Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.

"Medya Özgürlüğü ve Bağımsız Gazetecilik İzleme ve Haber Ağı"- BİA 2009 Nisan-Mayıs-Haziran Medya Gözlem Raporu

5 Kasım 2009

BİA Medya Gözlem Masası'nın yayımladığı Temmuz-Ağustos-Eylül 2009 dönemine ait Medya Gözlem Raporu'na göre, 74 gazeteci toplam 190 kişi 80 davada, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında yargılandı. 

Toplam 373 kişinin yargılama ve mücadelesine yer veren rapor, ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri "saldırı ve tehdit", "gözaltı ve tutuklamalar", "dava ve girişimler", "düzenleme ve hak aramalar", "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi", "Sansüre tepkiler" ve "RTÜK uygulamaları" başlıklarıyla sunuyor. 

Rapor eksiksiz olmayıp, basın ve ifade özgürlüğünü hedef alan uygulamalar konusunda yoğunluğu ve çeşitliliği itibariyle fikir vermeyi amaçlıyor.

Saldırı  ve Tehditler

 

Avukat Mebuse Tekay, kendilerini elektronik posta yoluyla tehdit eden Türk İntikam Tugayı (TİT) isimli örgüt hakkında suç duyurusunda bulunacakları açıkladı. TİT'in ölüm tehdidini değerlendiren Tekay, "Anlaşılır ya da kabul edilebilir bir şey değil. Biz hukuki bir başvuruda bulunduk, ne var bunda?" dedi. "Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un bu tip bir korumaya ihtiyacı yok" diye ekledi. Başbuğ, Şeker (Ramazan) Bayramı dolayısıyla 21 Eylül'de gittiği Mardin'deki Sınırtepe Karakolu'nda "Özellikle bu bölgedeki insanlarımız, vatandaşlarımız, Doğu Anadolu dahil olmak üzere ağalardan çekti. Bugün bu noktalardaysak, altında yatan temel nedenlerin bir tanesi bu. Bu zamanın ağalarından çeken insanlarımız, siyaset ağalarından terör ağalarından mustarip. Esas temel sorunlardan bir tanesi de, bu halkımızın siyasetin ağalarından, terör ağalarından kurtarılması" demişti. Bunun üzerine de İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras ve aktivist Cengiz Algan, 28 Eylül'de Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulundular. Dilekçeye Oya Baydar, Baskın Oran, Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Mebuse Tekay, Aydın Engin ve Sezgin Tanrıkulu da imza attı. Savcıysa, "yetkimizde değil" diyerek dilekçeyi Askeri Savcılığa sevk etti. 

24 Eylül'de Siirt Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Erdal Bozoğlu, gazeteci Diya Yarayan'a saldırarak ağır yaralanmasında neden oldukları gerekçesiyle Feyzi Aldemir, Hamit Kurt, Feyaz Aldemir ve Tahir Aldemir isimli dört tutuklu sanığın cezalandırılmasını talep etti. Savcı, saldırının "tasarlayarak insan öldürmeye teşebbüs" kapsamında değerlendirmesi gerektiğine kanaat getirerek sanıklara ağır cezalar verilmesini istedi. Esas hakkındaki mütalaasında Bozoğlu, olay günü polise Abdullah Bağış Caddesi üzerindeki Selami Değer Lisesi önünde kavga yaşandığının ihbar edildiğini, Yarayan'ı ağır yaralayan şahısların plakası tespit edilen bir araçla kaçmaya kalkıştıklarını, dur ihtarına uymayarak araçla kaçanların arka camdan dışarıya iki adet sopa attıklarını ve aracın durdurulmasından sonra ise içinde iki adet kar maskesinin çıktığını hatırlattı. Bozoğlu, Adli Tıp raporundaysa Yarayan'ın yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olacak şekilde yaralandığının tespit edildiğini kayda geçirdi. Mahkemenin sanıkların tanığı sıfatıyla dinleme kararı aldığı Sedat Çakmak, Abdulhakim Siper ve Mahmut Uğur da, "mağduru kim dövdüğünü bilmiyorum" dedi. Aynı sözü, söz verilen sanıklar da sarf etti. 

Batman GAP gazetesi sahibi Mansur Obut, 24 Eylül'de çıkan "Bayram'a ilgi Yoktu" başlıklı bir haberi nedeniyle Vali Ahmet Turhan'ın makam odasında saldırıya uğradığını savunarak suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. Tartışma yaratan haberde, "Ramazan Bayramı'nın özellikle resmi kurumlar arasında son derece soğuk ve sakin geçtiği, bu yıl ilk kez sadece valilik bahçesinde kutlanan bayrama katılımın oldukça az olduğu, törene eski yoğunluğun olmayışı ve Batman halkının bayramlaşma ziyaretine katılmamasına Turhan'ın yanlış yönetim anlayışı ve halkla bütünleşememesi olduğu" iddia ediliyordu. Obut, haberden sonra Valilik basın müdürü Nizamettin Düz'ün kendisini Valinin talimatıyla valilik makamına çağrıldığını, gittiğinde valinin "ağza alınmayacak hakaretler ettiğini, kendisini duvara iterek yumrukladığını, Batman'da yaşatmayacağını ve tüm kurumlara girişini yasaklatacağını söylediğini" savundu. Valilikse, iddianın gerçeği yansıtmadığı ve GAP Medya Sivil Toplum Gelişiminde Basın Desteği Derneği'nin başkanı olan Obut'un SODES adında "Kadın haklarını bilinçlendirme Projesi"nin kabul edilmemesi nedeniyle böyle davrandığını açıkladı. Gazeteciyse, projenin eski Vali dönemine ait olduğunu açıklayarak iddialara karşılık verdi. 

Tekirdağ'ın  Şarköy İlçesi'nde 9 Eylül'de yaşanan bir trafik kazasını  görüntülemek isteyen Şarköy'ün Sesi gazetesi sahibi Yakup Önal, kaza yapan İstanbul Seyahat Şirketi'ne bağlı bir otobüsün şoförlerince darp edildiğini açıkladı. Şarköy'deki Kayra Şarap Fabrikası yakınında devrilen otobüsü görüntülerken otobüste görevli üç kişinin saldırısına uğradığı ve belinden yaralandığını ifade eden gazeteci Önal, İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne gelerek şikayetçi oldu. Önal, "Polis nezaretinde Şarköy Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne geldim. Burada çeşitli tetkikler yapılarak üç saat müşahede altında tutuldum. Sırtıma aldığım sert darbenin bir iç kanamaya neden olabileceği düşüncesiyle Tekirdağ Devlet Hastanesi'ne sevk edildim. Burada tomogrofi çekildi. Muayene edilip müşahede altında tutulduktan sonra taburcu edildim. Sırtıma aldığım darbeler ağrı yaptığı için çalışamıyorum" dedi. Olayla ilgili gözaltına alınan saldırganlar, ifadeleri alındıktan sonra Cumhuriyet Savcısı'nca serbest bırakıldı. 

GAP Gazeteciler Cemiyeti, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba'ya yönelik bıçaklı saldırı girişimini ve görüntü çekmemesi için Fakıbaba'nın Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Ömer Pınar'a saldırmasını kınadı. 7 Ağustos'ta Tarihi Hanlar Bölgesi'nde esnafı ziyaret ederken bıçaklı saldırı girişiminden kurtulan Fakıbaya'ya geçmiş olsun dileğinde bulunarak soru soran Pınar'a belediye başkanı tokat attı. Fakıbaba'nın çevresindeki görevliler gazetecilerin üzerine yürüdü. ÇGD ve Foto Muhabirleri Derneği de, Fakıbaba'nın gazetecilere tavrını kınadılar. GAP Gazeteciler Cemiyeti, "Basın özgürlüğü, sadece basın mensuplarının ve basın organlarının kullandığı bir özgürlük değil. Demokratik ülkelerde basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü olarak algılanır ve iletişim çağında bireylerin özgürce haber alabilmeleri için, yönetenler basın özgürlüğüne sahip çıkıp onu koruma ve kollama görevini üstlenir" dedi. Fakıbaba ise, basına yansıyan haberlerin gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü. 

Adıyaman'ın Gerger İlçesi çıkışında belediye atıklarının döküldüğü alandaki yangını görüntülemeye çalışan Gerger Fırat gazetesi sahibi Haci Boğatekin 28 Temmuz’da saldırıya uğradı. Orman yangınını görüntülemek isterken belediye personelinin yumruklu saldırısına uğrayan gazete sahibi ve sorumlu müdürü Boğatekin yüzünden yaralandı; Gerger Sağlık Ocağı'nda tedavi gördü. Boğatekin belediye personeli ve Belediye başkanı Arif Karatekin'in yakınlarınca darp edildiğini ifade etti. Habercinin fotoğraf makinesi de kullanılamaz hale geldi. Gazeteci, Belediye başkanı Arif Karatekin ve başkanın kardeşi İlhan Karatekin’i şikayet etti. Gerger Fırat gazetesi, tazminatları ödenmeden işlerine son verilen işçilerin belediye karşı açtıkları icra davasıyla ilgili "Belediyeye Şok Haciz" haberini yayımlamıştı. Gazeteci, saldırılmadan önce, "Sen bizim haberimizi yapamazsın, fotoğrafımızı çekemezsin" dendiğini söyledi. Boğatekin, daha önce Gerger yetkililerini icraatlarından dolayı ağır şekilde eleştirdiği için onlarca davadan yargılanmış, bir savcıyı Fethullah Gülen cemaatine yakın olmakla suçladığı için 109 gün hapiste tutulmuştu. Basın Enstitüsü Derneği ve Basın Konseyi saldırıyı kınadı. Konsey, "Fiili saldırı aslında kamuoyunun haber alma hakkına yapıldı. Hukuki süreci takip edeceğimizi ve özellikle basının haber verme ve kamuoyunun haber alma hakkına müdahale niteliği taşıyabilecek her türlü eylemin karşısında olacağımızı duyururuz" dedi. 

24 Temmuz’da Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink'in öldürülmesinde ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle sekiz jandarma görevlisini yargıladığı davada Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'ndan cinayetten önce azmettirici olarak yargılanan Yasin Hayal'le ilgili bir çalışma yapılıp yapılmadığını sormaya karar verdi. Döneminde İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz'un ve tutuksuz sanık olarak yargılanan yedi askerin katılmadığı bugünkü duruşmada hakim, yeni bilgilere ulaşmak için değişik kurumlardan bilgi ve belge istenmesine karar verdi. Dink Ailesi avukatlarından Bahri Bayram Belen, talepler karşılanırsa cinayetin birçok yönünün aydınlatılmış olacağını ifade etti; "Albay Öz yapılan işlemlerin hiç birine doğru dürüst cevap vermedi. Oysa haftada bir veya birkaç kez il güvenlik toplantılarında Hayal ve arkadaşlarının durumunun gündeme getirildiği anlaşılıyor” dedi. Hakim, cinayet öncesi Hayal'in yaşadığı Trabzon'u Pelitli beldesinde kayıtlı haber elemanı olarak çalışanların isimlerinin Jandarma Komutanlığı'ndan bildirilmesini talep etti; bu kişilerin tanık olarak dinlenmesi için davetiye çıkarılmasına karar verdi. Mahkeme, Komutanlıktan cinayetten sonra Jandarmanın ihbar hattı olan 156 numaralı telefona ihbarda bulunup bulunulmadığını soracak. Mahkeme, TBMM Başkanlığı'ndan, cinayeti araştırmakla görevli Meclis Alt Komisyonu'nun cinayete ilişkin raporunu ve eklerinin onaylı bir suretini istedi. Ayrıca Trabzon Valiliği'nden, Dink cinayeti öncesi yapılan asayiş toplantılarında Hayal ve arkadaşlarının faaliyetleriyle ilgili herhangi bir konuşma ve çalışma olup olmadığı, buna ilişkin tutanaklarda yer alan herhangi bir kayıt bulunup bulunmadığının sorulmasına, varsa tutanakların onaylı bir örneği talep edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan "Ergenekon Davası" kapsamında Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'nca talimatla dinlenen Veysel Şahin'in ifadesinin bir suretinin gönderilmesi istedi; bu kişiyle ilgili yapılan işlemlerin aktartılmasını talep etti. Dava 23 Ekim'de sürecek. Dink'in 19 Ocak 2007'de İstanbul'da öldürülmeden önce Trabzon'da ihmal göstermekle suçlananlar arasında Albay Öz dışında, istihbarat şubesi görevlileri Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar Gazi Günay ve Hüseyin Yılmaz, Başçavuş Okan Şimşek, Uzman Çavuşlar Veysel Şahin, Hacı Ömer Ünalır ve Önder Araz bulunuyor. Sekiz görevli iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar. 

Aydın'ın Söke İlçesi'nde yayın yapan Söke Gerçek gazetesinin imtiyaz sahibi Durmuş Tuna, 6 Temmuz’da kızı ve yeğeniyle birlikte Fevzipaşa Mahallesi'ndeki evine giderken kimliği belirsiz kişilerin sopalı saldırısına uğradı. Yoldan geçen bir kişinin saldırıyı fark etmesi üzerine saldırganlar kaçtı. Aracını park etmeye çalışırken saldırının hedefi olan Tuna'nın sağ kolu kırıldı. Gazeteci, Söke Fehime Kocagöz Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Polise ifade veren haberci, yedi-sekiz kişinin saldırısına maruz kaldığını ve bu kişileri tanımadığını söyledi. Tuna, "İşimiz doğru bildiklerimizi yazmak. Ancak bunu hukuk ve demokrasi çerçevesinde yapıyoruz. Sebebi ne olursa olsun şahsıma ve mesleğime yapılan bu saldırı, hiçbir anlayışa sığmıyor, üzgünüm" sözleriyle saldırıya tepki gösterdi. TGC, "Ülkede demokrasinin yeşermesine tahammül edemeyen kimi kurum ve kişilerin, çok zor koşullar altında yerel medyada görev yapmaya çalışan gazetecilere, saldırı ve tehditlerini giderek arttırdıklarını üzüntü ile gözlemliyoruz” şeklinde açıklama yaptı. 

6 Temmuz’da, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti davasında mahkemenin istediği bilgileri müdahil avukatlarının talebine uygun şekilde göndermeyen İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nden bilgi isterken uyardı. Tanık olarak ifade veren Malatya E Tipi Cezaevi tutuklusu Veysel Şahin, 2003, 2004 ve 2005'te zaman zaman kaldığı Trabzon Jandarma Komutanlığı'nda Yasin Hayal'i bir kez gördüğünü, Hayal'in "İyi çocuk" olarak bilindiğini söyledi. Kendisini istihbaratçı olarak tanıtan Şahin, azmettirici olarak yargılanan Erhan Tuncel'i tanımadığını ancak hem Çeçenistan'da bulunduğu hem de Arapça bildiği için istihbarat amacıyla Albay Şinasi'nin başındaki Trabzon Jandarma Komutanlığı'nda bulunduğunu söyledi. Şahin, Şube Başkanı Feridun Yüzdaşı'ya Hayal'i sorduğundaysa, "İyi çocuktur, vatanını milletini sever"yanıtı aldığını açıkladı. Hayal'e Şahin'in sözleri sorulduğunda, "Arkadaşı çıkartamadım" dedi. Tuncel ise, deşifre olduğunu ve terör örgütlerinin hedefi durumuna düştüğünü ileri sürerek tahliye olur olmaz Tanık Koruma programından yararlanmak istediğini söyledi. Dink öldürüldüğünde ilk yanına gelen kişi olduğunu söyleyen Mesme Havva, Samast'a dönerek, "Suçlu bu herhalde. Tam hatırlayamıyorum, kış olduğu için yüzleri sargılıydı" dedi; Mahkeme, Mithat Alkan, Ergün Çağatay, Serkan İskender, Lerna Atan, Ayşe Pamiş, Şahabettin Şahin ve Cemal Yıldırım'ın tanık sıfatıyla dinlenmesi için davetiye çıkarılmasına, daha önce çağrılanlarınsa zorla getirilmesine karar verdi. Ogün Samast, Erhan Tunel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tahliye taleplerini geri çeviren mahkeme, müdahil avukatlar ve Dink Ailesi'ne yönelik olarak sarf ettiği "Beş yıl kaldı.." şeklindeki tehdit içerikli sözler nedeniyle tetikçi sanık Samast hakkında suç duyurusunda bulundu. Mahkeme, 12 Ekim’de görülecek duruşmada bir gizli tanığı dinlemeyi hedefliyor. Cinayette kullanılan silah da duruşma salonuna getirilecek. Mahkeme, Ergenekon davası tutuklusu Sevgi Erenerol'un "Türkiye'de Misyonerlik Faaliyetleri" konulu konferansın çözümü ve dökümünün yapılması için Emniyet müdürlüğüne tekrar yazı yazılmasına karar verdi. Talebin yerine getirilmemesi halinde yasal işlem yapılacak. Müdahil avukatlar, cinayete kadar Emniyetin elindeki istihbarat belge, rapor ve tutanakları göndermediği gerekçesiyle Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'e tepki gösterdiler. Talepleri üzerine mahkeme, bu belgeler ve emniyetin tuttuğu F3, F4 ve F5 raporlarının da eklenerek gönderilmesi için yeniden yazı yazdı. 

Gözaltı  ve Tutuklamalar

 

Marksist Leninist Komünist Partisi'ne (MLKP) yönelik operasyonda sekiz ayı aşkın süredir tutuklu bulunan İzmir Demokrat Radyo Genel Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz, 17 Eylül'de görülen ikinci duruşmada tahliye edildi. 4 Şubat'ta İzmir Balçova'daki evine yapılan baskında gözaltına alınan Gürbüz, 7 Şubat'ta çıkartıldığı mahkemede tutuklanarak Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'ne konmuştu. İlk duruşması 27 Ağustos'ta görülen Gürbüz, Gürbüz'un tutuksuz yargılanmasına İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 26 Ocak 2010'da devam edilecek. MLKP üye olmak ve örgütün mali işlerini yürütmekle suçlanan Gürbüz'le birlikte tutuklanan Mine Özalp ve Sakine Solmaz ilk duruşmada tahliye edilmişti. Mahkeme Gürbüz'ün tahliye edilmesi talebini reddetmişti. 

10 Eylül'de Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin karşısına çıkarılan Azadiya Welat gazetesi eski Yazı işleri Müdürü Vedat Kurşun'un Kürt Sorunu ve PKK Örgütüyle ilgili haber ve yazılar nedeniyle tutukluluğu, en az 2 Aralık'a kadar uzatıldı. Bir davada ifade vermediği gerekçesiyle 30 Ocak'ta İstanbul Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Kurşun, duruşmada uzun süredir tutuklu bulunduğunu ve mağdur olduğunu belirterek, tahliyesini talep etti. Avukat Servet Özen "Haber ve yazılara suç unsuru taşımadığına kanat getirilerek yayımlandı. Demokratik açılımın tartışıldığı bugünlerde PKK ve Abdullah Öcalan'ın muhataplık konusu tüm basında yazılıyor ve tartışılıyor. O halde, bu yayınlar, müvekkilimin gazetesi için neden suç oluşturuyor? Müvekkilim bugün tartışılan olayları geçmişten gündemleştirmiştir" diye konuştu. Hakkında 20'nin üzerinde dava açılan Kurşun, günlük Kürtçe yayın yapan gazetenin birçok sayısında yayımlanan haberlerde "PKK örgütünün propagandasını yaparak yardım ve yataklık etmek" ve "suçlu ve suçluyu övmek" ile suçlanıyor. Mahkeme propagandanın sistemli şekilde yapıldığı kanaatine varırsa Kurşun'a "örgüt üyeliği" suçlamasıyla da yargılayabilir. 

