gerçekleştirildiğine işaret eden AİHM, ifade özgürlüğünün hukuka aykırı şekilde kısıtlandığına ilişkin şikayetin ayrıca değerlendirmeye gerek olmadığını bildirdi. Demir, yargılama sonunda bir yıl hapis ile para cezasına mahkum edilince konuyu AİHM'e taşımıştı. "Bölücülük propagandası" fiilini düzenleyen TMY'nin 8. maddesi, daha sonra AB adaylığı sürecinde "Uyum" paketleri çerçevesinde yürürlükten kaldırılmıştı.
25 Eylül'de
RTÜK, 19 ve 26 Temmuz günlerinde yer verdiği “Telefon Kulübesi”
adlı yarışma programda, "Program hizmetleri tüm unsurlarının
insan onuruna ve temel insan haklarına yaraşır şekilde düzenlemediği"
gerekçesiyle Kanal D'ye uyarı cezası verdi. Dr. Zahid Akman,
"programa katılan yarışmacı bu olumsuzluklara kendi isteğiyle
rıza göstermiştir" diyerek karara muhalif kaldı. RTÜK üyesi
Taha Yücel de, onurunu korumakla birinci derece yükümlü yarışmacı
buna karşı çıkmadıkça bu bir yayın ihlalini oluşturmaz"
diyerek aynı tavrı gösterdi.
24 Eylül'de
RTÜK, 22 Haziran'da yayınlanan "Kocam Size Emanet" adlı
yarışma programda, "toplumun milli ve manevi değerlerine ve
Türk aile yapısına aykırı" yyaın yapıldığı iddiasıyla
Kanal D'ye uyarı cezası verdi. Cezaya, "Programda evlilik
ilişkileri irdeleniyor. Kadın yarışmacılar eşlerinin beğenmedikleri
özelliklerini dile getiriyorlar. İmaj değiştirmeye çalıştıkları
bir programdır. Programın niteliği ve formatı gereği, kadına yarışmacıların
eşlerine yönelik yapmış oldukları eleştiriler esprili ve mizahi
bir bakış açısıyla sunuluyor. Saat 23:00’ten sonra yayınlandığı
da dikkate alınmalı" diyen Vahap Darendeli ve "yarışma
programının kişilerin olumlu yönde davranmalarına ve bu yarışmadan
ders çıkarmalarına katkısı olabilir" diyen Prof. Dr. Hasan
Tahsin Fendoğlu karara şerh koydu.
17 Eylül'de
RTÜK, Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32. Gün programında, Vakit gazetesi
yazarı Serdar Arseven, Hilal TV haber müdürü Muharrem Coşkun ve
Cumhuriyet gazetesi yazarları Ümit Zileli ile Mehmet Faraç arasında
yaşanan "hakaret içerikli" sözlerini ekranına taşıyan
Star TV'ye “Kişilerin manevi şahsiyetlerine saldırıda bulunulduğu"
iddiasıyla idari para cezası verilmesini kararlaştırdı. "Verilen
haberlerde veya programda kamu yararı aranmamalı" diyen Dr. Mehmet
Dadak ile "stüdyodaki konukların birbirlerine karşılıklı
olarak yönelttiği aynı ağırlıktaki hakaretlere yer verdi. Konuklar
program sırasında uyarıldı" diyen N. Hülya Alp karşı oy
kullandı.
23 Temmuz'da
RTÜK, CNN Türk'e, 21-22 Mayıs günlerinde yer verdiği “360
Derece”, “Yeni Gün” ve “Parametre” adlı haber programlarında,
Vakit ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarının arasındaki kavgaya dair
yayın nedeniyle uyarı cezası verdi. “Manevi şahsiyetlere saldırıda
bulunmak" ile suçlanan yayında "tartışmanın kontrol edilemeyecek
boyuta gelmesinden duyulan rahatsızlığın ifade edildiği"ni
savunan N. Hülya Alp karara muhalifti.
22 Temmuz'da
RTÜK, 9-10-11 Şubat günlerinde yaptıkları yayınlarla "özel
yaşamın gizliliğine aykırı yayın yaptıkları" (madde 4/f)
iddiasıyla Kanal 24, NTV, TV8, CNN Türk, Kanal Türk, Kanal 7,
STV, Samanyolu Haber, Kanal A'ya uyarı cezası verdi. Örneğin
NTV, 11 Şubat'taki ana haber bülteninde, Ergenekon Davası sanığı
emekli orgeneral Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’a
ait olduğu iddia edilen ses kaydına ilişkin bir habere yer verdiği
için cezalandırıldı. NTV spikerinin, “Ergenekon’la bağlantılı
ses kayıtlarına biri daha eklendi. Bu kez Ergenekon sanığı olan
Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’a atfedilen
iki kayıt söz konusu. İddiaya göre Mukaddes Eruygur bir kayıtta
karşısında bulunan kişiye 12. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin
kendi taraflarında olduğunu söylüyor. Diğer bir kayıtta ise sağlık
sorunları nedeniyle tahliye edilen Şener Eruygur’un Gata’da tedavisi
kesildikten sonra da tutulup tutulmayacağı tartışılıyor "
şeklindeki sunumu, ardından telefon kaydının yayımlanması ve telefon
kaydının deşifrelerinin ekrandan gösterilmesi suça gerekçe yapıldı.
7 Temmuz'da
RTÜK, 22 Ocak'ta yayımladığı "Güne Başlarken" haber
bülteninde bir kişiyi "suçlu olduğu yargı kararıyla kesinleşmediği
halde suçlu gösterdiği" ve 3984 sayılı Kanunun 4/k maddesine
aykırı yayın yaptığı iddiasıyla NTV'ye bir kez program
durdurma cezası verdi. Karara, RTÜK üyesi Şaban Sevinç muhalif
kaldı. Aynı gün RTÜK, Diyarbakır’da GÜN FM'e de, 23 Mart'ta
yayınladığı Kürtçe şarkıyla, "hukukun üstünlüğüne
aykırı yayın yaptığı" iddiasıyla, fiil tekrardan işlendiği
gerekçesiyle de idari para cezası verdi. Karara Dr. Zahid Akman
ve Prof. Dr. Davut Dursun muhalif kaldı. Her ikisi de, "Kürtçe
şarkıda geçen ifadelerde herhangi bir kişi veya örgüt adı sarf
edilmedi" dedi.
Kanal D'ye
de, 2 ve 3 Nisan'da yayınladığı “Esra Ceyhan’la” adlı programla,
bir kez daha 3984 sayılı Yasanın birinci fıkrasında belirlenen
“Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne,
Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe
ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde
yapılır.” İlkesine aykırı yayın yaptığı gerekçesiyle idari
para cezası uygulanmasına karar verildi. Karara Şaban Sevinç
ve Taha Yücel muhalif kaldı.
Bilgi: BİA Medya Gözlem Masası, Tel. (0212) 251 15 03, Faks. (0212) 251 16 09, E-mail. hukuk@bianet.org