Danıştay saldırısı davasıyla birleştirilen birinci "Ergenekon terör örgütü"ne yönelik davasına 24 Ağustos'ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 104. duruşmayla devam edildi. Tutuksuz sanık İşçi Partili eski Ulusal TV yayın yönetmeni Ferit İlsever , "İddianamede beni ve Doğu Perinçek'i Abdullah Öcalan'la görüşmekle suçlayanlar, bugün Öcalan'ın her sözünü manşetlere taşıyorlar. Ergenekon dalgalarıyla TSK yıpratıldı, başta üniversite ve yargı, tüm devlet kurumları ve halk baskı altına alındı. Bu aşamada AKP-PKK ittifakıyla 'Kürt Açılımı' gündeme getirildi. Talatpaşa Komitesi'nin yurt dışındaki çalışmalarının aydınlatılması için dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in tanık olarak dinlemesini istiyorum" dedi. "Ergenekon terör örgütü" ile ilgili yazılan üçüncü iddianamede Prof. Dr. Yalçın Küçük, "Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlarından yargılanıyor. İddianamede Küçük'ün kişisel notlarında yola çıkarak Ergenekon örgütü ile PKK arasında bağlantı kuruluyor. İddianamede Küçük'ün davanın bir diğer şüpheli ismi olan Mehmet Haberal ile birlikte örgütün yöneticisi konumunda bulunduğu, yazarın kişisel notlarından Küçük'ün Haberal ve İlhan Selçuk ile birlikte "aynı örgüt evi"ni paylaştığı da ileri sürülüyor. İlhan Selçuk, örgütün fikri lideri olduğu tespitine yer veren iddianameyle ilgili, "hukuk mantığının ötesinde, düz mantığın bile m'si yok" dedi. "Ergenekon terör örgütü"nde yer alarak "anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek" iddiasıyla tutuklu yargılanan Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, "İddianamede yer alan ve bana atfedilen günlük adındaki notlar bana ait değil" dedi. 

26 Haziran'da İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Özgür Radyo genel yayın koordinatörü Füsun Erdoğan ve Atılım gazetesi yayın koordinatörü İbrahim Çiçek'in de aralarında bulunduğu 23 kişiyi MLKP örgütüne üye olmak veya yöneticiliğini yapmak iddiasıyla yargılamaya devam etti. 8 Eylül 2006'da çeşitli illerde yürütülen "Gaye" operasyonda tutuklanan sanıklar için, 40 yıldan ağırlaştırılmış müebbet hapse kadar ağır cezalar isteniyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün delil olarak sunduğu belgeler duruşmada sert biçimde tartışıldı. Mahkeme, Erkan Salduz ve Arzu Torun'u tahliye etti. Duruşmada, Naci Güner üzerine kayıtlı olduğu ifade edilen ve polisin operasyon yaptığı evin yer aldığı Aydın Nazilli'ye bağlı Ocaklı Köyü muhtarı Ali İhsan Demiralay ve üç kişi daha tanık sıfatıyla dinlendi. Tanıklar, 10 yılı aşkın bir süredir köyde ikamet eden ve tarımla uğraşan Güner'i "Ali Taş" olarak, Fatma Siner'i de eşi "Hanım Taş" olarak tanıdıklarını; yardımsever bildiklerini ve şüphe çeken insanlar olmadıklarını söylediler. Avukatları, müvekkillerinin 2 yıl 10 aydır tutuklu bulunduklarını vurguladıktan sonra operasyonda tutanak tutan dört polis memurunun duruşmaya çağrıldıkları halde gelmemelerini, "yargılamayı uzatmaya dönük" ve "maksatlı" buldular. Mahkeme, görevli polislere yine davetiye çıkardı. Dava 6 Kasım'da sürecek. 

"PKK veya MKP örgütlerinin propagandası yaptığı" iddiasıyla yargılanan ve 26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındığından bu yana cezaevinde bulunan Devrimci Demokrasi gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Erdal Güler yeni dosyalardan hapse mahkum olmazsa Aralık ayında tahliye olabilecek. 26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındıktan sonra Amasya Cezaevi'ne gönderilen Güler'in 30'un üzerinde davası vardı; 21 ay hapse mahkum edilmişti ve 60 bin TL'yi akşın cezası vardı. Güler, Özgür Düşün dergisinin Mart-Nisan 2005 sayısında yer verilen "Mahir Çayan ve yoldaşlarını saygıyla anıyoruz" mesajından dolayı "suç ve suçluyu övmek" ile suçlanıyor. Bir başka dava da, İbrahim Kaypakkaya'nın anıldığı "Halk için Devrimci Demokrasi" gazetesinin 1-16 Mayıs 2006 tarihli sayı için açılmıştı. Avukatı Ümit Sisligün, Güler'in 11 Aralık 2009 tarihinde tahliye edilmesini umuyor ancak kesinleşen davaları bu hükümlülük süresini uzatabilir. Güler, 11 Aralık'ta İstanbul 11 Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 29 Aralık'ta da 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak. 

Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Eğitim-Sen Sivas Şubesi'nde “Ortak Düşman Amerika’dır” karikatür sergisi düzenledikten sonra tutuklanan Gençlik Federasyonu'ndan İlker Ekiz, İbrahim Karataş, Mustafa Doğan ve Elbil Çınar'ı 18 Ağustos'ta yargılamaya başladı. Mahkeme, “Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi okumak” ve “Gençlik Federasyonu üyesi olmak” ile suçlanan ve bu nedenle Sivas E Tipi cezaevinde bulunan beş kişi, "örgüt üyeliği", "örgüt propagandası yamak" ve Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek" ile yargılıyor. ÇHD İstanbul Şubesi üyesi ve avukat Taylan Tanay, tutuklamaların üniversitede gerçekleşen saldırı ve buna demokratik kitle örgütlerinin gösterdikleri tepkilerden sonra geldiğini savundu. Yargılamaya 5 Kasım'da devam edilecek.  

İstanbul Bostancı'da üç kişinin ölümüne yol açan "Devrimci Karargah" örgüte yönelik operasyon sonrası gözaltına alınan Vatan gazetesinin İnternet sitesi gazetevatan.com'un yayın müdürü Aylin Duruoğlu 30 Nisan'da tutuklanarak Bakırköy Kadın Tutukevi'ne gönderildi. 27 Nisan'da gözaltına alındıktan üç gün sonra İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklanan Duruoğlu için meslektaşları Vatan gazetesi önünde destek eylemi yaptı. Tutukluluğunun 15. gününde "Aylin'imiz Seni Seviyoruz Arkandayız" pankartı açarak fotoğraf çektiren çalışma arkadaşları ve dostları bu fotoğrafı Duruoğlu'na moral amaçlı göndereceklerini açıkladılar. Avukatı Naime Kılıç, müvekkili Duruoğlu'nun, yıllar önce İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde aynı sınıfta okuduğu Yılmazkaya ile "Türk Hamımı" kitabının yazarı olması nedeniyle görüştüğü, müvekkilinin örgütle hiçbir bağlantısının olmadığını, Duruoğlu'nun daha polis sormadan ayrıntılı beyanda bulunduğunu belirtti. Kılıç, başvurusunda, "Dosyada da hiç bir delil ve emare yok. Gazetenin yanındaki Astoria adlı alışveriş merkezinde yenilen yemekte tutulan tutanak dışında bir şey yok. Müvekkilim mağdur. Yılmazkaya’nın dokunduğu, gördüğü herkes suçlu ilan edildi. Örgüt suçlaması çok ciddi bir suçlamadır. Müvekkilim ilerde beraat edecektir. Tutuklu yargılanmasına gerek yok” dedi. Devrimci Hareket dergisi de, çalışanları Mehmet Yeşiltepe'nin örgütle ilişkilendirilmesini "komplo" olarak nitelendirdi. Duruoğlu ve Yeşiltepe 23 Şubat 2010'da İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlayacaklar.  

PKK örgütüne yönelik operasyonda gözaltına alınan Diyarbakır Gün TV Genel Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin, 14 Nisan'dan bu yana cezaevinde tutuluyor. Ancak Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutulan Birsin ve operasyondan tutuklananlar hakkında beş aydır iddianame düzenlenmedi. Diyarbakır Başsavcılığı, operasyonun "PKK üyesi sekiz kişilik 'Türkiye koordinasyon Birimi"ne yönelik olarak, bir yıldır "teknik takip, telefonların dinlenmesi ve banka hesap hareketliliği"nden hareketle yapıldığını duyurdu. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin arama-el koyma kararı vermesinden sonra polis, Gün TV bürosuna gelerek arama yaptı. Diyarbakır dışında, İstanbul, Ankara, Batman, Mardin, Adana, Elazığ, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi kentlerde de operasyon yürütüldü. 

Siirt'te Newroz Bayramı'nı izlerken önce tartaklanarak gözaltına alınan ardından da tutuklanan DİHA muhabiri Abdurrahman Gök, Ekim ayında yargılanmaya başlanacak. Gök, Newroz kutlamalarındaki gelişmeleri ROJ'ye aktardığı gerekçesiyle "örgüt propagandası yapmak" ile suçlanıyor. 25 Mart'ta Siirt Cumhuriyet Savcılığı'na, ardından da tutuklama talebiyle Siirt Sulh Ceza Mahkemesi'ne sevk edilen Gök, tutuklanarak Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. DİHA muhabiri Celal Kalpak, "Gök gözaltına alınırken Newroz'un kutlandığı alanın çıkışındaydık. Polis onu tartaklayarak gözaltına aldı. Ben itiraz edince, bir polis müdürü 'arkadaşın polislere taş atmış' dedi. Bunun inandırıcı olmadığını, onun sadece gazetecilik yaptığını, uygulamanın keyfi olduğunu söyledim" demişti. Kalpak, Gök'ün önce "polise taş atmak", bu suçlama tutmayınca 'kitleyi yönlendirmekle, ardından not defterinde pankart, döviz ve sloganlar yazılı olduğu gerekçesiyle, son olarak da Roj TV'ye bağlandığı gerekçesiyle "örgüt propagandası" iddiasıyla tutuklandığını ifade etti. 

DİHA Ajansı, ajans çalışanları Ali Buluş, Mehmet Karaaslan, Faysal Tunç ve Behdin Tunç'un da "PKK ile bağlantılı olmak" suçlamasıyla hapiste bulunduğunu açıklamıştı. Ancak tutuklamaların kesin olarak "gazetecilik faaliyetleri" ile ilgili olup olmadığı henüz bilinmiyor. 

Basın ve İfade Özgürlüğü Davaları

 

30 Eylül'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Kürt Sorunu'na ilişkin açıklamaları  nedeniyle DTP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel'in ifadesini zorla alınmasına karar verdi.. Tuncel, DTP Kadın Meclisi'ne üye 23 kişiyle birlikte, "suç ve suçu övmek" iddiasıyla ve TCK'nın 215. maddesi uyarınca yargılanıyor. Mahkeme, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 15 Ekim 2008 tarihli kararında, isnat edilen fiilin, Anayasanın 14. maddesinde belirtilen ''devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik suçlardan olduğu'' yönünde içtihat bulunduğunu savunarak, milletvekili dokunulmazlığı bulunsa da Tuncel'in CMK'nın 146. ve 199. maddeleri uyarınca savunma yapması için zorla getirilmesine karar verdi. Mahkeme, sanıklardan Tarık Yıldırım ve Meryem Demir'e avukat tayin edilmesi için Ankara Barosu Başkanlığı'na müzekkere yazılmasına karar verdi; duruşma günü olarak 30 Aralık'ı belirledi. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, "Bana göre DTP'li milletvekillerinin yargılanmaması gerekiyor. Ancak DTP'liler ifade verirlerse çok iyi bir jest yaparlar" dedi. 

29 Eylül'de Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, üç yıl önce "Dünden bugüne Kürt sorunu ve çözüm yolları" konulu panelde yaptıkları  konuşmalar nedeniyle hukukçu ve insan hakları savunucusu Eren Keskin, tiyatrocu Murat Batgi ve yazar Edip Polat'ı "Kürt halkı" ve "Kürdistan"dan söz ettikleri için "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" iddiasıyla bir yıl hapis cezasına çarptırdı. Diyarbakır'da 31 Mayıs 2006'da gerçekleşen bir etkinlikte yaptıkları konuşmalardan üç kişi hakkında Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı. Her üç kişinin de, kamu görevi üstlenmeleri, kurum ve kuruluşlarda görev yapma, seçme ve seçilme haklarını kullanma, dernek, vakıf, şirket, sendika ve parti gibi yapılarda yöneticilik yapma hakları da ellerinden alındı. 

"Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı  Nedim Şener'in sekiz yıla kadar hapiste istemiyle yargılandığı davaya Emniyet Genel Müdürlüğü de duruşmaya hazine avukatı göndererek müdahil olmak istedi. Ancak İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Hazine vekilinin bu talebini, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün dosyada ve iddianamede ihbar eden konumunda bulunduğu ve "doğrudan zarar gören sıfatında olmadığı" gerekçesiyle reddetti. Hrant Dink Cinayeti öncesi ve sonrası Jandarma, Polis ve MİT içerisindeki ihmalleri ve ihmallerini gizleme yönündeki çabalarını gözler önüne seren gazeteci Şener'in "kamu görevlisine hakaret", "haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiği" ve "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ettiği iddiasıyla yargılanmasına 29 Eylül'de devam edildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu'na yazılan yazıya yanıt geldiğini belirten mahkeme, dosyaya konulan bu raporların incelenmesi ve taleplerin değerlendirilmesi için yargılamayı 2 Şubat 2010'a bıraktı. 

29 Eylül'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, çeşitli açıklamalarından dolayı  milletvekili dokunulmazlıklarına rağmen yargılanan DTP eş  başkanı Emine Ayna ve Diyarbakır milletvekili Selahattin Demirtaş'ın zorla getirilmelerine karar verdi. DTP genel başkanı Ahmet Türk içinse yeniden tebligat çıkarılacak. 26 Mayıs'ta mahkeme, milletvekillerinin ifadelerinin talimatla alınmasıyla ilgili süreyi bugüne kadar uzatmıştı. Ayna, yargılamanın süreceği 29 Aralık'ta da mahkemeye ifade vermeyeceklerini söyledi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, üç ayı aşkın süredir gerginliğe neden olan durumun "Anayasal dokunulmazlığı"nı ele alan Anayasanın 83. maddesiyle gönderme yapılan "terör suçları"na dair 14. maddesiyle ilgili istisnanın kaldırılmasıyla sona erdirilebileceğini ifade etti. Diyarbakır milletvekili Selahattin Demirtaş'ın ifadesinin alınmasını Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Türk'ün İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Ayna'nın da Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi istiyor.  

Ardahan'ın  Çıldır Cumhuriyet Başsavcılığı, Kaymakamı Önder Çan'ın şikayet ettiği ve "hakaret" iddiasıyla hapsini istediği kuzeyanadolugazetesi.com sitesi yetkilisi Fakir Yılmaz'ın yargılanmasına gerek olmadığına kamu makamlarına örnek oluşturacak bir tespitle karar verdi. Kuzey Anadolu gazetesi, Köy Hizmetlerine ait bir greyderin donmuş Çıldır Gölü üzerindeki askeri çadırın etrafına kar biriktirmesi için çıkartan Kaymakam Çan'ı "Ardahan'da yetkililer 'Çıldır'mış olmalı" başlıklı bir haberle eleştirmişti. Haber, gazetenin İnternet sitesinde ve Taraf gazetesinde 11 Ocak 2009'da da yayımlanmıştı. Savcılık, "Basın, geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumundadır" dedi. Karar, 24 Eylül'de tebliğ edildi. Kararda, şüphelinin eylemlerinin eleştiri ve düşünce açıklama özgürlüğü sınırlarında kaldığı, TCK'nın 125. maddesindeki "hakaret" suçunun unsurlarının oluşmadığına vurgu yapıldı.  

Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi, haftalık Çoban Ateşi gazetesinde 8 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Berkant Coşkun'a ait "Anne beni askere yollama" başlıklı yazıdan yazı işleri müdürü Yasin Yetişgen'i yargılamaya 1 Ekim'de devam edecek. Savcı Mahmut Yalçın Arı, Yetişgen'in 5816 sayılı Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanun ve TCK'nın "halkı askerlik soğutma" fiilini düzenleyen 318. maddesinden cezalandırılmasını istemişti. Arı, Yazının son paragrafında yer alan "tırmandırılan savaş rantçılığı teşhir edilmeli ve kirli bir savaşın parçası olmamak için askerlik yapma konusunda vicdani ret kullanılmalıdır" ve "Mustafa Kemal'in bizzat dersim katliamı emrini vermesinden tutun da" şeklindeki sözleri suça gerekçe yapmıştı. Son duruşmada Yetişgen ek savunma verirken mahkeme, Yetişgen'in ek savunmasını ve basın suçlarından oluşan sabıkasını inceleyecek. Yetişgen'in, 3 Ağustos 2007'de çıkan "Antep ve Çoban Ateşi" yazısında "Antep Kuzey Kürdistan'ın bir sanayi kentidir" ifadesi geçtiği için yargılandığı dava da 18 Şubat 2010'da görülecek. Hakkında "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla dava açılan yazının yurtdışında yaşayan yazarı Hurşit Kaşıkkırmaz hakkında da tutuklama kararı çıkarılmıştı. 

Diyarbakır 6. Asliye Ceza Mahkemesi, hizmetleri Türkçe dışında Kürtçe, Ermenice ve Süryanice verdiği için Sur Belediyesi Başkanı Abdullah Demirbaş, belediye başkan yardımcısı Hüseyin Kaya, Satın alma müdür vekili Resül Baran ile kültür işleri müdürü Mehmet Ali Altunkaynak'ı yargılamaya 9 Kasım'da devam edecek. 25 Mayıs'ta mahkeme savcısı, dört tutuksuz sanığın hapisle cezalandırılmasını talep etmişti. Demirbaş ve ona bağlı üç müdürünün, bu hizmetlerde bulundukları ve belediye kaynaklarını bu faaliyetlere ayırdıkları gerekçesiyle, TCK'nın 257. maddesi uyarınca "görevi kötüye kullanarak kamuyu zarara uğratmak" ve 222. maddesi gereğince de "Şapka ve Türk harflerine aykırı hareket etmek" iddiasıyla 3 yıl 6 aya kadar hapisleri isteniyor. 30 Eylül'de devam edilen davayla ilgili Demirbaş, "Bizim ceza alıp almamız Türkiye'nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı ve çok dilli olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Hükümet kendisine hak gördüğünü bize suç görüyor. Bizi yargılayan mahkeme, ben Kürtçe konuşsaydım bana tercüman sağlaması gerekecekti. Belediye bütçesinden kaynak aktardığım için suçlanıyorum" demişti. 

İskenderun 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Abdullah Öcalan için "sayın" ifadesinin kullandığı için DTP İskenderun İlçe Başkanı Mahmut Aydıncı, sözleri haberleştirdiği için de Demokrat İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz'ı "suç ve suçluyu övmek"ten yargılıyor. 18 Kasım 2008'de çıkan "İmralı Cezaevi ve uygulamalarına son verilmesi toplumsal barışa büyük katkı sunması açısından önemsenmelidir" sözlerinden dolayı Korkmaz ve Aydıncı, 18 Eylül'de hâkim karşısına çıktı. Öcalan'ın durumuyla ilgili sözlerin sahibi Aydıncı ile birlikte yargılanan Korkmaz, "Kürt açılımıyla ilgili ülke gündemini meşgul eden tartışmalar hakkımdaki davanın hukuksal ve sosyal dayanaklarını ortadan kaldırıyor" dedi. Dava 9 Aralık’ta sürecek. 24 Aralık 2008'de açılan davada, iki kişinin, TCK'nın 215. maddesi uyarınca cezalandırılmasını talep etmişti. Korkmaz, TKP'nin bir panelini izledikten sonra "Kürtlerin Önderi Alındı Faşistlere Teslim Edildi" başlığıyla haberleştirdiği için de eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca da yargılanıyor. "Askeri ve emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasıyla Korkmaz ve TKP yetkilisi Necmettin Salaz'ın, üç yıl hapsi isteniyor. Eski belediye başkanının Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açtığı davada 10 bin TL tazminat istemiyle yargılanan gazeteci, 21 Ekim'de hakim karşısında olacak. 

Eylül ortasında İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar'ı, Ergenekon Davası'nın tutuksuz sanıklarından gazeteci Güler Kömürcü Öztürk'e "basın yoluyla hakaret ettiği" iddiasıyla 2 bin 610 TL para cezasına, "haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği" gerekçesiyle de 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Ceza, iyi halden 1 yıl 3 aya indirildi ve beş yıl süreyle ertelendi. Beş yıl adli denetime tabi tutulacak olan Tayyar, bu süre içerisinde bir suç işlerse cezasını çekmek için hapse girecek. Kömürcü, Tayyar'ın 12 Eylül 2008 tarihli "Hayırlı İşler Tuğrul Bey" ve 17 Eylül 2008 tarihli "Ergenekon Kimlere Kaldı" başlıklı yazılar nedeniyle mahkemeye başvurmuştu. Yazıda Kömürcü ile Tuğrul Türkeş'in soruşturmayla ilgisi olmayan ve iddianamenin eklerine konulan telefon kayıtlarına yer verdiği iddia ediliyordu. Karar, savcıların Ergenekon iddianamesine koyduğu bir konuşmanın "özel hayatı ihlal" sayılması açısından da önem taşıyor. 

17 Eylül'de Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütü için "silahlı  Kürt muhalefeti" dediği için "terör örgütü propagandası yapmak" ile yargıladığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında beraat kararı verdi. 

17 Eylül'de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı Savaş Kırbaş, Kandil Dağı'nda KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'la röportaj yapan aktivist Hakan Tahmaz, yazılara yer veren Birgün gazetesi sorumlu müdürü İbrahim Çeşmecioğlu ve gazete sahibi Bülent Yılmaz'ın cezalandırılmasını talep etti. 9 Ağustos 2008'de yayımlanan "Tek Taraflı Ateşkes Sorunu Büyütüyor" başlıklı röportajdan Tahmaz, Yılmaz ve Çeşmecioğlu, "PKK açıklamalarını yayımladıkları" iddiasıyla TMY'nin 6/2. maddesinden yargılanıyorlar. Tahmaz ve Çeşmecioğlu'nun üç yıla kadar hapisleri, Yılmaz içinse ağır adli para cezası isteniyor. Dava, esas hakkında savunma sunulması için 17 Aralık'a bırakıldı. Röportajda, "Hakan Tahmaz'la Kandil'de görüşen KCK Başkanı Karayılan sokaktaki insanın artık şiddet istemediğini söylerken bir yandan da 'meşru savunma savaşı' adını verdikleri eylemleri sürdüreceklerini açıkladı" deniyordu. "Ayrı devlet peşinde olmadıklarını, Kürt Sorunu'nun inkarına karşı dağda olduklarını" söyleyen Karayılan, DTP'nin kendileri için bir ara halka olduğunu, PKK olarak siyaset yapmak istediklerini, "meşru savunma savaşı" olarak nitelendirdiği eylemleri sürdüreceklerini, bunun bir çelişki olmadığını savunuyordu. 

15 Eylül'de Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi, tek celsede Ekspres gazetesi çalışanı Sevda Turaçlar'ı, yayına verdiği bir fıkra yoluyla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'a hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapse mahkum etti. Ceza, beş yıl süreyle aynı nitelikte bir suç işlenmesi durumunda infaz edilecek. Turaçlar, "Hukukun verdiği karara saygılıyız. 20 yıldır gazetecilik yapıyorum, ilk kez böyle bir şey yaşadım. Türkiye çapında destek aldım. Herkese teşekkür ederim" dedi. Turaçlar, ''Ben gazetenin teknik servisinde bilgisayar operatörü olarak görev yapıyorum. Bu köşede gazeteye elektronik postayla gönderilen fıkrayı incelemeden alıp kullandım. Daha önce de eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eski Başbakan Yıldırım Akbulut ile ilgili de fıkralar alıp kullanmıştım. Suç içerdiğini bilmiyordum'' dedi. 

Muğla'da çıkan Milas Önder gazetesi ve yazı işleri müdürü Kemal Kaşkar, Başbakan Erdoğan'a ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e fıkra yoluyla "şerefsiz" denilerek hakaret edildiği gerekçesiyle Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. "Başbakana basın yoluyla hakaret" iddiasıyla yargılanan Kaşkar'ın iki yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor. Davaya Kasım ayında devam edilecek. Gazetenin yayın yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir Cumartesi günleri okurlardan gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak, "Aslında yayın politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz. Dikkatimizden kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına gereken yoktu. Fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra. Mahkum olursak Yargıtay'a, sonuç alamazsak da AİHM'e gideriz" demişti. 

16 Eylül'de İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Ben Mila'nın "Perinin Sarkacı", Guillaume Apollinaire'in "Genç Bir Don Juan'ın Maceraları", Fransız P.V.'nin yayına hazırladığı "Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları" adlı kitapların "müstehcenlik yapıldığı" iddiasıyla Sel Yayınları sahibi İrfan Sancı'yı yargılamaya başladı. İstanbul Başsavcılığı, Ocak 2009'da başlatılan Cinsel Kitaplar dizisinden soruşturma açılan dört kitap içerisinde bir tek Juan Manuel de Prada'nın "Kukular Kitabı"na dava açılmasına gerek görmemişti. Üç yıl hapisle yargılanan Sancı, İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin hazırladığı bilirkişi raporuna itiraz etti; yeni bir bilirkişi kurulunun kitapları incelemesini talep etti. Mahkeme de, "Genç Bir Don Juan'ın Maceraları" ile "Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları" kitaplarının Galatasaray Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı ile Hukuk Fakültesi kürsülerinden seçilecek bilirkişilerce; "Perinin Sarkacı" adlı kitabın ise, İstanbul Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı kürsüsünden seçilecek bilirkişilerce yeniden incelenmesine karar verdi. Mahkeme, bilirkişi raporlarının oluşturulması ve yeni kanıtların sunulması için yargılamayı 15 Aralık'a bıraktı. Sancı, "Ticaret Üniversitesi'nden birilerinin bilirkişi sıfatıyla edebiyat eseri değildir demesiyle dünyaca okunan kitaplar edebiyat eseri olmaktan mı çıkacak? Dünyaca ünlü şair, yazar Apollinaire porno yazarı mı olacak?" dedi. 

15 Eylül'de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı, 17 askerin yaşamını  yitirdiği Aktütün Karakolu'na baskında "askeri ihmali" gündeme getirdiği için hapisle yargılanan Taraf gazetesi sorumlu müdürü Adnan Demir'in beraatini istedi. Savcı, saldırıyla ilgili yayınların basın özgürlüğünün bir parçası olarak değerlendirdi; Demir'in beraatini istedi. "Genelkurmaya ait gizli belgelere yer verdiği" gerekçesiyle Demir'in yargılandığı davada avukatı Ergin Cinmen'e savunma hazırlaması için 20 Ekim'e kadar süre verildi. Demir, TCK 329. maddesi uyarınca ve 5 yıl hapis istemiyle yargılanıyor. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi'nin, 14 Ekim 2008'de çıkan "Aktütün'ü İtiraf Edin Demiştik... Biz Açıklıyoruz" haberine ertesi gün yayın yasağı koyduğu da hatırlatılmıştı.3 Ekim 2008 gecesi yapılan saldırıyla ilgili 14, 15, 16, 17, 18, 26 ve 28 Ekim 2008 tarihlerinde çıkan haberleri yargılamaya gerekçe olarak gösterilmişti. 

11 Eylül'de Genelkurmay Başkanlığı Hukuk Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, bir "İrticayla mücadele planı" belgesiyle ilgili yayın nedeniyle bir muhabire dava açıldığını açıkladı. Ordu içinde bir "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" hazırlandığını 12 Haziran'da haberleştirdiği için Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'nın hakkında soruşturma yürüttüğü Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, "soruşturma davaya dönüşürse mahkemeye iddiaları çürütecek belgeler sunacağım. Dava açıldığına dair bir bilgi bana gelmedi" dedi. Baransu, "askeri kuvvetleri alenen aşağılamak" suçlamasıyla hakkında bir soruşturma yürütüldüğünü biliyor ancak hakkında dava açıldığından haberdar değil: "Soruşturmayı yürüten savcılık, Genelkumrayı bilgilendirmiş olabilir. Gazeteci, TCK'nın 301. maddesinden yürütülen soruşturmaya ilişkin dosyasının 12 Ağustos'ta Adalet Bakanlığı'na gönderildiğini söylüyor. 

9 Eylül'de Ardahan 2. Asliye Ceza Mahkemesi, DTP milletvekillerinin Ardahan ziyareti öncesi ve sonrasında yaşanan provokasyonları yazarken "kin ve düşmanlığa tahrik" ettikleri iddiasıyla Kuzey Doğu Anadolu gazetesi yazı işleri müdürü Fakir Yılmaz, gazete sahibi Selmi Yılmaz ve Son Vilayet gazetesi yazı işleri müdürü Nihat Yılmaz yargılamaya devam etti. Mahkemesi, DTP'lilerin 28 Kasım 2008'de yaptığı ziyaretle ilgili yazılara açılan ceza davasını evrakların tamamlanması için yargılamayı 4 Kasım'a bıraktı. Ayrıca, Ardahan Adliyesi Hakimi Dilek Şen ve yine Ardahan Adliyesi Savcılarından Emrah Ünal, 14 Mayıs 2009'da çıkan "Reddi hakim mi yapsaydım!" başlığıyla yer verilen bir yazıda kendilerine hakaret edildiği iddiasıyla gazetecilere 40 bin TL tutarında tazminat davası açmışlardı. İki hakim, 30 Eylül'de görülecek tazminat davası dışında iki kişiye bir de ceza davası açılması için girişim yapmışlardı. "Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" iddiasıyla açılan bu davada Kasım'da sürecek. Üç haberciye bir dava da, Ardahanlı devrimci Orhan Keskin'in babasının matbaalarını ziyaret etmesini haberleştirmeleri üzerine açıldı. Savcılık,"Diyarbakır zindanlarında ölen Ardahanlı devrim şehidi Orhan Keskin" ifadesinden dava açma gereği duydu. Savcılık, gazetecileri, "kin ve düşmanlığa tahrik" ve "örgüt propagandası" iddiasıyla suçlama yöneltiyor. Fakir Yılmaz, Köy Hizmetlerine ait bir greyderin donmuş Çıldır Gölü üzerinde ki askeri çadırın etrafına kar biriktirmesi için çıkartan Çıldır Kaymakamı Önder Çan'ı eleştirdiği için de tazminat istemiyle yargılanıyor. "Ardahan'da yetkililer 'Çıldır'mış olmalı" başlıklı bu haber, Taraf gazetesinin 11 Ocak 2009 tarihli sayısında da yayımlanmıştı. 

Haber 49 gazetesi sahibi Emrullah Özbey hakkında, İl Öz İdaresi Genel Sekreteri Ahmet Güngör'ün istisıyla ilgili yayımlanan "Spekülasyonlarla dolu bir istifa" haberinden sonra "hakaret" iddiasıyla dava açıldı. Gazeteci, 22 Ekim'de Muş Sulh Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak. Güngör'ün istifasıyla ilgili gündeme gelen sorulardan 15'ini Muş Valisi Erdoğan Bektaş'a da soran gazeteciye Vali yanıtlarını göndermişti. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Dairesi, 17 Ocak 2005'te çıkan "İmza Skandalı" haberiyle engellilerin sınavının sahte imzayla iptal edilmesini gündeme getiren gazeteciye verilen iki bin TL'lik tazminatı bin TL'ye indirmişti. Ancak bu arada Danıştay da, Muş'taki engellilerin görevlerine iadesini kararlaştırmıştı. İddiasının arkasında olduğunu ifade eden gazeteci, AİHM'e başvuracak. 

8 Eylül'de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Sur Belediyesi'nin "Her Eve Bir Hikâye" (Sere Şeve Çirokek) Projesi kapsamında evinde çocuklara Kürtçe ders veren 10 yaşındaki M.Ö.'nün annesi ve babası ile belediye başkanı Abdullah Demirbaş hakkında dava açmaya gerek görmedi. Üç yıl önce ''Her geceye bir masal ve her evi bir eğitim yerine dönüştürme projesi'' adıyla başlattığı proje nedeniyle Abdullah Demirbaş ile bu projeden hareketle evinin bir bölümünü okula dönüştüren M.Ö.'nün anne ve babası daha önce savcılığa ifade vermişlerdi. Soruşturma sonunda savcılık takipsizlik kararı verdi. 

8 Eylül'de Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, kapatılan DEP'in eski milletvekili Leyla Zana, 2007 Newrozu'nda "Kürtlerin üç önder Celal Talabani, Mesut Barzani ve Abdullah Öcalan" sözlerinden mahkum olduğu davada yaptığı savunmadan da hapis istemiyle yargılandı; ancak "örgüt propagandası yaptığı" iddiasıyla ilgili beraat etti. Zana'yı "suç ve suçluyu övmek" iddiasıyla iki yıl hapse mahkum edildiği dava sırasında, "düşüncelerimden dolayı yargılanmayı Türkiye demokrasisinin ayıbı olarak görüyorum" dediği için yargılanıyordu. Avukatı Meral Danış Beştaş, "Mahkemeler propaganda yapılabilecek alanlar değildir. Çünkü propaganda belirli bir fikri yaymayı kapsar. Ayrıca, savunma hakkı Anayasa ve uluslararası hukuk başta olmak üzere evrensel bir boyutta güvence altındadır" dedi. 

8 Eylül'de Aydın Çocuk Mahkemesi, Başbakan Erdoğan'ın ziyareti sırasında aracıyla yanından geçerken "Allah senin belanı versin" dediği iddia edilen 13 yaşındaki M.S.Ö. ile ilgili davayı düşürdü. 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesinde Aydın'ı ziyaret eden başbakan, kendisine hakaret ettiği iddiasıyla korumalarınca yanına getirilen M.S.Ö.'ye neden böyle konuştuğunu sormuş, "Seni sevmiyorum" şeklinde bir yanıt alınca da çocuğun boğazını sıkmıştı."Görevliye görevi nedeniyle alenen hakaret" iddiasıyla yargılanan M.S.Ö hakkındaki dava ilk duruşmada düştü. Mahkeme, Erdoğan'ın Aydın ziyaretini AKP lideri olarak yaptığını ve bu nedenle kamu görevlisi olarak kabul edilemeyeceğine kanaat getirdi. MSÖ, çocuk TCK'nın 125. maddesi uyarınca 14 ay ile 28 ay arasında hapis istemiyle yargılanıyordu. Babasının iflas etmesi nedeniyle Erdoğan'a tepki gösteren çocuğun avukatları da, Erdoğan hakkında "kasten insan yaralamak" iddiasıyla şikayet etmiş ancak suç duyurusu takipsizlikle sonuçlanmıştı. Avukat Kemal Aytaç, "Başbakanı değil çocuğun korunması gerekir. Mahkeme hukuka aykırı şekilde yazılan iddianameyi nasıl kabul edebilir? İşin komik tarafı başbakanın herhangi bir şikayeti de yok" dedi. 

Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi, "Hayat Üç Saatlik Sınava Sığmaz" kampanyası için toplanan imzaları TBMM'ye gönderdikten sonra 20 Mayıs 2008'de yaptıkları eylemde Başbakana hakaret ettikleri iddiasıyla yargılanan Emek Gençliği'nin üç üyesi Şerafettin Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık'ı beraat ettirdi. Bilirkişinin mahkemeye gönderdiği raporda, "İstanbul'da doğdu, ABD'li oldu, katil Bush'un oğlu Tayyip Erdoğan" şeklindeki slogan ve sözlerde suç unsuruna rastlanmadığına yer verilmişti. Gözaltına alınan üç genç, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet etmekten de beraat etmişlerdi. 

İstanbul Başsavcılığı, Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu hakkında, geçen yıl PKK örgütünün Aktütün Karakolu'na 17 askerin ölümüne neden olan baskınla ilgili "tutanak raporlarını haberleştirdiği" için dava açtı. 27 Ağustos'ta yazılan iddianamede, Mehmet Baransu imzasıyla 13 Nisan 2009'da yayımlanan "Ceride Raporları" başlıklı haberde, karakola yapılan baskının zamanı, baskın anında uçakların kalkış saati, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı'na olayın ne zaman bildirildiği, Genelkurmay Başkanı'nın Karargâha saat kaçta geldiği gibi bilgilere yer verildiği bildiriliyor. Haberden iki ay sonra Askeri Savcılık, 12 Haziran'da Baransu hakkında suç duyurusunda bulundu; gazetecinin "Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıkladığı"nı iddia etti. Baransu, 18 Kasım'da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. "Ceride kayıtlarının gizli, gizlilik derecesi kaldırılmamış veya değiştirilmemiş bilgi ve belgelere" yer verdiği gerekçesiyle Baransu, TCK'nın 329. maddesinden 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. 

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetinde polis ve jandarma ihmallerinin anlatıldığı "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" kitabından gazeteci Nedim Şener'i yargılamaya 23 Ekim’de devam edecek. Şener, "Terörle mücadelede görev almış kileri hedef gösterdiği, gizli bilgileri temin etmek ve açıkladığı, yargıyı etkilemeye teşebbüs ettiği" suçlamalarıyla 28 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. 26 Haziran’da mahkeme, şikayetçi polisler Ramazan Akyürek, Muhittin Zenit, Fatih Sarı ve Ali Fuat Yılmazer'in "hedef gösterme" suçlamasıyla ilgili müdahillik taleplerini kabul etti. Diğer suçlamalarla ilgiliyse doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle talebi reddetti. Zenit'in e katıldığı duruşmada konuşan Şener, "Şikayetçilerin ileride sanık olmak ihtimalleri de var. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun ardından görevlendirilen iki mülkiyet müfettişi soruşturma yürütüyorlar. Bu şikayetler, ileride sanık olmamak için, kurumsal değil şahsi kaygılarla yapıldı. Cinayetin siyasi boyutları ve amaçları vardı. Suç işlenmeden bu cinayeti aydınlatmanın yolu yok. Toplumun bilgi alma hakkı ve evrensel insan haklarının gereğini yaptım" dedi. Şener'in avukatı Şeyhnaz Yüzer de, "Şikayetçi, hangi terör örgütüyle mücadele ediyormuş, biz bunu bilemeyiz. İstihbaratçı olması, terörle mücadelede bulunduğu anlamına gelmez. Görevini yapan hiç kimse cezalandırılamaz. AİHM içtihatları göz önünde bulundurulmalı" dedi. 

Eski DTP Genel başkan yardımcısıyken 2007 Newroz Bayramı'nda bir konuşma yapan Orhan Miroğlu, "PKK Türkiye'nin gerçeğidir, bu gerçekle Türkiye yüzleşmelidir. Sınır ötesinde aramayın" dediği için 2 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ağustos'ta verdiği kararında "örgüt propagandası yapıldığı"nı ileri sürdü. Dosya Yargıtay'a taşındı. Taraf gazetesi yazarı Miroğlu, 12 Aralık 2007 tarihli “Bekar Askerler” yazısında “bekar Türk askeri ile geleneksel kıyafetli Kürt kadınını yan yana” gösteren Sabah gazetesindeki bir fotoğrafı ve haberi eleştirdiği için TCK'nın 301. maddesinden yargılıyor. Adalet Bakanlığı'nın yargılama izni verdiği Miroğlu, Kadıköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen dava için talimatla ifade vermişti. Miroğlu, Sabah’taki “Sınır Komandoları Bekar Olacak” haberinden hareketle kadınların geçmişte aylarca karakollarda cinsel ihtiyacın giderilmesi için tutulduğunu savunarak, Türkiye’nin AİHM'de mahkum olduğu Ş.A davasını gündeme getirmişti. 

Sanatçı  Ferhat Tunç, Yeniden Özgür Gündem gazetesine yazdığı "Bir Devrimci Leyla ve Bir Şarkı" başlıklı yazıda "Adliyeyi tahkir ve tezyif" ettiği iddiasıyla yargılanıyor. Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 19 Ocak 2004'te çıkan ve "Derin Yargı"dan söz eden yazıdan sanatçı ve yurtdışında yaşayan sorumlu müdürü Mehmet Çolak'ı hapis istemiyle yargılıyor. Ayrıca Tunç, 22 Temmuz 2006'da Antalya Alanya'da verdiği bir konserde "Bu ülkede ölen askerler nasıl bu ülkenin evladı sayılıyorsa, öldürülen her gerilla da bu ülkenin evladıdır" dediği için de yargılanıyor. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, "örgüt propagandası yaptığı" iddiasıyla yargılanan davadan beraat etti ancak duruşma savcısı kararı temyiz edince dosya Yargıtay'a taşındı. Tunç, burada da "Bu ülkede ölen askerler nasıl bu ülkenin evladı sayılıyorsa, öldürülen her gerilla da bu ülkenin evladıdır. Ölen her asker için yüreğim yanıyor, öldürülen her gerilla için yüreğim kanıyor" demişti. 

Hukukçu  Erdal Doğan, gazeteci Hrant Dink'in katledildiği 19 Ocak 2007 günü NTV, Habertürk ve STV kanallarında yaptığı açıklamalar nedeniyle Ergenekon sanığı Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün açtığı 10 bin YTL'lik tazminat davasından yargılanıyor. Dava önce müşteki avukatlarının mazeret bildirilmeden katılmadıkları gerekçesiyle düşen dava, ek girişimle yeniden açılmıştı. Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde yargılanan Doğan, müvekkili Dink'in öldürülmeden önce 301. maddeden yargılandığı davaya Veli Küçük'ün müdahil olmak istediğini ifade etmişti. Doğan, "Bu davada Veli Küçük kendi el yazısıyla davaya taraf olmak için dilekçe sundu. Bu olaydan sonra ise Hrant kendini daha çok tedirgin hissederek, bunu aile ve yakın çevresine ve tarafıma iletti. Çünkü Veli Küçük sokaktan geçen herhangi bir kişi değil. Bunu herkes iyi bilir" demişti. Dava 5 Kasım'da devam edecek. 

30 Temmuz'da Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi, Asım Yenihaber imzalı "Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke" başlıklı köşe yazısından Vakit gazetesini 624 bin TL manevi tazminat istemiyle açılan davada yargılamaya devam etti. Mahkeme, gazete avukatı Hacı Ali Özhan'ın, davacı 312 generalden Ergenekon Davası'ndan yargılanan beş kişinin de bulunduğunu ifade ederek, bu kişilerden Şener Eruygur'un Vakit gazetesi aleyhine davalar açılarak çalışamaz hale getirilmesi yönünde beyanları bulunduğunu iddia etti. Avukat, "Bu nedenle davacıların, bu istek üzerine dava açtığını düşünüyoruz. Şener Eruygur ve Hurşit Tolon`un bizzat dinlenilmesini talep ediyorum" dediyse de mahkeme başkanı Adem Albayrak, "dosya kapsamı, usul ve yasaya uygun bulunmadığı"ndan bunu reddetti. Yargılamaya 3 Kasım'da devam edilecek. Dört eski kuvvet komutanı dahil 312 generalin "hakaret" iddiasıyla açtığı davada, gazete sahibi Nuri Aykon ve haberin sahibi olduğu iddia edilen Mehmet Doğan yargılanıyor. Davacılar, yazıyı eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan'ın yazdığını savunuyorlar. 

Eylemlere katılan çocukların tutuklanıp ağır cezalara mahkum edilmelerini Roj TV'de eleştiren İHD Adana Şube Başkanı Ethem Açıkalın hakkında "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla açılan davanın görülmesine 27 Ekim’de başlanacak. Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak olan Açıkalın, çocukların durumuyla ilgili 29 Kasım 2008'de Roj TV'ye bilgi vermişti. Vali İlhan Atış'ın, "gösterilere katılan çocukların ebeveynlerinin yeşil kartları iptal edilsin" önerisini eleştirdiği için ve "kirli savaş"tan söz ettiği için hedef alındığını söyleyen Açıkalın, yakıcı bir sorunla ilgili düşüncelerini paylaştığını, bugüne kadar Adana'da 84 çocuğun 382 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldığını ifade etti. Açıkalın, DTP il binasına polisin yaptığı baskına itiraz ettiği için de "polise mukavemet"ten de yargılanıyor.  

Taraf gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan "Büyükanıt da hedefti" başlıklı manşet haberi nedeniyle Yayın yönetmeni ve yazar Ahmet Altan Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Altan hakkında, "Gizliliğin ihlali" ve "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamalarıyla dava açılmıştı. Çoğu Ergenekon Soruşturma kapsamında olmak üzere, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik, Başar Arslan, Sibel Hürtaş, Adnan Keskin ve Adnan Demir hakkında "soruşturmanın gizliliğini ihlal", "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ve "yargıyı yapanı etkilemek" gibi suçlamalarla açılan 100'ü aşkın dava sürüyor. Ergenekon Soruşturması'nın başladığı Haziran 2007'den bu yana aynı suçlamalarla Doğan Grubu'na bağlı medya kuruluşlarına 200'ün üzerinde dava açıldığı biliniyor.  

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Günlük gazetesinin yazarı Veysi Sarısözen ve imtiyaz sahibi Ziya Çiçekçi'yi "PKK örgütünün propagandasını yaptıkları" iddiasıyla yargılıyor. 6 Şubat 2009'da yayımlanan "Örgüt propagandasını biz yapmıyoruz halk yapıyor" yazısından Sarısözen ve Çiçekçi'nin, TMY'nin 7/2 maddesi uyarınca 7,5 yıla kadar hapisleri isteniyor. Mahkeme, Çiçekçi'ye bin gün adli para cezası karşılığında 20 bin TL'lik ön ödeme cezasının 10 gün içerisinde yatırılması halinde davanın düşürüleceğini bildirdi. Süre içerisinde ceza ödenmezse Çiçekçi'nin yargılamasına devam edileceği uyarısında bulunan mahkeme, 26 Ekim'de görülecek bir dahaki duruşmada Sarısözen'in ifadesine başvuracak; gazetenin periyodik yayın durumunu da araştıracak. 

28 Temmuz'da Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Londra'daki Suas Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, "İnsan için beyin ve yürek neyse Kürt halkı için PKK ve Öcalan o demektir. Kürt halkı için yeni bir yaşam kurdu öyle ki varlığından utanır hale gelmiş halka özgürlük ve direniş ruhu kazandırdı" dediği iddiasıyla eski DEP milletvekili Leyla Zana'yı "PKK örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla 1 yıl 3 ay hapse mahkum etti. Zana, 24 Mayıs 2008'de yapılan bir seminerinden TMY'nin 7/2. maddesi uyarınca yargılanıyordu. Emniyet, Roj TV haber bülteninde çıkan görüntüleri takip ederek Zana'yı şikayet etmişti. Zana hakkında açılmış 10'u aşkın dava var. Zana, Avrupa Parlamentosu'nun Brüksel'de düzenlediği "4. Uluslararası AB, Türkiye ve Kürtler" konferansında yaptığı ve 4 Aralık 2007 tarihli Akşam gazetesinde "Zana: Öcalan'ın Rolü Son Derece Önemli" başlığıyla çıkan konuşmasından da suçlanıyor. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi de, Zana'yı “Eğer kardeşlik için el uzatılsa Kürtler daha da güçlü bir şekilde barış elini tutacak. Eğer uzatılmazsa Kürtler her zaman mücadele edecek. Erdoğan’a sesleniyorum, Kürt şehirlerini bir bir dolaşma, git İmralı’da barış elini tut. Bu halk bunu istiyor” sözlerinden yargılıyor. 

Silivri 1. Asliye Ceza Mahkemesi, üç yıldır Hakan Taştan ve Turan Topal'ı "kin ve düşmanlığa tahrik", "Türk milletini aşağılama" ve "hukuka aykırı şekilde veri toplamak" iddiasıyla yargılıyor. Dava 15 Ekim'de sürecek. Mahkeme, "Protestanlığı yaydıkları" gerekçesiyle yargılandığı davada soruşturmanın genişletilmesi ve "misyonerliğin adliyelerdeki yaygınlığına tanıklık etmeleri" için İstanbul ve Beyoğlu adliyesinden iki çalışanın dinlenmesine karar vermişti. Dava, Silivri'nin Hristiyanlar için "kutsal bir yerleşim haline getirilmek istendiği, misyonerlerin buradaki okullarda örgütlenmeye çalıştığı; Türklüğü, askerlik hizmetini ve İslamiyet'i aşağılayıcı konuşmalar yapıldığı" yönündeki bir ihbar üzerine açılmıştı. Taksim'deki Türk Protestan Kilisesi üyesi sanıklara yönelik suçlamalar arasında "misyonerlik faaliyetinde bulunmak, çoğu öğrenci olan müştekilere ücretsiz İncil, Hıristiyanlık'la ilgili kitap ve CD verilmesi" de var. Adalet Bakanlığı, iki gencin TCK'nın 301. maddesinden yargılanmalarına izin vermişti. 

DİHA muhabirleri Sertaç Kayar ve Yunus Tosun, Beyoğlu Dolapdere'de, eylem izlerken gözaltına alındıktan sonra şimdi de eyleme katıldıkları gerekçesiyle yargılanıyorlar.20 Ekim 2008'de savcılıkça serbest bırakılan iki muhabirin, "Yasadışı gösteri sırasında yanıcı madde kullanmak ve kamu malına zarar vermek" iddiasıyla cezalandırılmaları isteniyor. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada iki kişi, eylemi izlerken haberci olarak gözaltına alındıklarını ve haber materyallerine de el konduğunu söylediler. Kayar ve Tosun, söylediklerinin savunma yerine geçmesini istemediklerini, durumu izah etmeye çalıştıklarını ifade ederek suçlamaları reddettiler. Yargılamaya 1 Ekim'de devam edilecek. Polis, Dolapdere'de bir inşaat bölgesinde iş makinelerine yönelik molotoflu saldırı düzenleyen grubu izlerken "çevredeki evlerin, pencere ve balkonlardaki vatandaşların bağırarak işaret etmeleri üzerine, kaçan grubun arkasından ayrılan" DİHA stajyer muhabiri Tosun ile muhabir Kayar'ı, üzerlerindeki fotoğraf makinesi, el kamerası ve gaz maskeleriyle birlikte gözaltına aldı. 

Kürt siyasetçi  Mahmut Alınak, Başbakan Erdoğan'a gönderdiği ve kendisini Kürtçe ifade ettiği mektubunda, "Kars halkını kandırdınız" dediği için hapisle yargılanıyor. Başbakana hakaret ettiği iddiasıyla 11 ay ve 20 gün hapisle 500 fidan dikerek bakımını yapmaya mahkum edilen Alınak, Erdoğan'a Kürtçe mektup göndererek eleştirdiği için 23 Temmuz'da Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıktı. Tutuksuz sanık olarak iki yıl hapsi istenen Alınak, savunmasında, "Mektubumda Başbakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin halkı kandırdığını, Kars'a sömürge gözüyle bakıldığını yazdım. Bu sözlerin neresinde hakaret olduğunu anlamış değilim. Öyle ki, bir eleştiriden dahi söz edilemez. Bu halde bizim ağzımıza mühür vurup sokakta öyle dolaşmamız gerekecektir. Nasıl bir düşünce özgürlüğüdür ki, kandırma sözcüğü dahi suç olmaktadır. Görünen o ki, bizim bu ülkede özgür olduğumuz tek yer hapishanedir" dedi. Mahkeme, sanığın sabıkasını incelemeye almıştı.  

Alınteri dergisi eski yazı işleri müdürü Sakine Yalçın, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e bir haberde "katil" dendiği için Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hapisle yargılanıyor. Derginin 1 Şubat 2002 tarihli sayısında "Hücre tipi yaşama hayır" başlıklı haber nedeniyle Yalçın, 4 Kasım'da bir kez daha hakim karşısına çıkacak. İlk yargılamada 884 YTL'ye mahkum edilen gazeteci, karar Yargıtay yolu açık olmak üzere verilmesine karşın, 2006 yılında pasaport almaya gittiğinde gözaltına alındı. Yalçın'a serbest bırakılması için para cezası ödettirildi ancak dava sürüyor. Gazeteci, 16 Temmuz 2003'te yer alan “Darbenin kesintisizliği” başlık yazıdaki “köylerin yüzlerine bok süren ve kadınlara tecavüz eden askerler” ifadesi ve TBMM'ye “ar” denmesi gerekçeleriyle 159. maddeden Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Adalet Bakanlığı'n 301 değişikliği nedeniyle yargılanmasına izin vermediği Yalçın, eski TCK'nın 159. maddesinden hala sanık olduğunu, son olarak para cezasına mahkum edildiğini ve cezasının da tekrar suç leyebileceği kanaatiyle ertelenmediğini ifade etti. Dosyası Yargıtay'da. Yalçın, 14 Ekim 2003'te yayımlanan “Sınıfa karşı. sınıf” yazısından, "orduya hakaret ettiği" iddiasıyla bin 620 TL idari para cezasına mahkum edildi. Yalçın, kararı temyiz ettiklerini bildirdi. 

Diyarbakır'ın Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş, PKK örgüt üyesi Burhan Bahtiyar'ın anma etkinliğinde ifade ettiği sözlerinden dolayı yargılandı; sonunda beraat etti. Demirtaş, "Herkesin göz rengi ayrı olabilir, gerilla annesinin ve asker annelerinin gözyaşları aynıdır. Özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenlere minnet duyuyoruz" sözlerinden "örgüt propagandası yapmak" suçlamasıyla yargılanıyordu. 

Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkçe ve Kürtçe yazılan 2007 ajandası  nedeniyle, eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu ve avukat Nesip Yıldırım'ı "suçu övmek"ten yargılıyor. 15 Mayıs'ta savunmasını sunan Yıldırım, "Bu benim meşru hakkım. Anadilim Kürtçe. Bu suçlamanın kendisi insan haklarına aykırı" dedi. Savcı, avukatlığın kamu hizmeti olduğunu, baronun da bu ajandayla Türkçe dışında kamu hizmeti sunarak "devletin dili Türkçe'dir" ilkesini ihlal ettiğini, ayrıca Türkçe alfabesi dışında harfler kullandığını, dolayısıyla Tanrıkulu'nun "görevi kötüye kullandığı"nı iddia ediyor. Yıldırım'sa, bu ajandayla ilgili bir yerel gazetenin hedef gösteren yayınından sonra verdikleri "baroma ve ajandama sahip çıkıyorum" dilekçesi nedeniyle yargılanıyor. Dava 2 Ekim'de sürecek. 

Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı  Melih Gökçek'in şikayetiyle AKP Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat ve Hürriyet gazetesini 50 bin TL tazminat talebiyle yargılıyor. Mahkeme, 19 Aralık 2008 tarihli haberde yer alan "şıllık" kelimesinin sözlük ve argo anlamının Türk Dil Kurumu'ndan sorulmasına karar vermişti. Duruşmada Fırat, mahkemeye sunduğu dilekçede, "Bu beyanın kötü anlamda kullanıldığı nereden bellidir?" diye sordu. Gökçek ise dilekçesinde, "Şıllık sözcüğü 'hafif meşrep kadın, aşırı boyanmış, yosma' anlamındadır. TDK Türkçe Sözlüğü'nde 'şıllık aşırı ve bayağı biçimde süslenmiş boyanmış kadın'a verilen ad olarak tanımlanır. Görüldüğü üzere, Dengir, sövmüştür, suç işlemiştir" demişti. Hürriyet gazetesi, "Şıllık" adında Şanlıurfa mutfağında "hamuruna süt, yumurta, un ve fıstık içi konulup, şerbet ile sunulan Şanlıurfa yöresine özgü bir yöresel bir tatlı" bulunduğunu yazdı ve tarifine de yer vermişti. 

Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesi, anayasa değişikliği sonrası genç kadınların başörtüsüyle üniversiteye alınmamasını eleştiren gazeteci Naif Karabatak'ı hapisle yargılamaya Kasım'da başlayacak. 22 Nisan'da Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi, Karabatak hakkında açılan davanın dosyasında takipsizlik kararı vermişti. Güne Bakış gazetesinin 28 Şubat 2008 tarihli sayısında çıkan "Savcılar Nerede" yazısı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz'ün şikayetiyle yargılanan Karabatak, "basın yoluyla hakaret"ten suçlanıyor. Son olarak Gündüz, avukatı aracığıyla mahkemeye sunduğu dilekçesinde, tazminat davasından vazgeçtiğini bildirdi. Bu durumda sadece ceza davası sürecek. 10 Mart 2008'de savcılığa ifade veren Karabatak, yazısında "başörtülü kızların" okullara alınmasını savunduğunu, Gündüz'ün üslubu üzerine alınmış olabileceğini ancak bu üslubun kişilere yönelik olmayıp bir anlayışa yönelik olduğunu söylediğini aktarmıştı. 

Emniyet Müdürlüğü'nde fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007'de "AB'ye Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar" yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla kadar hapis ve 440 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Emirdağ Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi'nde dinlenen dört tanık gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler. Bilirkiye taşınan ceza davasına Ekim ayında devam edilecek. Koyuncu, "yayın yoluyla hakaret" iddiasıyla 13 Mart 2007'de tutuklanmış, tekzip yayımlaması şartıyla bir hafta sonra tahliye edilmişti. 

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün ve Yayın yönetmeni Ragıp Zarakolu'nu "terör örgütü propagandası yapmak", "halkı askerlikten soğutmak" ve "suçu ve suçluyu övmek" iddialarıyla yargılıyor. 23 Eylül 2008'de açılan davada, 16 ve 17 Ağustos 2008 tarihli gazete sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet Ali Avcı’nın “Türk Askeri Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına yer verilmesi, “İlk kurşun tartışılmalı” yazısında PKK’den ‘Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden bir örgüt olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt halk önderi’ denilmesi, 15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına ilişkin, "Her yerde havai fişekli kutlama" haberine yer verilmesi, DTP’li bir milletvekilinin Ağrı'da yaptığı konuşmaya ilişkin "Siyasi çözüm sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa döner" başlıklı haberin yayımlanması suçlamaya konu edildi. 

Taraf gazetesi avukatı Ergin Cinmen, çoğu "soruşturmanın gizliliğini ihlal" ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" iddialarıyla gazete hakkında açılmış 100'den fazla dava bulunduğunu ifade etti; "Bu davalardan sonuçlanan henüz olmadı ama inanılmaz bir iş yükü var. Bunlar sonuçlanır ve AİHM'e taşınırsa Türkiye mahkum olur" dedi. Cinmen, yerel mahkemelerin "görevini yapan kişiye ceza verilmez" denilen TCK'nın 26. maddesiyle ilgilenmediğini, bunun gazetecilere uygulanmamasının sürdürülmesi halinde Türkiye'nin kısa süre sonra yeniden düşünce özgürlüğünün sistematik şekilde ihlal eden ülkeler kategorisine gireceğini ve AİHM'de mahkum edileceğini kaydetti.  

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, PKK'nın yöneticilerinden Duran Kalkan'ın Fırat Haber Ajansı'na (ANF) yaptığı açıklamayı "Genel Af Çıksa da Silah Bırakmayız" başlığıyla haberleştiren Milliyet gazetesi muhabiri Namık Durukan hakkında dava açtı. 30 Temmuz'da düzenlenen iddianamesine, sorumlu müdür Hasan Çakkalkurt da dahil edildi. İki kişi, "terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla 7,5 yıla kadar hapisle yargılanacaklar. Savcılık, Durukan ile Çakkalkurt için "seçme ve seçilme hakları" dahil çeşitli haklarından yoksun bırakılmalarını da talep etti. PKK'nın silah bırakmasının tartışıldığı süreçte Kalkan'ın ANF'ye 24 Haziran'da yaptığı açıklamayı gazete için haberleştiren Durukan ve habere 24 Haziran'da yer verdiği gerekçesiyle Çakkalkurt, 12 Ağustos'ta gıyaplarında yargılanmaya başladılar. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamaya 10 Kasım'da başlayacak. Kalkan'ın, 'Kürt sorunun çözümü öyle genel aflık bir sorun değildir. Kürt halkı, PKK ve gerilla öyle af edilebilecek bir durum olduğunu düşünmüyor, ancak Apo'nun özgürlüğünü de öngören bir genel af çıkarılırsa, o zaman PKK silah bırakmayı değil ateşkes ilan etmeyi düşünebilir, ama silah bırakmayı değil, gerilla silah bırakmaz" sözleri suça gerekçe yapıldı. Son yıllarda, PKK ile ilgili röportaj ve haberlerden Hürriyet'ten Sebati Karakurt, Hasan Kılıç ve Necdet Tatlıcan, Ülkede Özgür Gündem gazetesi muhabiri Cengiz Kapmaz, Hasan Bayar ve Ali Gürbüz ve pek çok gazeteci mahkum oldu. Azadiya Welat gazetesi eski sorumlu müdürü Vedat Kurşun "örgüt propagandası yapmak" suçlamasıyla Ocak ayından beri hapiste.  

Daha önce PKK, MLKP ve DHKPC'yle ilişkili olmakla suçlanan, "örgüt propagandası  yapmak", "polise mukavemette bulunmak" ve "kin ve düşmanlığı tarik etmek" iddialarıyla hakkında şimdiye kadar sekiz dava açılan İHD Adana Şubesi Şube Sekreteri Ethem Açıkalın'a şimdi yeni bir dava açıldı. Hakkari'de 23 Nisan'da bir özel tim polisinin silahının dipçiğiyle bir çocuğa saldırmasını protesto eden Açıkalın, şimdi de, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkındaki kanuna muhalefet etmek" ile suçlanıyor. Açıkalın, 2911 Sayılı Kanunu'nun 6/2, 23/d ve 28/1 maddelerini düzenleyen "Kanuna aykırı gösteri yürüyüşlerine muhalefet, gösteriyi yönetmek, gösteriye katılmak" suçlamasından, 2 Kasım'da, Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlayacak. 

Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi Başkanı Nur Birgen'in, TİHV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Gerçek Gündem.com sitesi yayın yönetmeni Barış Yarkadaş hakkında dava açtığı 2 Eylül'de kamuoyuna yansıdı. Fincancı ve Yarkadaş, 15 Ocak 2010'da Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde "kamu görevlisine hakaret" iddiasıyla yargılanmaya başlayacak. Her ikisinin de 2,5 yıla kadar hapsi isteniyor. Birgen, Ergenekon Davası sanıklarına tahliye edilmelerini sağlayacak rapor verdiği, F Tipi Cezaevlerinde yatan Wernicke Korsakoff sendromuna rastlanan tutuklular için aksi yönde raporlar verdiği gerekçesiyle medyada eleştiriliyordu. Birgen, 22 Temmuz'daki röportajda kendisine "hakaret" edildiğini ileri sürdü. Fincancı, "İktidarlar değiştikçe kadrolaşma da oluyor mu Adli Tıp'ta?" sorusuna Birgen'in, "sadakatinin sonucu olarak orada bulunduğu"nu söylemişti; Adli Tıp Kurumu'nda kadrolaşmanın ağırlığı ve etkilerini vurgulayarak özellikle Mehmet Ağar döneminde "inanılmaz bir kadro değişikliği" yaşandığını ifade etmişti. Fincancı, Birgen'in neden o göreve getirildiğiyle ilgili soru için, "Sadakatinin ödülü herhalde! Çünkü işkenceyle ilgili raporlarda Tabip Odası Onur Kurulu üzerinden yapılmış soruşturmaları var; işkence bulgularını gizlediği için. Bunlar da herhalde kendisinin sicilinde olumlu puanlar olmuştur!" demişti. Birçok hak kuruluşunun yayımladığı raporlarda eleştirilen Birgen, 1995'te işkence gören yedi kişi için işkence bulgusu olmadığına dair rapor hazırladığı gerekçesiyle Tabip Odası'nca meslekten men cezası almıştı. 

Türkiye'de Cuma dergisinde çıkan "Paşalar Laf Dinlemezse", "Disiplinsiz Paşalar" ve "Askerliğin olmazsa olmaz şartı laiklik değil, vatanseverliktir" başlıklı yazılar nedeniyle beş yılı aşkın süredir yargılanan yazar Abdurrahman Dilipak ve altı gazete temsilcisine nihayet mahkeme bulundu. Genel Yayın Koordinatörü Mustafa Karahasanoğlu ve Dilipak dışında dergi sorumlu müdürü Cengiz Almış, Mustafa Hacımustafaoğulları, Hüseyin Arı, Yalçın Turgut ve Abdurrahman Şeref Kazan'ın da sanık olduğu davaya 11 Şubat 2010'da, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başlanacak. Derginin 29 Ağustos -3 Eylül 2003 sayısında yayımlanan yazılardan sanıklar, önce Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde yargılanmaya başlamıştı. Sanıklar, Askerî Ceza Kanunu'nun (ACK) 95/4 maddesi uyarınca, "astlık-üstlük münasebetlerini zedelemek" ile suçlanıyordu. ACK'nın değişmesiyle dosyası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi'ne, oradan da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen Dilipak, bu kez yargılanmak için Bakırköy 2. Asliye Ceza ile 17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki da yetki itilafının çözülmesini bekledi. İddianamede, tüm sanıkların, 6 ay ile 3'er yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor. 

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'nın, "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı Nedim Şener hakkında, Milliyet gazetesinin 9 Şubat 2009 tarihli sayısında yer verilen "Emniyet'ten iki ilginç şema" başlığı haber nedeniyle dava açtığı 1 Eylül'de öğrenildi. Halen kitap nedeniyle iki ayrı dava kapsamında 28 yıl hapis istemiyle yargılanan gazetecinin, karşı karşıya olduğu cezanın miktarı 32,5 yılı buldu. Dink'i öldürmekle yargılanan tetikçi zanlısı Ogün Samast'ın cezası ise 20 yılı bulmayacak. Emniyet Müdürlüğü, 19 Ocak 2007'de işlenen Hrant Dink cinayetiyle "Ergenekon terör örgütü" sanıkları arasında telefon irtibat trafiğini gösteren şemanın gazetede yayımlanmasının ardından 13 Şubat'ta ihbarda bulunmuştu. Şener hakkında TCK'nın 285. maddesi uyarınca ve "basın yoluyla gizlilik ihlal edildiği" iddiasıyla dava açıldı. Dava, 22 Aralık'ta Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek. 

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Belge Yayınları'nın Mart 2009'da yayımladığı "Ölümden Zor Kararlar" adlı romandan yayıncı Ragıp Zarakolu ve yazar N. Mehmet Güler'i hapisle yargılamaya 13 Ağustos’ta başladı. Kitapta yer alan "Sıti", "Sabri" ve "Şiyar" adlı karakterler nedeniyle Zarakolu ve Güler "terör örgüt propagandası yaptıkları” iddia ediliyor. Baskıların "roman kahramanlarının yargılanmasına kadar vardığı"nı ifade eden yayıncı Zarakolu, "Dava, gazetecilikte 40. yılım için armağan gibi oldu. Bugüne kadar 50'nin üzerinde davadan yargılandım. Ama üstat Çetin Altan'ın rekorunu kırmam mümkün değil" dedi. Zarakolu ve Güler'den 19 Kasım'a kadar savunmalarını hazırlayacaklar. 22 Mayıs'ta yazılan iddianamede, romanda bir PKK üyesinin yargılandığı duruşmada sarf ettiği, "bu heyetin beni yargılamaya hakkı yoktur. Ben bir özgürlük savaşçısıyım. Bu mahkemeyi tanımıyorum" sözlerini ve mahkeme başkanının "Heyete saygısızlık yapma!" şeklindeki uyarısı ve ardından gelişen diyalogları gerekçe yapıldı. Savcı, örgüt üyelerinin hayat hikayelerinin örgüt sempatizanlarını teşvik edecek şekilde ifade edildiğini propagandasının yapıldığını savunuyor. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, haber, köşe yazısı ve fotoğraflar nedeniyle son bir ay içerisinde Günlük gazetesinin beş temsilcisine, "PKK örgütünün propagandası yapmak" iddiasıyla dava açtığı 6 Ağustos’ta öğrenildi. Gazetenin 1 ve 2 Haziran 2009 tarihli sayılarında yayımlanan yazı ve fotoğraflardan verilen bir ay yayın durdurma cezasının uygulandıktan sonra Başsavcılık, yayın yönetmeni Filiz Koçali ve imtiyaz sahibi Ziya Çiçekçi hakkında iki dava açtı. 1 Temmuz'da düzenlenen iki ayrı iddianamede, Koçali ve Çiçekçi'nin TMY’nin 7/2 maddesinden mahkumiyetleri isteniyor. Davalardan biri, "Diyarbakır 9. Kültür ve Sanat Festivali ile ilgili 1 Haziran 2009'da çıkan "Görkemli Final" başlıklı habere eşlik eden fotoğrafta PKK lideri Abdullah Öcalan'ın resmine odaklanarak "Bu halk rüyanı gerçekleştirecek" ifadesine yer verilmesi nedeniyle açıldı. İlimoğlu'nun açtığı ikinci dava da, 2 Haziran'da çıkan Hüseyin Ali imzalı "Operasyonlara Dur Denmeli" ve "PKK; PeKeKe mi, PeKaKa mı?" yazılarında örgüt propagandası içerdiğine ilişkin iddiaya dayanıyor. Savcı, "Operasyonlara Dur Denmeli" yazısındaki "Kürt Özgürlük Hareketi askeri operasyonlara ve demokratik kurumlar üzerindeki ağır baskılara rağmen çatışmasızlık sürecini 15 Temmuz'a kadar uzattı", "Gerilla zaten Kürt sorununun çözümsüzlüğünden ortaya çıkmıştır", "Kürt halkının büyük bedeller ödediği mücadele olmasaydı bugün bırakalım Kürt sorununu tartışmayı, belki Kürtlerin varlığının esamesi bile okunmayabilirdi" ve "Gerilla Kürt sorununda kalıcı ve geri dönülmez adımlar atılmadan pozisyonunda değişiklik yapmaz" ifadelerini kodu renkle gösterdi. İkinci bir dava da, editör Yüksel Genç'in Nelson Mandela'nın avukatı Essa Moosa ile yaptığı röportaj ve yazar Veysi Sarısözen'in "Seçim sonuçlarından biri" başlıklı yazısı nedeniyle açıldı. 13 Nisan 2009’da çıkan "Hükümet raporuma yanıt vermedi" başlıklı röportajda Öcalan ile Mandela arasında kıyaslama yapılarak PKK propagandası yapıldığı iddia ediliyor. İddianameyle gazeteci ve Çiçekçi, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. İddianamede, 10 Nisan 2009 tarihli sayıda yer alan Delil Karakoçan'ın "Durduğum yerden baktığımda Obama" başlıklı yazısı ve 13 Nisan 2009'da yayımlanan "YDG-M'liler Dağ ve Karaoğlan'ı andı" başlıklı haberlerinden dolayı Çiçekçi'nin cezalandırılmaları da istendi. Yazar Veysi Sarısözen de, Öcalan'ın özgür bırakılması talebinin savunulduğu 10 Nisan 2009 tarihli "Seçim sonuçlarından biri" yazısından da "örgüt propagandası"ndan yargılanacak. 

31 Temmuz'da Bursa 2. Çocuk Mahkemesi, Öğrenci Seçme Sınavı'nı (ÖSS) protesto eden 17 yaşındaki O.K'yi, "Ampulsün sen Tayyip", "Önce dinci sonra liboş eğitimi satan!" sloganları nedeniyle üç ay 26 gün kamu yararı olan bir işte çalışma cezasına mahkum etti. Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Nisan 2008'de hükümetin eğitim politikalarını bir grup öğretmen ve öğrenciyi mahkum ederken O.K.'nin dosyasını 20 Ağustos 2008'de ayırarak Çocuk Mahkemesi'ne göndermişti. Mahkeme, "görev başındaki memura hakaret" iddiasıyla suçundan yargılanan O.K.'yi önce yedi ay 23 gün hapis cezasına çarptırdı. O.K. yaşı küçük olması, sabıkasız olması ve "bilgisayar ve tasarım işleri de yaptığı" da dikkate alınarak üç ay 26 gün süreyle bir kamu yararı olan bir kuruluşta çalışma cezasına mahkum edildi. Polis fezlekesinde yer verilen "Ampulsün sen Tayyip", "Önce dinci sonra liboş eğitimi satan!" ve "Amerikancı, işbirlikçi" gibi sloganları suç olarak gören mahkeme, O.K. ile ilgili "seçenekli bir yaptırıma" gitti. O.K.'nin avukatı Fırat Gündoğan, "Kararı aynı gün temyiz ettik. Yargıtay'dan olumlu bir sonuç almayı umuyoruz. Yoksa Bursa'da gerçekleşen 1 Mayıs gibi birçok eylemden yüzlerce dava çıkabilir. Gidişat ve endişemiz bu yönde" dedi. 

Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Ergenekon Operasyonu kapsamında 21 Mart 2008 sabahı İşçi Partisi Genel Merkezi'nde yapılan aramada Yargıtay'a ait kroki bulunduğu haberini yazdığı için Taraf gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu'yu, "iftira" (TCK 267), "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" (TCK 288) ve "gizliliğin ihlali" (TCK 285) iddiasıyla yargılanıyor. Gazeteci, haberinde, İP Genel Merkezi'nde yapılan aramada bulunan CD'lerin birinde Yargıtay'ın ayrıntılı krokisinin çıktığı, AKP'nin kapatılmasıyla ilgili iddianamenin Abdullah Gül'le ilgili kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nca İP'e önceden verdiği iddiasını gündeme getirmişti. Gazeteci, 24 Mart 2008 tarihinde "İP'de Kuşkulu Yargıtay Krokisi" ve "Yargıtay'ı Vuracaklardı" başlıklarıyla çıkan haber nedeniyle 27 Mart 2008'de gözaltına alınmış, ardından serbest bırakılmıştı. Arıkanoğlu'na son dönemde aynı nitelikte ikinci bir dava açılmıştı. 

Özgür Gündem gazetesi muhabiri Kemal Kılıç'ın öldürülmesinin yıldönümünde yaptığı konuşmadan "kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla bir yıl hapse mahkum edilen Azadiya Welat gazetesi yayın yönetmeni Tayip Temel ile ilgili kararı avukatı Servet Özen Ağustos başında temyiz etti. 21 Temmuz'da Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Kürtçe yaptığı anma konuşmasında, "Kemal Kılınç arkadaşımız görevi başında şehit oldu. Onu katleden güçlerden mutlaka hesap sorulmalı, sorulacak da. Kürdistan'da yüzlerce insan bu karanlık güçler tarafından katledildi veya kaybedildi" diyen Temel'i bir yıl hapse mahkum etmişti. Hükümetin "Kürt açılımı" kapsamında toplumun çeşitli kesimleriyle çalıştay düzenlediği, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın muhatap alınması ve düşünce özgürlüğünün tam anlamıyla sağlaması yönünde tavsiye aldığı günlerde, faili meçhul cinayetlerin cezalandırılmasını isteyen Temel'in kendisi mahkum oldu. Konuşmada "şehit" ve "Kürdistan"dan söz edilmesi ve "hesap sorulacak" sözlerine yer verilmesi “kin ve düşmanlığa tahrik"e dayanak olarak gösterildi. 

30 Temmuz’da İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi, 29 Mart Yerel Seçimleri'nde Gaziemir'de vaatlerini Kürtçe anlattığı için Şeyhmuz Seyhan'ı Siyasi Partiler Yasası'ndan (SPY) sekiz ay hapse mahkum etti. Mahkeme, "iyi hal" ve "sabıkasızlık" nedeniyle cezayı beş aya indirdikten sonra, beş yıl süreyle aynı suçun işlenmemesi şartıyla hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Seyhan, "Mahkum etmekle bizi caydıramazlar. Tam tersine, bize ceza verdikçe bizi kamçılıyorlar. Haklı mücadelemizden vazgeçemeyiz. Bedeli ne olursa olsun biz kendi dilimizi konuşmaya devam edeceğiz" şeklinde konuştu. İfadesinde Seyhan, "Ben bir Kürdüm, Gaziemir'de içinde bulunduğum kitlemin yüzde 90'ı Kürt'tür. Çoğu Türkçe bilmediği için yaptığım proje ve yapacağım hizmetleri Kürtçe anlattım. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Çelişkili bir ülkede yaşıyorum. Bütün dillerin sadece Kürtlere yasak olduğunu öğrendim" dedi. Seyhan ve DTP Karabağlar Belediye Başkan adayı Cemal Coşgun yine seçimde Kürtçe konuştukları için İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi'nde de hapisle yargılanıyorlar. 15 Temmuz'da devam eden yargılama, 3 Kasım'a bırakıldı. Bakan Beşir Atalay'ın açılıma ilişkin sözlerini "en azından dil, üslup ve tarz üzerinde durması ve destek çağrısında bulunması" açısından uygun bulduğunu açıklayan Coşgun ise biraz daha iyimser: 

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, emekli hakim Zekeriya Dilsizoğlu'nun "Her 10 bin cinayet davasının dokuz bininde kadın parmağı var" sözünü eleştirdiği için 20 bin TL manevi tazminata mahkum edilen Gaziantep Sabah gazetesi yayın yönetmeni Nurgün Balcıoğlu ile ilgili kararı esastan bozdu. 9 Haziran’da alınan ancak gazeteciye 30 Temmuz’da tebliğ edilen kararında Yargıtay, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne yönelik "davayı tümden reddetmeniz gerekirdi" eleştirisi yöneltti. 13 Mayıs 2008'de yerel mahkeme, 100 bin TL tazminat talebiyle açılan davayı kısmen kabul ederek Balcıoğlu ve gazete sorumlu müdürü Fethullah Kapkapcı'yı 20 bin TL'ye mahkum etmişti. Yargıtay, "Davacının bilimsel olarak ispatlanmamış sübjektif görüşlere dayanan, genelleştirilemeyecek nitelikte olan ve kadınları incitici açıklamaları karşısında davalı yazarların da sert eleştiri yapmak hakkının doğduğunun kabul edilmesi gerekir. Yazıda geçen olguların aksi iddia edilmediğine göre davacının açıklaması ve Urfi Çetinkaya ile arasındaki vekalet ilişkisi karşısında davalıların hukuki sınırlar içinde klana eleştiri niteliğindeki yayın nedeniyle manevi tazminat ile sorumlu tutulmaması gerekir" dedi. 15 Şubat 2007'de çıkan "Bu Hakim O Hakim mi?" yazısında Balcığlu, Dilsizoğlu'nun ölen kardeşiyle ilgili gazetelere verdiği ilanda iki eşinden birinin bile adına yer vermediğini örnek göstererek emekli hakimin "kadın düşmanı tavrı"nı eleştirmişti. 

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sansursuz.com sitesi için 23 Ocak 2005'te yazdığı "İş Bilenin Kılıç Kuşananın" başlıklı bir yazıda "askeri tahkir ve tezyif ettiği" iddiasıyla yargılanan serbest gazeteci Rahmi Yıldırım hakkındaki beraat kararını oybirliğiyle onadı. Daire, Mart’ta aldığı ancak Temmuz ortasında tebliğ ettiği kararında, "Toplanan delillere, mahkemenin oluşan vicdani kanaatine göre, sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığına, bu bakımdan Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddine, hükmün onanmasına karar verildi" diyor. Eski TCK'nın 159. maddesi uyarınca 17 Mayıs 2005'te başlayan yargı sürecinin sonunda aklanan Yıldırım, kararla "Türkiye'nin en köklü bir tabusuna yönelik eleştiri yasağının büyük ölçüde hafiflediği"ni söyledi. Yıldırım hakkında, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un şikayeti üzerine dava açılmıştı. 24 Ekim 2005'te Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesi, "Atatürk ilke ve inkılaplarının yılmaz savunucusu paşalar, sermaye düzeninin koruyucusu, sıradan neferleri, aktörleri ve figüranları" ifadelerinin geçtiği yazıdan gazeteci hakkında beraat kararı vermişti. 

Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi Savcı Hüseyin Koçaslan, ilçe sorunlarını "Başkan Pinokyo ve Dokuz Cüceler" başlıklı yazı dizisiyle eleştiren Şarköy'ün Sesi gazetesi yazarı Yakup Önal'ın 10 yıl hapsini istiyor. Gazeteci ve avukatı, son olarak gelen "masal dahi olsa, dile getirilen sorunların varlığı kanıtlanmalı" yönündeki bilirkişi raporuna yanıt vermeye hazırlanıyorlar. AKP Belediye Başkanı Can Gürsoy'un ve iki Belediye Meclisi üyesinin şikayetiyle gazeteci, "hakaret" iddiasıyla yargılanıyor. 20 Temmuz 2005'te yazı dizisine başlayan gazeteci, bunlardan birinde, "Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde, deniz kenarında bulunan Şarki adlı kasabada Pinokyo adlı bir başkan varmış. Pinokyo'nun her kararına emme basma tulumba gibi onay veren dokuz cücesi varmış" demişti. 

Temmuz ortasında Van 2. Asliye Ceza Mahkemesi, DİHA muhabirleri Ercan Öksüz ile Oktay Candemir'i, 2007'de gerçekleştirilen "Zilan Katliamı'nın Tanığı Konuştu" başlıklı röportajda "kin ve düşmanlığa sevk ettikleri" gerekçesiyle 1 yıl 6 ay hapisle cezalandırdı. Ceza beş yıl ertelenirken, itiraz yolu kapatıldı. Öksüz, katliamda yaşamını yitirenlerde birinin de dedesi olduğunu belirterek, "Ben de Musa Anter gibi bu davanın hem mağduru, hem sanığı, hem de tanığıyım" dedi. Gazeteciler, Van'ın Erciş İlçesi'nde yer alan Zilan Deresi'nde 1930'da yaşanan katliamın 94 yaşındaki tanığı Kakil Erdem'ın tanıklığını haberleştirmişti. Eylül 2007'de basında yer bulan haberde, olaylar yaşandığı sırada 17 yaşında bir genç olan Erdem'in Kündük Köyü'nde oturduğu ve yaşananların tek tanığı olduğuna da yer verilmişti. Haberde, bu tanıktan, insanlara işkence yapılmasına dair çok ağır ifadeler aktarılıyordu. 

Batman Ağır Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi'nde güvenlik kuvvetlerinin bir araca ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek'in ölümüne yol açan olayla ilgili yayınlardan altı haberciyi yargılamaya devam ediyor. Mahkeme, "Askeri kuvvetleri aşağılama" iddiasıyla ve 301. madde uyarınca yargıladığı Batman Postası, Batman Barış ve Batman Vizyon gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik, Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal, Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz, Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa Seven ile dosyayı Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Son olarak Bakanlık, savcılıktan dosyanın son halini talep etmişti. Gazeteciler, "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçlamasından beraat etmişlerdi. Düzenledikleri rapor nedeniyle sanık olan Batman Barosu Başkanı Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı Ahmet Sevim de 16 Eylül 2008'de beraat etmişlerdi. Aktivistlerin 301'den yargılanmalarına da Bakanlık izin vermemişti. 

14 Temmuz'da Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek, "İrticayla Mücadele Planı" başlıklı belgeyi kamuoyuna duyuran Taraf muhabiri Mehmet Baransu ve gazete yetkilileri hakkında, "belgede sahtecilik, sahte belgeyi yayımlama ve gizlilik kararını ihlal" iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. AKP ve Fethullah Gülen cemaatine karşı oluşturulan planın altında imzası bulunduğu ileri sürülen Çiçek'in avukatı, Star gazetesi muhabiri Bünyamin Demirkan ve gazete yetkililerini de konuyla ilgili yayınlar nedeniyle şikayet etti. Taraf gazetesinin 12 Haziran'da ilk kez gündeme getirdiği "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" haberinde dile getirilen belgeyle ilgili Askeri Savcılık, "Belge değil fotokopi; Genelkurmay'da hazırlanmadı; adli yargı soruştursun" demiş, ardından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ belge için "kağıt parçası" demişti. İstanbul Savcılığı'nca ifadesi alındıktan sonra tutuklanan Çiçek, 18 saat sonra tahliye edilmişti. Çiçek, tahliye olduktan iki hafta sonra Ankara Başsavcılığı'na iki gazete yetkilisini şikayet etti. Albay, Star gazetesinde 6 Temmuz 2009'da çıkan "Cuntadaki kod adı XX", "Albay Dursun Çiçek'e sorulan ihbar e-mailindeki cunta iddiası" haberiyle ilgili muhabir Demirkan ve gazete yöneticilerinin "soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal" ve "yargı görevini yapanları etkileme" ve "hukuka aykırı fiil isnadı"ndan cezalandırılmalarını istedi. 

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Roj TV'ye telefonda çatışmalar hakkında bilgi veren DİHA Tunceli muhabiri Rüştü Demirkaya'yı, "PKK örgütünün propagandasını yaptığı" iddiasıyla 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına mahkum etti.18 Mart'ta verdiği kararının gerekçesini Temmuz başında gazeteciye tebliğ eden mahkeme, Roj TV'nin örgütün yayın organı olduğunun "açık" olduğunu, 16 Haziran 2004 ile 23 Nisan 2007 tarihleri arasında yapılan dokuz telefon bağlantısında örgüt üyelerinin "HPG gerilla" olarak nitelendirildiği ve "iki devlet arasında savaş anlatılır gibi" ifadelerin kullanıldığını açıkladı. Mahkeme, "bazı resmi askeri görevlilerin konuşmalarında hedef göstermekle suçladığı muhabirin tüm görüşme kayıtları dikkate alındığında "örgütün propagandasının birden çok defa yapıldığının anlaşıldığını" bildirdi. Mahkeme, cezayı erteleme veya seçenek yaptırımlara tabi tutmaya gerek görmedi. 

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, alkollü bir şahsın "Ben sizin de, devletin de a..." sözlerini aklayan yerel mahkeme kararını bozduğu ve bu kişinin "Cumhuriyeti alenen aşağılamak" suçlamasıyla cezalandırılmasını istediği 13 Temmuz’da kamuoyuna yansıdı. Mahkemenin "tahkir ve tezyif özel kastının bulunmadığı" gerekçesiyle verdiği beraat kararını bozan Yargıtay, oybirliğiyle sanığın TCK’nın 301. maddesinden üç yıla kadar hapisle yeniden yargılanması gerektiğini bildirdi. 30 Haziran 2009 tarihli karara göre, "Olayda, devleti sinkaf etme şeklindeki sözle Türkiye Cumhuriyeti'nin kastedildiğinin anlaşılması karşısında, cumhuriyeti alenen tahkir etme suçunun oluştuğu kabul edilerek, mahkumiyet hükmü kurulması yerine yazılı şekilde 'tahkir ve tezyif özel kastının bulunmadığı' gerekçesiyle beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir" denildi. Haberde, Şile'de bir otelde yanındakilerle tartışan sanığın, kendisine vurulması üzerine hem bu kişilere, hem de devlete küfür ettiği, tartışma yatışmayınca, otel görevlilerinin polis çağırdıkları ve sanık hakkında tutanak tutulduğu hatırlatıldı. 

7 Temmuz'da Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Evrim Teorisinin savunucularından Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını Türkçe'ye kazandıran Kuzey Yayınları sahibi Erol Karaaslan'ı beraat ettirdi. 19 Haziran'da mahkeme savcısı, "Musevilik dinine, Allah'a ve peygamberlere hakaret edildiği" gerekçesiyle Sonia Eskinazi'nin şikayetiyle "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak" iddiasıyla hapis istemiyle açılan davanın reddedilmesini istemişti. Savcı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin din ve vicdan özgürlüğünü de kapsadığını vurguladıktan sonra, "Bilimin gelişebilmesi için her konuda eleştirileri ve şüpheci yaklaşımı olması gerektiği tarafımızca da kabul edildiği, aksi taktirde bütün toplumun dogmaların esiri olur" demişti. Yayıncı, Emre Bukağılı adlı bir kişinin şikayetiyle açılan davada beraat etmişti. 

Bursaspor- Tokatspor futbol karşılaşmasında yeni inşa edilecek stat yeri konusunda Başbakan Erdoğan'ı sloganlarla eleştiren 22 taraftarın "hakaret" iddiasıyla yargılanmasına başlandı. Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde, "kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmek" iddiasıyla 2'şer yıla kadar hapis istemiyle hakim karşısına çıkan taraftarlar, iddiaları reddettiler. 3 Temmuz’da Yeni Bursa gazetesi, davaya müşteki olarak katılması beklenen Başbakan Erdoğan ile Bursa Valiliği yetkililerinin duruşmaya gelmediğini, sadece belediye avukatının katıldığını yazdı. Duruşmaya 14 tutuksuz sanık katıldı. 18 Ocak'ta oynanan karşılaşmada, "küfürlü tezahürat" yaptıkları ileri sürülen taraftarlardan 19 yaşındaki M.A., savunmasında, "Ben stadyumda maç izliyordum. Tribünlerden yükselen sloganları duydum. Ancak kimseye küfretmedim. Bir insan oy verdiği partiye küfreder mi? Suçsuzum" dedi. R.K. ise, "Biz Bursaspor'un menfaatlerini her şeyin önünde tutuyoruz. Stadın yeriyle ilgili Başbakanın yaptığı açıklamalara karşılık tribünde tepkimizi dile getirdik. Asla hakaret etmedim" diye konuştu. Yargılamada diğer sanıklar dinlenecek.  

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP’li 54 belediye başkanını, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın hapiste zehirlendiğine dair iddialarla ilgili tatmin edici bir açıklama beklediklerini ifade ettikleri için "suçu övmek" ile yargılamaya 1 Temmuz’da başladı. Hrant Dink'in öldürülmesi, suikast listeleri ve Öcalan'ın zehirlenmesi iddiasıyla ilgili "gerilimin düşürülmesi" için yaptıkları açıklamayı mahkemede bir kez daha okuyan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Suç bunun neresinde?" diye sordu. 4 Şubat 2007'deki açıklama nedeniyle belediye başkanları hakkında TCK’nın 215. maddesi uyarınca iki yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. İddianamenin hukuki altyapısının olmadığını ifade eden Baydemir iki yıl önce ülkenin içinde bulunduğu "kaotik durum"la ilgili o sırada partilerinin parlamentoda grubu bulunmadığı için 54 belediye başkanıyla birlikte görüşlerini kamuoyuyla paylaştıklarını ve "barışçıl bir çaba için demokratik refleks gösterdiklerini" söyledi. "Görüşlerimiz hükümetin resmi politikasıyla bağdaşmayabilir. Açıklamamızdan kamuoyu istifade etmiştir." Adliyede elektrik kesilince duruşma ileri bir tarihe ertelendi. 

Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "Kürt Halkı Ayakta... Bu Sese Kulak Verin”  başlıklı yazıda “suç ve suçluyu övdüğü" iddiasıyla yargılayan İşçi Mücadelesi gazetesi yazı işleri müdürü Şiar Rişvanoğlu'nun 26 Mayıs'ta beraat ettiği öğrenildi. 29 Mart seçimlerinde Adana Büyükşehir Belediye başkanlığı için solun ortak adayı Avukat Şiar Rişvanoğlu hakkında Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Rişvanoğlu, gazetenin Kasım 2008 tarihli sayısında yer alan yazıdan dolayı yargılanmaya 30 Nisan'da başlamıştı. Rişvanoğlu “PKK talimatıyla sokakta eylem yapan çocukları ve ‘terör örgütü lehine, yasa dışı slogan atmak, kamu görevlilerine ve kamu ve şahıs mallarına zarar verme’ suçlarını övmekle suçlanıyor. Bu ilk duruşmada savcı, Rişvanoğlu’nun daha ağır bir ceza gerektiren “örgüt propagandası yapmak"tan cezalandırılmasını talep etti. 

Düzenlemeler ve hak aramalar

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi eğitim görevlisi Doç. Dr. Yaman Akdeniz, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu'nun, myspace.com ve lastfm.com.tr siteleriyle ilgili 26 Haziran 2009 tarihli ve 2009/45 sayılı erişim engelleme kararına 29 Eylül'de itiraz etti. Akdeniz, avukatları aracılığıyla Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu'na başvurdu; taleplerinin Beyoğlu Sulh Ceza Mahkemesi'ne iletilmesini istedi.  

16 Eylül'de Uluslararası Hrant Dink Vakfı (UHDV), iki yıl önce katledilen gazeteci Hrant Dink'in doğum gününde gazeteci Alper Görmüş ve İsrailli gazeteci Amira Hass'ı ödüllendirdi. Görmüş ve Hass'a ödül, "ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna bireysel risk alan, ezber bozan, barışın dilini kullanan, bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut verdikleri" gerekçesiyle verildi. 

13 Ağustos’ta Siirt Ağır Ceza mahkemesi, Siirt Birlik gazetesi sahibi Diya Yarayan'a saldırıp ağır yaralanmasına neden oldukları iddia edilen dört tutuklu sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme, savcının esas hakkında mütalaasını sunması için yargılamayı 24 Eylül'e bıraktı. Dört sanık, Siirt Kapalı Cezaevi'ne geri gönderildi. 17 Şubat akşamı yapılan saldırıyı kınayan RSF, "Türkiye'de yerel yetkililer, eleştirel bakışa sahip gazetecileri darp etmeye tereddüt etmiyorlar. Gazetecilerin sıklıkla karşılaştığı bu saldırıları kabul etmemiz mümkün değil. Yetkilileri, saldırılarda sorumluluğu tespit edilen seçilmişler veya memurları daha iyi izlemeye ve cezalandırmaya çağırıyoruz" dedi. RSF, son dönemde gazeteciler Diya Yarayan, Hacı Boğatekin ve Durmuş Tuna'nın ciddi saldırıların hedefi olduklarını anımsattı; saldırılarla ilgili örnek oluşturacak ve düşünce özgürlüğünü hedef almak isteyenleri caydıracak mahiyette soruşturma ve dava yürütülmesini bildirdi. 

Aydın'nın Söke İlçesi'nde Söke Gerçek gazetesi sahibi Durmuş Tuna'ya yönelik saldırıya karışanlar oldukları iddia edilen 12 şüpheliden altısı 29 Temmuz’da Söke 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. Tuna'nın ağır şekilde yaralanmasına neden oldukları iddiasıyla 27 Temmuz'da gözaltına alınan 12 kişiden üçü serbest bırakılırken mahkemesi'nde sorgulanan şüpheliler S.K., S.Y., L.Y., S.D., R.Y. ve İ.Ç. cezaevine gönderildi. Ancak Tuna, maşa olarak kullanılan ve yaralama suçu işlemekle suçlananların tutuklandığı, öldürmek amacıyla kendisine vurulduğu, saldırı anında bir kişinin bağırarak, ''kafasına vurun, öldürün, gebertin'' şeklinde talimat verilmesini dikkate alınmadığını ileri sürdü.TGC de, Tuna gibi, saldırının azmettiricilerinin bulunmasını talep ediyor. 

Cumhuriyet gazetesi avukatları, 1 Mayıs 2008'de çalışanlarına saldırılmasında sorumlu tuttukları İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü Gökhan Özsavaş'a yargı yolunu açmak için İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdular. Gazete avukatı Tora Pekin, 1 Temmuz'da kaleme aldığı bir dilekçeyle Özsavaş hakkında soruşturma açılmasını istemeyen İstanbul Valiliği'nin kararına itiraz etti. Gazeteciler Ali Deniz Uslu ve Esra Açıkgöz'ün de aralarında bulunduğu dört kişiye saldıran emniyet görevlilerini şu ana dek yoğun çabalarına rağmen yargı önüne çıkarmayı başaramayan Pekin, dilekçesinde, "Hakkında soruşturma izni verilmeyen müdür, bu insanlık dışı saldırıları gerçekleştiren ve bir türlü kimliği tespit 'edilemeyen' memurun amiridir. Ve hiç kuşkusuz ki suçu oluşturan eylemlerin sorumlusu durumundadır" dedi. Sorumluların her şeyden önce yargı önüne çıkarmak istediklerini ve 1 Mayıs'ta çalışanlarına yönelik saldırıların cezasız bırakmamak için çaba gösterdiklerini bianet'e söyleyen hukukçu Pekin, iç hukuk yollarında sonuç alamayacakları bir durumda dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımaya tereddüt etmeyeceklerini ifade etti.

Sansür ve Tekelleşmeye Tepkiler

 

Doğan Grubu avukatlarından Nurcan Çalışkan, basın davalarında yerel mahkemelerin sıklıkla Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 231. maddesinde tanımlanan "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"na başvurulduğunu ifade ederek sakıncalarını şöyle sıraladı: "Mahkemelerin verdiği kararların temyiz edilememesi, bir gazetenin sorumlu müdürü veya muhabir için, mesleklerini sürdürmeleri açısından en az beş yıl süreyle kısıtlayıcı bir yön halini alıyor. Bu gazeteci için tedirgin edici bir süre oluyor. Mahkemeler, bunu sanığın lehindeymiş gibi açıklıyorlar. Üstelik, hem hükmü açıklıyorlar hem de 'hükmü açıklamayı geriye bırakıyorum' diyebiliyor" dedi. 

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Demokratik Açılım gazetesinin son sayısını, PKK'li Aliye Timur'un cenazesiyle ilgili yayımlanan "Bayramda Cenaze Kaldırdılar" başlıklı haberde "örgütün övüldüğü" iddiasıyla toplattı. Mahkeme, 22 Eylül 2009 tarihli 29. sayıda yer alan haberle suç işlendiğini iddia ederek TMY'nin 6/son maddesi uyarınca gazete yayınını bir ay süreyle durdurdu. PKK üyesi ve örgütünün övüldüğünü ve propagandasının yapıldığını iddia eden mahkeme, gazete sahibi ve sorumlu müdürü Ziya Çiçekçi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatıldığı da kaydetti.  

Musa Anter Gazetecilik Ödülleri, Türkçe dalında ikincilik "Polisten Bir Garip Test: Taş İzi Var mı?" haberiyle Taraf Gazetesi'nden Volkan Eser'in oldu. Üçüncülüğe Evrensel Gazetesi'ndeki "TSK'dan Alevi Açılımı" başlıklı haberin sahipleri Elif Görgü ve Meral Peker değer görüldü. Kürtçe dalında ikincilik ve üçüncülüğe değer görülen eserin bulunmazken, Diyarbakır Gün TV'ye, Kürtçe yayınlarında baskıya uğradığı için Jüri Özel Ödülü verildi. Türkçe haber kategorisinde ödül Batman Postası gazetesinden "Helkis Dağı'nda Toplu Mezar" ile Mehmet Karabaş ve "Bilinmeyen Dil Çevirisinde Yaşar Kemal ve Celal Talabani" haberiyle DİHA Ajansı muhabiri Hikmet Erden layık görüldü. Kürtçe haber dalında verilen ödülün sahibi ise "Beranberî Sewalan Pasdar Rehîn Girtin" haberiyle DİHA muhabiri Erdoğan Altan oldu. Kürtçe eğitim verdiği için hakkında soruşturma başlatılan dokuz yaşındaki M. Ö.'ye de Kürtçe'ye katkısından dolayı Kürtçe Onur Ödülü verildi. 

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, "Kürt Açılımı"na ilişkin değerlendirmelerinin, "Halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle hem Hülya Avşar hem de röportajı yapan Milliyet gazetesi muhabiri Devrim Sevimay hakkında soruşturma açtı. Avşar, "Bunu, hayatımda bana yapılmış en büyük hakaret olarak düşünüyorum. Bu açılım değil, kapanış oldu. Demokratik bir ülkede olduğumuzu düşünerek bunları konuştum. "Genelde okuduğumu bir defada anlarım. İnanamadım. Nasıl böyle bir şey olabilir diye. Ben, Türkiye'de bir sanatçının kendini oturup anlatmasıyla ilgili cumhuriyet savcılığından kin, nefret düşmanlık falan diye bir hakaretle, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek suçu diye bir şey yazılıyorsa, bence bu ülkede demokratik açılım, Kürt açılımı falan konuşmasınlar" dedi. İşlemi protesto eden bianet de, "Bu soruşturmayı protesto ediyoruz, eğer bu söyleşi suçlanıyorsa, aynı "suç"u biz de işliyoruz ve Avşar söyleşisinin Milliyet gazetesinin internet sitesinde yayınlanan halini yeniden yayınlayarak, "suç" kanıtını gereği için Ali Çakır'a teslim ediyoruz" yazısına yer verdi. IPI Ulusal Komitesi, "Gündemin en çok tartışılan ve amacı barış olan bir konuda düşünce açıklamak da bu düşünceleri yayınlamak da suç oluşturamaz. Bunu suç gören zihniyet hak ve özgürlükler konusunda sorunlu bir zihniyettir. Demokrasinin olmazsa olmazı olan basın özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılması için yetkilileri göreve çağırıyoruz" dedi. Soruşturma takipsizlikle sonuçlandı.  

En büyük sosyal paylaşım sitelerinden ikisi olan MySpace ile Last FM, 19 Eylül'de Türkiye çapında İnternet kullanıcılarının erişimine kapatıldı. Siteler, Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği'nin (MÜYAP) yaptığı girişimler sonucunda Beyoğlu Savcılığı'nın 26 Haziran 2009'da aldığı bir karar üzerine yasaklandı. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Doç, Dr. Yaman Akdeniz, "Korsan ve illegal olarak nitelendirilen yayınlara karşı başvurulsa dahi, genel olarak İnternet sitelerine erişim engellemeleri, dinozor çağından kalma bir mücadele yöntemi... Etkisiz, ölçüsüz, aşırı, biraz da ormana mangal yakmaya gitmişken ormanı da yakmaya benzer bir yöntem" dedi. RSF de "Telif hakkına sahip çıkarken ifade özgürlüğü hakkı engellenemez" açıklaması yaptı. Sansuresansur.org sitesi, kullanıcıları tepkisiz kalmamaya çağırırken, müzisyen Aylin Aslım, Facebook'taki sayfasında, "myspace.com'a erişimin engellenmesi, Türkiye'de bağımsız müzisyenlere yapılan ciddi bir haksızlıktır. Müziğimizi isteyen herkese özgürce ulaştırabilmek için yeniden müzik kanallarına, plak şirketlerine ve onların pis politikalarına mecbur bırakılmak istemiyoruz" dedi. Myspace, Last FM ve Akıllı TV sitelerine girenler "Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir. T.C. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 26.06.2009 tarih ve 2009/45 sayılı kararı gereği erişime kapanmıştır" yazısıyla karşılaştılar. Kapama işlemi bir mahkeme süreci sonunda veya Telekomünikasyon Üst Kurulu kararıyla değil, sadece Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı kararıyla gerçekleştirildi. Küresel video paylaşım sitesi Youtube.com 5 Mayıs 2008'den beri "Atatürk aleyhinde içerikler barındırdığı" iddiasıyla erişime kapalı. 

Cumhuriyet gazetesi, Ergenekon terör örgütü"ne yönelik soruşturmayı yürüten savcıların İkinci İddianame dosyasına ekledikleri belgelerin gazete çalışanlarının "usulsüz ve hukuk dışı bir şekilde dinlendiğini" ortaya koyduğunu savundu. 16 Eylül'de gündeme gelen iddiaya göre, gazetenin Ankara muhabirleri Fırat Kozok ve İlhan Taşçı'nın mesleği gereği yaptığı görüşmelerin tüm içeriğinin dava dosyasına konuldu. Gazete, bu duruma Ergenekon Davası'ndan tutuklu bulunan gazetenin Ankara temsilcisi Mustafa Balbay'a ait teknik takip kararları incelendiğinde fark edildiğini açıkladı. TGC Başkanı Orhan Erinç, telefon dinlemelerinin gazete santrallerini de kapsamasını "basın ve ifade özgürlüğünün yok sayılması" anlamına geldiğini söyledi. Buna göre, Ergenekon davası sanığı Mustafa Balbay'la ilgili iletişim tespit içeriklerinin yer aldığı klasörlerde, Kozok'un bir RTÜK üyesiyle yaptığı görüşmenin deşifresi ile Taşçı'nın 29 Mart seçimleri öncesi CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesinin deşifresi de yer alıyor. 

8 Eylül'de IPI, Maliye Bakanlığı'nın Doğan Medya Grubu'nu elinde bulunduran Doğan Yayın Holding'e (DYH) 3 milyar 75 milyon TL'lik cezayı endişeyle karşıladığını bildirdi. IPI, DYH'ye verilen "muazzam para cezası"nın Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda yepyeni endişeler gündeme getirdiğini savunarak, adının açıklanmasını istemeyen Türkiye medyasından bir kaynağın cezayı "medya üzerinde siyasal baskı ve karşıt seslerin susturulması teşebbüsü" anlamına geldiği" şeklinde değerlendirdiğini duyurdu. Açıklamada "IPI, verilen cezanın konusu hakkında yorum yapabilecek durumda olamamasına karşın, bu yılın başlarındaki olaylar, Başbakanın medyaya karşı sözlü savaş başlattığını göstermektedir. IPI, vergi incelemelerinin Grubun finansal koşullarının gerçek anlamda incelenmesinden ziyade politik ve kişisel hesaplaşma olduğu endişesini taşımaktadır" denildi. DYH'nin doğrudan ve dolaylı bağlı ortaklıkları Doğan TV Holding, D Yapım, Doğan Prodüksiyon ve Alp Görsel İletişim şirketlerinde 2005, 2006 ve 2007 yıllarına dair vergi incelemeleri sonucunda ağır vergi ve ceza kesilmişti. IPI Türkiye başkanı Ferai Tınç da, Viyana'daki IPI Sekreterliğine verdiği demeçte, "Medya Grubunun kurumsal değerinin üzerinde olan bu para miktarı ceza olarak kabul edilemez. Bu, doğrudan medya grubuna el konulması ve yok edilmesidir" dedi. DYH'e göre, söz konusu tutarın 1.88 milyar TL'lik bölümünü vergi aslı, 1.88 milyar TL'si vergi ziyai cezası, 60 bin TL'si usulsüzlük cezası ve 282 bin 173 TL'si de özel usulsüzlük cezası oluşturuyor. TGC de, "AİHM'in verdiği birçok kararda, basının hükümetleri eleştirme sınırının çok geniş olduğu vurgulanmasına karşın ülkemizde iktidarın eleştiriye bu denli tahammülsüzlüğünü demokrasi anlayışıyla bağdaştıramıyoruz" açıklaması yaptı. ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, "Bu, hükümetin grubu pasifize etme, kendisine yakın durmasını sağlama girişiminin bir parçası. Basın ve ifade özgürlüğü açısından tehlikeli" dedi. 

Ankara Valiliği, ÖDP'nin "29 yıldır 12 Eylül- Darbeciler Hesap Verecek" başlıklı afişlerinden sonra partinin darbeci Kenan Evren'in tedavi gördüğü GATA'nın karşısında "Vicdan Nöbeti" tutmalarına da izin vermedi. ÖDP, 10-11 Eylül'de Evren'in yattığı GATA'nın karşısındaki park alanında stand açarak "Vicdan Nöbeti" tutmak ve bu yolla kamuoyuna 12 Eylül askeri darbesiyle ilgili adalet arayışının sürdüğüne işaret etmek istiyordu. Vicdan Nöbeti'ne 12 Eylül döneminde idam edilenlerin aileleri ve işkence mağdurları da katılacaktı. ÖDP Ankara İl Başkanı Cevat Özdemir, getirilen yasaklamaların demokrasiye uygun olmadığını söyledi: "Anayasanın Geçici 15. maddesinin kaldırılması gündemdeyken demokratik açılımın tartışıldığı bugünlerde bu tür uygulamalar AKP'nin ne kadar samimi olduğunun bir göstergesi" dedi. Valilik, gönderdiği yazıda "İller İdaresi Kanunu"nun 11/c maddesi gereği stand açımına izin verilmeyeceğini belirtiyordu. Düzenlemede "İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir" deniyor. Valilik, afişin TCK'nın 301. maddesine muhalefet ettiğini ve afişin sergilenmesinin "Kabahatler Kanunu'na muhalefet" anlamına geleceğini savundu.  

Diyarbakır ve bölgesinde yayın yapan Gün TV'nin yayın yönetmeni Diren Keser, RTÜK'ün TRT Şeş (TRT6) gibi özel radyo ve televizyon kuruluşlarının da 24 saat anadilde yayın yapabilmelerinin önünü açma yönündeki girişim için "Olumlu, ancak geç kalındı" dedi. Keser, 3 Eylül'de Bölge Müdürlüğü'nün talebiyle RTÜK'e anadilde yayına ilişkin taleplerini sunduklarını söyledi. Halen yürürlükte olan 5 Ocak 2004 tarihli "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmelik", anadilde yayın yapmak isteyen özel medya kuruluşlarına, radyolar için haftada beş saat Türkçe çevirili, televizyonlar için de haftada dört saat Türkçe alt yazılı anadilde yayın yapma izni veriyor. Yönetmelik, çizgi film gibi çocuklara yönelik yayınları ve o anadilin öğretilmesini yasaklıyor. Ayrıca, alt yazı veya çeviri zorunluluğu nedeniyle de Diyarbakır veya bölgesinde yaşanan gelişmeleri canlı Kürtçe aktarmak da mümkün olamıyordu. 

Basın Enstitüsü  Derneği-IPI Ulusal Komitesi, Milliyet gazetesi muhabiri Nedim Şener hakkında 4,5 yıl hapis istemiyle yeni bir dava açılmasına ve bir tazminat mahkumiyeti nedeniyle Anadolu'da Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ın evini satmak durumunda bırakılmasına tepki gösterdi. Komite, Şener'e açılan davanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 19. maddesinde belirtilen ilkeyle çeliştiğini bildirdi; "Basın özgürlüğüne yönelik bu durumun düzeltilmesi için yetkilileri göreve davet ediyoruz" dedi. Örgüt, Dilipak'la ilgili de, "Basın yoluyla hakaret davalarına verilecek cezalar yazarı yok etmeyi amaçlayan boyutlara, meskeninin haciz yoluyla satılacak noktalara ulaşmamalıdır" şeklinde açıklama yaptı. Bakırköy Savcılığı, Milliyet gazetesinde 9 Şubat 2009'da çıkan "Emniyet'ten iki ilginç şema" haberinden Şener'e dava açmıştı. Şener, "gizlilik ihlal etmek" ile suçlanıyordu. Dernek, Dilipak'ın Kadıköy Acıbadem'deki evinin, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın ölümünden sonra hakkında yazdığı bir yazı nedeniyle çarptırıldığı tazminat nedeniyle icra yoluyla satılmasını da eleştirdi. Gazeteci, 25 Haziran 2000'de yer verilen "Hakkımı helal etmiyorum" ifadesi nedeniyle mahkum olmuş, tazminat cezasını karşılamak için evini icra yoluyla 167 bin TL'ye satmak zorunda kalmıştı. Dernek, "Bu sözlerden hakkımda hem tazminat hem de ceza davası açıldı. Ceza davası zaman aşımına uğradığı için düştü. Tazminat davası adresimi bulamadıkları gerekçesiyle gıyabında bir yargılama yapılarak ilan yoluyla davayı sürdürüyorlar. Dava karara bağlanıyor. Temyiz süresi geçtikten sonra bana ulaşıyorlar. Kanuna karşı hile yoluyla evim gasp edildi. Ceza büyük bir gözdağı ve basın özgürlüğüne doğrudan bir müdahale" açıklaması yaptı.  

1 Eylül'de RSF, İstanbul 13. ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri'nin Ağustos ayı  sonunca Terörle Mücadele Yasası'nın 6/son maddesine dayanarak ve "terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla verdiği yayın durdurma kararlarına tepki gösterdi: "Günlük ve Özgür Ortam gazetelerinin kapatılmasını kesin bir dille kınıyoruz. Türkiye yargısını, Kürt Sorununu bağımsız veya militanca ele alan gazeteleri kapatmaya ve taciz etmeye son vermeye çağırıyoruz.". RSF, hükümetin 25 yıldır ülkede çatışmaya yol açan Kürt Sorunu'nu barışçıl yoldan çözmek için çeşitli çevreleri ikna ettiği bir süreçte Kürtlerin haklarını savunan gazetelerin bir aylık kapatmayla cezalandırılmalarını anlaşılmaz bulduklarını açıkladı. RSF açıklamasında, "Demokrasilerde düşünce özgürlüğü temel bir öneme sahiptir ve şiddete çağrı yapılmadıkça ve nefret söyleminde bulunulmadıkça gazeteler cezalandırılamaz" ifadelerine de yer verildi. RSF, "Türkiye toplumunun konuyla ilgili bağımsız ve çoğulcu bilgiye sahip olma hakkı var. Hükümetin, Kürt Sorunu'na yönelik çabaları ifade özgürlüğünü de kapsamalı" dedi. 

21 Ağustos'ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Günlük gazetesini, Toronto Üniversitesi Yakındoğu ve Ortadoğu Medeniyetleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Amir Hassanpour'un bir yazısı ve bazı haberleri gerekçe göstererek bir ay süreyle kapattı. Mahkeme, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/2. maddesine dayanarak yazıların "örgüt propagandası" içerdiğini söyledi. Yayın yönetmeni Filiz Koçali, Milli Güvenlik Kurulu'nda hükümetin "açılım"ına devam açıklamasının ertesi günü gelen kararı eleştirdi ve "Kürtlerin konuşturulmadığı bir süreçten 'demokratik açılım süreci' diye bahsedilemez" dedi. "Kapatmaya gerekçe yapılan yazı, dünyaca ünlü bir profesör olan Hassanpour'un daha önce uluslar arası dergi ve gazetelerde yayınlanan yazısıdır. Türkiye bu kararla aynı zamanda dünyaca ünlü bir dil bilimciye de sansür uygulamış oldu.". DTP de kararı kınadı. 

"qwx-dilini çıkart" aksiyonu, ya da kendilerini tanımladıkları şekliyle "Erroristler" (Hata Verenler) özelde q, w ve x harflerinin kullanımına yönelik yasağa, genelde Kürtçe'ye yönelik uygulamalara karşı İnternet üzerinden kampanya başlattılar: Yasağa karşı dilini çıkart! 24 Ağustos'ta kamuoyuna yansıyan eylemleriyle Erroristler, qwx2009.org adresinde süren kampanya için neden dil çıkartma yöntemini seçtiklerini şöyle anlatıyorlar: "Dil çıkarmak, iktidarın, 'öteki'nde görmeyi beklediği itaatkâr ve güler yüzlü ifadeyi deforme eder. Dil çıkaran surat, kabul gören iletişim kodlarını kırar ve iktidara itaatsizlik gösterir. Ancak bunun da ötesinde, dil çıkarmak, öcüleştirilen ötekinin, kendisine atfedilen imajı önce sahiplenip sonra da tersine çevirerek, içindeki ötekiyi görünür kılmak ve kendini dillendirmek için kullandığı bir araçtır." 

Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, Minima Yayıncılığın yayımladığı Anıl Alacaoğlu'na ait "Üçüncü Sınıf Kadın" adlı romanını "18 yaşından küçüklere zararlıdır" ibaresi ile satışına karar verip ve reklamının yapılmasını yasakladı. 11 Ağustos’ta yazar, "Bir transseksüelin çocukluğundan yirmili yaşlarına kadar geçirdiği sürede yaşadığı aşkları, cinsel deneyimleri, ayrılıkları, ayrımcılıkları ve sıkıntılarını anlattığı kitabının çocukların eşcinsel ya da transseksüel olma ihtimallerini yok sayan zihniyetin ürünü olduğunu ve bunu sadece homofobi veya transfobiyle açıklanamayacağını" söylüyor: "Kitabın bir şekilde negatif tepkiler alacağını bekliyordum ama bize bildirilen tebligatta yazanları okuyunca bu kadar çağ dışı gerekçelerle bir kitaba sınırlamaların getirilmesi karşısında endişelendim." 

Aylık dergi Bitlis Bülteni ve yerel Radyo 13'ün sahibi ve yayın yönetmeni İlhan Karabulut, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kenti ziyaretinde yaptığı konuşmanın ve Güroymak ilçesini eski adıyla anmasının halkı sevindirdiğini söylüyor. İstanbul'da büyümüş Bitlisli bir Kürt olan Karabulut, radyolarında Kürtçe şarkılar yayınladıklarını, ama "riske girmemek için siyasi şarkılar yayınlamadıklarını" söylüyor. Kürtçe radyo televizyon yayınlarının önündeki engellerin kaldırılmasının iyi olacağını söylüyor: “Radyoda biz kendi kendimize sınır koyduk. Spiker Kürtçe konuşmuyor. Ama istiyoruz. Günde iki üç saat Kürtçe konuşulsa ne güzel olur. İnsanlar, kendisinden bir şey bulduğunda daha çok kucaklar. Çünkü, radyoda Kürtçe şarkıyı, birinin Kürtçe konuşmasını duyduğunda, özüyle karşılaşıyor; mutlu oluyor." 

Munzur Fesitvali'nde yaptığı bir konuşma nedeniyle mahkum edilen, ayrıca Hrant Dink'in ölümünden sonra yaptığı bir konuşma dolayısıyla yargılanmakta olan yazar Temel Demirer'e Arjantin ve Yunanistan'dan destek geldi. Arjantin'in federal ve eyalet düzeyinde birçok sol milletvekili, Mayıs Meydanı Anneleri örgütünün yöneticileri, sendikacıları, işsizler hareketi (piqueteros) temsilcileri, öğretim üyeleri ve en önemli sosyalist partileri olarak PO, PTS, MST, PCR, Autodeterminacion y Libertad'ın temsilcileri Jorge Altamira, Luis Zamora, Patricia Walsh, Liliana Parada, Jorge Cardelli ve Laura Ginsberg dahil 51 kişi, Demirer ile dayanışma içerisinde olduklarını bildirdi. Yunanistan'dan ise başta Kamu Emekçileri Ulusal Konfederasyonu, Öğretmenler Sendikası ve Kâğıt ve Basın İşçileri Sendikası olmak üzere, bir dizi sendikanın yöneticisi ile Savas Mihail-Matsas ve Katerina Matsa gibi solcu aydınlar da Demirer'e destek verdi. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Tunceli'deki bir konuşmasında Maoist Komünist Partisi/ Halk Kurtuluş Ordusu örgütünün bir üyesi olan Ökkeş Karaoğlu'nu "övdüğü" iddiasıyla Demirer'i beş ay hapse mahkum etmişti. 

Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları'ndan Melek Ulagay, "Hükümetinı Kürt açılımının ilk adımı olarak TMY'den tutuklu bulunan çocuklar serbest bırakılmalı" dedi. Ulagay, TMK mağduru çocuklar sorununun Kürt sorunuyla iç içe geçtiğini, olayın yalnızca çocuk sorunu olarak değerlendirilemeyeceğini de sözlerine ekledi: "Çocuklar ve gençler gelecek demek. Hükümetin Kürt açılımı bugünkü nesilleri olduğu kadar geleceği de etkileyecek. Dolayısıyla bu çocukları hapiste tutarak geleceğe ambargo koymuş oluyoruz." Adalet Bakanlığı verilerine göre, tüm Türkiye'de TMY ve TCK'deki terör suçlarından 2006 ve 2007'de 1 572 çocuk hakkında dava açıldı; 92'si Diyarbakır'da 174 çocuk mahkum oldu. Ulagay, "Bu nedenle hükümet bu konuyla açıkladığı açılımın bir parçası olarak ilgilenmeli" diye konuştu. 

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faruk Balıkçı, hükümetin "Kürt açılımı" mesajlarının umut ve memnuniyet yarattığını ifade etti. Serbest siyaset yapma kanallarının açılmasının önemine işaret eden Balıkçı, “tüm siyasi engeller kaldırılmalı, kültürel hakların önemli bir parçası olarak da anadilde eğitim hakkının tanınmalı. Kürtlerin olmazsa olmazı olarak, anadilde eğitim ve Kürtlerin artık kendilerini serbestçe ifade edebilme hakları tanınmalı” dedi. Doğu ve Güneydoğu'da Kürt Sorunu'nu haberleştiren gazetecilere karşı baskılara son verilmesini isteyen Balıkçı, Beytüşşebap'ta haber izlerken "sloganları emniyete bildirmediği" gerekçesiyle yargılanan DHA muhabiri Emin Bal'ı örnek verdi. 

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve Yargıtay üyesi Ali Suat Ertosun’un bir Ergenekon Davası sanığı ve "Hayata Dönüş" operasyonuyla ilgili soruları yanıtladığı basın toplantısını izlemek isteyen Vakit gazetesi muhabiri İsmail Uğur, güvenlik görevlilerince kimliği sorularak toplantı salonundan dışarı çıkarıldı. Ertosun, “Genç hakimlere de Ergenekon sanıklarıyla yemek yemesini tavsiye ediyor musunuz?” diye sorduktan sonra dışarı çıkarılan Uğur’dan tepkiler üzerine özür diledi. Ertosun, "Basın özgürlüğüne karşı olan bir insan değilim. Bu olayı bana mal etmeyin. Terör olaylarıyla ilgili ihbarlar alıyoruz. Arkadaşımızın hassasiyeti bundandır" dedi. 

Sansürün  İlk Kez Kaldırılışının 101. Yıldönümü’nde TGC, Dolmabahçe Sarayı Hasbahçe'de gerçekleştirdiği töreninde, "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" kitabının yazarı Nedim Şener ve Milliyet gazetesine yazdığı hukuk yazılarıyla bilinen eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen'e TGC 2009 Basın Özgürlüğü Ödülü’nü verdi. Türkiye'de sansürün uzun yıllardır varlığını sürdürdüğünü hatırlatan TGC Başkanı Orhan Erinç, "Sansür, bir yanıyla yasalardaki ifade özgürlüğü sınırlamaları, öbür yanıyla da siyasal, ekonomik ve ideolojik nedenlerden kaynaklanan otosansür uygulamaları dikkate alındığında 'yok' deme olanağı bulunmayan bir meslek sorunu olarak gündemdedir" dedi. İnternet'teki yasaklamaların tam bir sansüre dönüştüğüne işaret eden Erinç, "TGC, yasalarda yer alan ve halkın bilgilenme hakkını kullanmasını engelleyen yasa kurallarının değiştirilmesi için çaba harcarken, meslek ilkelerinin uygulanmasını yaygınlaştırma girişimlerini de meslek içi eğitim seminerleri ile sürdürüyor" dedi. Şener, ifade özgürlüğü ihlallerinin yanı sıra Türkiye'nin bir korku toplumuna dönüştürüldüğünü kaydetti; sıradan bir zam haberi veya parti kongresinde iki adayın yarıştığını yazmanın azarlamalara neden olduğunu söyledi: "Zaten maddeleri ağır olan Basın Yasası yürürlükteyken, gazetecilerin TMY ve TCK’ya göre yargılanması önündeki engelleri kaldırmayan bugünün iktidar sahipleri korku toplumu yaratmakta yasama ve yürütmeden gelen gücünü kullanırken en önemli desteği yine kendilerine yakın gazeteler ve televizyonlardan alıyorlar. Türmen de, "Bu ödülü almış olmam mesleği iyi yaptığımı gösteriyor. Mesleğe yeni girmiş genç bir gazeteci olarak bu çabalarıma destek veriyor. Uzun yıllar sadece teoriyle uğraştım, şimdiyse pratikle uğraşıyorum. Şimdi anlıyorum ki basın özgürlüğü aslında bizzat gazetecilerin yaşam alanı, vazgeçilmez bir alanı" dedi. 

24 Temmuz’da TGS, siyasi iktidarların kanunlardan güç alarak uyguladıkları sansür ile medya patronlarının çıkarlarına hizmet eden oto-sansüre karşı mücadele ihtiyacının yoğunlaştığını açıkladı. TGS, "Sansüre karşı mücadele eden, siyasi iktidarın baskılarına karşı direnme ve eleştiri hakkını kullanma cesareti gösterebilen gazeteciler ve aydınlar hakkında verilen tutuklama kararları, açılan yüzlerce soruşturma ve davalar, demokratik toplumun geleceğini tehdit ediyor" dedi. Sendika, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararlar gereği, "toplumu sarsıcı ve şoke edici nitelikte bile olsa -şiddet çağrısı içermediği müddetçe- her türlü görüş açıklamanın basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği"ni vurguladı. 

Hakkari Yüksekova'da mühimmatın kazayla patlamasıyla ölen askerlerden Piyade Er Bahadır Han Solak'ın cenazesinde "Şehidimiz fakirdendir" pankartı açan arkadaşları 15 Temmuz’da gözaltına alındı. Yaşamını yitiren dört askerden Solak'in cenaze töreni yapılırken arkadaşları da cenaze top arabasına bindirildiği sırada "Yemen yolu çamurdandır, sefertası bakırdandır, gemiciği olan bedel öder, şehidimiz fakirdendir" yazılı bir pankart açtı. Polis, İstanbul Maltepe'deki Yusuf Ziya Üçüncü Camisi'nde düzenlenen törenin ardından cenazesi Maltepe Gülsuyu Mezarlığı'nda defnedilen Solak'ın arkadaşlarından ikisini gözaltına aldı. 

Kocaeli 1 No'lu F tipi Cezaevi'nde tutuklu R. Şevket Yılmaz, Başbakanı aşağılayan ve terör örgütlerini öven içerikler bulundurduğu iddiasıyla aylık politik mizah dergisi Şarlo'nun Temmuz sayısının kendilerine verilmediğini savundu. 15 Temmuz’da gündeme gelen olayla ilgili açıklama yapan dergi yayın kurulu, "Bu siyasi tutsaklar üzerinde tecrit politikalarının sistemli bir şekilde devam ettiğinin göstergesi" dedi. Mektubunda Yılmaz, bölüm başlıklarından "Pompalı Recep" için "T.C Devletinin Başbakanını aşağıladığı" ve "Red Kürt" bölümü için de "Yasa dışı terör örgütünü övücü ifadeler yer aldığı" gerekçesi dergiye yasak getirildiğine yer veriyor. Uygulamaya da Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimiyle Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün gerekçe gösterildiği, ayrıca, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönetmeliğindeki, "mahkemece yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ve ya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiç bir yayın kuruma kabul edilmez" hükmü dayanak oluşturdu. Kapakta, darbe planlarına "kâğıt parçası" diyen İlker Başbuğ da yer alıyor. 

Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ), TRT yönetiminin Haber-Sen yöneticilerine ve üyelerine baskı yapıldığını açıklayarak bu tür uygulamalara son verilmesini istedi. AEJ, Haber-Sen üyesi TRT çalışanlarının, "TRT'nin bağımsız ve tarafsız bir kamu hizmeti yayıncılığı vermesini talep ettikleri" için baskı altında bulundukları belirtildi. Haber-Sen üyesi TRT çalışanlarının ayrımcılığa uğradığı da belirtilen açıklamada, Haber-Sen üyesi bazı yöneticilerin, TRT yönetimince görevlerinden alındığı ve faaliyetlerinden dolayı haklarında soruşturma açıldığını bildirdi. Haber-Sen Merkez Yönetim Kurulu üyesi olan ve TRT'de gazeteci olarak çalışan Osman Köse hakkında soruşturma açıldığı ve soruşturma sonuçlanıncaya kadar görevinden alındığına yer verildi. G-9 Gazeteciler Platformu da, TRT çalışanı sendika üyelerine açılan bütün soruşturmaların geri çekilmesi ve ülkenin kamusal yayın organına politik müdahalede bulunulmamasını istedi. TRT'nin, Anayasanın 133. maddesinde ve TRT tüzüğünde "bağımsız ve tarafsız" olarak tanımlandığı ancak bu niteliklerin kâğıt üstünde kaldığı savunuldu. "TRT hep, Yönetim Kurulu Başkanını ve Genel Müdürünü atayan hükümetin kontrolünde oldu." 

Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 23 yaşındaki bir kadının polis oldukları iddia edilen kişilerce taciz edildiği iddiasına yer veren Azadiya Welat gazetesinin 8 Temmuz 2009 tarihli sayısını toplattı. Azadiya Welat, DİHA Ajansı'nı kaynak göstererek kullandığı haberde genç kadının üyesi olduğu Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ve son bir hafta dört kadının aynı şikayette bulunduğu bilgisini veren İHD yetkililerinin de görüşlerini yansıtmıştı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nün şikayeti ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebiyle polis, Hakim Dursun Karaman'ın aldığı karardan hareketle akşam saatlerinde gazetenin bin kadar sayısına el koydu. Günlük ve Kürtçe yayın yapan gazetenin birinci ve yedinci sayfalarındaki "Devletin Diyarbakır'daki yeni politikası Tecavüz" başlıklı haberde, "30 Haziran tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne Mustafa Sağlam'ın atanması yapıldı. O günden şu ana kadar onlarca kadın polislerin tecavüzüne maruz kaldı ve İnsan Hakları Derneği'ne başvurularda bulundur" şeklindeki ifadelerin "gerçeği yansıtmadığı, yalan haberden ibaret olduğu, insanlar arasında ayırımcılık yapılarak kin ve düşmanlığa ittiği" iddia edildi. İmtiyaz sahibi Ozan Kılınç, dile getirdikleri iddiayla ilgili 8 Temmuz’da Diyarbakır Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulduğu ve savcılığın da başvuruyu kabul ederek, mağdurla görüşmesine karşın gazetelerinin toplatıldığını açıkladı. 
 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Dicle Üniversitesi'ne bağlı  Siirt Eğitim Fakültesi'nin sorunlarına dikkat çektiği yazılardan Dekan Cemal Ergun Çelik'in "hakaret" iddiasıyla tazminata ettirdiği Siirt Mücadele gazetesi sahibi Cumhur Kılıççıoğlu'dan ek bilgi ve belge talep etti. 17 Haziran 2008'de Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi, dört yazıyı gerekçe göstererek gazeteci Kılıççıoğlu'yu 3 bin 200 TL manevi tazminat cezasına mahkum etmişti.  

50. kuruluş  yıldönümünü kutlayan AİHM kurulduğu 1959 yılından 1 Ocak 2009 tarihine kadar "süren yargılamalar" ile ilgili durumu aktarırken Türkiye yargısının "gurur karnesi"ni de açıkladı. 1 Ocak 2009 itibariyle mahkemenin önünde 97 bin 300 başvuru dosyası bulunuyor. Bu davaların yarısı Türkiye, Rusya ve Romanya ile ilgili şikayetleri kapsıyor. Türkiye'de hakları gasp edilenlerin yaptığı başvurular, AİHM önünde bekleyen dosyaların yüzde 11,4'ünü oluşturuyor. Avrupa Konseyi'ne üye 800 milyon nüfuslu 47 ülke içerisinde, bir tek 70 milyonluk Türkiye ile ilgili 11 bin 100 şikayet dosyası var. 1955-1998 döneminde 45 bin başvuru kabul eden AİHM, 1999 yılında 8 bin 400 olan başvuruların geçen yıl 49 bin 900'a tırmandığına tanık oluyor şimdi. 50 yılda 47 ülke içerisinde AİHM'in aldığı kararlardan 1953'ü İtalya'yla, 1939'u Türkiye, 740'ı Fransa ve 643'ü de Rusya ile ilgiliydi. 18 Mayıs 1954'te Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan Türkiye hakkında verilen 1939 kararın bin 676'sında ihlal tespit edilirken, ihlal olmadığına karar verilen dosyaların sayısı sadece 37 idi. Toplam 11 bin 085 dilekçeyle ilgili kabul edilemezlik kararı verilmiş. Türkiye ile ilgili bin 939 karardan bin 676'sında Sözleşmenin en az bir maddesi ihlal edildi. 204'ünde dostane çözüm ve benzeri kararlarla sonuçlandı. Sadece 37'sinde ihlale rastlanmadığı sonucu çıkmış. İfade özgürlüğünü ihlalden verilen 348 karardan 170'i, adil yargılama yapılmadığının tespit edildiği 2 bin 725 karardan 531'i Türkiye ile ilgiliydi. Gözaltında, cezaevinde ve alı konma mekanlarında "işkence" toplamda 48 karara yansırken 22'si Türkiye ile ilgiliydi. 

Gözaltında işkencenin zamanaşımına uğramasını haberleştirdiği için Basın Kanunu'nun 19. maddesinden ve “yargıyı etkilemek”ten mahkum edilen Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alper Turgut, iç hukuk yolları tükenince Ağustos başında AİHM’e başvurdu. Ekim Örgütü'ne yönelik operasyonda gözaltında işkence yapmakla suçlanan polisler kurtulurken işkenceyi duyuran Turgut, "yargıyı etkilediği" gerekçesiyle 20 bin YTL para cezasına mahkum edilmişti. Gazete avukatı Tora Pekin, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 9 Ekim 2008 tarihinde Yargıtay 7. Ceza Dairesi'ne direnen kararından sonra İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itirazdan da sonuç alamadı. 22 Ocak 2009'da Ağır Ceza Mahkemesi de, "İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu"na kanaat getirdi. Gazeteci, ifade özgürlüğü hakkı, mahkemeye etkili başvuru hakkı ve adil yargılanma hakkı çerçevesinde yapıldı. 18 Ekim 2004'te çıkan "İşkenceye Beraat" başlıklı haber nedeniyle 20 bin YTL para cezasına mahkum etmişti. Haber sahibi belli olduğundan gazetenin diğer yetkilileri hakkında beraat kararı verilmişti. 

28 Temmuz’da AİHM, askerdeyken "Kürdistan'ı kuracağız" ve "Özel kuvvetler ve askerler insanlarımızı ve masum çocukları öldürüyor" dediği gerekçesiyle "bölücülük propagandası yapmak" iddiasıyla yargılanan Seyithan Demir'in şikayetinde Türkiye'yi oybirliğiyle mahkum etti. Türkiye, Demir'e, iki bini manevi tazminat, bini de mahkeme gideri olmak üzere toplam üç bin avro (6 bin 600 TL) ödeyecek. TMY’nin 8. maddesi uyarınca 2000'den 2002'ye kadar sürdürülen ilk yargılamasının "sanık yokluğunda" gerçekleştirildiğine işaret eden AİHM, ifade özgürlüğünün hukuka aykırı şekilde kısıtlandığına ilişkin şikayetin ayrıca değerlendirmeye gerek olmadığını bildirdi. Demir, yargılama sonunda bir yıl hapis ile para cezasına mahkum edilince konuyu AİHM'e taşımıştı. "Bölücülük propagandası" fiilini düzenleyen TMY'nin 8. maddesi, daha sonra AB adaylığı sürecinde "Uyum" paketleri çerçevesinde yürürlükten kaldırılmıştı.

RTÜK Cezaları

 

25 Eylül'de RTÜK, 19 ve 26 Temmuz günlerinde yer verdiği “Telefon Kulübesi”  adlı yarışma programda, "Program hizmetleri tüm unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına yaraşır şekilde düzenlemediği" gerekçesiyle Kanal D'ye uyarı cezası verdi. Dr. Zahid Akman, "programa katılan yarışmacı bu olumsuzluklara kendi isteğiyle rıza göstermiştir" diyerek karara muhalif kaldı. RTÜK üyesi Taha Yücel de, onurunu korumakla birinci derece yükümlü yarışmacı buna karşı çıkmadıkça bu bir yayın ihlalini oluşturmaz" diyerek aynı tavrı gösterdi. 

24 Eylül'de RTÜK, 22 Haziran'da yayınlanan "Kocam Size Emanet" adlı  yarışma programda, "toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı" yyaın yapıldığı iddiasıyla Kanal D'ye uyarı cezası verdi. Cezaya, "Programda evlilik ilişkileri irdeleniyor. Kadın yarışmacılar eşlerinin beğenmedikleri özelliklerini dile getiriyorlar. İmaj değiştirmeye çalıştıkları bir programdır. Programın niteliği ve formatı gereği, kadına yarışmacıların eşlerine yönelik yapmış oldukları eleştiriler esprili ve mizahi bir bakış açısıyla sunuluyor. Saat 23:00’ten sonra yayınlandığı da dikkate alınmalı" diyen Vahap Darendeli ve "yarışma programının kişilerin olumlu yönde davranmalarına ve bu yarışmadan ders çıkarmalarına katkısı olabilir" diyen Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu karara şerh koydu. 

17 Eylül'de RTÜK, Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32. Gün programında, Vakit gazetesi yazarı Serdar Arseven, Hilal TV haber müdürü Muharrem Coşkun ve Cumhuriyet gazetesi yazarları Ümit Zileli ile Mehmet Faraç arasında yaşanan "hakaret içerikli" sözlerini ekranına taşıyan Star TV'ye “Kişilerin manevi şahsiyetlerine saldırıda bulunulduğu" iddiasıyla idari para cezası verilmesini kararlaştırdı. "Verilen haberlerde veya programda kamu yararı aranmamalı" diyen Dr. Mehmet Dadak ile "stüdyodaki konukların birbirlerine karşılıklı olarak yönelttiği aynı ağırlıktaki hakaretlere yer verdi. Konuklar program sırasında uyarıldı" diyen N. Hülya Alp karşı oy kullandı. 

23 Temmuz'da RTÜK, CNN Türk'e, 21-22 Mayıs günlerinde yer verdiği “360 Derece”, “Yeni Gün” ve “Parametre” adlı haber programlarında, Vakit ve Cumhuriyet gazetesi yazarlarının arasındaki kavgaya dair yayın nedeniyle uyarı cezası verdi. “Manevi şahsiyetlere saldırıda bulunmak" ile suçlanan yayında "tartışmanın kontrol edilemeyecek boyuta gelmesinden duyulan rahatsızlığın ifade edildiği"ni savunan N. Hülya Alp karara muhalifti. 

22 Temmuz'da RTÜK, 9-10-11 Şubat günlerinde yaptıkları yayınlarla "özel yaşamın gizliliğine aykırı yayın yaptıkları" (madde 4/f) iddiasıyla Kanal 24, NTV, TV8, CNN Türk, Kanal Türk, Kanal 7, STV, Samanyolu Haber, Kanal A'ya uyarı cezası verdi. Örneğin NTV, 11 Şubat'taki ana haber bülteninde, Ergenekon Davası sanığı emekli orgeneral Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’a ait olduğu iddia edilen ses kaydına ilişkin bir habere yer verdiği için cezalandırıldı. NTV spikerinin, “Ergenekon’la bağlantılı ses kayıtlarına biri daha eklendi. Bu kez Ergenekon sanığı olan Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’a atfedilen iki kayıt söz konusu. İddiaya göre Mukaddes Eruygur bir kayıtta karşısında bulunan kişiye 12. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin kendi taraflarında olduğunu söylüyor. Diğer bir kayıtta ise sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen Şener Eruygur’un Gata’da tedavisi kesildikten sonra da tutulup tutulmayacağı tartışılıyor " şeklindeki sunumu, ardından telefon kaydının yayımlanması ve telefon kaydının deşifrelerinin ekrandan gösterilmesi suça gerekçe yapıldı.  

7 Temmuz'da RTÜK, 22 Ocak'ta yayımladığı "Güne Başlarken" haber bülteninde bir kişiyi "suçlu olduğu yargı kararıyla kesinleşmediği halde suçlu gösterdiği" ve 3984 sayılı Kanunun 4/k maddesine aykırı yayın yaptığı iddiasıyla NTV'ye bir kez program durdurma cezası verdi. Karara, RTÜK üyesi Şaban Sevinç muhalif kaldı. Aynı gün RTÜK, Diyarbakır’da GÜN FM'e de, 23 Mart'ta yayınladığı Kürtçe şarkıyla, "hukukun üstünlüğüne aykırı yayın yaptığı" iddiasıyla, fiil tekrardan işlendiği gerekçesiyle de idari para cezası verdi. Karara Dr. Zahid Akman ve Prof. Dr. Davut Dursun muhalif kaldı. Her ikisi de, "Kürtçe şarkıda geçen ifadelerde herhangi bir kişi veya örgüt adı sarf edilmedi" dedi. 

Kanal D'ye de, 2 ve 3 Nisan'da yayınladığı “Esra Ceyhan’la” adlı programla, bir kez daha 3984 sayılı Yasanın birinci fıkrasında belirlenen “Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır.” İlkesine aykırı yayın yaptığı gerekçesiyle idari para cezası uygulanmasına karar verildi. Karara Şaban Sevinç ve Taha Yücel muhalif kaldı. 
 
 

Bilgi: BİA Medya Gözlem Masası, Tel. (0212) 251 15 03, Faks. (0212) 251 16 09, E-mail. hukuk@bianet.org